09-07-2020, 04:35 | #1 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Mar 2013
Bulunduğu Yer: artvin
Mesajlar: 4,651
Tesekkür: 7732
|
Âşık Seyrani
siteadi.com - Âşık Seyrani Eski libas gibi aşıkın gönlü Söküldükten sonra dikilmez imiş Güzel sever isen gerdanı benli Her güzelin kahrı çekilmez imiş Bülbül daldan dala yapıyor sekiş O sebepten gülle ediyor çekiş Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş Kıyamete kadar sökülmez imiş Sevdiğim değildin böylece ezel Aşkının bağına düşürdün gazel İbrişimden nazik saydığım güzel Meğer pulat gibi bükülmez imiş Seyranî'nin gözü gamla yaş imis Benim derdim her dertlere baş imiş Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş Meğer taşa tohum ekilmez imiş Seyranî mahlâsını kullanan iki âşık vardır. Bunlardan biri Ispartalı, diğeri Develili olup, her ikisi de aynı yüzyılda yaşamışlardır. Develi'li (Everek) Seyrani'nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807 yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır. Bugün Kayseri ilinin ilçesi olan, o yıllarda Everek adıyla bilinen Develi'de doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir. Babası fakir bir mahalle camii imamı olan Hoca Cafer Efendi'dir. Çocukluğu ekonomik güçlüklerle geçmesine rağmen babasının sayesinde medrese eğitimi almaktan geri kalmamıştır. Babası Cafer Efendi ilçenin imamıydı ve maddi durumları pek iyi değildi. Önce babasından ders alarak okuma yazmayı öğrendi. Daha sonra iki yıl kadar medreseye devam etti, ancak ekonomik güçlükler nedeniyle eğitimini tamamlayamadı. Develi o dönemde âşıkların uğrak yeriydi. Dönemin âşıkları sık sık burada buluşup meşk ediyorlardı. Saza ve şiire ilgi duyan Seyranî de bu tür meşklere katılıyor, usta aşıkları dikkatle izliyor, onlardan bir şeyler öğrenmek için çaba harcıyordu. Bir süre sonra yavaş yavaş saz çalmaya ve şiirler söylemeye başlamıştı. Yazdığı şiirler yaşına göre çok ustacaydı. Seyrani'nin hayatı ile ilgili kesin bilgiler mevcut olmadığından halk kendisi için bazı menkıbeler yayarak bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Seyrani'nin ününü duyan çevre vilayet ve kaza aşıkları sık sık Develi'ye gelerek onunla atışırlar. Seyrani ustalığını konuşturarak onları pes ettirir. Ama artık ona Develi dar gelmeye başlamıştır, İstanbul'a gitmeyi arzular. Seyrani, büyük bir ihtimalle Sultan Abdülmecit'in tahta geçtiği yıl olan 1839 yılında İstanbul'a gelir. O yıllarda İstanbul'da semai kahvelerine, söz meclislerine ilgi gösterilir, aşıklar birer bilge kişi olarak görülür, dinlenirdi. Bu meclislerin tiryakileri, aşıkları yalnız bırakmaz, onları meclisten meclise, kahveden kahveye taşırlardı. Saray'da devlet erkanının konaklarında, zenginlerin köşklerinde bir araya gelen aşıklar, birbiriyle tanışır, söyleşir, atışırlardı. Bazı paşa ve beyler, şairleri himaye eder onlara rahat bir hayat sağlarlardı. Böylesi bir zamanda İstanbul'a giden Seyrani, zamanın saz ve kalem şairleriyle tanışır, bilişir. Seyrani, İstanbul'a gelmişken yarım kalan medrese öğrenimini tamamlar. Şu sözleriyle tanımlamıştır bugünlerini: "Yedi yıl eğlendi, kaldı Seyrani Bütün tahsil etti ilmi irfanı Sendeyken her türlü mürüvvet kanı Bulmadın derdime çare İstanbul" Ancak Seyrani karakteri gereği, etrafında gördüğü yanlışlıklara, bu yanlışlıkları yapan Padişah da olsa görmezlikten gelemeyen ve şiirlerinde bu durumları ağır bir şekilde hicveden bir şairdir. Bu yüzden hakkında soruşturma açılmış ve yakalanmamak için de Develili bir dostunun yardımıyla Develi'ye kaçmak zorunda kalmıştır. Bir süre burada kalan Seyrani daha sonra Halep'e gider. Burada da tutunamayan Seyrani tekrar Develi'ye gelir. Yakalandığı sinir hastalığından dolayı ona "Deli Seyrani" denmiş, son yıllarını Develi'de yoksulluk içinde geçirmiştir. Yoksulluğunu, çektiği acıları, dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak pek yanlış olmaz. Seyrani devrindeki gelişmeleri yakından takip etmiş, yanlışlıkları eleştirmiş, şiirlerinde kendisinden önceki ozanların alışılmış konu sınırlarının dışına çıkmıştır. Olaylara genellikle eleştirel gözle bakmış ve halkın sesi olmaya özen göstermiştir. Şiirleri hem ele aldığı konu bakımından hem de kafiye yapısı bakımından çeşitli ve zengindir. Şiirlerini daha çok hece ölçüsüyle yazmıştır. Asıl ününü hece ölçüsüyle yazdığı koşma, semai, destan, nefes ve şathiyeleriyle kazanmıştır. Şiirlerinde daha önce kimsede rastlanmayan kafiye yapılarına yer vermiştir. Şiirlerinde bazen bir tarikat ehli, bazen siyasi bir eleştirmen, bazen de koyu bir aşık olur. Bu da Seyrani'nin içten, dindar, duygulu ve duyarlı bir kişi olduğunu gösterir. Böylesine fırtınalı bir yaşamdan sonra arkasında bir dolu güzel eser bırakarak 1866 yılında doğduğu yerde vefat etti ve aynı yerde defnedildi. Seyranî Hece ölçülü şiirlerinin yanı sıra Divan geleneğine uymaya çalışarak aruzla ve ağdalı bir dille şiirler yazmış, ancak asıl başarısını âşık geleneğine bağlı şiirlerinde göstermiştir. Güzelleme ve taşlama türünde de oldukça başarılı örnekler vermiştir. Yaşadığı dönemin cönk ve dergilerinde yer alan şiirlerini ilk kez Everekli Müftüzade Ahmet Hazım (Ulusoy) toplamış ve Sahihât-ı Seyranî adıyla yayınlamıştır. |
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi seyyid üyemize tesekkür ettiler | DEDE KARTAL (11-07-2020) |
|
|