13-04-2007, 10:06 | #1 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Bulunduğu Yer: ANTALYA
Mesajlar: 1,727
Tesekkür: 5
|
Doğuda çocuk olmak
Doguda Cocuk Olmak!!!
siteadi.com - Doğuda çocuk olmak Yine ağlıyor, Yıldız bakışlı çocuklar, Hayattan vazgeçmişcesine, Sanki yılların tüm yükü üzerlerinde... Emek vereceksin yarınların için Alın terin ile varacaksın ulaşmak istediğin yere Haksızlığa boyun eğmeyip Zulüm edene baş kaldıracaksın...! Dört elle sarılacaksın emeğine Okuyacaksın... İnsanı, insanlığı öğreneceksin Bileceksin, seni beni...ve geçmişini... -ya sen ne olacaksın çocuk? -astronot olacağım... -niçin? Cevap manidardır oldukça; -yıldızlara ulaşacağım... -ne olacak yıldızlara ulaşınca? -en parlaklarını toplayıp, anneme vereceğim... Kapatalım pencereyi Parçalanmış bedenleri Yoklukları,yıkıntıları Yıkıntılar arasından sızan gözyaşlarını Umarsızca eğlenebilen parazitleri Görmeye dayanamıyorum anne... Oyy çocuk sen mavilerde bir geleceksin Sen adın gibi hırçın... Adın gibi sonsuzsun... Bakmayın güldüklerine onların... Fotoğrafı çeken abileri söylemiş Gülün diye...
__________________
"YAŞAMAK DİRENMEKTİR YANGIN YÜREKLİM" [email protected] hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü hoşçakal sazımdaki hüznü
içimdeki sızıyı boynu bükük karanfilimi ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma gidiyorum hoşça kal bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar hoşçakal |
13-04-2007, 10:07 | #2 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Bulunduğu Yer: ANTALYA
Mesajlar: 1,727
Tesekkür: 5
|
Ter Mevsiminin Çocukları!!!
Sessizce ağlarken anam, kalın sigarasından derin derin solurken babam, gördüm: hafif değildir bizim öfkemiz... Anladım ki, gıdım gıdım tarla kenarlarında biriken bu öfkeler, sadece bize değil, o kuşun kanadından savrulup düşen tüyü görmeyenlere de yeter... Hırpalanan ellerimizin buruk kıvrımlarında yorulur kamyonetler. Köhneleşir... Eskir tekerleri. Buz gibi, düz... Ve döküntü bir kamyonetin kırık kasasından kayarak düşerim ben. Korkmam! Kokarım fakat... Tıpkı bir ceset gibi... Adamakıllı. Hava sıcak olur çünkü. Ter mevsimidir çünkü... Onun çocuklarıyız biz. “Ter mevsiminin çocukları!..” Alın teri, bilek teri, saç diplerinde ter, gözlerin oyuğunda, ellerin ayasında, avuçta, karın boşluğunda, şakağımda ter... Ve derler ki bize, “Sizin öfkeniz hafiftir. Gıdım gıdım birikir tarla kenarlarında ve sadece size yeter.” Aniden olup biter her şey. Hesapsız bir fren... Harap bir karoser sallanır aniden. İşte o apansız çarpmanın etkisiyle gelir beyin kanaması. Hiç kimsede suç bulunamaz fakat. Sekizde sekiz. Ölen biziz. Kafamızı çarpar, kaybederiz hep. Kaybolur, gideriz. Soba soğuk. Bedenimiz soğuk. Işıksız gözlerdeki o donuk emirlerle toplarlar bizi, ilkbahara beş kala... Ve düşeriz yollara. Şafak vakti, tan vakti tutulur denklerimiz. Demir kancalar üşütür parmaklarımızı. Dını nını, dını nını, dını nını... Gırn! Gırn! Gırn!.. Çalışır kamyon. Yolda rüzgar... Ve yürek çarpıntılarımızdan aldığımız hızla, esip geçeriz içinden rüzgarın. Dağı, virajları, evleri, ağaçları, camlı bölmeleri, vitrinleri görürüz yolda. Onlar da bizi... Şehirlerin ışıkları kamaştırır gözlerimizi. Bakarız... Ama ne kamaşma! Güleriz... Sonra kısık kirpiklerimizin arasında titretir, ters çeviririz görüntüleri. Bir gözümüzü kapatır, diğeriyle seçeriz yol şeritlerini. Çizgi, çizgi, çizgi, çizgi... Biz onlardan hızlı gideriz ama... Sessiz, yağ gibi kayarız şeritlerin üzerinden. Geçeriz... Adım Hiva benim. Ter mevsiminin çocuğuyum. Ağızda durmayan, huysuz bir emziğe benzer bizim hikayemiz. Kardeşimin emziği gibi... Düşeriz hep. Her mevsim, bir tarlada ölürüz o yüzden. Ve ter mevsiminde beceriklidir ellerimiz. Pamuğun yumağını, fındığın topağını en iyi biz bağlarız. Bir mevsim dolaşabildim ben bu tarlalarda. Yolları gördüm, kıvrım kıvrımdılar... Ovaları geçtik bir bir, başak başaktı ekinler. Çalıştık... Çapa vurduk. İki elimizle tuttuk sapından kazmanın. Gezdik... Yağ, pas içinde kaldık posta trenlerinde, davul gibi şişti kavruk bedenlerimiz. Ağır yüklerimiz ve tedirgin yüreklerimizle bekledik istasyonlarda. İstasyonlara baktık uzun uzun. Büyük duvarları, garları, arabaları, güzel pınarları, insanları ve insanları gördük. Sonra kamyonetler... Çirkin pençeleri ve gürültülü sesleri vardı kamyonetlerin. Zeytinliklere götürürdü hep bizi kamyonetler. Çadırlar kurduk sonra toprağın bağrına. Eştik, kazdık, okşadık toprağı. Bıcır bıcır ellerimiz karıncalandı zeytin yapraklarına dokunurken. Bostanlarda oynadık, küçük, mimi minnacık evler yaptık yol kenarlarına. Pembeyi öğrendim bir de... Tarlanın kenarında. Pembe duvarlı bir ev... Kardeşime bakardım ben bu evin bahçesinde. Hep sırtımda... Kucağıma alırdım ama ağladığında. Kucağıma alırdım ne zaman ağlasa. Pembeli evin hayatında... Sonra hızlı arabalar gördük, geçiyorlardı yolları. Nefes aldık o yollarda, nefes verdik. İlkini, sonunu bilemedik nefeslerin... Bilmiyorum ki nefes mi aldık, nefes mi verdik yola, kravatlı bi adam geldi sonra başımıza, yola çıktığımız o günün akşam karanlığında. Başka adamlar, başka kadınlar da vardı yanında... Üzerindeki ters yazılarıyla, ilk kez duyduğum o sesi çıkaran beyaz bir minibüs getirdi onları. Korkunçtu minibüsün sesi. İrkildi herkes, her biri bir yana çekildi. Ve yardı kalabalığı araba, tam önümde durdu. Sırtında ışıl ışıl dönerli renkleriyle bir güvencin göğsüne benziyordu. Sonra bir kuş irkti bu sesten. Uçtu... Can havliyle yol kenarına kaçıştı karıncanın biri. Kirli yol şeritleri, damla damla sıcak kanın dokunuşuyla ürpermişti... Ve benekli bir tüy kopup düştü sonra kuşun kanadından. Ne kadar da güzel uçuşuyordu bu tüy bu havada böyle. Bir o yanaaa, bir bu yana. Salınaaa salına. Oynayaaa oynaya... Kimse bakmadı, kimse ses etmedi tüye. Dokunmadı kimse. Gören olmadı belki de. Bir ben... Belki de sadece ben gördüm, bakmıyordu kimse benden öteye. Beyaz gömlekli bir adam indi sonra minibüsten. Fakat artık soğumuştu beden. Hiç üşümemiş, ama soğumuştum ben. Hırpalanan ellerimizin buruk kıvrımlarında yorulmuştu kamyonetimiz. Köhneleşmişti. Eskimişti çehresi. Düzleşmişti tekerler, “buz gibi” demişti şoför amca, “buz gibi eriyor bu tekerler...” Buzda kayar gibi kaymıştık sonra köprüden. Tutmamıştı frenler. Ve döküntü bir kamyonetin kırık kasasından kayarak düşmüştüm ben. Korkmamıştım ama. Kokmuştum az sonra... Tıpkı bir ceset gibi... Adamakıllı kokmuştum. Hava sıcaktı çünkü. Ter mevsimiydi. Ve onun çocuklarıydık biz. “Ter mevsiminin çocukları!..” Alın teri, bilek teri, saç diplerinde ter, gözlerin oyuğunda, ellerin ayasında, avuçta, karın boşluğunda, şakağımda ter... Sessizce ağlarken anam, kalın sigarasından derin derin solurken babam, gördüm: hafif değildir bizim öfkemiz... Anladım ki, gıdım gıdım tarla kenarlarında biriken bu öfkeler, sadece bize değil, o kuşun kanadından savrulup düşen tüyü görmeyenlere de yeter... Ömer Leventoğlu
__________________
"YAŞAMAK DİRENMEKTİR YANGIN YÜREKLİM" [email protected] hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü hoşçakal sazımdaki hüznü
içimdeki sızıyı boynu bükük karanfilimi ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma gidiyorum hoşça kal bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar hoşçakal |
13-04-2007, 11:08 | #3 |
Dost
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
|
boğazım düğüm düğüm oldu,tşkler ayışığı,keşke böyle şeyler olmasada böyle konular açmak zorunda kalmasak.
|
13-04-2007, 11:23 | #4 |
Dost
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: ANKARA
Yaş: 48
Mesajlar: 4,240
Tesekkür: 87
|
oooooo ayışığı ellerine sağlık mükemmel bir hikayeydi valla okurken çook duygulandım çocuklar heeeeeeeeeeep gülsün
__________________
Kayıp kentin güzel insanı
Rüzgar esermi sizin oralarda? Ve Umut türküsü söylenirmi Sevda misali? Yada buradan sesimiz duyulurmu Bir SELAM desek dosta... |
13-04-2007, 13:21 | #5 |
Dost
Üyelik Tarihi: Mar 2007
Bulunduğu Yer: dostun sayfası
Mesajlar: 794
Tesekkür: 0
|
ayışığı ellerine,yüreğine sağlık çok duygulandırdın çocuklar hep mutlu olsun diyoruz diyoruz ama maalesef..
|
13-04-2007, 14:05 | #6 |
Dost
Üyelik Tarihi: Mar 2007
Mesajlar: 1,670
Tesekkür: 3
|
yüreğine emeğine sağlık dost
__________________
Bazen SUSMAK haksıza verilecek en güzel cevaptır... |
13-04-2007, 14:18 | #7 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
|
doğuda çocuk olmak zor yaşamak zor...Emeğine sağlık dostum...
__________________
Serbest piyasa dostluklar ikilem kıskacında Hüküm sürüyor iktidar Hükümlü olmuşuz Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında Her gün, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki canavarı Her kuvvet, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki şeytanı DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
Konu ZiLAN tarafından (13-04-2007 Saat 15:44 ) de değiştirilmiştir. |
13-04-2007, 15:59 | #8 |
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Bulunduğu Yer: kimse bilmez nereli oldugunu?
Mesajlar: 1,169
Tesekkür: 0
|
emegine saglik dost cok uzucu ve yurek burkan kareler emegine saglik
__________________
SENI ANLAMAK YASMAKTIR SENI YASAMAK AMANSIZLIGA KAVGA VE POSTAL SESLERI ARASINDA DIRENGENLIGE DURMAKTIR SENI BILMEK YASAMI BILMEK SILAH OMZUNDA TOPRAGA DUSMEKTIR SENI ANLATMAK EYLULU GUNLERI GECMISE YOLAMAKTIR` BANA MAVI ETIKETLI BIR RAKI GETIR DIYARBAKIR’DAN BIR AVUC TOPRAK BİTLİS’TEN BIR TUTAM TÜTÜN AVUCLARINDAN İÇECEGİM BIR TAS SU GETIR MUNZUR’DAN BANA ISTANUL’DAN BIRAZ LODOS MALATYA’DAN SARI KAYISILAR GETIR BANA KENDINIDE GETIR MEMLEKETIMDEN SENINLE BIRLIKTE GETIR MEMLEKETIMI |
16-04-2007, 21:20 | #9 |
Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Bulunduğu Yer: ev.
Mesajlar: 1,720
Tesekkür: 113
|
cokk etkilendim..keskee hic olmasa bunlar
__________________
Sahiden de sürpriz olmaya başladı artık
"Bana gelişlerin" |
16-04-2007, 21:23 | #10 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Sep 2006
Bulunduğu Yer: Yer yüzü
Mesajlar: 1,446
Tesekkür: 19
|
isterimki içtenlikle gülsünler abilerinin güldürmesiyle değil...
|
Tags |
cocuk, doğuda, olmak |
|
|