Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Her Konuda ALEVI'lik
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 25-12-2009, 15:35   #1
Moderator
MDENİZ - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Dec 2009
Bulunduğu Yer: Ankara
Mesajlar: 12,493
Tesekkür: 1941
2425 mesajina 51688 kez tesekkür edildi
 MDENİZ isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Post Ah kerbela(Alevilerin matemi)

AH KERBELA
siteadi.com - Ah kerbela(Alevilerin matemi) " -Bismişah. Allah Allah...
Salavatuiiah ya Hüseyin;
Selamullah ya Hüseyin;
Şehidullah ya Hüseyin;
Cennetullah ya Hüseyin.
Lanetuliah Yezit
ve alâ kavm-i Yezit
ve alâ etba-ı Yezit.
Rahmetullahi müminin
ve alâ kavmin müminin
ve alâ evlad-ı müminin
ve alâ etba-ı müminin.
Allah eyvallah HÛ Dost!"
(Matem Tercemanı)
Kerbela olayı tarihsel ve toplumsal haklılığa yaslanmış bir kıyımdır. Bir isyan olarak onu sevmemek; bir kıyım olarak ona yanmamak elde değil.Bu kapsamda her insan Kerbela için yanar, tutuşur: O'nun anısını yaşatmak için bir işlev üstlenmek, orada katledilenlerle saf tutmak ister. Çünkü bu, insan olmanın şeref ve onuruyla ilgili bir
durumdur.
Ama olaya akılla yaklaştığımızda, onu ağlama duvarı ya da eziyet günü olarak öne çıkarmanın doğru olmadığını görürüz. Yapılması gereken bugünü anlamanın ve geleceğe ışık tutmanın anahtarı olarak yeniden yorumlamak gerektiğidir. Kerbela olayı, Aleviler-Bektaşiler için, hangi inançtan olursa olsun, hangi ulustan gelirse gelsin, haksızlığa, zulme uğramış insanın/ insanların acısını, insanlığın acısı durumuna getirmenin ortak anısıdır. Demek ki Kerbela olayı,aynı zamanda Kerbela şehitleri gibi katledilenlerin bir öyküsüdür.
Bu nedenle Kerbela olayı, Alevi-Bektaşi felsefesinin/ düşüncesinin/ inancının bir izdüşümüdür. Kerbela'da Peygamber'in yakınları, torunları öldürüldü. İş bu kadarla da kalmadı; suç, suçluya değil de suçsuza yüklendi; acı, acıyı verenden değil, acıyı çekenden , baskı yapandan değil, baskıya uğrayandan soruldu.
Kerbela olayı, haklıyla haksızın, mazlumla zalimin, iyiyle kötünün, onurlulukla onursuzluğun, güçlüyle cesaretin bir kavgasıydı. Bu kavga o gün başladı ama bitmedi; 1300 küsur yıldır sürmektedir; kötülük, haksızlık, sömürü yeryüzünden kazınmadıkça da bitmeyecektir. Bu açıdan bakıldığında Kerbela'da kazanmış görünenler her gün kaybediyor aslında. Çünkü Kerbela olayı, orada şehit düşen Hz. Hüseyin ve yandaşlarının haklılığına dayanan mazlumların gücüdür de ondan. Kerbela çölüne ekilen bu haklılık tohumu, yezitler varoldukça filiz verip dondan dona bürünen erenler olacak; sevgi, barış, özgürlük olacak; ağaç, orman ya da deniz, göl olacak.
Kerbela acısını, insanlığın acısı durumuna getirme yolunda Aleviler ve Bektaşiler, ağıttürünün en yetkin örneklerini vererek, bu olayı bir yaşama anlayışının kaynağı durumuna getirdi, onu insan sevgisine dönüştürdü. Bu sevgiyi halkla taraf etti.
Şeriatçı islamlıkla "hesaplaşmanın" bir bakıma başlangıç öyküsüdür Kerbela olayı. Günümüzün Kerbela olaylarına gelince saymakla bitmez, ancak, Kerbela olayının bir uzantısı olarak yaşama geçirilen, 37 canın diri diri yakıldığı Sivas olayını anmak bile yeter. Fikret Otyam uyarıyor:
"... bugünün Hızır Paşalarına, Amrlarına, Yezidlerine, Muaviyelerine dikkat etmek, bin bilmem kaç yüz yıl öncesinin soruşturmasını, araştırmasını yapmaktan çok, ama çok daha önemlidir. ' İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir.' Bu eşitlik için uğraşmak ne güzel uğraştır; bu uğurda acılar çekmek ne güzel acıdır; bu uğurda ölmek ne güzel ölümdür.
Ey insanlar, bu eşitlik için birlesiniz, yoksa tüm o uğursuzluklar, belalar, zulümler, bize mehel olcaktır..."
EMEVİ SOYU İKTİDARA TAŞINIYOR
Hüseyinimi verdiler hocaya
Okuya akaya çıktı heceye
Bin bir kelle kestiler bir geceye
Kellesi tabakta yatan Hüseyin

Hüseyinim gelirdi hep hak ile
Münafıklar kurdu yıktı ok ile
Sana nice varayım bu yük ile
Yükünü meydana çözen Hüseyin

Hüseyin'in Kerbela'da çardağı
Uzatmış boynunu gelir ördeği
Münafık başına dikti bardağı
Yalmana yalmana gelen Hüseyin

Hüseyin'in Kerbela'da odası
Dai boynuna nazar etmiş dedesi
Yemen'den gelirdi onun gıdası
Gıdası Yemen'den gelen Hüseyin

Kul Himmet'im eder bendimde bağlı
Münafık elinden ciğerim dağlı
Dedesi Muhammet, Ali'nin oğlu
Atasından imdat uman Hüseyin
(Kul Himmet)


Şii-Sünni çatışması Emevi dönemiyle birlikte yükselişe geçti.Bu çatışma Emevi-Haşi-mi kabile soy rekabeti zemininde; ekonomik açıdan Medine-Şam, kişisel açıdan Ali-Mu-aviye anlaşmazlığı üzerine yapılandı. Muhammet dönemi İslamlık ülküsüyle beslenen kabile soy ağırlıklı Arabistan devlet anlayışıyla, Bizans-Sasani deneyimleriyle beslenen kabileler üstü kabile soy ağırlıklı Suriye devlet anlayışı arasındaki siyasal mücadelenin tırmanmasıyla boyutlandı.
Tarihi iyi insanlarla kötü insanlar; sapmış olanlarla sapmamış olanlar arasındaki kişisel mücadelelere indirgeyen araştırmacılar yanılıyordu. Emevi ve Abbasi dönemleri; Asr-ı Saadetten sapmanın, sivil topluma karşı devletin olağanüstü büyümesinin bir yansıması olan resmi toplumun ağır basmasının değil, temeli doğrudan Hz. Muhammet tarafından atılan yayılmacılığa bağlı islam

devletinin, zorunlu ve geçici olarak oluşturduğu Medine toplumunu aşarak girdiği, doğal gelişmesinin bir ürünüydü.
Ebu Sufyan oğlu Muaviye Mekke'nin fet-hedildiği gün Müslüman olmuştu; daha sonra Kuran katipliğine getirildi. Muhammet döneminde kendini bir devlet adamı olarak yetişdirdi. Emevi soyunu iktidara taşıdığında; İslamın ruhuna hiç de aykırı olmayan, hatta daha önce Ömer zamanında gerçekleştirilen ve Osman'ın halifeliğinde silik biçimde sürdürülen kimi düzenlemeler ve uygulamalarla, devlet anlayışına yeni bir yorum getirdi. İslam devletinin yakın geleceğini iyi okuyan Muaviye, dönemin ideolojik siyasal hesaplaşmasının bir gereği olarak(*) iki yol tuttu:
a) bir yandan, kutsal olarak algılanan Muhammet'in saç tellerinden ve tırnaklarından birkaçının, ölümü sırasında dudaklarına konulmasını vasiyet edip kendisini kutsadı;
b) diğer yandan; asıl tehlike kaynağı olarak gördüğü Hz. Ali ailesini siyasetten uzak tutmak için onlara sürekli para yardımı yapma eğilimine girdi.
(*) Doğası nedeniyle ikiyüzlüce
Bunlarla yetinmeyen Muaviye Bizanslılarla geçici bir işbirliğine gitti; duygusal anlatımla, Müslümanın Müslümanı kesmesi için kâfirle müttefik oldu. Artık, islam devletinin hükmettiği topraklarda azımsanmayacak bir Hıristiyan nüfus vardı; onların gönülleri hoş tutulmaya çalışıldı. Bu tavır, İslamın "engin" hoşgörüsünden değil, her geçen gün biraz daha tırmanan Şii-Sünni çatışmasında onları küstürmemek, onları kazanmak içindi.
İslamlık misyonerlikle değil, kılıçların ucunda taşınarak yayıldı; kılıç ve merkezi güç her şeydi; talan ve sömürgecilik asıl amaçtı. İslam adına işgalden işgale, talandan talana koşan Emevi egemenliği, kendi sonunu kısaltacak bir süreci başlattı.
Kılıca dayalı yayılma o denli hızlı oldu ki bir süre sonra hükmedilen ülkelerdeki kavimlerin nüfusu Arabi geçti; diğer yandan bu yayılma, o denli büyük bir vahşet ve soygun eşliğinde gerçekleştirildi ki Müslümanlık adına temiz çok az şey kaldı; çoğu değer kirlendi. Bu geniş toprakları ve büyük nüfusu, Arap kökenli ve kabileler üstü kabila soy karakterli bir din ile yönetmek hemen hemen olanaksızlaşıyordu. Emevile-rin kendini üretebilme koşullarını ortadan
kaldırıyordu. Bu sürece koşut olarak Hz. Muhammet'in ölümüyle başlayan Arabın kendi içindeki dinsel-siyasal çatışmalar; Emevileri iktidarsızlaştıran bir tehdit düzeyine sıçramıştı.
islam, kabile örgütlenmesinden devlet örgütlenmesine geçerken doğrudan çalışmayı ve doğrudan üretimi "keşfetmişti"; ancak bunu egemen ilişki durumuna yükseltemedi; üretimci ve demokratik olmaktan çok talan-cı, yayılmacı ve tekçi oldu. Bu nedenle iktidarı elinde tutan kabile soyu ve ona bağlı olan bürokrasi, ganimetten aslan payını alıyordu. Bu durum henüz islamlık öncesi kabile demokrasisinin alışkanlıklarından kendini sıyıramayan diğer Arap boy ileri gelenlerini çok rahatsız ediyordu. Ya bu baskıya boyun eğecekler ya da savaşacaklardı. Uygarlık öncesi kahramanlık çağının ve İslamlığın ilk kuruluş ülküsünün koşullanma-larıyla biçimlenen o günün kültür ortamında savaşmak en doğal, en erdemli tepkiydi; bu nedenle muhalefet savaşmak yolunu seçti.
Hz. HASAN'IN ZEHİRLENMESİ
Çok çevir eyleme aziz sultanım
Bugün ben mihmanım canlar içinde
Sakın incitmeyesin cananım
Bugün ben mihmanım canlar içinde

Evliyalar katarına dizildim
Kırklar ile bile oldum ezildim
On iki imam defterine yazıldım
Bugün ben mihmanım canlar içinde

imam Hasan'dan gördüm ben bir nişan
Şah Hüseyin oldu gözüme gülşan
Zeynel Abidin'den aklım perişan
Bugün ben mihmanım canlar içinde

imam Bakır'dan da bir nişan gördüm
Hazreti Cafer Sadık idi virdim
Muhabbete beli, meydana girdim
Bugün ben mihmanım canlar içinde

Musai Kazım'dır dilimde kelam
Şah imam Rıza'ya verdim bir selam
Taki'ye, Naki'ye eylerdim divan
Bugün ben mihmanım canlar içinde

Askeri, Mehdi âlemin serveri
Gül gibi kokar Muhammedin teri
Erenler vermezler gizlidir sırrı
Bugün ben mihmanım canlar içinde

Şah Hatayi'm tanıyalım biz de
Gamber Ali'den getirirdi meze
Can bir emanettir, kulağım seste
Bugün ben mihmanım canlar içinde

Çatışmanın boyutlanmasıyla Muaviye önce,Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan'ı zehirletti. Kesin hesaplaşmaya girilmesiyle camilerde Hz. Osman'ın ruhuna dua edilmeye, hemen ardından da Hz. Ali'ye küfredilmeye başlandı. Bu durum Ali yandaşlarının çoğunlukta olduğu Irak'ın kimi kentlerinde ayaklanmalara yol açtı. Hz. Ali yandaşı olarak ünlenen Hücr;
"-Ali'ye okunan küfür ve lanetin geri teperek yönetimi devireceğini, Ali'ye küfredenle-rin lanetleneceğini" haykırarak, halkı isyana çağırdı. Bu karmaşa ortamında, Küfe valisi olan Muaviye'nin üvey kardeşi Ziyat İbni Ebihi, Küfe mescidinin minberine çıkarak konuşmak isteyince, halk kendisini taşa tuttu. Bunun üzerine Vali Ziyat, mescidin kapısını asker gücüyle kontrol altına alıp cemaatı tek tek, kendisine taş atmadığına yemin etmeye zorladı; yemin etmeyenlerin ellerini kestirdi.
Gelişmelerin tehlikeli bir aşamaya sıçramasıyla vali, olayların yaratıcısı durumundaki Hücr'ü, her yerde arattı. Bu arada düşünce ve davranışlarıyla Hz. Ali yandaşı olduğunu açıktan açığa sergileyen öndegelen bir sürü insan tutuklandı ve Hz. Ali'yi inkâr etmeye zorlandı; ama hiçbir tutuklu, cezadan kurtulmak için Hz. Ali'yi yadsımaya yel-tenmedi.
Çevresindeki baskı çemberinin sürekli daralmasıyla bir karar vermeye zorlanan Hüçr; yandaşlarının silahlı mücadele istemelerine karşın, büyük bir iyimserlikle, zincirlenerek Suriye'ye götürülmeye razı oldu. Muaviye'ye dostlukla el uzattıysa da O'nun;
"-Kesin, kellesini!" emriyle boynu vuruldu.
Büyük bir itibara sahip olan Hücr'ün kat-ledilmesi islam dünyasında tepkiyle karşılandı. Bu olay Hz. Hüseyin'in öldürülmesinin bir ön adımı idi.

EHLİBEYT MUHALEFETİ ÖRGÜTLÜYOR
Çekilip gelirler üstaz yoluna
Gönderin bizi imam Hüseyin'e
Asılalım Hasan Mansur dâr'ına
Gönderin bizi imam Hüseyin'e

Yüklenmiş barhanemiz develerle
Yoldaş etmen bizi bu yayalarla
Büyüklü küçüklü bol develerle
Gönderin bizi İmam Hüseyin'e

Güllük gülistanlık olsun obamız
Halik versin kısmetimiz gıdamız
Biz talip olalım, sen ol dedemiz
Gönderin bizi İmam Hüseyin'e

Kerbela çöllerinin yazıları
Şehit olmuş peygamber gazileri
Fatma anamızın kuzuları
Gönderin bizi imam Hüseyin'e

Şah Hatayi'm der katara uydum
Ali'nin tacını başıma giydim
On iki imam'a yüzümü sürdüm
Gönderin bizi İmam Hüseyin'e
(Şah Hatayi)
Araplararası kavga, Arap olmayan Müslümanlar(*) yakından ilgilendiriyordu. Mevali, dindaşlar arasında eşitliği ön gören islam adına, Arap üstünlüğüne karşı çıkmaya başladı. Süreç içinde Bedevi bireyciliğinin yo-kedilmesiyle biçimlenen kavimler üstü Eme-vi Kavmi egemenliğine dayalı devlete karşı kabaran Arap öfkesiyle, Mevali tepki örtüştü. Ortaya çıkan toplumsal hoşnutsuzluk , ideolojik ve siyasal düzeyde, uygulanmakta olan kavimler üstü kavim soy egemenliğine dayalı Emevi devlet anlayışını, Islamın esenliği adına yadsıyan Ehlibeyt çevresinde toplandı. Dinsel ve toplumsal kokuşmuşluk,
"İktidar meşru sahiplerinde olmadığı içindir; iktidar meşru sahiplerine , yani Ehli-beyt'e dönerse, Tanrı'nın yücelttiği ve yönettiği bu soy sayesinde güçlükler ve adalet-
(*) Mevali; azat edilmiş köleler.

sizlikler , ortadan kalkacaktır" yargısı belirleyici olmaya başladı.
Genelde Haşimi, özelde Hz. Ali soyunun önderliğinde Emevilere karşı, bir iktidar savaşı başlatıldı.
Gerçek İslama ve adalete dönüş yaklaşımı kanalında, mazlumdan yana, kavim / soy egemenliğine dayanmayan din yorumu; Arapların büyük bir kesimine ve Mevali'ye egemen oldu. Sürecin bu aşamalara sıçra-masıyla, Emevilerin ayaklarının altındaki toprak hızla kaymaya başladı.
Arap ve Arap olmayan Müslümanların, Emevi egemenliğine yönelik tepkisini güdümüne alan peygamber ailesi önderliğindeki muhalefet hareketi; başlangıçta tüm kötülüklerin ve olumsuzlukların kaynağını, İslam-dan sapılmış olmasına bağladı.Üzerinde yapılandığı toplumsal haklılığı, islamın kuruluş ülküsüne, islamlık öncesi Bedevi eşitçiliğine, kahramanlık çağı değerlerine göndermeler yaparak beslemeye çalıştı. Ancak bir devlet dini olarak doğan ve yayılmaya dayanan islam devletinin doğal gelişmesinin bir ürünü olan; tarihsel açıdan bakıldığında bir ilerlemeyi, bir gelişmeyi simgeleyen Emevi egemenliğini, sapma ürünü ola-rak görmek bir yanılsamaydı. Bu siyasal güce karşı, yapısal değişime uğramış, toplumun gündeminden çıkan kabile, kavim değerleriyle bir dünya görüşü oluşturmak da olanaksızdı. Bu iki yönlü güçsüzlük,, önceleri Hz. Ali yandaşı hareketi, bir bocalama içine itti. Sonraları, Ortodoks Sünni bir imparatorluğa dönüşecek olan islamlığı bir bütün olarak aklama sonucunu doğuran bu yaklaşım;
a) bir yandan İslamın kaynaklarına sezgisel akıl ve gönül bilgisi yoluyla farklı bir yaklaşım getirerek; inanca inanç kanalından muhalefet etmenin yollarını, yöntemlerini geliştirerek, İslamlık değerlerini batini açıdan sorgulayıp inanç dünyasında kendisine yeni bir dünya görüşü oluştururken ;
b) diğer yandan, Emevi egemenliğine karşı oluşan Arap ve Arap olmayan Müslüman kökenli toplumsal tepkiyi, yaratılan dünya görüşünün şemsiyesi altında toplamaya yöneldi.
içine girilen bu süreç Ali yandaşı hareketi, her şeyi sapma ürünü görme yanılsamasından ve yalnızca geçmiş değerlere dayanarak düşünsel yapı oluşturma güçsüzlüğünden kurtardı. Tarihin 7 bin yıl önce-sinden gelen;
a) uygarlığa adım atılır atılmaz "işkenceyle" yokedilmek istenen,
b) insanlık ülküsünde hep "altın çağ" olarak yaşayan ve
c) her toplumsal çıkmazda "kurtuluş bayrağı" olarak dalgalandırılan "paylaşmacı/ dayanışmacı" değerler öne alındı.
Öne alınan bu değerler, VII. yy'ın ortalarında İslam topraklarında kabaran, yakın gelecekte Arabistan Yarımadası'ndan Asya içlerine, oradan Balkanlara kadar uzanan geniş coğrafya üzerinde insanlık özlemlerini kucaklayacak olan toplumsal muhalefet arasında bir köprü oluşturdu. Orta Asya'dan kopup gelen "göçebe-eşitlikçi" insan kümelerinin ve Anadolu yerli halkının buluşup kaynaşacağı Şii hareketinin temelleri, daha o zaman atılmış oldu.

YEZİT'İN VELİAHT ATANMASI
Oturmuş erenler yasını çeker
imam Hüseyin'in yasıdır deyü
Durmayıp akar da şehitler kanı
imam Hüseyin'in kanıdır deyü

Lanet olsun Yezit'in canına
Kıydı Yezit imamların kanına
Kesti başını götürdü Mervana
İmam Hüseyin'in başıdır deyü

Hak onarsın ol keşişin işini
Keşiş görmüştü onun düşünü
Yedi bin altın verdi aldı başını
imam Hüseyin'in başıdır deyü

O güzel pirinden olmadı ferman
Ali'nin duası dertlere derman
Yedi oğlunu da etmişti kurban
imam Hüseyin'in başıdır deyü

Pir Sultan Abdal'ım ettiler cefa
Umarım Yezidler süresin cefa
Tıraş olmadı Muhammet Mustafa
imam Hüseyin'in yasıdır deyü
(Pir Sultan Abdal)
Bizans ve Sasani devlet deneyimi birikimlerinden dersler çıkaran Muaviye, kavimler üstü soy egemenliğine dayalı merkezi bir güç oluşturmak için Yezit'i, kendisine veliaht olarak atadı. Halkı da oğluna biat etmeye zorladı.
Yezit'in veliaht atanması, islam devletinde yeni bir sıçramayı gösterir. Artık genişleyip büyüyen İslam imparatorluğunu ve bu imparartorluğu çekip çeviren hantal bürokrasiyi; "Danışma Kurulu" gibi kabile yöntemi ürünü, Bedevi geleneğinin sürdürülmesine yardımcı olan, buna karşın devletin gelişimini köstekleyen örgütlerin.yerine, doğrudan soy egemenliğine dayanan ve atamalarla kesintisizliği sağlanan merkezi örgütler geçecekti artık. Bu gelişme,
a) kabile kökeninden kopuşu;
b devletin belli bir egemen zümrenin / tabakanın / sınıfın egemenliğine girdiğini;
c) devletleşme sürecinde bir üst aşamaya ulaşıldığını da simgeliyordu.
Yezit, babasının yönlendirmesiyle öncelikle kendisine rakip odakların üzerine yürüdü. Başta Hz. Ali ailesi olmak üzere Medine'de bulunan muhaliflerini kendisine biata zorladı. "-Biat etmeyi reddeden kim olursa, hiçbir mazeret dinlemeden öldürülmeli" emrini verdi.
Biata zorlananlardan Hz. Hüseyin ile Abdullah bin Zübeyr, aileleri ile birlikte Mekke'ye kaçtı. Yezit, Amr bin Zübeyr komutasında 2000 kişilik bir kuvvet göndererek Hz. Hüseyin'le birlikte Mekke'ye kaçan kardeşi Abdullah bin Zübeyr'i tutuklattı.
O günlerde Hz. Hüseyin, Kufeliler tarafından halife seçilmek ve kendisine biat edilmek için çağrılıyordu. Hz. Hüseyin amcazadesi Müslim bin Akil'i, Kufe'ye gönderdi. Gelişmeler üzerine Küfe Valisi Ubeydullah bin Ziyat kent halkını, evlerinde bulunan yabancılara ilişkin bildirimde bulunmaya zorladı; evinde yabancı olup da bildirmeyen, konutunun önünde çarmıha gerilecekti.
Kufe'de didik didik aranan Müslim, bir ihbar sonucu saklandığı yerde kuşatılıp yakalandı. Kılıcı' elinden alındıktan sonra katır sırtında Valilik Konağı'na götürüldü. Çok susamış olmasına karşın kimse kendisine su vermedi. Vali Konağı'nın kulesine çıkarıldı. Çatışma sırasında yaralamış olduğu bir İranlı muhafızın kılıcıyla boynu vurularak idam edildi. Cesedi Kasap Pazarı denilen yere atıldı. Yine Hz. Hüseyin'in Kufe'ye gelmekte olduğunu haber vermek için gizlice kente sızan bir ulak yakalandı. Hüseyin'e küfretmeyi reddetmesi üzerine valinin emriyle kuleden atılarak öldürüldü.

Hz. HÜSEYİN KERBELA'DA
Gidi yezid elimize düştünüz
imam Hüseyin'in kanı nicoldu?
iki ellerin bileğinden kestiniz
imam Hüseyin'in kanı nicoldu?

Al cübbe giyip cura dediniz
Ali evladına garaz ettiniz
Kellesini top yerine attınız
imam Hüseyin'in kanı nicoldu?

Yerli yerince eylediniz canına
Kast ettiniz imamlar sultanına
Yüzü kara varın Hak divanına
imam Hüseyin'in kanı nicoldu?

Geyikler meleşti erler sağmadı
Rahmet bağlandı o yıllar yağmadı
İnsi, cinsi, melaike ağladı
imam Hüseyin'in kanı nicoldu?

Damarlar yarıldı kanlar çağladı
Gökte melek, yerde insan ağladı
Ay, gün kara giydi, kara bağladı
imam Hüseyin'in kanı nicoldu?

Dedesi Muhammet yanına geldi
Torununun elin eline aldı
Arş'ta Fatma Ana saçını yoldu
imam Hüseyin'in kanı nicoldu?

Pir Sultan Abdal'ım bu böyle olsun
Kanlı gömleğim Fatma Ana alsın
Gidi kafir davan mahşere kalsın
imam Hüseyin'in kanı nicoldu?

Hz. Hüseyin'in Kufe'ye gelmekte olduğunu öğrenen Vali Ziyat, en deneyimli komutanlarından Hur bin Riyah'ı önleyici çıkardı. Hur, üç günlük bir yolculuktan sonra Hz. Hüseyin ve taraftarlarını karşıladı.Hz. Hüseyin Hur ile konuştu ve O'nu haklılığına inandırdı. Ancak Hur'u sorumluluktan kurtarmak için Kufe'ye gitmekten vazgeçip Kerbela'ya yöneldi.
Yezit adına davranan Vali Ziyat, Hz. Hüseyin'i tutuklamak, Yezit'e biat ettirmek yada öldürmek için Saad bin Vakkas oğlu Ömer'i komutan atamıştı; 4000 askerle Hz. Hüseyin'i karşıladı. Hz. Hüseyin Emevi toprağından çıkıp gideceğini söyledi. Bu öneri Ömer tarafından Vali Ziyat'a ulaştırıldı. İran ya da Türkistan toprağına geçerek güçlü bir ordu kurup geriye dönmesi olasılığından korkulduğu için öneri, reddedildi.
Hicret'in 61. yılında (m. 680) Muharrem ayının 7. günü öğleye doğru, Hz. Hüseyin ve yandaşlarının suları bitmişti; su almak için Fırat'a gidenler karşı tarafça oklarla vuruluyordu; alınabilecek bir önlem de yoktu. Hz. Hüseyin'in bütün umudu, Ömer'in ordusundan kendisini sevenlerin çıkması idi, ama bu gerçekleşmedi. Sahabeden Habip bin Mezahir'in gidip Beni Esed kabilesinden alıp getirdiği 90 kişilik kuvvet de kuşatmayı yarıp Hz. Hüseyin'e ulaşamadı. Böylece 8 Muharrem de geçti. Ertesi gün Hz. Hüseyin, kardeşi Abbasi Fırat'tan su almak için görevlendirdi; Abbas tüm engelleri aşmasına karşın, ancak 20 kırba su getirebildi. Hüseyin bu kez oğlu Ekber'i görevlendirdi; o ise sadece bir kırba su getirebildi. Ömer'le konuşmasına karşın onu ikna edemedi. Kuşatma iyice daraltılmıştı.

KERBELA KIYIMI
indirdiler Medine'nin şehrine
Yuyuyorlar Şah-ı Merdan Ali'yi
Ayırdılar teninden kispetini
Yuyuyorlar Şah-ı Merdan Ali'yi

Hasan ile Hüseyin'in payına
Kasd ettiler Şah Ali'nin soyuna
Batırdılar abu zemzem suyuna
Yuyuyorlar Şah-ı Merdan Ali'yi

Oturmuş analar saçın yolar
Bir haber ver diye duasın kılar
Hurma ağacından tabutluk yonar
Yuyuyorlar Şah-ı Merdan Ali'yi

Oturmuş analar alı yaşılı
Surda gördüm Düldül kişneyişini
Şah Hüseyin'in kıbleye başını
Yuyuyorlar Şah-ı Merdan Ali'yi

Şah Hatayi'm eder hava ile
Arş'a direk verilmiş dua ileVeyselin çektiği ak deve ile
Gönderdiler Şah-ı Merdan Ali'yi

Sonunda Ehlibeyt ve 72 yandaşı için kıyım demek olan, sonucu belli savaş başladı. Küçük çocuklar, bebeler ve yaşlılar, uzaktan atılan oklarla öldürüldü. Hz. Hüseyin'in kardeşleri, yeğenleri teker teker Kerbela toprağına düştü. Yetmiş iki savaşçı, yetmiş iki dağ gibi Yezit askerine karşı durdu; ama kaderi değiştirme olanağı yoktu.
Muharrem ayının 10. günü önce 18 yaşındaki oğlu Ali Ekber, ardından meme çocuğu Ali Asgar babasının kucağında oklanarak vuruldu.
Olanları gören Hz. Hüseyin, dedesinden ve babasından kalan emanetleri oğlu Zey-nelabidin'e teslim etti; ölmeye hazırlandı; süslendi. Başındaki peygamber sarığını yeniden bağladı; babasının kılıcı Zülfikar'ı boynuna astı ve Hz. Hamza'nın kalkanını omu-zuna alıp Kerbela meydanına çıktı. Söylentiye göre Yezit'in 40 askerini öldürdü; sonra dönüp sağ kalanları öptü ve onlara Şam'a
doğru gitmelerini öğütledi. Vuruşmak için savaş alanına döndüğünde, düşman tarafından ok yağmuruna tutuldu; kanlar içinde Muharrem ayının 10. günü ikindi üzeri toprağa düştü.
Gövdesi Kerbela'da kaldı; kesik başı Ku-fe'ye oradan da Şam' a götürüldü; Yezit bir değnek ile Hz. Hüseyin'in kesik başını ve ağzının içini karıştırırken, en büyük siyasal rakibinin soyunu kurutmanın huzuru içindeydi. Bir mızrağa geçiriiip Ceyrun tepesine dikildiğinde;
"-Peygamber'den borçlan aldım", diyordu.
Kerbela olayı Şii, Sünni tüm Müslüman dünyasının en acı olayıdır, islamın Sünni yorumuyla uyuşamayan Orta Asya'dan gelen göçebe Oğuzlarla Anadolu'nun yerli halkı, Ehlibeyt soyuna yönelik bu kıyımı lanetledi. Hz. Hüseyin'e sahip çıktı. Temsil ettiği düşünceyle kaynaştı. Anadolu toprağında Ale-vilik-Bektaşilik biçiminde boy vererek', bu düşünceyi, hoşgörü temeli üzerinde yeniden yorumladı. Ona yeni bir ruh verdi, islamlık öncesi Türk kültürüyle yoğurdu. Yaşanılan yerden kovulan inancı yeniden yeryüzüne indirdi. Dünyalaşan bu inancı yaşama yordamlarına, kavgalarına, gülmelerine, oynamalarına onay veren, onları onurlandıran bir toplumsallığa dönüştürdü.
Nefeslere, dualara, koşuklara girdi. Zaman zaman gönüllerden usulcacık sıyrıldı toprağa yüz sürdü, sulara daldı. Ateş oldu alev alev gökyüzüne yükseldi. Kuş oldu uçtu; Hz. Ali'yi simgeleyen turnalar, Hz. Hüseyin'e yas tutup semah döndü:
Hesap eyle baharını yazını
Fark edegör ördeğini kazını
Dinleyin turnanın ter avazını
Çağrışırlar İmam Hüseyin deyu

imamlar da Kerbela'da yatarlar
imam Ali Şah Abbas'a yeterler
Kerbelâ çölünde semah tutarlar
Çağrışırlar İmam Hüseyin deyu
(Fakir Ednâ)

MATEMLE YAŞATILAN KEREBELA ANISI
Matem ayı yas çekelim gaziler
01 şahin alkanda yüzdüğü gündür
Yezid elinde giriftar oldular
İmamın sitemden bezdiği gündür

Soldurdular taze gül gibi canı
Ay ile gün kara giydiler donu
Cümle şehitlerin kırmızı kanı
Duru duru olup aktığı gündür

Bir ateş saldılar alem yanmağa
Nuru rahman kefen oldu sarmağa
Abu zemzem suyu idi yunmağa
Üstaz Ali tabut düzüğü gündür

Gidi yezidler şad oldu donandı
Şehitler kırmızı kana boyandı
Arştan melaikeler yere indi
imamların kabir kazdığı gündür

Pir Sultan Abdal'ım çekerim ahi
Düşünmediniz mi ulu dergâhı
Kerbela'da yatar imamlar Şahı
Fatma Ana yaslı gezdiği gündür

MATEM ORUCU
AleViler-Bektaşilerce; Hicret'in 61. yılının 10 Muharrem Cuma günü[18 Ekim 680 M.] Hz. Ali'nin küçük oğlu, Hz. Muhammet'in torunu Hz. Hüseyin ve yandaşlarının Kerbela'da şehit edilmesinden duyulan derin üzüntü ve acı, matem olarak algılanır.
Bu nedenle 1-12 muharrem günleri; Kerbela'da şehit edilenlerin anısına oruç tutu-
lur.(*)
Matem orucu, zalimlerden gelen ancak yerine getirilmesi olanaksız olan bir yıkımın bedelini ödeme duygusunu yaşatmayı
(*) 1998 yılı için matem orucu 27 Nisan Pazartesi günü başlamakta ve 8 Mayıs günü son bulmaktadır.
35amaçlar. Matem orucu süresince;
a) kurban tığlanmaz;
b) saç-sakal tıraş edilmez;
c) çamaşır değiştirilmez;
d) cinsel ilişkide bulunulmaz;
e) eğlence, düğün yapılmaz ya da
f) bu tür yerlere gidilmez.
Aleviler-Bektaşiler, muharrem ayının birinci gününden onuncu günü öğle zamanına değin su orucu tutarlar; onuncu gün öğleyin oruç biterse de matem, on ikinci günün sabahına değin sürer ve on ikinci gün, aşure günü olarak kutlanır.
Matem orucuna şu şekilde niyet edilir:
" Bisimişah! Allah, Allah...
Er Hak-Muhammet-Ali aşkına; imam Hüseyin Efendimizin susuzluk orucu niyetine; Kerbela'da şehit olanların temiz ruhlarına; Fatıma Anamızın şefaatına; On İki imamlar aşkına oruç tutmaya niyet eyledim. Ulu dergâh kabul eylesin..."
Matem orucu açılırken ise şu dua okunur:
" Bismişah... Allah, Allah...
imam Hüseyin'e, O'nun soyuna ve dostlarına selam olsun. Yezit'e, soyuna ve yandaşlarına yüz bin lanet olsun.
Yüce Allah, İmam Hüseyin aşkına tuttuğumuz oruçları kabul eylesin.
Gerçeğe Hû!"
Şimdi de "Matem Duasfını verelim:
"Bismişah...
Esselatü vesselamü âlâ seyyidine Muhammedin ve âlâ seyyidina âli Muham-medin ve âlâ âli etba-ı Muhammedin. Ve elhamdülillahirabbilalemin. İlahelalemin sen bizlerin gönüllerini Resuli Ekrem Nebiyyi Mükerrem Muhammed Mustafa'nın ve onun tahir-i Ehlibeytinin sevgisi ile aydınlat. Bu sevgi ile gönüllerimiz ve cümle ehl-i imanın gönüllerini süsle. O yüce sevgiyi yol göstericimiz yap.
Hz. Muhammed ve O'nun Ehlibeyti, temiz soyu ile onlar uğruna canlarını feda eden serdar şehitleri bizlerden hoşnut eyle. Allahım cümlemizi yakıcı ahiret gününde şehitler serdarı İmam Hüseyin ve onun uğruna canlarını feda edenlerin şefaatına nail eyle.
Allahım cümle muhibb-i hanedanı Ehlibeyt bendelerini kemali kereminden,
gufranı rahmaniyenden cennet mekan eyle. Lütfü inayetinle arşa-i mahşerde yüzlerini nurlu ve amellerini gürlü eyle. Eşrefi mahluk, Hatemi enbiya Muhammed Mustafa Hazretlerini, O'nun temiz soyu için matem tutan ve gönülden sevenlerden haberdareyle.
Vesselatü vesselamü âlâ enbiya-i mürselin.
Cümle enbiya ve mürselin ve onların soyuna salavat ve selam olsun.
Ehlibeyti Muhammedi bizlerden razı ve hoşnut eyle. Bizleri katarı On iki imam'dan, Dâr-ı Piran'dan ayırma. On Dört Masum-u Pak'ın ve On Yedi Kemerbesti Handan efendilerimizin himmeti aliyelerine, şefaat-ı ruhaniyelerine nail eyle.
Kerbela sahrasında o yüce şehitlerinin şefaatlarını üzerimizden eksik etme.
Şehitler Serdarı Resuli Kibriya'nın iftiharı, Şah-ı Evliya'nın ve Fatıma'tün Zehra'nın gözünün nuru, gönüllerinin süruru ,Hasan'ül Mücteba'nın yari, Kerbela sahrasının Sultanı İmam Hüseyin Aleyhisselamı cümlemizden ve cümle ehl-i muhibbandan razı ve hoşnut eyle. Arşa-i mahşerde şefaatçimiz ve sığınağımız eyle.
Gönüller sultanı, erenler şahı, Rum'un irşadgahı, dertliler dermanı Seyyid Muhammed Hacı Bektaş Veli Efendimizin şefaat-ı piranelerine nail eyle. Gönül susuzluğumuzu O'nun nurlu eliyle gider. Daim ruhlarımızın mürşidi ve önderi eyle.
Ve memleketimizin başında bulunan büyüğümüzü, sıhhatte, saadette, adalette ve kemalette daim eyle. Ordumuzu muzaffer ve mensur eyle. Düşmanlarımızı zelil ve hakir eyle.
Dualarımızı ve matemimizi dergahı izzetinde kabul karin eyle.
Velhamdülillahirabbilalemin ve salaallahü âlâ seyyidina Muhammedin ve alihi ve sabi-hi ecmain. Ve selaümün alelmürselin ve salavatullahi Muhammedül emin.
Cümle ehl-i İslama nice nice, hayırlı uğurlu feyizli yıllar nasip eyle. Birliğimizi, dirliğimizi daim eyle'. Devletimizi, varlığımızı nihayetsiz olarak kaim eyle. Ordumuzu, üstünlüğünü asan eyle. Düşmanlarımızı helak eyle, yeksan eyle.
On İki İmam'ın hürmetine, On Dört Masum-u Pak'ın hürmetine, On Yedi Kemerbest'in hürmetine, Şühedayı Kerbela'nın hürmetine dualarımızı kabul eyle. Bu alemden göçmüşlerimizi onların şefaatına nail
eyle.
Azameti Cebbar ül Vahhidül Kahhar, gül-bangı nebiyyi Resul-i esrar, halka-i tevhid, meydan-ı Kırklar, Pir Seyyid Muhammet Hacı Bektaş Veli Hünkâr, gerçek erenler demine ya Ali Hû Dooost!. "


AŞURE TÖRENİ
Her şehit de Kerbela'da çürümez
Hakk'tan izin yoktur kalkıp yürümez
imam Hüseyin'in kanı kurumaz
Şehitler serdarın gördün mü turnam
(Kul Hüseyin)

Talip olan ince elekten elendi
Mümin olan Hak yoluna dolandı
Şah Hüseyin al kanlara boyandı
Allah bir, Muhammet Ali diyerek
(Kul Himmet)
Aslında aşure günü, Arabi ayların ilki olan Muharrem ayının onuncu günüdür. Araplar eskiden bugünü kutsal sayar ve oruçlu geçirirlerdi.Hz.Muhammet'in Medine'ye göçünün ikinci yılında Ramazan orucu farz oldu ve Müslümanlardan aşure günü, oruç tutmak yükümü kaldırıldı ve aşure orucu gönüllülüğe bağlandı.
Aşure gününe ilişkin çeşitli söylenceler vardır: Sözgelimi; Hz. Adem'in ilk günahından dolayı ettiği tövbenin bugün kabul olunduğu, Hz. İbrahim'in bugün ateşten kurtulduğu, Yakup Peygamberin oğlu Yusuf'a bugün kavuştuğu, Nuh'un bindiği geminin Cudi Dağı'na bugün "oturmuş" olduğu gibi.
Yine söylenceye göre; Nuh, gemide kalan çeşitli yiyeceklerden bir çorba yapılmasını buyurur; tufandan kurtulanlar o günü ululayarak bayram olarak kutlarlar. Ve bu çorbanın benzerini pişirerek yerler.
Başlangıçta Müslümanlar arasında, Muharrem ayının onuncu günü aşure pişirilip konu-komşuya ve muhtaçlara dağıtılması gelenektendi.Hz. Muhammet'in torunu Hz.Hüseyin Kerbela'da yine Muharrem ayının onuncu günü şehit edildiği için aşure zamanla, onun ve onunla birlikte şehit edilenlerin ruhları için pişirilip dağıtılır oldu.
Aieviler-Bektaşiler, muharrem ayının birinci gününden onuncu günü öğle zamanınadeğin "Su orucu" tutarlar; onuncu gün öğleyin oruç biterse de matem, on ikinci günün sabahına değin sürer ve on ikinci gün "aşure günü" olarak kutlanır.
Halk takviminde muharremin saptanması şöyledir: Kurban Bayramı zilhicce ayının onuncu günüdür; bugünden başlayarak 20 gün sayılır; yirminci gün, yani zilhiccenin otuzuncu ve son günü akşamı matem orucuna niyet edilir. İzleyen gün, muharremin birinci günüdür.
Dergâhlarda, aşure için gerekli malzeme büyük bir kazana konduktan sonra ateşe verilir. Aşçı baba, eline büyük bir kepçe alarak kazanın başına gelir ve;
"- Destur ya İmam!", diyerek kepçeyi kazana daldırır. Bu sırada yanında bulunanlar hep bir ağızdan;
"- Ya Hüseyin!", derler.
Aşçı babadan sonra sırayla hepsi? aynı sözleri karşılıklı yineleyerek kazanı karıştırır.
Bu törensel işlem aşure pişinceye değin sürer. Aşure pişince mürşide haber verilir; haberi alan mürşit kazanın başına gelir ve;
" -Ya Hüseyin!", diyerek kepçeyi alır, kazanı karıştırır. Daha sonra kepçeyi öperek niyazla diğerlerine verir. Onlar da aynı işlemi yapar.
Kazan başına gelen mürşit aşure gülbangını okur;
" Bismişah... Allah Allah...
Barekallah, Şehitler Şahı imam Hüseyin Efendimizin ve Kerbela şehitlerinin yüce ruhlarının şad olması için barekallah.
Cümle erenlerin ruhu için barekallah.
Kurbanlarımızın kabulü için barekallah.
Yurdumuzun, ulusumuzun, Cumhuriyetimizin esenlikte olması için barekallah.
Ordularımızın güçlü olması için barekallah.
Ahirete göçenlerimiz ve bugün yaşayanlarımız için barekallah.
Gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereket vermesi için barekallah.
Muhammet Mustafa, Aliyyel Murtaza, İmam Hasan, İmam Hüseyin, Kerbela şehitleri ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli hakkı için el-Fatiha ve salavat. Gerçeğe Hû!..."
Gülbangın ardından kepçeyi eline
alarak;
" -Ya İmam!", der ve kazanı karıştırır, işlem bitince kepçeyi aşçı babaya geri verir. . Sonra selamname okunur:
' -Allahûmme salli âlâ seyyidina Muhammet Mustafa
Allahûmme salli âlâ seyyidina Aliye'I Murtaza
Allahûmme salli âlâ seyyidina Hasanü'l Mücteba
Allahûmme salli âlâ seyyidina Hüseyni Kerbela
Allahûmme salli âlâ seyyidina Zeynel Aba
Allahûmme salli âlâ seyyidina Bakır Baha
Allahûmme salli âlâ seyyidina Cafer Rehnüma
Allahûmme salli âlâ seyyidina Kazım Musa
Allahûmme salli âlâ seyyidina Ali Sultan Rıza
Allahûmme salli âlâ seyyidina Muhammet Taki
Allahûmme salli âlâ seyyidina Ali Naki
Allahûmme salli âlâ seyyidina Hasan Askeri
Allahûmme salli âlâ seyyidina Muhammet Mehdi."

Orada bulunan canlar, önce sırasıyla mürşidin eline daha sonra kendi aralarında birbirlerinin ellerine niyaz ederler. Niyaz-laşmanın bitmesiyle mürşit aşçı baba'ya;
"- Erenler, aşı canlara üleştir!", der.
Mürşidin desturu üzerine sofralar kurulur. Okunan kısa bir gülbanktan sonra aşure yenir. Ardından mürşit tarafından okunan aşure bitiş gülbangıyla aşure erkânı tamamlanmış olur:
"- Bismişah... Allah Allah...
Allah, Muhammet, Ali, On İki İmam efendilerimizin ruh-u revanları, şad ve handan ola. Münkir-münafıklar mat ola. Müminler şad ola.
Lokmalarımız dertlere deva ola. Matem-i Hasan ve Hüseyin ola.
Cümlemize haklı hayırlı kısmetler verilmesi için... Nur-u Nebi, Kerem-i Ali, Pirimiz, Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli demine Hû!..."
Dergâh dışında ve köylerde 12. günü aşure kaynamış olur ve sabahtan şekerlenir. Öncelikle aşure kaynatmaya 12. günü dede evleri başlar. Köy halkı, kuşluğa doğru dede evlerine uğrayıp oruçlarını orada açarlar. Ay sonuna değin her evde aşure yapımı sürer.
Muharremin I2'sinden başlayarak üç gün bayram yapılır. Bayram günü kurban tığlanır. Bu kurbana lokma denir..
Hz. Hüseyin Muharremin 10'nunda şehit düştüğü için Orta Anadolu Alevi köylerinde üç bayram günü matem tutulup mersiyeler okunurken Tahtacı topluluklarında şenlik yapılır. Bunun gerekçesi de şöyle açıklanır:
"- 12. İmam Mehdi, Hakk'a yürümeden önce bir taşın kovuğuna girdi, herhangi bir Muharremin 12. günü oradan çıkacağı için giyinip süslenmek O'nu karşılamak içindir".


KAYNAKÇA

*ŞAh Kulu Mehmet Hacı Hilmi Dede Baba Eğitim Ve araştırma Vakfı
1- AYDIN, Erdoğan, Nasıl Müslüman Olduk,Başak Yayınları,
Ankara, 1994.
2- BİRDOĞAN, Nejat, Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik,
Hamburg Alevi Kültür Merkezi Yayınları, (1. Baskı), 1990.
3- BULUT, Faik, Allah Devletinde Demokrasi, Tümzamanlar
Yayıncılık (2. Baskı), istanbul, 1993.
4- DİERL Josef Anton, Anadolu Aleviliği, Ant Yayınları (1.
Baskı), istanbul, 1991.
5- ERÖZ, Mehmet, Eski Türk Dini ve Alevilik Bektaşilik, Türk
Dünya Araştırmaları Vakfı, istanbul, 1992.
6- EYUBOĞLU, Zeki ismet, Şeyh Bedrettin Varidat, Der Ya-
yınları, (3. Baskı), istanbul, 1991.
7- KORKMAZ Esat/ Can Gölgesinde Kerbela'yı Düşünüyo-
rum/ Nefes: Yıl; I Sayı; 8/ Haziran 1994
8- KORKMAZ, Esat, Ansiklopedik Alevilik-Bektaşilik Terimle-
ri Sözlüğü, ANT Yayınları, istanbul, 1993.
9-NOYAN, Bedri Doç. Dr. Bektaşilik Alevilik Nedir?, 2. Baskı, Ankara, 1987.
10- ÖZKIRIMU, Atilla, Alevilik Bektaşilik, Cem Yayınevi (2. Baskı), istanbul,1993.
[/COLOR]

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
kerbelaalevilerin, matemi


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:45 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1