HAWIN_ZEL |
19-04-2007 20:58 |
sevgili ülkem
Sürgün edilmiş yaşamın orta yerindeyim. Yabancısıyım uzak diyarların, yabancısıyım ülkem kokmayan bu şehrin sokaklarının. Her anım bir karabasan, her anım girdaba tutulmuş gibi. Oysa ne düşler kurardım ülkem topraklarına dair… Şimdi sürgün yemiş yüreğim özlemlere gebe. Ey YAŞAM bilirmisin toprağa, ülkeye olan özlem yüreğe saplanan hançer gibidir. Hiçbir hekim, hiçbir derman çare olamaz o acıya. Yüreğin en ücra köşesinde boy verir. Ve acı günden güne çoğalır umarsızca. Kendimi doğunun güçlü rüzgârlarına savurmak istiyorum. Rüzgârla esmek Mezopotamya ya, sur’larından süzülmek Amed’in ve Dicle’nin, Fırat’ın kutsal suyuyla arınmak isterdim. Yüreğim çığlıklara gebe… Süzülüyor gözyaşları yüreğimden. Zamanın hasret yüklü rüzgârlarına aldırış etmeden. İnadına düşler kurarım her günün batımında. Gözlerimi kapatır yıldızların cezbeden şavkına salıveririm yüreğimi. Doğuya esen rüzgârlara yüklerim özlemlerimi. Kâh rüzgâr olup ülkeye esiyorum, kâh yıldız olup ülkeye şavkımı veriyorum. Yağmur olup yağmak istiyorum fütursuzca. Yağmak, ülkem topraklarına yağmak, bütünleşmek, hissetmek ve yaşamak istiyorum. Ben ülkemi yasak aşk şarkılarıyla sevdim, ben ülkemi aşkla yüreğime kazıdım. Ey yüreğimi sürgünlere yollayan yaşam; varsa merhametin ülkem topraklarına savur bedenimi. Bedenim uzak diyarlarda da olsa yüreğim, kadim Mezopotamya’da atar her an… Mezopotamya’nın engin dağlarında açan nergis çiçeği misali ülkemde filizlenir yüreğim güneş sıcaklığında…
|