05-05-2007, 12:14 | #1 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
|
Ay Işığı...
Akşam iş dönüşü eve doğru ağır aksak ilerlerken...
siteadi.com - Ay Işığı... Alışkanlıkları mı değişmişti? Yoksa?.. Şimdi tüm amacı eve bir an önce varmaktan, bir şeyler yemekten, hep alıştığı şeyleri yapmaktan öteydi. Mutsuzdu şu an; çok sevdiği birini kaybetmenin ruhunda yarattığı eziklik, yokluk hissi sarmıştı bedenini hiç nedensiz. Ölen de yoktu hayatına yeni bir misafir de girmemişti... Evde... Mutfaktaydı, mutfak lambasının sarımsı zayıf ışığı aydınlatıyordu mutfağı ve ruhunu... Belli belirsiz izler canlanıyordu gözlerinin önünde, geçmişe ait; mutfağın duvarına yansıyan gölgeler mi gerçekti, geçmişteki izler mi? Ayırt edemiyordu... Duvara doğru ilerledi, mutfak o kadar dardı ki bir iki adım atması yetti; elini uzattı, duvara usulca dokundu, yer yer nemden dökümüş duvar boyasının elinde bıraktığı pütürlü his yüreğini acıttı. Dünü duvardaki gölgelere yansıyordu; pürüzsüz değildi... Odada... Her akşam üzerine oturduğu kırmızı kadifeden koltuğuna gömüldü, çok sevdiği bir dostundan yadigardı bu koltuk, uzun arkalığı gizliyordu onu; kimseler görmüyordu düşüncelerini, eskimiş kolluk kısımları boşlukta kalan ruhunun sıklıkla tutunduğu, iş görmekten yıllanmış ellerinin izlerini taşıyordu... Odaya gecenin sessizliği hakimdi. Balkon kapısı açık, pencere perdesizdi; gökyüzü duvarın ardındaydı, ay bu gece yer değiştirmişti, parlak değildi ışığı ''bulunduğum yerden hiç de iyi görünmüyor'' diye düşündü, hemen o anda tam da aya bakarken ''ne benzerlik ama, mutfak lambasının ışığıyla, ay ışığı... Sanki biri çıplak ampülü göğe yükseltip ayı aydınlatsın diye içine yerleştirmiş gibi'' dedi kendi kendine. Çoğunlukla kendisiyle konuşurdu, yalnız yaşıyordu çok uzun zamandır; belki bir asır belki de daha fazla... Kaç takvim eskitmişti ömrü, mevsinler geçmişti ömründen sessizce. Kendiyle... Yaşlanmıştı, farkındaydı, gölgelerin kalabalağı nafile; zor olan yalnızlığıydı... Bir kaç zaman sonra işine ara vermeyi düşünüyordu, çok uzun bir tatilin hayalini kuruyordu; belki küçük yeşil bir dünyaya açılan bir köy evi, bir kaç komşu ev; yalnızlığından yorulduğunda uğrayıp kahve içebileceği, ya da çay demleyip davet edebileceği, hep bereber bahçede oturup bardaklar dolusu çayı yudumlamanın verdiği mutlulukla oluşan birlikteliklerdi hayalini kurduğu... Kapıda... Öyle kaptımıştı ki kendini geleceğine, kapıdaki misafirin varlığını ancak sabırsızca çaldığı zil sesine bir de kendi sesini eklemesiyle farkedebildi, davetsiz misafir oradaydı, kapının ardında, belki on adım ötedeydi, belki bir ömür... ''Tamam geliyorum bekle biraz'' diye seslendi. Kapıyı açıp ''seni gecenin bu vaktinde kapımın eşiğine getiren şey nedir? Öğrenebilir miyim? ''dedi soğuk bir şekilde kapıdaki misafire. Sesi donuk ve renksizdi,memnuniyetsizliğini açıkça belli ediyordu. Bir eli kapının kolunda ötekisi girişe doğru uzanmış, siper görevini gören gövdesi gelenin söyleyeceğini söyleyip bir an önce gitmesini ister vaziyetteydi; onu içeriye davet etmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. Arada... Nihayet gitmişti gelen, ''ısrarcı bakışlarıyla nasıl da istekliydi içeri girmeye'' diye düşünürken dar koridordan geçip perdesiz pencerili odasına geldi yeniden, nasıl da tanıdıktı her şey; kapının çalınışı, gelenler, gidenler, uğurlamalar... Yeniden koltuğuna oturdu, ayın asılı durduğu göğe kaydırdı bakışlarını, içinde yolculuğa çıkma hissi uyandı aniden, ''uçsam, kuş misali kanatlansa koltuğum, yol alsam aya doğru, öylece süzülsem semada, selam dursam uyuyan şehre; bir yanıp bir sönen ışıklarıyla bana göz kırpan evlere, o evlerde farklı hayatlar yaşayan insanlara; annelere mesela; çocuklara, sabahı umutla bekleyen; babalara, umudun bir çocuk kalbinde yaşadığına inanan, selam dursam hepsine... Süzülsem yolunu kaybetmiş turna misali, kendimi bulsam sonra, geri dönsem usulca... Avuçlarımda saklı tutsam her biri ayrı hikayenin kırıklarını, kanasa avuçlarım onların yürekleri yerine... Uyansam sonra sabah olsa''dedi, kendi kendine anlatır gibi hikayeyi. Sabah... Güne kurulmuş çalar saatin sesiyle uyandı; yeni bir aynılığa çalan saat...''Gökteki güneş, mutfakta demlenmeye bırakılmış çay, az sonra kapıya bırakılacak gazete, ekmek... Saymaktan usandığım merdiven basamakları, karşı kaldırımdaki simitçi, önünden geçtiğim büfe, hep arka koltuğunda oturduğum otobüs, çalışma masam iş yerindeki, paydos saati... vesaire vesaire'' diye sıralıyordu evden çıkmak için hazırlanırken. ''Sonra sabah olsa, uyansam başka bambaşka mavi sabahlara''
__________________
Serbest piyasa dostluklar ikilem kıskacında Hüküm sürüyor iktidar Hükümlü olmuşuz Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında Her gün, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki canavarı Her kuvvet, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki şeytanı DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
|
07-05-2007, 09:25 | #2 |
Dost
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
|
yaşamdan tam anlamıyla zevkmi alamıyoruz,yoksa yaşadıklarımız hep birer monotonlaşmış alışkanlıklardan ibaret mi anlamış değilim,güzeldi dostum insanın içinden geçenlere tercüman olmuş.
|
Tags |
işığı |
|
|