27-04-2007, 13:21 | #1 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
|
Camların Buğusuna Gözyaşların Değsin
Şimdi gemilerin öpemediği / denizler alır,sahiller çeker beni / erguvan renginde avara poyrazım / denizi olmayan bir gemeciyim / ayaş bir balıkçı, ailesi olmayan /
siteadi.com - Camların Buğusuna Gözyaşların Değsin yurdu deniz; toprağı, mezarı deniz / geride bırakmışım yıkım hüzünleri kederlenmeleri / acılar derinliğinde umutsuzluğumun / gece on iki nöbetlerinde / sağanak ve günahkar yağmurdu / sırılsıklam kirlenen, gri okyanusun / asi sullarında; lacivert bir ölüme tanık olur / balıklar ve avcıları; balıkçılar / bembeyaz bir martı düşürülür pusuya / dalgalara asılı kalan köpükler / martının çığlığına feryat / pusuya düşürülen martı mıyım / yalnızlığım mı / duygularım fırlatılmış sanki / buruşturulmuş özlemlerim en derininde okyanusların / eski batık korsan gemilerinin / senin terk edişlerin Ceren Su / içimin parçalanmışlığı içinde, kendime çekilmişliğim / paslanmaya teslim edilmişliğim gibi. 'Gün geceye kavuşuyor, güneş devinimsel bir dürtüyle bütüm som altından ışıklarını binbir ipiltide söndürürken, sığınası gölgeleri de dağların kuytuluklarında bırakarak kendi köşesine çekiliyor' Diye düşündü. Pencerenin pervazlarının çepeçevre kuşattığı çerçeveleri arasında sıkışıp kalan saydam camın, buğulu ve buz tutmuş soğukluğuna; solgun ve yıpranmış olduğu kadar, zamanından önce yaşlanmış ince ve duru yüzünü dayadı. Yüzünün tüm deltalarında soğuğun iğne ucu gibi sızlatan acısını duydu, titredi ama tenini geri çekmedi. Parmaklıkların paslanmış demirlerine tünemiş, üç serçeden biri, anaç olanı, gözlerinin aydınlığındaki iki damla göz yaşını seçti. Bu berrak yaşlar göz pınarlarından kayıp aşağılara doğru süzülerek yüzünün kıvrımlarında dağılıverdi. Kimi tuzlu su parçacıkları da geldi, saydam camın buğusunda patladı. Buğu yırtılırcasına dağıldı. Yırtılan aralıktan gökyüzünde asılı kalmış kızılmsı bulutları gördü. Önce yüzüne, sonrada düşüncelerine, yabancısı olamadığı bir hüzün geldi yerleşti. Gökyüzünün bu bal rengini ne denli özlediğini anımsadı. Kül rengi bulutlar hep onunu içini karartıyon ve düşüncelerini bulandırıyordu çünkü. Bu eşsiz ve usta bir ressamın fırçasından dökülen bir tablonun yansıması gibi duran manzarayı daha iyi görmek için, pencere açmayı düşündü. Kolu yavaşça çevirip kendine doğru çevirdi ve pencereyi açtı. O doğurgan ve diri vücudunun bittiği ve narin bonyunun başladığı hırçın gövdesiyle, mısır püsküllü gibi olmuş uzun saçlarının ılık akşam yeline kapılan hoşluğuyla; bir tanrıçanın heykelindeki dimdikliğiyle başını dışarıya doğru uzattı. Gözlerini pörtleterek açtı; gökyüzündeki renklere okşarcasına sevgi ve hayranlıkla baktı. Aynı anda kuş seslerini duydu. Serçeler hala ordaydı. Onlara dokunmak için ellerini uzattı. Bundan ürken kuşlar bir anda ve aynı çırpıda havalanıp gökyüzünün mor rengi yüzüne, kanatlarının hışırtısını katarak uçup gittiler. Ceren Su, pencerenin önünde bir süre daha durup, dışardaki sesleri dinledi. Kızıl gökyüzü yerini karanlığa bırakttıktan sonra pencereyi kapatıp, sekizinci kattaki odasına doğru yürümeye başladı. Sekizyüz dört numaralı odanın önüne gelince açık olan kapıdan içeri süzülüverdi. Yüzüne içerideki rutubet ve küf kokusu çarpti. Yüzünü ekşitmedi bu bildik koku karşısında. Hiç kimseyle göz göze gelmeden doğruca kapının solunda, küçük pencerenin altındaki ranzaya yöneldi. Kendini yatağına atıverdi. Kısa bir süreliğine düşündü, ardından da elini yastığının kılıfına soktu. Yaşam'ın ona gönderdiği mektubu çıkardı. Kim bilir kaçıncı defadır okuyordu. Her cümlesini ezberlemek istercesine yine okumaya başladı. Mektubun ilk cümlesi yurt odasının soğuk ve kasvetli duvarlarında yankılanır gibiydi: 'Yüreğim Ceren Su; ayrıntılar, derinlik ve bunların dengeli bir biçimde güzellik adına toplandığı ayrı ve özel bir kişilik olarak hep karşımda duruyorsun. Dürüstlüğün ve duygulu duruşunla daima asil bir yanının da olduğunu sezdirirdin insana / bana. Çevremdeki onca kendine benzeyen öteki öykünün içinde; sen benzersiz, gururlu ama mağrur bir öykü olarak kaldın. Yaşamımızın anlarının ayrımında, sözcüklerin resmini bir edebiyatçının duyarlılığıyla kavrar, bunun anlaşılması için de çaba ve zaman harcayan-harcayabilen sancılı,dayatmalara karşı rahatsız bir yürektin. Fakat tüm bunların üstünde derin ve özel bir dünyası da olan toprak kokulu, yasak şiirlerin cesurca söylenicisi ve sürekli anımsanacak ezgin bir sevgiliydin. Yaşamın boyunca kendi doğrularınla ve inandığın olgularla yaşadın. Herhangi bir ideoloji ve düşünce sistemine ütopyalar yaratacak şekilde bağlanmadın. İnsan dönük ve onun ürettiklerine sahip çıkarak güzellik adına, emek adına, barış adına savaştın. Yalnız da kaldın, yenik de düştün, fakat umudunu hep korudun. Çünkü yalnızca yaşama inandın, 'en genel-geçer doğru yaşamdır' dedin.Dahası bunları savunurken tutarlıydın. İşte bu nedenle, yaşamı ürettiklerinle yönlendirmek ve soluğunu sinema karelerine katmak adına, yedince sanatın eğitimini aldığın üniversitenin öğrenci yurdunda barınmaktasın. Altı aydır benden uzaklarda, tutulduğun sinema sevdasının büyülü afişleri arasındasın. İçinde olduğun bu sanal kuşatılmışlığı da olgunlukla karşılanman bir diğer güçlü yanınla ilgilidir. Bütün bu sebeplerle senin o vazgeçilemeyen ve sakin sullarında binbir fırtınayı büyüten kıyılarını seçtim. Bir anlamda, içinde gömülü olduğum insanı sende buldum. O zarif ve hassas gövdenin terkisinde derin ve anlamlı gözlerinde çırpınan bir serçenin yufka yürükliliğindeki mahsumiyeti gördüğüm an, duduklarına içten ve çocukça bir gülümsemenin yayıldığını farkettiğinde; acılarımın yüreğine değdiğinin ayrımına vardım. Nihayet seni kendim, kendini de yüreğim ettim... Kelimeler tüm dünyanın ve hepimizin. Ben sadece kendi payıma düşenleri kullandım bu mektupta. Senin de payına düşenleri mektubuma cevap anlamında bir mektupla kullanmanı ümit etmekteyim. Son sözcükleri özgürleştirirken; seni mavi ile mavinin birleştiği ufka, umut denen kutsallığa teslim ediyorum. Gülüşünü bozmamak için seni hafifçe alnından öpüyorum. Gözlerim sana çevrili, yüreğimi sana gönderiyorum. Yüreğin Yaşam.'
__________________
Serbest piyasa dostluklar ikilem kıskacında Hüküm sürüyor iktidar Hükümlü olmuşuz Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında Her gün, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki canavarı Her kuvvet, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki şeytanı DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
|
Tags |
buğusuna, camların, değsin, gözyaşların |
|
|