Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Sanatçilarimiz, Ozanlarimiz , Sairlerimiz
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 08-10-2007, 12:39   #1
Dost
pınar09 - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
173 mesajina 805 kez tesekkür edildi
 pınar09 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Yılmaz Güney..

“Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlük savaşçısı olarak ölmeyi tercih ederim...”
siteadi.com - Yılmaz Güney..

Devrimci değerlerle özdeş kimi isimlerin popüler bir ikona dönüştürülmesi saldırının bir boyutunu oluşturuyor olsa da, ölümünden yıllar sonra dahi sola duyarlı birçok kişinin odalarını Yılmaz Güney’in resimlerinin süslemesi boşuna değildir. Bunun gerisinde, yaşama mücadelesi ile geçmiş bir çocukluk ve ilk gençlik, düzene karşı mücadele ile geçmiş bir yaşam vardır. Bu mücadelede silah düştür, umuttur, akıldır... Bu mücadelede silah beyaz perde, ödül alınan bir kürsü, sistemi yerden yere vuran bir makale, sosyalizme duyulan derin bir inançtır.
Yılmaz Güney yaşamını yitireli 23 yıl oldu. Bugün hala daha devrimcilerin düzenlediği birçok festivalde O’nun filmleri gösteriliyor. Bunun bir nedeni devrimci sinemanın gelişiminin ‘80 darbesi ile sekteye uğraması ise, diğer nedeni Yılmaz Güney’in bu coğrafyada sinemayı toplumsallaştıran isim olmasıdır. Gerek kendisinden önce kalıplaşmış oyunculuk tarzına vurduğu darbe ile, gerek olayların akışlarında öne çıkardığı gerçekçilik ile, gerek filmlerinde başrole hep “sıradan” insanların yaşamlarını çıkarması ile o sinemanın kurulu düzenini altüst etmiştir.
Pamuk işçiliğinden öğrenciliğe, beyaz perdeden cezaevine...
Yılmaz Güney Adana’da kalabalık bir ailede dünyaya gelir. Neredeyse bütün eğitim hayatı boyunca çalışmak zorunda kalır. Mevsimlik pamuk işçiliğinden okul dönemi sırtlandığı simit tepsisine, gazoz satıcılığından kundura boyacılığına kadar türlü işlerde çalışır. İlk ve orta okulu bu şartlarda bitirir, liseye kaydolur. Bütün bu çalışma ve okuma süresi boyunca tek ilgi alanını sinema oluşturur. O zamanlarda fazla seçenek yoktur. Türk sinemasında salon filmleri dönemidir. Yabancı sinema denince akla Hint filmleri gelir. Gerisi ise vurdu-kırdı filmleridir. Yılmaz Güney ise küçük bir bobin taşıyıcısıdır. Ve O’nun ilgisi hep bu “geride kalan filmlerdedir”. O yaşlardaki birçok erkek çocuk gibi o da ne kadar dövüşçü filmi varsa, ne kadar kötülerin karşısında amansız ve yenilmez iyiyi anlatan film varsa izlemeye gayret etmiş, yumruklara çığlıklarla eşlik etmekten kendini alıkoyamamıştır.
Adana’da türlü yoksunluklar içerisinde geçen gençlik yıllarının ardından Güney, Ankara’ya Hukuk Fakültesi’ne kaydolmaya gelir. Ancak Ankara’da sinema dünyası ile ilişki kurmanın koşulları yoktur. Ayrıca İstanbul, Yılmaz Güney’in henüz lisedeyken kendi yaşam koşullarını yorumladığı yıllarda edebiyata duyduğu ilgi ile pekiştirdiği dünya görüşünün peşinden koşmak için de daha uygundur. Bu düşüncelerle Yılmaz Güney okulu bırakır. Çünkü o zamanın Ankara’sı Güney’in lise yıllarında gelişen düşlerine karşılık üretmekten uzaktır.
Yılmaz Güney’in İstanbul’a gelmesi ile tanınmış bir sinema oyuncusu olması arasında yıllar vardır. Bu yılların bir kısmı cezaevinde geçmiş, kalan kısmı ise sinemacıların peşinde koşmak, onlara ulaşmaya çalışmakla...
Sonunda istediğini elde eder Yılmaz Güney. Bu çok kolay olmaz. Çünkü Türk sinemasının katı kalıpları vardır. Bir kez bir filmde başrole sahip olmak demek, bebek yüzlü beyaz bir Türk olmak demektir. Oyunculuğun ne kadar iyi olduğu zerre önem taşımaz. İşte bu tablo içerisinde Yılmaz Güney birçok vurdulu-kırdılı filmde başrolde oynar. Saf ve temiz Anadolu delikanlısını canlandırdığı bu filmlerde, mafya örgütlenmelerinin, namertlerin, kötülerin karşısında galip gelmekte, bütün kötüleri ezip geçmektedir. Kendi içinde fazla değer atfedilemeyecek bu filmler Yılmaz Güney’in dahi beklediğinden daha fazla ilgi görür. Ama en önemlisi, bu çok abartılmaması gereken filmler dahi Türk sinemasının bir takım katı kurallarını altüst etmeye yeter. Abartılı salon oyunculuğunun yerini doğallık almıştır. Halkın dışında “film yıldızı” sıfatını taşıyan oyuncular Anadolu insanı için “içimizden biri” olmuştur.
Toplumsal muhalefetin canlanması, anti-emperyalist mücadelenin yükselmesi Yılmaz Güney’i de etkiler. İlk toplumsal gerçekçi filmi olan Seyit Han’ı bu dönemde çeker. Seyit Han’ı daha sonraki yıllarda Toprağın Gelini, Hudutların Kanunu, Umut, Acı, Ağıt, Baba, Arkadaş, Endişe, Yol, Sürü ve Duvar gibi birçok önemli yapıt izleyecektir...
Yılmaz Güney ‘71 muhtırasının hemen ardından siyasi olaylara karıştığı gerekçesi ile tutuklandı ve 2 yıl cezaevinde yattı. Serbest kaldıktan sonra, Güney’in politik kimliği üzerinden eşine hakaretler yağdıran bir hakimi vurduğu gerekçesi ile 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sürü ve kendisine ödül getiren Yol filmleri bu cezaevi yıllarının ürünüydü. Cezaevinden kaçmasının ardından Güney’in hem filmleri hem de kendisi yasaklıydı.
Bütün bunlara rağmen durmadı. Duvar filmini Fransa’da çekti. Bu film, cezaevi koşullarına, tutsaklığa karşı bir isyandı. Çocukların isyanı mıydı?! Yalnız onların değil, Yılmaz Güney’in de isyanıydı. Çünkü tutukluluk sadece 4 duvar arasında kalmak değildi O’nun için. Kendi ülkesine, doğup büyüdüğü coğrafyaya adım atamamak tutukluluğun başka bir yüzüydü.
Yılmaz Güney, 9 Eylül 1984’te, Duvar filmini çektikten bir yıl sonra yaşamını kaybetti.
Tavizsiz, onurlu, eğrisi ile doğrusu ile insan gibi, insandan kopmamış bir yaşamdı onun yaşamı...

Kapitalizme rağmen insan kalma sanatı!

Emperyalist-kapitalist düzen bir insan öğütücüsüdür. Sömürü ve talan düzeninin sürebilmesi için her yolu mübah görür. Sadece sofranızdaki aşı çalmak yetmez! Umudunuzu, inancınızı, düşlerinizi yenmelidir ki, çırılçıplak ortada kalıverin! Yenmelidir ki bilincinizi besleyen tüm güzellikleri, O’nun karşısında “dur” diyecek gücü yitirin! İşte düzenin bu saldırıları karşısında ayakta kalabilmek, düşte, umutta, inançta, isyanda, gelecek güzel günlerin türküsünde ısrar etmek sizi onurlu bir insan yapacaktır. Ve bu kendi sınırları içinde bile düzen karşısında kazanılmış bir zaferdir.
Yıl 1956... Yılmaz Güney, henüz 19 yaşında. İlk mahkumiyetine neden olan öyküsünü kaleme alır: “Üç bilinmeyenli eşitsizlik sistemleri”. Bu öyküde bir işçi şöyle der: “Ah domuzlar sizi. Bir gün hepinizin topunu attıracaklar ya; dur bakalım ne zaman.”
Yıl 1982 Cannes film festivali... Yılmaz Güney’in Yol filmi, Şili darbesinin güçlü bir anlatımı olan Kayıp (Missing) filmi ile ödülü paylaşır. Güney kürsüde yumruğunu kaldırır. Gurbetten kendi coğrafyasının bezirganlarına seslenir: “Baylar, korkunuzu, telaşınızı, anlıyoruz. Bugün otlandığınız toprakları, fabrikaları madenleri korumak için her türlü vahşete hazırsınız. Ama bilmelisiniz ki, korkunun ecele faydası yoktur ve hiçbir vahşet bizi haklı davamızdan caydıramayacaktır.”
O sanatın tek başına devrim yapamayacağını biliyor, ama devrimin de sanatsız olmayacağını görüyordu. “Sanat tek başına devrim yapmaz, fakat doğru bir çizgiyle dünya hakkında doğru bir siyasi görüşe sahip olan bir sanatçı eserleri yoluyla, halkla kitlelerle çok güçlü geniş bağlar kurabilir” diyordu. İşte bu yüzden sanatını devrim mücadelesinin ihtiyaçlarına adadı.
(alıntı)

__________________
Ben bir ırmağım, dağlardan coşarım
Akma deme bana, ben akarak yaşarım
  Alıntı ile Cevapla
Eski 17-10-2007, 08:20   #2
gz_antepli
Guest
Mesajlar: n/a
Tesekkür:
mesajina kez tesekkür edildi
 
Tanımlı

Siverekte doğupta, Pariste ölene selam olsun.
Yüreğine sağlık.
-Saygılar-

  Alıntı ile Cevapla
Eski 23-12-2007, 13:17   #3
Dost
..demet.. - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Dec 2007
Bulunduğu Yer: ankara
Yaş: 36
Mesajlar: 167
Tesekkür: 53
42 mesajina 73 kez tesekkür edildi
 ..demet.. isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

başlangıçlar nasılsa sonuçlar tam tersiydi onlar için..belki de hayat bir felsefeydi..ama felsefeyle yaşam olmaz..onlar tüm gerçekliklerin içinde yalnız değiller hiçbir zaman..!!
ruhları şa-d olsun..

  Alıntı ile Cevapla
Eski 23-12-2007, 18:10   #4
Dost
Tuncelili - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Mesajlar: 323
Tesekkür: 58
10 mesajina 15 kez tesekkür edildi
 Tuncelili isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

emeğine sağlık dostum

  Alıntı ile Cevapla
Eski 23-12-2007, 21:47   #5
Yeni Üye
Üyelik Tarihi: Dec 2007
Bulunduğu Yer: İstanbul
Yaş: 37
Mesajlar: 37
Tesekkür: 0
0 mesajina 0 kez tesekkür edildi
 Nefes-PaCo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Yılmaz Güney

Merhaba,

Emeğine sağlık can..Paylaşımın çok güzel..
Saygılarımla..

Nefes..

  Alıntı ile Cevapla
Eski 11-01-2008, 11:05   #6
Yeni Üye
Üyelik Tarihi: May 2007
Mesajlar: 8
Tesekkür: 0
0 mesajina 0 kez tesekkür edildi
 tanyeri isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Çok teşekkürler

Çok teşekkürler, emeğine sağlık dostum. Büyük Sanatçı Yılmaz Güney'in ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun. Yılmaz Güney her daim yüreğimizde yaşıyor...

  Alıntı ile Cevapla
Eski 20-01-2008, 16:13   #7
Yeni Üye
Üyelik Tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7
Tesekkür: 0
0 mesajina 0 kez tesekkür edildi
 ssadakat isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

klavyene sağlık dostum çok tşk

  Alıntı ile Cevapla
Eski 21-01-2008, 08:50   #8
Dost
ekinyorum - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Nov 2007
Yaş: 49
Mesajlar: 158
Tesekkür: 2
2 mesajina 2 kez tesekkür edildi
 ekinyorum isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

ellerine sağlık dostum ellerin dert görmesin

__________________
Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür
Ve Bir Orman gibi Kardeşcesine
N.Hikmet Ran
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
güney, yılmaz


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:37 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1