Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Sanatçilarimiz, Ozanlarimiz , Sairlerimiz
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Like Tree3Likes
Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 14-11-2006, 10:59   #1
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Türkülere Emek verenler...

Arkadaşlar türkülere emek veren sanatçılarımız burda bir arada toplamak istedim..Sizlerde bunlara ekleme yaparsanız sevinirim.....
siteadi.com - Türkülere Emek verenler...
Erdal Erzincan



1971 yılında Erzurum'da doğdu. Küçük yaşlardan itibaren yaşadığı bölgenin folklorunu gözlemlemeye başladı ve bağlamayla o yaşlarda tanıştı. 1981 yılında İstanbul'a yerleşti ve 1985 yılında Arif Sağ Müzik Kursu'nda derlser almaya başladı.

1989 yılında İ.T.Ü. Türk Müziği Devlet Konservatuarı Temel Bilimler Bölümü'ne girdi. ve aynı süreçte; 'Tezenesiz Bağlama Çalma Tekniği' (Şelpe) ile ilgili araştırmalar yaptı. Üniversitedeki tezini ise;"Parmak Vurma Tekniğinin Bağlamadaki Uygulanışı ve Notasyonu"konu başlığıyla sundu.

1994 yılında hazırladığı "Töre" isimli ilk solo albümünden sonra; "Garip", "Gurbet Yollarında", "Anadolu" (Enstrümantal),"Al Mendil" isimli solo albümlerinin yanısıra Tolga Sağ ve İsmail Özden ile birlikte "Türküler Sevdamız"; Tolga Sağ ve Yılmaz Çelik ile birlikte de "Türküler Sevdamız 2" isimli albümleri hazırladı.

1996 yılında Köln'de Cumhurbaşkanı Roman Herzog'un desteğiyle Arif Sağ ve Erol Parlak ile birlikte ;Betin Güneş yönetimindeki Köln Flarmoni Orkestrasıyla bir konser verdi. Bu konserin repertuarını da ; "Concerto for Baglama" adı altında albüm olarak çıkardılar.

2004 yılında Viyana'da ;Avusturya Cumhurbaşkaı Heinz Fischer'in desteği ve Russell McGregor yönetiminde Wiener Konzerthaus'ta Ambassade Senfoni Orkestrasıyla birlikte bir konser verdi.

2004 yılı sonbaharında İran'lı Kemança sanatçısı Kayhan Kalhor'la birlikte konserler verdi ve 'enstrümantal' bir albüm hazırladı. (bu albümü 2005 sonbaharında çıkaracaktır.)

Sanatçı son olarak; öğrencilerinden oluşan yirmibeş kişilik "Bağlama Orkestrası"nı kurdu. On yılı aşkın süredir, kendi adını taşıyan Erdal Erzincan Müzik Kurs'unda eğitim vermekte olup, halen bilgi ve birikimlerini öğrencileriyle paylaşmakta olan Erdal Erzincan yine kendisi gibi sanatçı olan Mercan Erzincan ile evli olup bir çocuk babasıdır.

Kaynak: http://erdalerzincan.com.tr/oz.asp

  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MeSo_MeSo üyemize tesekkür ettiler
gönülcan (20-03-2016), kartal-40 (22-07-2012), Mühür (09-12-2015)
Eski 14-11-2006, 11:01   #2
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Cengiz Özkan


1967 yılında Sivas’ın Divriği ilçesinde doğan Cengiz Özkan, ilköğretimini İstanbul'da tamamladıktan sonra 1980 yılında İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitim Bölümü’ne girdi.
1991 yılında mezun olduktan sonra İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Müziği Ana Sanat Dalı'ında bölümünde Yüksek Lisans eğitimine başlayarak 1993 de mezun oldu.
1988-1991 yılları arasında İ.Ü. THM İcra Heyeti’nde saz sanatçısı olarak çalıştı.
1989 yılında girdiği TRT İstanbul Radyosu’nda akitli saz sanatçısı olarak çalışmaya başladı. 1998 yılında TRT İstanbul Radyosu’nda kadrolu saz sanatçısı olarak göreve başladı.
İlk resitalini 1998 yılında Muzaffer Sarısözen’in anısına Atatürk Kültür Merkezi’nde verdi.
Kırmızı Buğday 1997, Ah İstanbul 1999, Yare Dokunma 2001, Saklarım Gözümde Güzelliğin (Aşık Veysel Türküleri) 2003 adlı albümleri yayınlandı.
2002 yılında hocası Nida Tüfekçi anısına ikinci resitalini verdi.
Kadıköy, Kartal, Eminönü, Zeytinburnu, Beşiktaş, Beyoğlu ve Amasra Halk Eğitim Merkezlerinde çeşitli dönemlerde usta öğretici olarak çalıştı.
Yurtdışı ve yurtiçinde birçok festivallere katıldı. Evli bir kız babası olan Cengiz Özkan, TRT İstanbul Radyosu’nda saz sanatçısı olarak görevine devam etmektedir.

  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MeSo_MeSo üyemize tesekkür ettiler
Mühür (09-12-2015)
Eski 14-11-2006, 11:02   #3
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Grup YORUM

Grup YORUM,1985 yılında aynı fakülteden 4 arkadaşın biraraya gelmesiyle oluştu. Amatör bir coşku ve profesyonel bir özlemle süren çalışmalar ve ardından gelen konserlerle kadrosu gelişti. Ruhi Su ve Zülfü Livaneli ile başlayan müzikte ulusallaşma çabalarını izleyen Grup YORUM, halk müziğinin özünü yitirmeden ülkemize özgü kültürün oluşmasına yönelik dolayısıyla uluslaşma yolunda üretilmesini amaçladı. İlk çalışması olan “Sıyrılıp Gelen”, Metin Kahraman, Kemal Kahraman, Tuncay Akdoğan, Gülbahar Uluer, Ayşegül Yordam ve Efkan Şeşen gibi şimdilerde bağımsız çalışan elemanlarla Ekim 1987’de çıktı. Grup YORUM ikinci albümleri “Berivan - Haziran’da Ölmek Zor” u Ekim 1988’de çıkardı. Bu albümde İlkay Akkaya, Efkan Şeşen, Tuncay Akdoğan, Metin-Kemal Kahraman, Kemal Sahir Gürel,Serdar Keskin gibi elemanlar yeraldı. Üçüncü albümleri “Türkülerle” Nisan 1989’da çıktı. Tahomas’ın, Wilheim Shakespeare’in “Bir ulusun türkülerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür” sözlerini kanıtlarcasına bu albümde Anadolu halk ezgilerine ve türkülerine yer verildi.

Grup YORUM, Eylül 1989’da yayınlanan “Cemo-Gün Gelir” le bugünkü dinleyici profilini yansıtan geniş kitlelere ulaştı. Bu çalışmada Hilmi Yarayıcı’da gruba katıldı. Grup elemanlarının Mersin Cezaevi’nde tutukluyken yaptığı çalışmalar yansıtıldı.
Eylül 1990’da “Gel ki Şafaklar Tutuşsun” adlı albüm çıkarıldı. Grup YORUM 1991 yılında 2 albüm çalışması yaptı. “Yürek Çağrısı” Mayıs 1991’de, “Dünden Yarına-Türküler Susmaz Halaylar Sürer” Aralık 1991’de çıktı.


Topluluk 2003 yılında dünyanın önde gelen muhalif gruplarından “İNTİ İLLİMANİ” ve Grup Moğollar, Grup Munzur ile birlikte verdiği konserlerle başta İzmir ve Diyarbakır olmak üzere büyük kitlelere ulaştı.
İlk kasetinden bugüne çağdaş ve geleneksel enstrümanlarla çok sesli ve akustik müzik ritmine, Gevheri, Dadaloğlu gibi halk ozanlarının türküleriyle halk deyişlerine ve günümüzün şiirlerine yer verdi: Ahmet Telli, Erol Toy, A.Kadir, Hasan Hüseyin, Ahmed Arif, Arkadaş Z.Özger, Ülkü Tamer, Adnan Yücel, İsmail Uyaroğlu, Kemal Özer, İbrahim Karaca, Yılmaz Odabaşı, Ozan Telli gibi şairlerin dizeleri yanısıra, Nazım Hikmet ve Nihat Behram’ın kendi sesinden okudukları şiirleri yer aldı.

  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MeSo_MeSo üyemize tesekkür ettiler
Mühür (09-12-2015)
Eski 14-11-2006, 11:03   #4
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Sabahat Akkiraz


Sabahat Akkiraz 1955’te Sivas’ta doğdu. Ailesinde müzikle uğraşanlardan etkilendi. Akkiraz'ın sanata yönlenmesine ise ilkokul öğretmeni öncülük ederek, baba Akkiraz bu konuda ikna etti. Böylece, Sabahat Akkiraz, daha 13 yaşında Arif Sağ ve Orhan Gencebay’ın sazları eşliğinde ilk 45’lik plağını Mahmut Erdal ile çıkardı. Aynı yıl ailesiyle birlikte Almanya’ya yerleşti. Orta ve lise eğitimini bu ülkede tamamladı. Bu süreçte müzikten hiç kopmadı. Ustalarım dediği; Feyzullah Çınar, Aşık Daimi, Davut Sulari ve Muhlis Akarsu ile tanıştı ve desteğini gördü. 1983 yılında ilk profesyonel albümü "Şafak Söktü"yü Musa Eroğlu ile yaptı.

1985 yılında İstanbul'a taşındı ve aynı yıl Arif Sağ ile çalışmaya başladı. Şimdiye kadar 13 albüm, 7 LP yaptı. Albümlerinde çoğunlukla kendi derlediği Türküleri, deyişleri ve uzun havaları seslendirdi. Seslendirdiği derlemeleri dışında yüzlerce derlenmiş eseride arşivinde bulunmaktadır. 1996 yılında London Jazz Festivaline davet edildi. Grand Union Orchestra ile Echoes From Anatolia (Anadolu'dan Yansımalar) projesini hazırladı. Başta London Jazz Festivali olmak üzere Londra, Dublin ve Glasgow da 10 konser yaptı. Bu çalışma aynı zamanda bir halk müziği sanatçısının jazz ve Türküler üzerine hazırladığı ilk uluslararası proje olması açısından da önemlidir.

1999 yılında Queen Elizabeth Hall’de "Womens of Tradition’’ projesinde Türkiye'yi temsil etti. Aynı yıl Echoes from Anatolia konserleri Redgold Music tarafından kaydedildi ve tüm dünya da satışa sunuldu.

2000 yılının Şubat ayında Fransız Kültür Bakanlığı tarafından Fransa’ya davet edildi. 11 Subat 2000 Cite de la Musique Paris, 13 Şubat 2000 Dieppe Ulusal Sahne, 15 Şubat 2000 Saint Claude Şehri kültür merkezinde 3 konser verdi. Aynı yılın Haziranında Lyon da "Doğu Festivaline" çağırıldı. 25 Kasım 2000 de Etnik müziğin mabedi kabul edilen "Theatre de le ville" de konser verdi. Fransız-Belçika ortak yapımı olarak hayatı ve çalışmaları belgesel yapıldı. Bu belgesel Mezzo ve Muzzik adlı tv kanallarında yayınlandı. Belgesel yakında tüm dünyada yayınlanacaktır. 2001 Şubatında Hollandalı ünlü şanson şarkıcı Jasperina De Jong ile 5 konserlik Hollanda turnesi yaptı. 31 Mart–1 Nisan tarihlerinde Brezilyanın Sao Paolo kentinde iki konser veren Akkiraz Türküleri ilk defa Güney Amerika'ya okyanus ötesine taşıdı.

Mühür likes this.
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MeSo_MeSo üyemize tesekkür ettiler
Mühür (09-12-2015)
Eski 14-11-2006, 11:05   #5
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

KardeŞ Türküler


1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü'nde hazırlanan bir konser çalışması olarak gündeme geldi. Anadolu halk şarkılarını, kendi kültürel yapılarını baz alarak orijinal dilleriyle yorumlamaya çalışan bu proje; ana olarak dört bölümden, Türk, Kürt, Azeri ve Ermeni şarkılarından oluşuyordu. Çalışma, 'çok-kültürlü' bir coğrafyada 'kardeşlik içinde bir aradayaşama' ilkesine dayanarak, halklar arasında yaratılan kutuplaşma ve gerilime karşı bir duruşu da içeriyordu.

Daha sonrakidönemlerde Kardeş Türküler çalışması, değişik kültürlere ait şarkılara da yönelerek repertuvarını genişletmeye başladı: Laz, Gürcü, Çerkes, Çingene, Makedon, Alevi... şarkıları, müzik topluluğunun düzenleme anlayışı içinde biçimlendirilerek icra edildi.

Topluluk, 1995 yazında kurulan Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu'nun (BGST) müzik biriminde yer alan proje çerçevesinde, çeşitli sanatsal etkinliklere ve kültürel gecelere, festival ve şenliklere katılmaya devam etti. Haziran 1997 tarihinde, Anadolu-Mezopotamya eksenindeki müzik geleneklerinin ürünlerini örneklemek üzere 'Kardeş Türküler' albümü Kalan Müzik tarafından yayınlandı.

1998 yılında, İstanbul'da özel bir radyonun yaptığı dinleyici anketinde 'yılın grubu' seçilen Kardeş Türküler kadrosu, ikinci albümünü daha lokal ve spesifik bir projeye ayırdı: 'Doğu' (Kalan,1999).

Folk Roots dergisinin Temmuz 2000 tarihli sayısında tanıtımı yapılan 'Doğu' albümü, aynı dönemde İngiltere'de yayın yapan Radio Not-Wonderful'un listesinde 4. sırada yer aldı. 2000 yılının Şubat ayında, Jérôme Cler'in hazırladığı ve Cité de la Musiques / Actes Sud tarafından Fransa'da yayınlanan 'Musiques de Turquie' adlı kitabın cd ekinde, albümden iki ş'ıya yer verildi.

'Doğu' albümünden bir şarkı, Songlines dergisinin Anadolu müziklerine ayırdığı Ekim sayısının eki olan karma albümde de yer aldı. Yine Folk Roots dergisinin Ocak-Şubat 2001 sayısındaki karma albümde 'Doğu'dan bir şarkıya yer verildi.

Aynı derginin Ağustos-Eylül 2002 sayısında Kardeş Türküler'le yapılan bir söyleşi yayınlanırken; Almanya'da yayınlanan Folker! dergisi de, Mayıs-Haziran 2002 tarihli sayısında toplulukla yaptığı bir söyleşiye yer verdi.

Topluluk, yaşadığı coğrafyanın çok-kültürlü, çok-etnili yapısını, ilk kez çektiği bir Türkçe-Kürtçe video kliple de gündeme getirmeye çalıştı. Kültürler arasındaki alışverişin müzikal alanda bir örneği olarak düşünülen bu şarkının video klibi, bir 'ilk' olması itibariyle ana haber bültenlerine konu olduysa da, oto-sansür uygulayan ulusal kanallarda pek yer almadı; ama kardeşlik ve barışı önemseyen çevrelerden olumlu tepkiler gördü. Avrupa'da yaşayan ünlü Kürt müzisyen Şivan Perwer'in Eylül 2000'de piyasaya çıkan 'Roj û Heyv' (Güneş ve Ay) adlı albümünün müzik yönetmenliğini ve düzenlemelerini üstlenen Kardeş Türküler kadrosu, daha sonra Yılmaz Erdoğan ve Ömer F. Sorak'ın yönetmenliğini yaptığı ve öyküsü doğuda geçen 'Vizontele' filminin müziklerini hazırladı.

'Soundtrack' olarak da yayınlanan bu çalışmasıyla, Ekim 2001 tarihinde 38.si düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'En İyi Film Müziği' ödülünü aldı. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) tarafından da aynı ödüle lâyık görüldü.

2002 yılında, yine çok-kültürcülük konseptiyle hazırlanan 'Hemâvâz' (Kalan, 2002) albümü, Avrupa baskısıyla da (Connecting Cultures, 2003) uluslararası dinleyiciye ulaştı.

Son olarak Yılmaz Erdoğan'ın yönetmenliğini yaptığı 'Vizontele Tuuba' filminin müziklerini hazırlayan Kardeş Türküler'in bu çalışması, 'soundtrack' olarak Ocak 2004'te Kalan Müzik tarafından yayınlandı.

Kaynak: http://www.kardesturkuler.com/tr/gruphakkinda.htm

  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MeSo_MeSo üyemize tesekkür ettiler
Mühür (09-12-2015)
Eski 14-11-2006, 11:06   #6
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Arif Sağ

1945 yılında Erzurum'un Aşkale ilçesi Dağlı Köyü'nde dünyaya gelir.
3-4 yaşlarından itibaren kendisini babasının değirmeninde bulur. Müzikle ilk tanışması burada olur. Sanatçı bu süreci şöyle anlatır;

"Tek bir ses, suyun sesi. Su altta pervanelere vurur. Pervanenin dönerken çıkardığı ses ve bir de iki taşın birbirine sürtmesinin sesi birbirine karışır. O sesi değiştiren tek yabancı unsur vardır. O da kocaman, şakşak denen ağaçtır. Ağacın üzerine nal çakarlar. Taş döndükçe ona sürter, ara sıra taşın çakılları değer, şangır şungur sesler çıkarır. Yani düz sesi bir ritimle, değişik seslerle bozar. Değirmende bu sesleri sürekli dinlemek zorundasınız. Taşlar devamlı döner ve şakşak dediğimiz ağacın üstündeki o nalların sesi değirmen taşına müzikte duyduğun ritmi verir. Ve orada hayal kurarsın, rüya görürsün... Orkestralar yönetirdim orda kendimce. Müziği ben oradan hatırlıyorum. Müziğe kafamı taktığım, müzikle diyalogu kurduğum yıllar o yıllardır..."

Değirmentaşı ve su sesinin uyumu Arif Sağ'ın dinlediği ilk orkestradır. 5 yaşında kavalla, 6 yaşında ise gramofon ve plakla tanışır.
Bağlamayla 7 yaşında iken Erzincan'da 'Kumaş Dede'nin dükkanında tanışır. Burası öyle bir dükkandır ki bağrında Davut Sulari, Aşık Daimi, Ali Ekber Çiçek, Aşık Beyhani, Kemter Yusuf v.b. yetiştirmiştir. 14 yaşına kadar aşıklık geleneğini öğrenip deyişler söylemeye başlayan sanatçı, sonraki yıllarda İstanbul'a gelir ve Aksaray Musiki Cemiyeti'nde Nida Tüfekçi'nin öğrencisi olur.
Bu dönemlerde müzikal altyapısını oluşturma dönemidir. 1960 ve 70'li yıllar Arif Sağ için müzikte arayış yıllarıdır. Arif Sağ'ın, bu dönemin toplumsal hareketlerinin müzikle bağdaşan yanlarından çok, piyasadaki ve resmi kurumlardaki müzik uygulamalarına ağırlık verdiği söylenebilir. İlk plağı "Gafil Gezme Şaşkın Bir Gün Ölürsün"ü bu dönemde, 1963'te çıkarmıştır. 1965'de İstanbul Radyosu'na bağlama sanatçısı olarak girer.

Bu yıllarda Sağ'ın piyasadaki faaliyetleri de devam etmektedir. 45'lik plak dönemi olarak adlandırılan ve yaklaşık 20 yıl devam eden bu sürecin en parlak simalarındandır Arif Sağ... Bu süreçte 45'in üzerinde plak, 200'ün üzerinde beste yapar. Çeşitli sanatçılara bağlamasıyla eşlik etmesinin yanında, - yine bu dönemde- bestelerini de pek çok sanatçıya okutur. Yapılan müzik bugünkü terminolojiyle bir tür arabesk- fantazi benzeridir; bestelerinde ise yerel motifleri çok sık kullanır.Bu da onun halk müziğinden kopamadığı gerçeğinin bir başka göstergesidir.

1975'de kurulan "İstanbul Devlet Türk Müziği Konservatuarı"na "öğretim üyesi" olarak giren Arif Sağ, halk müziği ve bağlama konusundaki akademik çalışmalarını da bu dönemde başlatır. 1982'de konservatuardan ayrılarak, kendi adına "Arif Sağ Müzik Evi"ni kurar. Bu arada Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu ve Yavuz Top gibi bağlamanın diğer ustalarıyla Muhabbet serisinin ilk albümünü hazırlar. Uzun bir zamana yayılan bu birlikte çalışma, beş albüm ortaya çıkarır.
1982 yılında İstanbul'da Şan Tiyatrosu'nda ilk 'Bağlama Resitali'ni verir. Sonrasında bu dönemlerde Avrupa'nın bir çok ülkesi ile Uzakdoğu'da (Japonya'da) halk müziğimizi ve halk çalgımızı tanıtıcı çalışmalar yapar.
Ülkemizde müzik alanında kişisel renklere ve üstün yeteneklere sık rastlanmasına rağmen, bağlama çalgısında bir ekol yaratan sanatçı sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. İşte bunlardan birisi ve -şimdilik - sonuncusu Arif Sağ'dır. Bağlamaya teknik bakımdan hakim olduğu kadar Arif Sağ'ın icrası, yerel tavırlar, repertuar ve duygu bakımından da zenginliklerle doludur. Halk müziği ve bağlama alanında özgün arayışlarını yoğunlaştırarak sürdüren Arif Sağ, bir dönem (1987-1991) parlamentoda "milletvekili" olarak bulunan ilk sanatçıdır.

5 Mayıs 1996'da Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Roman Herzog'un desteği ile Köln Flarmoni Orkestrası ile Köln Flarmoni Salonu'nda verdiği konserle Anadolu müziğinin batıya tanıtılmasına ciddi katkılar koymuştur.
1996 yılında Köln Senfoni Orkestrası eşliğinde Erdal Erzincan ve Erol Parlak 'la birlikte Köln'de verdiği konser büyük ilgi görür ve yine aynı yıl Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen özel ödülü alır. Arif Sağ, sazında günlük yaşamın ekmek-su gibi doğal bir parçası sayılan Anadolu Aleviliği'nin "aşık-ozan" geleneği ortamında yaşayarak yetişmiştir.

Son olarak 21. 01. 2000 - 05. 02. 2000 tarihleri arasında, İspanya'nın ünlü Flamenko gitaristi Toma Tito ile Avrupa'nın 12 ayrı şehrinde konserler vererek bağlamanın yurt dışında tanınmasını ve hak ettiği övgüyü almasını sağlamıştır.
Sanatçı evli ve iki çocuk babasıdır.

Kaynak: http://arifsag.com/arifsag.asp

  Alıntı ile Cevapla
Eski 14-11-2006, 11:07   #7
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Zülfü Livaneli

Film yönetmeni, yazar, besteci ve şarkıcı Livaneli 1946 yılında doğdu. Başarılı müzik kariyerinde, "Yol", "Sürü" ve "Şirin'in Düğünü" gibi ödüllü filmler dahil onbeşten fazla sinema filmi için müzik besteledi. Müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı. Eserleri John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından yorumlandı.

Livaneli, bugüne kadar üç uzun metrajlı film yönetti; "Yer Demir Gök Bakır", "Sis" ve "Şahmeran". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi.

Filmleri Türkiye, Fransa, Almanya, İsviçre, ABD ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi bir çok televizyon şirketine satıldı.

Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanıatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk - Kul Forumu'nda yer aldı.

Livaneli; Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulunmuştur.

Livaneli'nin 19 Mayıs 1997'de Ankara Hipodromu'nda verdiği konser 800.000 kişinin katılımıyla akıllardan çıkmayacak bir başarıya imza attı.

  Alıntı ile Cevapla
Eski 14-11-2006, 11:08   #8
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

İlkay Akkaya
26.05.1964'te İstanbul'da doğdu.
Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu'nu bitirdi. Profesyonel müzik çalışmalarına Grup Yorum'a katılarak başladı. Bir süre İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarına devam etti. Ayrıca özel şan dersleri aldı. Yorum'la birlikte Berivan-Haziranda Ölmek Zor ve Türkülerle albümlerinde çalıştı. 1989'da Tuncay Akdoğan'la birlikte Yorum'dan ayrıldı.

10.01.1990'da Tuncay Akdoğan ve İsmail İlknur'la birlikte Kızılırmak'ı kurdu. Kızılırmak'la birlikte şu ana kadar on üç albüm çıkardı. Yurtiçi ve yurtdışında sayısız konserlere çıktı. Çeşitli gazete ve dergilerde haftalık yazıları yayınlandı.

Kızılırmak'la çalışmalarını sürdürürken bir yandan da solo çalışmalar yaptı. 1990-1992 yılları arasında Ankara Birlik Tiyatrosu tarafından sahnelenen Pir Sultan Abdal oyununun müziklerini yapan Kızılırmak'ın bu oyuna diğer katkısı, Tuncay Akdoğan'ın (anlatıcı-ozan) ve İlkay Akkaya'nın (Pir Sultan'ın eşi Ballıhan) oyuncu olarakta sahnede yer almasıydı.

1991 yılında Tarık Akan ve Füsun Demirel'in oynadığı "Bir Küçük Bulut" filminin müziğini yaptı.

Kızılırmak'la birlikte başka birçok oyun müziği yapan Akkaya 2003'te Zafer Diper'in sahnelediği Talan adlı oyunda da rol aldı. Mayıs 2005'te Nazım Hikmet'in Şeyh Bedreddin Destanı adlı şiiri oyunlaştırılmış şekilde sahnelendi. Bu oyunun müziklerini de Kızılırmak yaptı.Oyun Küba’da sahnelendi; Ayrıca İlkay Akkaya ve Kızılırmak Küba Kültür Bakanlığı davetlisi olarak Havana şehrinde konser verdi.

Birçok müzisyenin ve grubun albümlerine konuk sanatçı olarak destek verdi. İlk solo albümü olan "Kül" ü 1999'da yayınladı. Yine 1999'da "Salkım Söğüt" adlı ortak bir çalışmada yer aldı. Daha sonra 2001'de "Unutma" adlı ikinci solo albümü yayınlandı. "Salkım Söğüt 4" de 2002 yılında yayınlandı. Üçüncü solo albümü olan "Yine" 2003 yılında yayınlandı. Son solo albümü olan "Yalnız" da Aralık 2005'te dinleyicileriyle buluştu.

Mühür likes this.
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MeSo_MeSo üyemize tesekkür ettiler
Mühür (09-12-2015)
Eski 14-11-2006, 11:09   #9
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Hüseyin & Ali Rıza Albayrak


Ali Rıza Albayrak


1977 yılında Almanya’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Halen aynı fakültede Davranış Bilimleri üzerine yüksek lisans yapmaktadır.

Müziğe ve bağlamaya küçük yaşlardan itibaren ilgi duymaya başladı. İlk etkilendiği kişi, kendisi de Anadolu aşıklık geleneği içerisinde yetişen, amcası Aşık Pervane mahlaslı Hasan Albayrak oldu. Zaman içinde kendi yöresinin (Sivas) otantik kaynaklarını ve diğer usta sanatçıları dinleyerek bağlama tavrını geliştirmeye çalıştı.


Üniversite yıllarında hayatının geri kalanını müzikle devam ettirmek istediğini anlayıp bu alanda çalışmalarına devam etti. Hüseyin Albayrak ile birlikte farklı müzik beğenilerine sahip arkadaşlarıyla bir araya gelerek “Grup Nefes” adlı bir topluluk kurdu. Topluluğa bağlamasıyla eşlik etti.

Hüseyin Albayrak ile birlikte deyiş ve nefesleri içeren “Batıni Nefesler*” adlı bir albümü bulunmaktadır. Albümde sözleri Seyyid Nesimi, Virani, Sıdkı Baba, Rıza Tevfik ve Harabi’ye ait Aşık Pervane tarafından bestelenen deyişler ve nefesler yer almaktadır.Hüseyin Albayrak ile birlikte, konusu Şah İsmail Hatayi olan albüm için yakın bir zamanda stüdyo çalışmalarına başlayacaktır.



Hüseyin Albayrak


1971 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Bir süre özel sektörde denetim uzmanı olarak çalıştı. Bu yıllarda müzik sevdası ağır bastığından görevinden istifa etti ve tamamen müziğe yoğunlaştı.

Geleneksel müziğe ve bağlamaya küçük yaşlardan itibaren ilgi duymaya başladı. İlk etkilendiği kişi, kendisi de Anadolu aşıklık geleneği içerisinde yetişen, babası Aşık Pervane mahlaslı Hasan Albayrak oldu. Zaman içinde kendi yöresinin (Sivas) otantik kaynaklarını ve diğer usta sanatçıları dinleyerek bağlama tavrını geliştirmeye çalıştı.

Üniversite yıllarında Ali Rıza Albayrak ile birlikte farklı müzik beğenilerine sahip arkadaşlarıyla bir araya gelerek “Grup Nefes” adlı bir topluluk kurdu. Topluluğa sesi ve bağlamasıyla eşlik etti. Ali Rıza Albayrak ile birlikte deyiş ve nefesleri içeren “Batıni Nefesler*” adlı bir albümü bulunmaktadır. Albümde sözleri Seyyid Nesimi, Virani, Sıdkı Baba, Rıza Tevfik ve Harabi’ye ait Aşık Pervane tarafından bestelenen deyişler ve nefesler yer almaktadır.
Ali Rıza Albayrak ile birlikte, konusu Şah İsmail Hatayi olan albüm için yakın bir zamanda stüdyo çalışmalarına başlayacaktır.

*Batıniyye, İslam’ın görünür (zahiri) yanlarını bırakıp kişinin iç (batın) dünyasına, gönül kapısına önem veren bir akım olarak uzun yıllar Mezopotamya’dan Horasan’a, Anadolu’dan Balkanlar’a etkisini sürdürdü. Özellikle Alevi-Bektaşi dünyası, Batıniliğin tüm anlamlarını içeren ritüelleriyle bu akımın en önemli damarı oldu.

  Alıntı ile Cevapla
Eski 14-11-2006, 11:10   #10
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 58
Tesekkür: 0
16 mesajina 19 kez tesekkür edildi
 MeSo_MeSo isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Neşet Ertaş


Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğludur. Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde çocukluk ve ilk gençlik yılları geçmiştir. 15 yasında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmektedir.
Neşet Ertaş'i tanımak, asil onun ruh ve gönül macerasını bilmeyi gerektirir ki burada hemen karsımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından olan babası Muharrem Ertaş karsımıza çıkar.

İste Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erisen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır.

1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevrelerinin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'i farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Tasan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, basta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Tasan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karsımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.

Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazının ve sesinin insani büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarim asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medya tik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köse bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağrışımlarına pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insani tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor.

Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yasayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu...

Neşet Ertaş'in sanatı hayati ile hayati sanatı ile o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acili bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatim "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta isi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse fark etmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de fareden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile.

Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni bastan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karsı karsıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sinirli sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o sekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.

Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir.

Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.

Mühür likes this.
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MeSo_MeSo üyemize tesekkür ettiler
engin_35 (05-01-2013), Mühür (09-12-2015)
Cevapla

Tags
emek, türkülere, verenler


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:29 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1