Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Güncel Olaylar > Köse Yazilari
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 18-06-2013, 17:30   #1
Can Dostlar
raso - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Aug 2006
Mesajlar: 10,330
Tesekkür: 27
4294961238 mesajina 4294967295 kez tesekkür edildi
 raso isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Şeref Vapuru Şerefine :147’likler & 1402’likler & 102/163’lükler & 64’lükler


siteadi.com - Şeref Vapuru Şerefine :147’likler & 1402’likler & 102/163’lükler & 64’lükler
Hadlerini bilemediler, artık görüyoruz, adım adım çekiliyorlar, Cahiliye’den gelme üç-dört imam hatipli, Cumhuriyeti yıkıp şeriatı getirebileceklerini sandılar. Cumhuriyet’in dişlileri arasına saklanmışlar, 31 Mart’tan daha köhne kafalılar; Israel’den fetva ve Washington’dan oyunlar alarak, üzerimize zifiri karanlık bir gök asmayı denediler ve şimdi görüyoruz, müthiş yanıldılar.
Kayıyorlar, halbuki Yüksek Komutanlık yanlarında, Cehepe ellerinde, tüsiad desteklerinde ve medya tribünlerindeydi, ama yeniliyorlar.
Ricattalar ve biz dönüşteyiz.
Tekraren, take-off, kalkıştayız, demek istiyorum.
Daha yüksek bir Cumhuriyet’in kapısındayız, 163’lükler ve 64’lükler yerlerine, diyor ve daha doğrusu haber veriyorum.
Dönüş, topyekün ve çok radikal olmak zorundadır.
Washington’ın talimatları
Ne biliyorlar, ne biliyoruz, Türkiye’de medya ve matbuat hiç bu kadar karartıcı olmamıştı, ancak karanlıkta gören yeni gözler icat ettik, an be an Amerika’yı izliyoruz ve haber verdiğimizi saklamıyoruz.
Çok özlemişti, özlemdir, bazen kör edebiliyor, böylesine ters yüz edilmeyi hiç beklemiyordu, hiç nagehan değil, içinde en küçük sürpriz öğesi yoktur.
Ama benim için yine de bir sürpriz var, doğrusu, Tayyip Erdogan’ın, Obama’nın, “geriye dön, marş marş” komutunu bu kadar hulûs ile kabulleneceğini tahmin edemedim, kusurumdur.
Bazen imam-hatipli olduğunu unutuyorum.
Ayrıca Beyaz saray koridorlarından “Moskova’ya, Moskova’ya” çığrışlarına “emrin olur, reis” karşılığı da her türlü beklentinin üstündedir, Obama’nın son bir-buçuk yıllık uyarılarının hafife alınmasına kızdığını anlayabiliyoruz.
Ricat başlamıştır, buradayız.
Cahiller iktidarı
Peki, onlar cahil de biz neyiz; netlikle işaret edebiliyorum, biz, en geç, Kenan Evren darbesinden beri hızla cahilleşiyoruz.
“Nitekim”, Evren’in dilidir, Bora Perinçek ile Ulusal Kanal’ın akşam haberlerini yarıda bitirip, Şelçuk Yöndem’in bilgi yarışını izliyoruz ve infialimi haykırışlar ile tespit edebiliyorum.
Ayrıca, son zamanlarda Yöndem’in de her programından sonra gizlica ağladığını düşünebiliyorum.
Net sonuç şudur, yarışmacılar toptan, her imam-hatip mezunu veya Kürt saylavı Pervin Buldan ve evleviyetle akepeli müderrris Burhan Kuzu misli bilgisizdirler.
O kadar öyle ki, ülkede, “İmamın Oğlu” Kenan Paşa dönemiyle birlikte ilk ve orta okullar ile liselerin kapanmış olduğuna hükmedebiliyoruz.
Demek Akepe gerçekten Kenan Paşa’nın devamıdır. Bir daha tanık oluyoruz.
Çirkinliklerle savaş
Çok yazık ve belki de çok güzel, yeni dönemde artık zorunlu mahalle ilk, orta ve lise okulları açmak durumundayız.
Akşamları parasız, “meccane”, ama mecburidir. Başlıyoruz.
Karanlığı ışıkla yırtabileceğimiz dönemi planlama dönemindeyiz.
Devamdan önce, Selçuk Yöndem’e bir not, ti-şört’ün üzerine ceket giymiyoruz.
Öyle bir özgürlük yoktur, ceket yakasının insan vücuduna, boynuna dokundurmuyoruz; Yöndem’in programı güzel, Şelçuk Yöndem kötü örnektir.
Değişmesini tavsiye ediyorum. Ve herhalde, başı bozuk ve güzellik düşmanı dönemin sonuna yaklaşıyoruz.
Çirkinliklere savaş açıyoruz.
Menderes’in izinde
Ne biliyoruz ki, ah işimiz ve benim işim çok zordur, ellili yılların ortalarına dönmek zorundayım.
Menderes tökezliyordu, çare olarak dine ve şeriata dönmek istiyordu; usûlleridir, akepe’nin kürtaj yasağına, içki yasağına ve her türlü yasaklamaya başvurması, tökezlediğini duymasındandır.
Menderes’in izindedir ve bu zamanda, İsmet Paşa kendi sözcükleriyle, çizmelerini giyiyordu; üzerine başıbozuk saldılar.
Kayseri’de pek ileri gittiler, Binbaşı Selahattin birlikleriyle İsmet Paşa’yı kurtarmıştı, önemlidir, unutmuyoruz.
Şimdi hatırlatmamın nedeni var.
Erdogan’a veda töreni
Uşak’ta, Kayseri’de Paşa ciddi ölüm tehlikesiyle karşılaşmıştı ve bu dönemde, Celal Bayar’ın, “çok muhteşem bir cenaze töreni yaparız” sözünü işitiyorduk.
Kulağımda küpedir, Bayar, 27 Mayıs Devrimi sonrası Kayseri kışkırtmalarından mahkum oldu ve geriye, bu sözü bugünlere kadar, benim kulağımda küpe kaldı, önemlidir.
Ve önemi şuradadır; politikada ansızın gidenlere görkemli veda törenleri usûldür.
Ve Washington’a ayak basmasından on yıl geçtikten sonra Erdogan’a “görülmemiş” itibar “güle güle” anlamındadır.
Anlaşılan Obama, Erdogan’a bunu duyurmuş olmalıdır ve Tayyip Bey’in, belki de son kez gittiği Washington’da, Burhan Kuzu’dan daha kuzu olmasını da, buna bağlayabiliyoruz.
Demek ki, bir büyük söz de budur; Abbas yolcu olmamak için kuzu olmak evladır.
Olurlar. Erdogan’da ilk kez görmüyoruz.
İmam-hatip Türkiyesi’nin sonu
Tahminlerime güvenim artıyor, Obama’nın bu imam-hatipli konuğuna, Ordu aleyhine davalardan artık vazgeçmesini söylediğini tahmin edebiliyorum.
Söylememişse bile, hissettirmiştir; artık imam-hatip ya da Müslüman Kardeşler Türkiyesi, Obama’ya dar ayakkabıdır.
Ve Washington mı, Türkiye’de bir büyük tahribatın büyük faktörlerinden birisidir, önemlisidir ve telafi yollarına muhtaçtır.
Arıyor.
Değişim alametleri
Yalnız Washington’ın tek mesaj aracının Erdogan olduğunu düşünemeyiz.
Bir, altı ay diyebiliriz, Ankara’da Yüksek Komutanlık ile akepe ve Erdogan ilişkileri önemli ölçüde değişmiştir. Erdogan’ın “yazarız, yaparlar” büyük sözü hep havadadır ve yeni protokol iddialarının da işlemediğini biliyoruz. Ordu, çıkanları izliyor, kaçanları abartamayız.
İki, Cehepe artık “Atatürk” diyor, Kuvay-i Milliye’den dahi söz ediyor; Washington sefir-i kebir-i sabığı Loğoğlu öne çıkıyor. Bu çıkışı, Kılıçdaroğlu’ndan mı alıyor yoksa veriyor mu, henüz bilemiyorum. Kemal Bey, hem Erdoğan’a, hem Avrupa’ya ve hem de Silivri’ye bakışta eskisinden başka bir yerdedir.
Üç, bir ile iki, Obama ile senkronizedir. Görmezlik edemiyorum. Artık akepe, sadece tüsiad’a ve medyasına bakıyor.
Mahkeme yok hükmündedir
Güzel, böylece ve yine Silivri’ye gelmiş oluyoruz, bir icmali gerekli buluyorum.
Kesin çökmüştür, ortada bir dava kalmamıştır, avukatlar ve cürüm arkadaşlarım, davayı, esasen veya şeklini yerle bir ettiler.
Artık ortada dava yoktur, sadece “sanıklar” ile avukatların hücumları var, tekrar ediyorum, yok edicidir.
Buradayız, bir, ceza imkansızdır, iki, mahkemenin hükmü kendinedir ve üç, şu aşamada başka yol görünmüyor. Dört, ama ben, ceza hükmü kaçınılmaz olsa da, “hükmün hükmü yoktur” diyebiliyorum.
Yok hükmü ile devam ediyorum.
Bundan sonra “hükümlü yok” ve yalnız tutsak var, biz hepimiz artık çıplak tutsaklarız.
İhanet teşhisi
Tabii çok sağlam nedenlere sahibiz, şu sıralar, başka çalışmalarımın yanında, Amiral Semih Çetin’in “Bir İhanetin Öyküsü”, Deniz Albay Ali Türkşen’ın “Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir” ve Amiral Cem Gürdeniz’in “Hedefteki Donanma” kitaplarını çalışıyorum, bitirdim, birlikte yazmayı planlıyorum.
Gazetede sıra bekliyorum ve şimdi burada, kısaca söyleyeceklerim ise şunlar ve a, Türk Ordusu’nda acemice olmayan “kitap” yazılarından büyük sevinç duyuyorum. Bunlara “kitap” diyoruz, yazımlarında şekil şartları pek yerindedir. b, “İhanet” teşhisi pek isabetlidir, ancak, katmerli, tabaka tabaka, bunu gözden uzak tutamayız. c, Cem Gürdeniz’in çalışması ise bir başka açıdan önemlidir, yakın zaman deniz savaş ve donanma tarihine bir başlangıç sayabiliriz. Ben de, bir “çıkaran” ile, bir savaşa katılmış olduğum için, Amiral’im donanmayı biraz fazla övüyor, Ağustos ayında, Akdeniz’de dalgalardan, Thompson’um dahi ıslanmıştı, affedilemez, daha büyük ilgiyle okuduğumu not edebiliyorum. Üçü de tabiatı icabı, ancak Cem Paşa’nınki önemlidir, ciddi çalışmalardır. Üçünden buraya ortak “ihanet” teşhisini alıyorum.
İradesi esir alınan ordu
Önce 2009 Ocak Ayı’nda Silivri’ye duhul ettim ve hemen tahliye edilerek dışarı çıktım.
İçerden de bilgi almıştım, Albay Levent Göktaş’ınki önemlidir ve televizyonlara çıktım, talebim yüksekti, bütün dava Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tasfiye senaryolarından ibarettir, bunları anlattım.
Şimdi anlıyorum ve biliyorum, anlatımlarım etkili olmuştu; Genelkurmay’ın 2009 tarihli tespitleri de bu yöndedir.
Üç milyon sayfalık değerlendirmeler, Silivri Mahkemeleri’nin elindedir; özetlerini biliyoruz.
Şöyle not edebiliyorum, hedefte Türk Ordusu var, “bizi çökertmek istiyorlar”, ancak, “bişi yapamayız”, ve “iyi olmaz”, bu sonuçtadır.
Güzel, sözcüğü en kötü anlamında kullanıyorum, Clausewitz teorisine göre çökmüş bir ordu, demektir, sonuç olarak iradesini esir vermiş bir ordu ile karşı karşıyayız.
Ordu iradeli olsaydı, en kibar ifadem budur, bu davalar olmazdı ve dava, verilmişlerin davasıdır.
Son sözüme yaklaşıyorum.
İade-i itibar meselesi
Ve burada duramayız, bir tek sonuç var, bütün subaylar, rütbelerine ve görevlerine dönecekler; bu bir şeref meselesidir.
Bu, bir Ordu’nun yeniden ordulaşması anlamındadır. Büyük bir tecrübe ve büyük bir şeref, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önünde ve önümüzdedir.
Bitiriyoruz.
***
Arkadaşlarımdan söz edebilir miyim, bir zaman Tarhan Erdem, şu akillerin Tarhan, Alp Kuran, İstanbul’da, Üniversite’de Anayasa Hukuku asistanı, pek yakınız; ben öğrenci lideri olarak mücadele ediyorum, İstanbul Valisi Ethem Yetkiner beni hırpalıyor ve hukuk mücadelesi yapıyoruz.
Biz de avukat Raşit Ülker var, cehepe Beyoğlu İlçe Başkanı, bazen Erenköy’de, geniş bahçeli evinde buluşuyoruz.
O tarihte Erenköy pek güzel, hep bahçe, henüz taşlaşmamış, pek severdim.
Sıkıştıkça Zafer Tarık Tunaya’ya giderdik, Gümüşsuyu’nda evi var; üniversitede doçent, pek kibar, pek bilim adamı, hem mücadele yolları ve hem hukuk mücadelesinde benim, bir tür, baş danışmanım idi.
Mümtaz insan ve hocamdır, öyle hatırlıyorum.
Bir dönemim, dört artı ben, beraberiz.
147’likler
27 Mayıs’ı yaptık, 27 Mayıs da, üniversitede “tasfiye” yaptı, 147 kişiydiler, tarihimizde “147’likler” olarak biliniyor.
Kim yaptı ve listeyi kim hazırladı, hala bilemiyoruz, çok tepki çekti, 1962 yılında çıkarılan bir yasa ile görevlerine döndüler.
Tunaya, temel çalışmalarına devam etme imkanı buldu, ekliyorum.
Buna çok seviniyorum.
Ancak önümüzdeki zamanda, a, üniversite düzeninde, b, adalet kurumunda çok kökten tasfiyeler yapmadan bir adım ileri gidemeyeceğimizi not ediyorum.
Buna aslında tasfiyeden çok negasyonun negasyonu diyoruz.
Asıl tasfiyeci Erdogan’dır.
1402’likler
Ve 12 Mart 1971 yılına geldiğimizde, ben Odtü’de öğretim üyesi idim, sistemi farklı idi, yasaya gerek yoktu.
Rektörlük emri ile Odtü’den tasfiye edildim ve edildik.
Beni tasfiye etmek veya hapse atmak, devletimizde, bir itiyad halindedir.
Üniversitelerde hep kapıdan kovuldum ve hep pencereden giriyordum.
Ve 12 Eylül geldi, buna “1402’likler” adı verilmişti ve “1402”, sıkıyönetim yasasının numarasıdır.
Ankara’da Recep Ergün, sıkıyönetim komutanıydı, ben Gazi Üniversitesi’nde idim, bu işlerde birinciliği hiç bırakmıyorum, ilk üç kişilik listedeydim.
Attılar ve hapse de aldılar.
Öyle ki, bazen beni dışarda görenler, “aa dışarda” diyorlar.
Büyük bir tasfiyedir, her yerde ve en çok öğretim üyesi ve öğretmen kıydılar.
Kıyıldık, 1402 kişiden fazlaydık, çoktuk.
Üniversiteye dönüş
Sıkıyönetim sona erince çıkış yollarını aramaya başladık ve ikiye ayrıldık; orducular ve siviller, ben, ilk defa “sivil yolcu” oldum.
Ordu’dan rica onuruma dokunuyordu ve Danıştay’da bir Nuri Alan vardı, öğrencilikten, uzaktan tanıyordum, ilgili dairedeydi, kapısını çaldım, kapıya kadar geldi, “bana biraz süre verin” dedi.
Makuldü ve dediği üzere, bir Danıştay kararı ile üniversite ve memuriyetlere dönüş kapımızı açtı.
Şükranlarımı yazıyorum.
Hayır, isim benzerliği değil, sonra Danıştay Başkanı oldu ve şimdi Aydınlık’ta, zaman zaman demeç ve yazılarını okuduğumuz Nuri Alan’dır.
Dönüşümüz, doğrudur ve hep doğrudadır.
Hapiste tutan Erdogan’dır
İlker Paşa Hazretleri yanılıyorlar, hapse atan ve hapiste tutan Tayyip Erdogan’dır ve başkasını düşünemeyiz.
Güzel, böylece 102’liklere gelmiş oluyoruz.
Bir gün, 23 Temmuz 2010, general ve amiral ile subay için, nagehan türünden tutuklama kararları çıktı ve Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Hazretleri, yumruğunu vurdu ve erkanını vermedi.
Erdogan alamadı ve 8 Ağustos 2010 tarihinde, tutuklama kararını kaldırdı.
Bilek güreşidir, vermezseniz alamazlar.
Ordu’nun zaafı
Ancak İlker Paşa, bir, ne yaptığını bilemedi, iki, Erdogan’ı hiç tanıyamadı.
Bunu, kabul edebilecek bir eğitimden geçmemiştir; İlker Paşa’nın Yaşar Paşa ile birlikte, askeri mahkemeler kapısını kapatması ve diğer açık kapı politikalarına rağmen, emekli olunca, “silahsızlanma” da diyebilirim, tutuklanmasının nedeni budur.
Ve Paşa’nın bunu görememesini büyük zaafımız sayıyorum.
Zaaf, hepimizindir. Ancak bu, öncelikle, Ordu’nun zaafiyetidir.

163’lükler ile 64’lükler
11 Şubat 2011, artık 102’likler, 163 oldular, hepsini topladılar. Bunlara “102/163’lükler” adını veriyorum.
Zındandadırlar.
“64’lükler” ise, eski yasa ile idamlık ve yenisine göre müebbetliklerdir ve ben idamlıklar, diyorum.
Böylece hiç olmazsa bir açıdan Mustafa Kemal ve arkadaşlarına yaklaşıyoruz.
Her zaman birimiz veya 64 olabilir, Mustafa Kemal’e yaklaşmalıyız, kurtuluşumuzun yasası da buradadır.
Biz hepimiz idamlık olduk, şereftir.
Bu şeref bizi birleştiriyor, birbirimize yönelttiğimiz tüm eleştirilerin üstündedir.
Üstüne çıkıyoruz.
Şeref Vapuru’nun hikayesi
Arkadaşım, Sevgili Alp Kuran’ın babası, Ahmed Bedevi Kuran’dı, Alp’i de erken kaybetmiştik ve Bedevi Kuran’ın “Osmanlı İmparatorluğu’ndan İnkılap Hareketleri ve Milli Mücadele” çalışması, Bedevi Kuran da devrimciydi, vazgeçilmezlerin arasındadır.
Her yere götürüyorum, “Şeref Vapuru” devrimcilerini buradan alıyoruz.
0O tarihte daha çok nefiy, sürgün, vardı, hapishane her yerde, sonraki icattır ve Taif’e, Fizan nefiy ederlerdi, çoğu zabittiler.
Bunlar 78 ademdi, 78’likler diyebiliriz, “Şeref” Vapuru ile Trablusgarp’a gönderildiler.
Kazanlı Yusuf Akçura, daha sonra Türk Tarih Kurumu Reisi, Selanikli Avram Salem, sadece ikisinin adını veriyorum.
Çoğu önce Kahire’ye ve sonra Paris’e kaçtılar ve dönüp mücadelelerini sürdürdüler.
Devrimci yürüyüş
1897 yılında sürüldüler, tarihimizde çok şöhretlidirler, İttihat ve Terakki’nin Merkez-i Umumi binasının, daha sonra Cumhuriyet Gazetesi, bulunduğu sokağın adı Şeref’tir. Güzel, eğer daha sonra hapishane icat edilerek mertlik bozulmasa, biz de Şeref Vapuru ile bir yere sürülmüş olacaktık; ancak cürüm arkadaşlarımın, yazılarından çoğundan Malta’nın tercih edildiğini anlıyorum.
Ama ben yine de Şeref Vapuru ile Trablusgarp’a meyl ediyorum.
Kaçması kolaydır.
Devrimcinin birinci düşüncesi, sonraki aşamadır.
Silivri’de davadaşlar dışında, birbirimizle sadece hastane yollarında karşılaşıyoruz, iki kez, Fatih Ilgar Paşa ile uzun-hastane yolculukları yaptım.
Son görevi, İskenderun Deniz Üs Komutanlığı, İskenderun’u çok seviyor.
Ancak asıl söylediği şudur, “Deniz Harp Okulu’na girdim, kurmay oldum, amiral oldum, üs komutanlığı yaptım, hepsi harika, ancak buraya gelmesem çok ama çok eksik kalırdım.”
Sanki burayı doktora-üstü bir yer kabul ediyor.
Ben de iki mahkemede, “bakın yoğurdunuz” diyordum.
Fatih Paşa öyle görüyor ve sanki savaş eğitiminin devamıdır.
Devamıdır ve ihtiyaçları vardı, yaptılar.
Öyle sanıyorum, buradan sonra, politikayı ve partileri donatır ve zenginleştirirler, bunu da çok önemli buluyorum.
Peki partiler, kapıları açmazlar mı, dayanabileceklerini sanmıyorum ve ayrıca kapılarını açmayanların kapıları kapalıdır, şartlar bu yöndedir.
Kolaydır. Açmayı ve kapamayı biliyoruz.
Yeni dönemin eşiğinde
Ama görevlerine dönmek haklarıdır.
Ordu’nun ise büyük ihtiyacı diyebiliriz.
Bunlar, her lisenin ve her harp okulunun yanında, bir ikincisidir ve asıl mesele de budur.
Bitiriyorum.
***
Tabii akepe ve Erdoğan’ın, buna karşı olduğunu söyleyeceklerini düşünebiliyorum.
Yalnız gerçekten olursa, şaşarım ve gerçekten şaşırıyorum.
Karşı olanlar, giderler.
Ve gitmeleri için de daha ciddi bir neden ise hiç düşünemiyorum.
Giderler, sonraki aşama üzerindeyiz.


Yalçın Küçük
ŞEYTANCA – Aydınlık, 28 Mayıs 2013

  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi raso üyemize tesekkür ettiler
MEHMETDOST (18-06-2013)
Cevapla

Tags
1402’likler, 147’likler, 64’lükler, vapuru, ’lükler, Şeref, Şerefine


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 03:32 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1