Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Güzel Ve Anlamli Yazilar > Denemeler
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 08-10-2007, 09:39   #1
Dost
pınar09 - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
173 mesajina 805 kez tesekkür edildi
 pınar09 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Exclamation "Her derde deva"küreselleşme tılsımını yitiriyor!


siteadi.com - "Her derde deva"küreselleşme tılsımını yitiriyor!


“Her derde deva” küreselleşme
tılsımını yitiriyor!


Günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız bir kelimedir “küreselleşme”. Küreselleşme, yerli yersiz her konuda bir çözüm önerisi olarak getirilen, “ilericilik”le, “çağdaşlık”la adeta özdeşleştirilen bir kavram haline dönüştürülmüştür. Oysa, en basit sözlük anlamıyla bile küreselleşme, dünyanın bütünleşmiş tek bir pazar haline gelmesinden başka bir şey değildir.
Küreselleşmenin böyle yalın ve net bir tanımı varken, işçi ve emekçilerin her türlü sorununu çözecek “sihirli bir değnek” olarak öne çıkartılmasını sorgulamak gerekiyor.
Uluslararası sermayenin dünyada hiçbir sınır ve engel tanımadan dilediğince at koşturmak için piyasaya sürdüğü “küreselleşme” kavramının insanlık yararınaymış gibi sunulması bilinçli bir tercihtir.
Nitekim ülkemizde de 2000 ve 2001’de yaşanan ekonomik krizlerle birlikte “küreselleşme” kavramı, emekçilerin hayatında daha çok yer tutmaya başladı. “Küresel piyasalardaki dalgalanmalar” vb. kelimelerle başlayan cümleler sermaye medyasında daha sıklıkla anılır oldu. Sanayiden hizmete, ticaretten finans sektörüne kadar tüm sermaye çevreleri, topluma çözüm reçeteleri olarak her defasında “küreselleşme”yi, “küreselleşen dünyaya ayak uydurma”yı önerdiler. Öyle ki kapitalist ekonominin yarattığı “küresel krizler” bile sermaye tarafından daha fazla küreselleşmek gerektiğinin gerekçesi haline getirildi. Ekonominin düzlüğe çıkması için daha fazla yabancı sermayenin ülkeye çekilmesi gerekiyordu. Bunun için de her türlü cazip ortamın yaratılması talep edildi. İMF ve Dünya Bankası gibi emperyalist mali kuruluşların bu çerçevede hazırladıkları ekonomik programların harfiyen yerine getirilmesi dayatıldı. Uluslararası sermayeye kölece bağımlılığı dayatan bu programlara da “Güçlü Ekonomiye Geçiş” adı verildi.
Bu programa göre satılacak bir şey kalmayıncaya kadar özelleştirmeler tamamlanmalıydı. Devlet ekonomiden ve bir dizi sosyal hizmet alanından elini çekip bu “sektörleri” tamamen sermayenin kullanımına açmalıydı. Daha kârlı üretim koşullarının sağlanması için “işçilik maliyetleri” en asgari düzeye çekilmeliydi. Verimlilik artışı için çalışma koşulları daha fazla esnetilmeliydi. Sermayenin üzerindeki her türlü “vergi yükü” kaldırılmalıydı. Tarımda uygulanan her türlü devlet desteği kaldırılarak, emperyalist tekellerle yoksul köylülük arasında “eşit şartlarda bir rekabet ortamı” yaratılmalıydı. Paranın ve de malların dolaşımının önündeki her türlü gümrük vergisi ve sınırlar kaldırılmalıydı. Daha fazla dövizin dolaşıma girmesi için yüksek faiz ve sıkı para politikaları uygulanmalıydı, vb...
Elbette, dünyadaki “küreselleşme süreci”ne ayak uydurmak için hazırlanan bu programların geniş emekçilere kabul ettirilebilmesi için popüler hale getirilmesi gerekiyordu. Bu iş de “politikacılara” düşüyordu. Nitekim sermayenin has uşaklarının yaptığı; “paranın dini, milleti olmadığı, sermayenin tek bir tanımı olduğu, onun da küresel sermaye olduğu”, “bir başbakan olarak ülkeyi pazarlamakla mükellef olduğu”, “devletin ekmek kapısı olarak görülmesine son verileceği”, “ekonomide win-win (kazan-kazan) döneminin başladığı”, “kamuya ait herşeyin babalar gibi satılacağı”, vb. türden açıklamalarla bu görevin bugüne kadar layıkıyla yerine getirildiğini görüyoruz.
Oysa emekçiler için “son bir kez daha” sunulan bu “acı ilacın” gerçekte tek bir anlamı vardır; daha fazla sömürü, daha fazla yıkım ve hayat standartlarının daha da kötüleşmesi! Zira küreselleşen dünya “küreselleşen yoksulluğun” diğer adıdır. Bunu çeşitli dönemler boyunca yine aynı yoldan giden Somali’de yaşanan kıtlık, Ruanda’da yaşanan etnik katliamlar, Hindistan’da ezilen köy ve kent yoksulları üzerinden görmek mümkündür. Ya da Brezilya’da yaşanan çöküş, Peru’da salgın hastalıkların yolaçtığı onbinlerce ölüm, Bolivya’da oluşturulan uyuşturucu ekonomisi, Yugoslavya’da iç çatışmalarla halkların birbirine kırdırılması üzerinden örneklemek mümkündür. *
Ama sermaye açısından da “küreselleşme”, ülke ekonomilerinin birbirine bağımlı hale gelmesi nedeniyle önemli bir risk alanı yaratmaktadır. Bu önem, özellikle de “gelişmekte olan ülkeler” sözkonusu olduğunda daha da artırmaktadır. Onun içindir ki bugün “piyasalardaki” en ufak bir hareketlilik sermaye çevrelerinin yüreğini ağzına getirmektedir. Sadece ülke içindeki siyasi gelişmeler değil, ülke dışında yaşanan herhangi bir gelişme dahi “ekonominin kırılgan ve hassas dengelerini” bozacağına dair büyük bir korku yaratmaktadır. En son Amerika’daki Mortgate sisteminin yarattığı sıkıntının doğrudan Türkiye ekonomisini etkiliyor olması ya da FED’in faizlere ilişkin alacağı kararın bir o kadar da İMKB’yi ilgilendiriyor olması bu durumu yeterince özetlemektedir.
“Küreselleşmenin” ulaştığı bugünkü düzey, dünya çapında yaratacağı sonuçları bakımından uluslararası sermayenin çıkarlarını temsil eden kuruluşlarda da büyük bir endişe uyandırıyor. Türkiye’deki “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programının mimarlarından olan ve sıkı bir “küreselleşmeci” olarak tanınan Kemal Derviş’in geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama bunun bir örneği durumunda.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş katıldığı bir toplantıda, piyasalarda süregelen çalkantının “gelişmekte olan ülkeler”de ciddi etkilere yol açabileceğini belirterek şunları söylemektedir: “Geleceğe ilişkin umutlar parlak olsa bile yaşanan olayları bir uyarı olarak değerlendirmek gerekir, piyasalar arasında artan bağımlılığın yarattığı karışıklığın ve yönetimlerce iyi anlaşılmamış yeni finansal ürünlerin sürprizlere yol açması her zaman olasıdır.” Öte yandan IMF ve OECD gibi uluslararası örgütlerin büyüme tahminlerini öncekilerinin aksine düşük tutmalarının özellikle “gelişmekte olan ülkeler” açısından büyük bir önem arzettiğini, 1970’lerde yaşanan olayları anımsatarak ihtiyatlı olunması gerektiğini belirten Derviş konuşmasının sonunda şu noktanın altını çiziyor:
“Benzer yeni bir krizle karşılaşılacağı tahmininden bahsetmiyorum, dünya ekonomisinin aşırı bir biçimde bağımlılaştığını, dünya ekonomisinin bir yandaki siyasal hareket ya da olayların diğer tarafta da büyük bir etkiye yol açtığını belirtmek istiyorum. Maalesef gelişmekte olan ülkeler daima en hassas konumda olan, dünya ekonomisindeki gelişmelerden en olumsuz etkilenen kesimlerdir. Bu nedenle, etkin bir düzenleme ve aşırı karmaşık duruma gelmiş ve iyi anlaşılmamış finansal ürünlerde dikkatli ve koordineli olunması için ortak sorumluluk gerektiğine işaret etmek istiyorum. Düzenleme otoritelerinin bu alanda inisiyatifi ele almak için kesinlikle son derece sıkı çalışmaları gerekmektedir.”
Derviş her ne kadar ufukta yeni bir küresel krizin gözükmediğine dair piyasaları rahatlatacak “iyimser” öngörülerini belirtse de, “gelişmekte olan ülkeler” açısından ciddi tedbirlerin alınması gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Öte yandan, küreselleşmenin yarattığı bağımlılık ilişkilerinin ufak dalgalanmalarda dahi tüm dünyada hissedilir bir düzeye ulaştığını, en koyu “küreselleşmecilerin” bile bundan kaygı duyduğunu göstermektedir.
Küresel krizlerin ağır faturasını ödemek, yıkıcı sonuçlarını yaşamak zorunda bırakılan emekçilere, “ulusal ekonomilerin güçlendirilmesi”, “yerli üretimin artırılması” vb. gerici milliyetçi argümanlara dayalı sözde çözüm yolları önerilebilmektedir ki, bunun emperyalist-kapitalizmin bugün ulaştığı düzeyde çözüm üretmesi mümkün değildir.
“Küreselleşme”ye karşı tek ve gerçek çözüm yolu, adı sosyalizm olan başka bir dünyanın mümkün olduğuna dayalı bir perspektifle mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.
* Ayrıntılı bilgi için Michael Chossudovsky’nin “Yoksulluğun Küreselleşmesi” kitabına bakılabilir.
(alıntıdır..)

__________________
Ben bir ırmağım, dağlardan coşarım
Akma deme bana, ben akarak yaşarım
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
tılsımını, yitiriyor


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 14:48 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1