Dostun Sayfasi

Dostun Sayfasi (http://www.dostunsayfasi.com/)
-   Hikaye ve Öyküler (http://www.dostunsayfasi.com/hikaye-ve-oykuler/)
-   -   Mavinin düştüğü yerde yeşerir yeşil (http://www.dostunsayfasi.com/hikaye-ve-oykuler/8521-mavinin-dustugu-yerde-yeserir-yesil.html)

ZiLAN 26-04-2007 13:16

Mavinin düştüğü yerde yeşerir yeşil
 
Ay ışığını sakladığı gözlerinin altı çökmüştü. Alnında ki her çizgi, yüzündeki her kırışıklık geçtiği yolların izlerini taşıyordu sanki. Aynaya en çok baktığında bunları görmek hoşuna gidiyordu. Gençliğini görüyordu her çizgi arasında, yaşamına dokunuyordu elleri çizgilere değdiğinde. Bedeninin yorgunluğunu sadece böyle zamanlarda hissediyordu. Damarlarındaki kan bile bir uçtan başka bir uca gidene kadar yoruluyordu artık. Zamanın derinliklerine gömmüştü yaşamın da ki gençliği. Kazıyordu ama çıkaramıyordu. O kazdıkça çukur daha da genişliyordu. Artık kazamıyordu da; kazmaktan da yorulmuştu.

Hiç bitmeyeceğini sandığı bir öykü gibi okumuştu hayatını şimdi sonlarına gelmişti öykünün ve okuyamıyordu artık. Ama o öykünün bitmesini istemiyordu. Daha çok erkendi, kahramana güzel bir son yazmanın hayallerini kuruyordu satır aralarına. Oysa hangi son güzel olabilirdi ki. Ne de olsa her şeyin sonu karanlıkla bitiyordu; güneşin bir daha doğmadığı yer altının sessiz çocuklarının dünyasında...

Başının üstünde yalnızca kırmızı var. Tuğla kırmızısı. Bitmek bilmeyen bir iştahla kemiriyor ışığı. Lambanın zayıf ışığını yok ediyor küçücük odada. İçinde ki ışığı da beraberinde emiyor. Kendi gölgesi daha bir parlıyor duvarda. Karanlığa gömüyor özgürlüğünü. Ne zamana çare bulabiliyor ne de karanlığa. Ne çıkabiliyor içinden ne de daha çıkabiliyor içinden. Varlığını hiç ediyor kırmızı kendi varlığında. Maviyi görmek istiyor; yeşile dokunmak, sarıya bakamamak. Gri betonlardan ve kırmızı odalardan nefret ediyor. Bir zamanlar mavinin düştüğü yerde yeşilin yeşerdiğini anımsıyor, ama şimdi gök gri yer gri. Bir renk bile değil ona göre. Ne siyah ne beyaz, ne aydınlık ne karanlık, yalnızca kirli bir hayat.

Odanın herhangi bir köşesinde bir çiçek duruyor. Hangi çiçek olduğunu o da bilmiyor. Hiç açmamış ki. Yaprak olarak kalmış çiçek toprağından ayrıldığından beri. Herhangi bir çiçek olabilir yani, ama o papatya olsun istiyor. Kendisi gibi çiçeği de bu gri dünyaya hapsediyor. Birlikte vazgeçiyorlar özgürlüklerinden. Tutsak bir papatya yetiştiriyor en özgüründen.

Fotoğraflara bakmaktan daha çok seviyor bu yaprağa bakmayı. Hiç fotoğrafı da yok aslında hepsini kaybetmiş bilerek. Bakmak istememiş geçmişine. Sadece bir tanesi duruyor, ona da dokunamamış bile. Sıkıştırmak istememiş geçen günlerini 13' e 9cm' lik kağıt çerçevelere. Sıkıştırdıklarını da azad etmiş zamanın bir yerinde.

Kaybolmak istemiyor hatıra denizinde. Hep yaşanmış ve bitmiş gözüyle bakıyor geçmişine. Yalnız kalmaktan korkan insanların stokları gibi bakıyor anılarına. Onlarla birlikte olmak istemiyor. Bilinç altının derinliklerine gizliyor yaşanmışlıklarını ağzı kilitli bir sandığın içinde. Bir gün lazım olursa asla bulamasın, bulsa bile açamasın diye. Nerden bilebilirdi ki şimdi onlara ihtiyacı olacak. Bulmak ve açmak isteyecek sırlarını.

Bir hazine misali saldırıyor anılarına. Orda bulacağını sanıyor yitip giden hayallerini. Farkına varamıyor onlarında yitip gittiğini; altmışlı yaşlarda onu yalnız bıraktıklarını. Deşiyor beyninin kıvrımlarını, bir yüz arıyor orada, bir manzara; çok uğraşıyor bulmak için. Buluyor da sonunda. Ama her şey parçalanmış, sürekliliğini yitirmiş fotoğraf karesi gibi, siyah-beyaz anlamsız görüntüler. Aklının kıvrımlarında kaybolmuş martı sürüsü gibiler. Asla çıkamayacaklarını bildikleri halde yinede çırpınıyorlar. Canı acıyor daha fazla uğraşamıyor. Siyaha boğuluyor her şey. Korkuyor...

Artık yüzüne de dokunamıyor kırışıklıklarına da. Aynaya da bakamayacağını anlıyor. Ağlamak istiyor. Elleri titriyor. Boynu önüne düşüyor. Her zamankinden daha yaşlı olduğunu düşünüyor. Daha çok ağlamak istiyor. Çocuklar gibi, bağıra bağıra. Ağladığında vücudunun her yerinin de beraberinde ağlamasını istiyor. Birisi ona dokunsun ve bir anda gözlerinde biriken damlalar her şeyi beraberinde alarak vücudunu terketsin ve bir daha ağlamasın. Yalnızlığı çantasını alsın ve kapıyı çarpmadan, sessizce çıkıp gitsin. En sonunda ağlamaya başlıyor. Siyah gözlerinden boncuk boncuk yağmur yağıyor. İçerde, pencereden dışarıya bakan gözler geliyor gözlerinin önüne. Hiç görmediği gözler. Yaşamadığı anılarıyla buluşuyor. Hıçkırarak ağlamaya başlıyor. Ağlıyor... durduramıyor yüreğini basan seli. Aslında hiç görmedi maviyi, yeşili, sarıyı. Hiç görmedi aynada ki siluetini. Hep karanlıkta geçti yalnızlığı ve hep karanlık oldu aydınlığı. Şimdi görmediği renklere birer çiçek adıyor, en acı vereninden. Fazladan geçirdiği geceler ve ağlayamadığı günler için ağlıyor, Bir renk sahibi olabilmek için.

Elinden bir fotoğraf düşürüyor. Siyah-beyaz, uçları yırtılmış. Belli ki hayatını anlatıyor bu renksiz kare. Siyahında öğütmüş bütün yeşilleri mavileri kırmızıları. Her şey siyah ve beyazdan oluşuyormuş gibi fotoğrafın çekildiği dünyada. Kaybediyor elinde sakladığı son dünyayı da, çiçekle yalnız bırakıyor yalnızlığını. Böylece azad ediyor son tutsak anısını. Fotoğraf gözlerine bakıyor, ama onun gözleri boşluğa. Fotoğraf öksüz kalıyor düştüğü yerde...

pınar09 30-04-2007 10:16

ya diyecek bişey bulamıyorum,hüzünlü bir yazı,paylaşımna sağlık dostum.

mnoocalan 30-04-2007 10:54

emeğine sağlık zilancım

ZiLAN 30-04-2007 13:14

Değerli yorumlarınız için teşekkür ederim dostlar...

kızılırmak_ 30-04-2007 14:14

emeğine,güzel yüreğine sağlık zilan can..

bulut 01-05-2007 22:15

ellerine sağlık dost güzel paylaşım..........


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:12 .

Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1