Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Güncel Olaylar
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 01-11-2012, 16:45   #1
Dost
Sisi - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Mesajlar: 940
Tesekkür: 1356
683 mesajina 12236 kez tesekkür edildi
 Sisi isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Unhappy Yaşar Kemal: Bir nesli yok edecekler

Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Murathan Mungan, Prof. Dr. Özdemir Aktan, Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu ve Gençay Gürsoy'un da aralarında bulunduğu aydınlar, cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine ilişkin basın toplantısı düzenledi.
siteadi.com - Yaşar Kemal: Bir nesli yok edecekler






İSTANBUL- Aralarında 1996 yılındaki ölüm orucu sürecinde arabuluculuk yapan Yaşar Kemal , Zülfü Livaneli ve Mehmet Bekaroğlu'nun yanı sıra Murathan Mungan , Yıldız Ramazanoğlu, Mustafa Alabora, Fatma Gök, Gençay Gürsoy'un da bulunduğu aydın , cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine ilişkin basın toplantısı düzenledi.

AKTAN: ADALET BAKANI'NDAN RANDEVU TALEBİMİZE CEVAP ALAMADIK


Toplantıda konuşan Prof. Dr. Gençay Gürsoy, bugün açlık grevlerinin 50'nci gününün tamamlandığını belirterek, "Sayın Başbakan 'Açlık grevi diye bir şey yoktur. Bunlar şov yapıyor' diyedursun, cezaevlerinde çok ciddi sağlık sorunlarıyla yüz yüze gelmiş bir aşama yaşanıyor. Bundan bir süre önce 150 imzalı bir bildiriyle gelecek günlerin vehameti konusunda siyasi iktidarı, sorumluları uyarmaya çalışmıştık. Bugün artık bu uyarının da ötesine geçeceğimiz bir döneme girmiş durumdayız. Bundan yıllar önce 1996'da yine bir siyasi figür, aktör, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan cezaevlerindeki açlık grevleriyle ilgili olarak, 'Böyle bir şey yoktur, bunlar cezaevlerinde yiyecek stoku yapmışlar, gizli gizli yiyorlar' diye bir ifade kullanmıştı. Bu cezaevinden, o dönemdeki açlık grevlerinden 12 ölü çıktı" dedi.
Gazeteci Aydın Engin de, 1996 ve 2000 yıllarındaki açlık grevlerini en yakından izleyenlerden birisi olduğunu ifade ederek, "40. gün çok kritik bir gündür. 40. günden sonra adım adım çok kritik bir noktaya yaklaşılır. O da şu, anason kokusu duyulmaya başlar soluklarda ve önce açlık grevinde olan duyar. Anason kokusunun duyulmasının bir tek anlamı vardır, bedende geri dönülmez sakatlıkların, korsakoff dediğimiz hastalığın bir adım öncesindeyiz. O yüzden, 'Şov yapıyorlar, yiyip içiyorlar, kuzu kebap çeviriyorlar' şeklindeki ahlak dışı söylemler, galiba hapishanelerden tabutların çıkması, eğer tabut çıkmazsa, korsakoff hastalığına yakalanmış yaşayan ölülerin çıkması için çanak tutuyorlar demektir" diye konuştu.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB'nin bu süreci büyük bir endişeyle izlediğini vurgulayarak, daha önceki deneyimlerde 40. günden sonra kalıcı sorunlar, 60. günlerden sonra da ölümlerin baş gösterdiğini hatırlattı. Cezaevlerine girmek için Adalet Bakanı'ndan birkaç kez randevu talep ettiklerini ancak hala yanıt alamadıklarını bildiren Aktan, "1996 ve 2000 yılında TTB zor da olsa cezaevlerine girme koşulu bulmuş ve birçok açlık grevi yapanın bu süreçten fazla hasar görmeden çıkmasını sağlamıştı" dedi. Aktan, Dünya Tabipler Birliği ve TTB tarafından açlık grevlerinin bir protesto yöntemi olarak kabul edildiğini belirterek, "Burada hekimlere düşen nokta önce kişiyle, bir hasta-hekim ilişkisini sağlamaktır ve diğer hasta-hekim ilişkilerinde olduğu gibi öncelikle kişinin bu işi özgür iradesiyle yapıp yapmadığını kontrol etmektir hekimin görevi. İkinci nokta, olabilecekleri son derece açık şekilde açlık grevi yapan kişiye aktarmaktır. Hekimlerin insanları açlık grevinden vazgeçirmek gibi bir görevi yoktur. Burada ancak insanların zarar görmemesi, yaşamın önemi ve yaşamın kutsallığı mutlaka vurgulanmalı" dedi.


BEKAROĞLU: ADIM ATMAYANLAR ÖLÜMLERDEN SORUMLU OLACAK

Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu da, "Doğrusu ben kendimi çok yorgun hissediyorum, ne söyleyeceğimi bilemiyorum" diye başladığı konuşmasını, "Fiilen içine girdiğimiz, uğraştığımız üçüncü dalga bu. 96 ve 2000, şimdi burada. Bir ülkede hak arama aracı olarak ölüm oruçlarının seçilmesi, mecbur kalınması çok acıdır. Türkiye maalesef hâlâ bu noktada. Her şey söylendi, şimdi işin başında olanlardan, yetkililerden adım atılmasını bekliyoruz. Sayın Başbakan, iktidar partisinin bazı yetkilileri, hepimizi rahatsız eden, hatta aklı başında insanlar nasıl böyle konuşurlar dediğimiz açıklamaları oluyor" dedi. İlkesel olarak ölüm oruçlarının siyasetin aracı olarak kullanılmasına karşı olduğunu belirten Bekaroğlu, "Siyasi talepler diye yapılmayacak şeyler değil, çok basit talepler. Zaten tecrit dediğimiz şey 14 aydır devam eden bir olay, rahat bir şekilde kaldırılabilir. Anadilde savunma zaten hükümetin gündeminde. Bu adım atılmazsa, bu adımı atmayanlar bu ölümlerden sorumlu olacak. Bekaroğlu, Başbakan Erdoğan 'ın konuşmalarını da eleştirerek, "Sayın Başbakan siz insansınız, Müslümansınız, nasıl böyle konuşursunuz? İnsanlar 3 ay evvel yedikleri yemekten, efendim 'Cezaevlerinde besleniyorlar, şov', ölümler üzerine konuşuyorsunuz, nasıl böyle söyleyebilirsiniz? Hemen bugün vazgeçin ve hemen bugün çıkın bir açıklama yapın. Bundan en çok siz kazanacaksınız, Türkiye kazanacak, hepimiz kazanacağız. Bugün Sayın Başbakan'ın ortaya koyacağı bir irade beyanı ile bu işin bitebileceği, sadece ölüm oruçları değil, Kürt meselesinin çözülmesi için de psikolojik ortam oluşur" diye konuştu.


MURATHAN MUNGAN: MAĞDURUN SESİ OLMAK ZORUNDAYIZ

Yazar, şair Murathan Mungan da, "60'a yakın kitabın üzerinde imzanız olması çaresiz, doğru ve güzel dillendirebileceğiniz anlamına gelmez. Bugün aydın, yazar, şair olduğum için değil yurttaşlık bilgisine ve hayat bilgisine sahip olduğum için buradayım, Bizler yani kendilerini ifade etmek konusunda daha şanslı olan insanlar, kendilerini ifade etmek konusunda şanslı olmayan kesimlerin, kitlelerin, ezilenlerin, insanların, her kesimden mağdurun sesi sözü olmak zorundayız" dedi.
Gazeteci Yıldız Ramazanoğlu ise, 2000 yılında yaşanan ölüm oruçları sürecini hatırlatarak, "Bu travmayı biz bir daha yaşamak istemiyoruz. Biz yaşarken oluyor her şey ve elimizden hiç bir şey gelmiyor, çaresizleştiriliyoruz. Buraya en çok da şunun için geldim, safımı belli etmek için. Yaşamdan, adaletten, eşitlikten yana tarafımı göstermek için geldim" diye konuştu.


YAŞAR KEMAL KONUŞMASINI TAMAMLAYAMADI
Toplantıya, eşi Ayşe Semiha Baban ile gelen Yaşar Kemal, burada yaptığı konuşmada, daha önce yaşanan açlık grevlerini hatırlatarak, "Daha önceki açlık grevlerinde tüm yetkililer ve hükümet sorumluydu. Bu sefer de sorumlular. Bugün açlık grevleri tutanların oğulları, babaları da bu mücadelede taraf olacak, bir nesli yok edecekler" dedi. Daha uzun planlandığı konuşmasını burada noktalayan Yaşar Kemal konuşmasının geriye kalan bölümünü eşi aracılığıyla habercilerle paylaştı. Yazılı metinde şu ifadeler yer alıyor. "Bir insanın açlıktan ölümünü izlemek acıların en büyüğüdür. Bu, insanlığa hiç bir zaman yakışmaz. Bugün insanların ölüm pahasına talep ettikleri demokrasiler de, insan haklarının içindedir. Çözümü mümkünken, ölümler engellenmezse vebali iktidarın, muhalefetin, medyanın ve hepimizin olacaktır. Barış, bu ülkede herkesin özlemi ve hakkıdır. Barışın önüne yeni engeller konulmasına karşı çıkmak, barışın önünü açmak, hepimizin işi olmalıdır. Bunun için içtenlikle uğraşan herkese şükran duyarım."

LİVANELİ : BİZ, HANGİ GÖRÜŞTEN OLURSA OLSUN İNSAN HAYATI DİYORUZ
Zülfü Livaneli de, bu toplantının yapıldığı süre içinde bile insanlar ölüme yaklaştıklarını dile getirerek, "Olayı rakam olarak görmek çok farklı ama işte biz arkadaşlarımla birlikte gördük. 1996'da cezaevinde ölmüş bir gencin başında bekleyenleri gördük, ölmek üzere olanları gördük. Bu benim hala rüyalarıma girer, karabasan gibi çıkmaz. Biz, hangi görüşten olursa olsun insan hayatı diyoruz. Fakat bunun muhatabı bence ölüm oruçlarına yatanlar değil, onlarla konuşarak, bir şey çözüleceğini zannetmiyorum. Bırakın demek de yol değil. Çünkü, biz diyoruz ki, insan hayatı en yüce değerdir. O diyor ki, benim davam benim hayatımdan daha önemlidir. Bu çok temel bir farklılıktır. O bakımdan bizim buradaki muhatabımız hükümettir, daha doğrusu Türkiye'de hükümet demek olan Başbakandır. Söylem çok önemli bir şey Türkiye'de. İnsanların onurlarına, haysiyetlerine, şereflerine seslenmek ayrı, bu kavramlarla oynamak ayrı" dedi. İki somut talep olduğunu ve bu taleplerin zaten hükümetin gündemindeki konular olduğunu söyleyen Livaneli, "Peki bu iki temel konuya evet diyorsanız, Adalet Bakanı çıkıp, 'Sesiniz duyulmuştur, tamam biz gerekeni yapacağız' diyorsa, arkasından Sayın Başbakan'ın 'Tamam bu konular çözülebilir, dileğimiz bir an önce bırakmalarıdır' demek yerine kuzu-kebap edebiyatına sarılması" diye konuştu.
Livaneli, Başbakan Erdoğan'a da seslenerek, "Lütfen bu üslubu değiştirin, zaten kabul etmiş olduğunuz şartları, bunu bir yenilgi gibi de görmeyin, demokratik toplumlarda talepler vardır, iktidarı elinde tutan insan mutlak hakim değildir, lütfen taleplere kulak verin, üslubu da değiştirin. Çünkü Başbakan'dan sonra bunu çözebilecek hiç kimse yoktur. Bu da şu demektir, ölümlerden de Başbakan sorumludur" diye konuştu.

SANATÇILARDAN TAKSİM'DE OTURMA EYLEMİ

Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dikkat çekmek için Yazar Vedat Türkali'nin çağrısıyla Taksim Meydanı'nda toplanan sanatçılar oturma eylemi yaptı. Eyleme aralarında Şebnem Sönmez , Mustafa Alabora, İlkay Akkaya, Filiz Türkali, Fırat Tanış, Orhan Alkaya, Eşber Yağmurdereli, Celal Başlangıç, Ferhat Tunç, Orhan Aydın, Bilgisu Erenus Nur Süer ve Reis Çelik'in bulunduğu sanatçıların yer aldığı yaklaşık 200 kişi katıldı.

Eylemde açlık grevindeki 6 mahkumun mektubu sanatçılar tarafından okundu. Topluluk, “İçeride dışarıda hücreleri parçala", “Eşitlik, kardeşlik Kürt ulusuna özgürlük", “Tecridi kaldırın ölümleri durdurun" sloganları attı.

Sağlık sorunları nedeniyle eyleme katılamayan yazar Vedat Türkali'nin kaleme aldığı bildiri, önce kendi sesinden yayınlandı. Ancak çıkan teknik arızadan dolayı tiyatro oyuncusu Orhan Alkaya tarafından okundu.

"DEVLET VATANDAŞINA ZULÜM DE ETMEZ"


Bildiride şu ifadelere yer verildi; “İnsanı canından bezdirici baskılar sonucu, 51 gündür açlık grevine yatan Kürt yurttaşlarımızın sayısı 685 kişi. 60'ı aşan kişi için ölüm günleri başlıyor. Siyasal egemenliği tekelinde tutan iktidarı, muhalefetiyle Türkiye devlet partileri her tarihsel dönemdeki olay gibi bugünde çözümsüzlük tutumunda yarışıyorlar. İnatla savundukları bu çözümsüzlük yolu akıllarınca korudukları devletin de kanlar içinde kalmasına neden oluyor. Tüm insanlarımıza acılar yaşatmaktan başka bir şey kazandırmıyor.

Bu açlık grevleri sizden acımanızı, göz yaşı dökmenizi değil, en yasal en doğal haklarını engelsiz duyurmak için destek vermenizi bekliyor. Böyle bir yasal girişimdeki insana destek vermeniz için düşüncesini değil, insanlığıyla ortak yanınızı anımsamanız yeter. Bir yaratıcı kişi, bir sanatçı olabilirsiniz. Sıradan biri, işçi, memur, iş insanı, ev kadını, öğretmen, bir öğrenci olabilirsiniz. Dindar olabilirsiniz yada herhangi bir dinsel inanca bağlı olmayabiliriniz. Hangi türden olursanız olun sonunda insanısınız. Şu yada bu biçimde vicdan sahibisinizdir. 'devlet pazarlık etmez' diyor sayın başbakan. Devlet vatandaşına zulüm de etmez sayın başbakan. Olayı lütfen tersine yansıtmayın. Kimsenin sizden pazarlık beklediği yok. İnsanların kafatasları içinde beyinleri vardır. O beyinlerinin yerine, kullanım süresi çoktan çağ aşımına uğramış teneke konserve kutuların içindekilerle beslenen kişilerle aklı başında kimse pazarlığa kalkışmaz sayın başbakan. Kafanızla işimiz yok bizim. Ama insan olarak herhalde bir kalp taşıyorsunuzdur. Vicdanınız olmak gerekir. Temel insanlık hakları için ölüme yatmış bu kişiler sizin kafanıza değil, bu olması gereken vicdanınıza sesleniyor sayın başbakan. Şuanda bu koca alanı dolduran her dilde, her dinde, her inançta, her yaşta, her işteki binlerce, onbinlerce tüm ülkemizdeki milyonlarca insanımız gibi sayın başbakan, vicdanın sesini bekliyor sizden. Evet çözüm yolunu açmanızı, kanı durdurmanızı, ölümlere son vermenizi bekliyor. Koca bir ülkenin sorumlu yöneticisi olarak temel görevinizdir. Bağışlayın, sonunda sormak zorunda kalırsak, vicdanım da yok mu diyeceksiniz sayın başbakan"

Eylem daha sonra müzik gruplarının dinletisiyle son buldu.

dha

Radikal

__________________
*********************************
Yaşamak, kendi kendini adam etmektir. Zeka ve bilgiyi kullanarak etinden kemiğinden kendi heykelini yapmaktır.

Goethe
*********************************
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi Sisi üyemize tesekkür ettiler
40veysel (04-12-2014), Aydındost (01-11-2012)
Cevapla

Tags
bir, edecekler, kemal, nesli, yasar, yaşar, yok


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:01 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1