02-05-2007, 08:44 | #1 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
|
Siyahin Esmeri
Yine başlamıştı sancılı bir gün ve o günü bitirme telaşı. Etrafta kimse yoktu. Öylece aylak aylak yürüyordum. Belki hesabını yapıyordum yarının veyahut yarın ne olacağımı kestiriyordum. Oysa bumlar monoton şeylerdi benim için, yine de seviyordum bu ironiyi tıpkı bir meslek gibi. Oysa hiç hayır görmemiştim kendimden, sevenlerimden ve acı ama gerçek ‘’hayattan’’ama yine de Ahmet ağabeyin dediği gibi ‘’inadına yaşıyordum’’ve yaşamanın direnmek olduğunu hep ondan öğreniyordum. Öykülerimi dedemden, mahalle havadislerini ‘’Radar Hüso’’dan alıyordum. Annemin yemeklerinden başka yemeği seçme lüksüm olmuyordu o zamanlar ve açıkçası söylemek gerekirse bundan memnundum. Tek şikayetim kıvrıla kıvrıla uyuduğum sedirdi. Ama büyüdükçe makamım değişiyor, tabii ki yatağımda de-
siteadi.com - Siyahin Esmeri ğişiyordu.’’vay be büyümek ne de güzel şeymiş ‘’diye söylenirdim kendi kendime ama sonraları pişmanlık duyacağımı aklımın ücra köşesinden bile geçirmiyordum. Sancılı bir gün daha başlamıştı. Sabah kalkmış okul yolunu tutmuştum her zaman ki gibi etraftaki tabelaları teker teker okuyordum. Ve insanlara bir kızı beğenen görücüymüş gibi Bakıyordum .Neyse ki ‘’ekmek katili’’ Celal dayının fırınına atmıştım kendimi, o mistik ha- va mideme işkence çektiriyordu. Celal dayı beni görür görmez ne istediğimi hemen anlıyordu. Her zaman ki gibi üç boğaça sarıp beni başından def ediyordu. Boğaçaları alır almaz soluğu ‘’Gergegedan Engo’’nun kahvesinde alıyordum. Sabahın o vaktinde o demli çayı içmek cumhurbaşkanına bile nasip olmuyordu. Bir yandan acem bahçesinde kahvaltı yaparken,bir yandan da televizyondan haberleri izliyordum. Ama her seferinde sanki o haberlerin bana gıcığı varmış gibi, lokmalar boğazıma dizilirdi. Oradaki randevumu bitirip okula doğru ağır adımlarla yürümeye başlamıştım ki, bir de ne göreyim! 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu sokağın başında durmuş, gelen geçeni öylece süzüyordu. Sanki görevli bir memurmuş gibi öylece dikilmişti o köşede. Belli ki sabahın serinliği onu da vurmuştu. Tir tir titriyordu.Ellerini anlam adığım bir şekilde ovuşturuyor, ağzından sanki nefes değil de bir volkan bulutu çıkıyordu. Ve saçları kirliydi, bir o kadar da dağınık. Sinsi sinsi yaklaştım ona ‘’Merhaba’’dedim. Korktu be neden, aslında haklıydı. Zaman korkuyu öğretiyordu o zamanlar.’’Adın ne?’’dedim.’’Burada ne yapıyorsun?’’dedim. Vay be sanki bir hakim olmuşta onu sorguya çekiyordum.’’Adım nebahat’’dedi.’’Annemi bekliyorum.’’dedi. O bunları söylerken ben onun gözlerine çoktan aşık olmuştum. ’’Tanrım dedim bu gözler, bu gözler niye buruk?’’ Sokağın diğer yanına geçip gizlice onu seyretmeye başladım. Bir görseniz o soğuğa o incecik peluşuyla nasıl direniyordu! Ama alışmıştı titremiyordu artık. Neyse ki annesi gelmişti. Belli ki yılların yorgunluğu onu da vurmuştu, sırtı buna dayanamamıştı, hafifçe eğikti.Gelir gelmez tuttu kızının elinden. Nebahat sanki zoraki adımlar atıyordu. Ne fayda annesinin eli onu mecburi bir istikamete götürüyordu, diğer elinde ise aşevinden alındığı belli olan ve dumanı etrafa saçılan sebil yemeği. Usulca takip ettim onları, kentin artık varoş bile sayılmayan bir yerine doğru yürüyorlardı. Biraz yürüdükten sonra nereye gittiklerini anlamıştım. Burası belediyenin çöp sofrasıydı. Yani ‘’ŞEHİR ÇÖPLÜĞÜ’’ Ben artık o günden beri sancılı günler yaşamamaya başladım. Gözlerimde o portreyi her çizdiğimde ölüyordum. Yara alıyordum yüreğimin kayıp şehrine ve ben elleri kelepçeli bir mahkum gibi, konuşmak isteyen bir dilsiz gibi, görmek isteyen bir kör gibi, yaşamak isteyen bir ölü gibi ve o ülkede yaşayan çoğu insan gibi hiçbirşey yapamıyordum. Bu ise ölümün ta kendisiydi. Artık cennet ve cehennem kavramlarını ayırmak gelmiyordu içimden. Siyahın ne kadar siyah olduğunu biliyordum ama bu siyahlıktan da öte bir esmerlikti…
__________________
Serbest piyasa dostluklar ikilem kıskacında Hüküm sürüyor iktidar Hükümlü olmuşuz Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında Her gün, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki canavarı Her kuvvet, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki şeytanı DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
|
02-05-2007, 09:32 | #2 |
Dost
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
|
ya mükemmel bir yazı bu,ne yaşamlar var hayatta.tşkler dostum.
|
02-05-2007, 09:33 | #3 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
|
Alıntı: pınar09´isimli üyeden Alıntı | Mesajı Göster
ya mükemmel bir yazı bu,ne yaşamlar var hayatta.tşkler dostum.
Haklısın dostum bilinmedik okadar çok yaşam varki...Teşekkürler...
__________________
Serbest piyasa dostluklar ikilem kıskacında Hüküm sürüyor iktidar Hükümlü olmuşuz Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında Her gün, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki canavarı Her kuvvet, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki şeytanı DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
|
02-05-2007, 11:21 | #4 |
Dost
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: ANKARA
Yaş: 48
Mesajlar: 4,240
Tesekkür: 87
|
emeğine sağlık zilancım yaşama sımsıkı sarılmak zorundayız o bize tanrının bir hediyesi ister aç ister tok herkes bir defa buraya geliyor ama kendimizi ve diğer insanları unutmadan ne şartlarda olursa olsun kendi benliğimizi yitirmeden
biz belki esmer bir bir dünyadayız ama diğer yandan bir sürü insan siyahlar içinde unutmamalı
__________________
Kayıp kentin güzel insanı
Rüzgar esermi sizin oralarda? Ve Umut türküsü söylenirmi Sevda misali? Yada buradan sesimiz duyulurmu Bir SELAM desek dosta... |
Tags |
esmeri, siyahin |
|
|