Dostun Sayfasi

Dostun Sayfasi (http://www.dostunsayfasi.com/)
-   Hatiralar ve Anilar (http://www.dostunsayfasi.com/hatiralar-ve-anilar/)
-   -   Yaşıyorum... (http://www.dostunsayfasi.com/hatiralar-ve-anilar/9872-yasiyorum.html)

ZiLAN 12-05-2007 13:31

Yaşıyorum...
 
Tren ilerliyordu, yabancı olmadığım hatta ayda en az bir yada iki kez izlediğim manzaraları yeniden yeniden izliyordum. Hollanda’nın yeşillik dolu düzlükleri hiç değişmeyen bir şerit gibi sıralanıyordu gözlerimin önünde. Karanlığın çökmesine az kalmıştı... Gök yüzünde yavaş yavaş yıldızlar belirlerken Güneşin son ışıltıları, şeridi süsleyen küçük ev ve kulübeleri sarı ve kırmızımsı bir ahenk ile asıl soluk renginden alı koymuştu. Ve tren ilerliyordu... Artık düzlüklerden yolunu ayırıyordu, istikametini Belçika’nın başkenti Brüksel’e yöneltmişti. Gecelerimizi süsleyen yıldızlarına eklenen şehirlerin ışıklarına adım adım ilerliyorduk...



O ışıkları görünce her defasındaki gibi bir yandan sevinç bir yandan ise hüzünlere kapılıyordu yüreğim. Yine Louisa meydanından geçecek, yine Ulusal Parlamentomuza gitmek için geçtiğimiz o lokantalı ve kalabalık dar sokaklardan geçecektim. Her seferinde tam köşeyi dönerken yine Erdal arkadaşı hatırlayacaktım, hatırlıyorum... Onun anısıyla dağlarımız gibi bu sokaklar da süslenmişti. Oralardan geçerken bazen lokantalarda çalışan garsonlara, sokaktaki insana sorasım geliyordu ‘hatırlıyor musun onu?’ diye.

Oraları aştıktan sonra aşağı yolu alıp Parlamentonun büyük kapısına varıyordum. Bazen olurdu uzun uzun beklerdim kapının açılmasını. Her kapı aralandığında yine gözlerim Heval Erdal’ı arardı, çay ocağına çıkan merdivenlerin başına ilerlerken. Toplantı odasının önünden geçerken sesini duyarcasına karanlık odanın içinde kimsenin bulunmadığını bildiğim halde dönüp bakardım. Ve bir an için canlanırdı karşımda, gözlerinden hiç eksilmeyen parıltılar ve sevgi dolu gülüşü ile beni karşılardı ansızın. Sonra yine karanlığa bürünürdü toplantı odası...



Bu binanın her bir yerinde anısı olan Erdal arkadaşın çalışma arkadaşlarını da görünce içimde bir sızı oluşur ve verdiğimiz sözler gelirdi, geliyor aklıma. Zaten istisnasız her defasında sohbetimize misafir oluyordu Komutanımız. Böylece her zaman bizimleydi ve olacak bizimle. Önemli bir konferansın hazırlık çalışması için gelmiştim oraya. Çalışmanın teknik yönlerinden stratejik yönlerine kadar ele alınan hazırlıkların sürecinde bile böylesi çalışmalara öncülük eden Komutanımızı yine değerlendirmelerimize konuk ederdik. Tüm arkadaşlar olarak birbirimize söz vermişçesine ona layık bir şekilde bu çalışmayı yürütmek için emek vermeye konulmuştuk. Sonuç olarak tam istediğimiz gibi olmamıştı... İki günlük çalışmayı sonlandırdıktan sonra herkesteki bitkinlik belirmişti her birinin yüz ifadesinde. Ve belki de herkesin içinde bir dizi sorular sıralanmıştı. Nasıl geçti? Cevap olabildik mi? Amacımıza ulaştık mı?



Tüm yorgunluğuma rağmen o gece hemen uyuyamamıştım, sabaha doğru beş sıralarında ancak gözlerim kapanmıştı. Toplantı havasının etkisi olsa gerek, rüyamda kendimi kalabalık bir toplantı salonunda buldum. Tam içeri giriyordum ki içimden bir ses ‘ha şurada dur, arkanı dön ve bekle’ dedi. Dönüp baktığımda karşımda uzunca bir koridor belirdi.



Mavi bir ceket giymiş biri yaklaşıyordu adım adım. Yürüyüşündeki heybeti ve kendinden emin duruşu, kendisi yaklaştıkça içimde müthiş bir ferahlık yaratıyordu. Doğru yanıma geldi. Evet oydu, heval Erdal’dı. Gelir gelmez merhabalaştıktan sonra varolan herkese tek tek baktı. Derin ve özlem yüklü bir ifadeye bürünmüştü gözleri. Onu görünce herkes şaşkın hallere girdi. Kimileri inanamadı, kimileri anlam veremedi...



Kendisi de böyle bir tablo ile karşılaşınca soramadan edemedi. Bana ‘heval bu arkadaşlar niye şaşıyor ki, ben buradaydım, ben hiç ölmedim, hiç gitmedim ki, ben yaşıyorum hep sizinleyim’ dedi. Ben de ‘Evet biliyorum’ dedim, ‘ben de anlamadım niye böyle’...



Birden birileri onu çağırdı, artık yine dönmesi gerektiğini söyledi. Ve kendisi dönüp gitmesi gerektiğini söyledi. Ben hüznümü yansıtmadan edemedim, gitmemesi gerektiğini söyledim. Ama ilerliyordu. Birden dönüp daha önce ellerinde bulunmayan bir avuç toprak ve arasında yeşermiş mor renginden ufacık çiçekleri bana uzatarak ‘Al bunları sana ziyade olsun’ diyerek bir kez daha sarılarak uzaklaştı...



Evet yaşıyorsun, yaşıyor komutanım... Gözlerimiz hasret, gözlerimiz özlem, yüreğimiz sensizliğinde yaralı, eksik ama her gelişinde ansızın gelişene karşı dinginleşen öfkemiz...

Dermanının yine sen olduğu yaramızın acısını taşıyoruz komutanım...

Yaşıyorsun sonsuzca, bizimlesin... Bunun için vedalaşmıyorum komutanım. Bana armağan ettiğin güzel toprağın kokusu halen burnumda... Bir daha buluşana dek esen kalmanı diliyorum...



Berfin Dilav

bulut 13-05-2007 17:17

teşekkürler yoldaş paylaşımın için......

makar79 16-08-2007 02:30

güzel yazı için sağol dost

pınar09 18-08-2007 12:03

emeğine sağlık güzel insan.

MaRaSlI 18-08-2007 13:15

cok guzel yazi sagol


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 10:12 .

Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1