Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Sanatçilarimiz, Ozanlarimiz , Sairlerimiz
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 15-04-2019, 17:50   #1
Can Dost
Üyelik Tarihi: Jul 2010
Bulunduğu Yer: antalya
Mesajlar: 410
Tesekkür: 3551
69 mesajina 101 kez tesekkür edildi
  hasanozer isimli üye çevrimiçidir (Online)
Tanımlı Hamit Çine

Hamit ÇİNE
siteadi.com - Hamit Çine




“Bir yeller esiyordu sanki bir sazlıktan
Hiç bir dünya sazlığının tanıyıp bilmediği...
Bir yeller ki vakitler, ışıklar sularla oynaş
Ellerin o yellerde esiyor, uçuyor gibiydi...."

diye anlatıyor O'nu Şair Zeki Ömer Defne. Gerçekten de bir serçenin kanadı kadar zarif ama bir kartal pençesi kadar da etkilidir parmakları üç tellide ezgiler çalarken. Memleket, yöre aşkıyla yanıp tutuşur yüreği. Ezgilerindeki motifleri buram buram teke yöresi kokar, yanıktır kimi zaman, kimi zaman seke seke oynatır dokuz sekizliklerle...

Özellikle teke yöresinde çok sevilen büyük bir folklor araştırmacısı ve müzik adamı olan Hamit Çine 4 Nisan 1926'da Burdur'da doğdu. Adı Hamitoğulları'ndan gelir. O zamanlar Çine Köyü'nde babası iyi bağlama çalardı. Annesi de babasına zaman zaman ud ile eşlik ederdi. Diğer kardeşleri de müziğe karşı ilgili olup hepsi bağlama çalardı. İlk bağlama deneyimine tarlalarda yetişen süpürgelik bitkisinin elyafını kaldırıp, arasına çöp koyarak, ondan melodiler çıkararak başladı. İlkokulda armonika, ortaokulda ise bağlama çalmaya başladı.

Liseyi İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde okudu. Eminönü Halk Evi'nde sosyal faaliyetlere katılmaya başladığında artık bağlama ile iç içe yaşamaya başlamıştı.
Lisede okul faaliyetlerinde aktif rol oynamaya başladı. Bazan hocaları bağlama çalar O zeybek oynar, bazan da O çalar arkadaşları zeybek oynardı.

Eminönü Halk Evi'nde Serenler Zebeğini çalarken fark edildi ve İstanbul Radyosu Topluluğuna haftada bir gün katılması için şans verildi. Bayram Aracı ile birlikte programlara katıldı.
1952 yılında yedeksubay olarak askere gitti. Askerliğini de sazıyla beraber yaptı. Hatta Hamit Teğmen'in sazının sorumluluğunu bir askere verdiler, getirdi, götürdü, sahip çıktı. İstanbul'dayken Agop Usta'nın saz evinde tesadüfen Muzaffer Sarısözen ile tanıştı. Sarısözen O'nu Ankara'ya davet etti ve Ankara Radyosu'nda sazıyla ve oyunuyla programlara katıldı.

1954'te askerliği bitince Burdur'a döndü, toprak işleriyle uğraşmaya başladı. Bir gün Muzaffer Sarısözen Burdur'a gelip O'nu aradı. Beraberce Burdur oyunlarını oynayacak bir ekip aradılar. Ancak o sırada herkes işte güçte olduğundan ekibi kuramadılar. Sarısözen Ankara'ya döndükten sonra Çine'ye tekrar yazdı ve "Bu ekibi mutlaka istiyorum" dedi. Hamit Çine de kardeşi Behiç ile birlikte iki kişilik küçük bir ekip oluşturarak Açık Hava Tiyatrosu'nda step tarzında topuk vurarak teke oyunu oynadılar. Bu, izleyenlerin ve Sarısözen'in büyük beğenisini kazandı."Amerikan stebinin çıkış yeri burası olsa gerek" şeklinde sözler söylendi.

Yarım kalan yüksek tahsilini tamamlamak için İzmir'e gitti. Burada Muzaffer Sarısözen'in de ısrarlarıyla ve Mustafa Hoşsu'nun çabalarıyla İzmir Radyosu'na kazandırıldı. O yıllarda özellikle Burdur Yöresi ile ilgili halk bilimi çalışmaları yaptı. İzmir Radyosu'nda koro şefliği yaptı. 1982'de radyodan emekli oldu. 1985-86 yıllarında Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı'nda öğretim görevliliğine çağrıldı. Burada beş yıl hizmet verdi. Üç telli üzerine araştırmalar yaptı. Fethiye'li Mustafa Coşkun ve Ramazan Güngör'ün üç telli ile, Burdur'lu Faik İnce'nin cura ile icralarını inceledi.
1989 yılında Burdur'dan Damlalar isimli halk bilimi hakkındaki çalışmasını yayınladı. Üç Telli Bağlama Metodunu hazırladı. Bunun yanında bağlama metodu için bir öğreti kitabı yazdı. Yurt çapında düzenlenen sempozyumlara bildiriler sundu. Yurt dışında bir çok ülkede özellikle yöresinin müziğini tanıttı. İngiltere'de bir yarışmada 29 ülkenin sazları içinde en beğenilen saz olmasına rağmen üç telli ile ikincilik verildi. Son zamanlarda "Halk Müziği Ustalarımız Hamit Çine ve Parmak Curası Avşar Beyleri" isimli bir kaset yaptı.

Hamit Çine her zaman kültürüne tutkun, yöresine aşık, araştırmacı örnek bir sanatçı olmuştur.
Halen halk müziğinin devlerinden biri olarak tüm aktivitesiyle yaşantısını İzmir'de sürdürmektedir...


Derlemelerinden Bazıları:

Ağır Al Yazma Zeybeği (Burdur),
Alıverin Tabancamı (Kozağacı-Burdur),
Allıdır Gelin (Burdur),
Avşar Zeybeği (Burdur),
Ayva Dibi Serin Olur (Kozağacı-Burdur),
Bahçen Bozuk Değil mi (Burdur),
Ben Güzel İdim (Burdur),
Boğaz Havaları, Akkoyunum Yüz Olsa (Burdur),
Bucak Serenler Zeybeği (Burdur),
Çay Benim Çeşme Benim (Burdur),
Devesi Tuzdan Gelir (Burdur),
Dolan Gel Sevdiğim (Burdur),
Erik Dalları (Dirmil-Burdur),
Evlerinin Önü İğde Dalları (Burdur),
Fatma Gelin (Kozağacı-Burdur),
Gaz AMAT (Burdur),
Gıcır Gıcır (Burdur),
Güllük Dağı (Burdur),
Haydulen (Burdur),
İğnem Düştü Yerlere (Burdur),
Karaağaç Zeybeği (Burdur),
Kazım Zeybeği (Burdur),
Mavilisin (Burdur),
On İkidir Şu Burdur'un Dermeni (Burdur),
Sıçanın Destanı (Burdur)
Süpürgeyi Boyadım (Burdur),
Yağmur Yağar Şıpır Şıpır (Burdur),
Yar Kayalarda Yaslanır (Burdur),
Yayla Yolları (Burdur).

Kaynak: Hamit ÇİNE - İhsan Öztürk Müzik Merkezi

  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi hasanozer üyemize tesekkür ettiler
Begonvil40 (30-12-2022), HÜLYADOST (04-05-2019)
Eski 15-04-2019, 17:52   #2
Can Dost
Üyelik Tarihi: Jul 2010
Bulunduğu Yer: antalya
Mesajlar: 410
Tesekkür: 3551
69 mesajina 101 kez tesekkür edildi
  hasanozer isimli üye çevrimiçidir (Online)
Tanımlı

Hamit Çine ile röportaj


"Bir yeller esiyordu sanki bir sazlıktan

Hiç bir dünya sazlığının tanıyıp bilmediği...

Bir yeller ki vakitler, ışıklar sularla oynaş

Ellerin o yellerde esiyor, uçuyor gibiydi...."




Hamit Çine Hoca'yı 55. sanat yılında evinde ziyaret ettik. Bizi güler yüzüyle karşıladı. Evinde başucundan ayırmadığı sazları, yıllar önce eşini kaybetmiş olsa da parmağındaki yüzüğüyle eşine ve işine bağlılığı her halinden belliydi. Karşılıklı sohbet havasında bir söyleşi yaptık. Halk bilimindeki birikim ve deneyimlerini bize aktardı. Müzikten, yöremizden konuştuk. Kimi zaman yakınıyor, kimi zaman seviniyordu müzik adına yapılanlara. Bilgisizliğe, saptırmalaraydı en büyük kızgınlığı. Sorularımızı sorarken kimi zaman korktuk yanlış bir söz söylemeye. Prensiplerinden hiç tavizi yoktu hocanın. Yine de kusurumuz olduysa kendisinden af dileriz...Söyleşi için kendisine teşekkür ediyor söyleşimizi size aktarıyoruz...

-Hocam sizi derlemeci, araştırmacı, yorumcu ve yöresine tutkun bir türkü ustamız olarak biliyoruz. Yıllardır TRT'ye ve bir çok kuruma halk bilimi alanında kaynak verdiniz. Türk halk müziğinin geçmişini iyi biliyorsunuz. Son yıllardaki halk müziğine olan ilginin sebebi sizce nedir? Türküler bu çıkışını neye borçlu?

H. ÇİNE: Genelde toplum bilinçlendi. Piyasadaki bozuk müzik yapısının farkına varan gençlik esas benliğine döndü. Radyolardaki, konservatuvarlardaki çalışmaların da etkisi oldu mutlaka. Batı tarzı okuyan popçular kendi ağızlarıyla yaptıkları müziği kötülediler, kalitesiz olduğunu söylediler. Halk müziğinin daha da sevileceğini düşünüyorum. Büyük bir zenginliğe sahip kültürümüz müzik dünyasına damgasını vurmuştur ve vurmaya devam edecektir.

-Zaman zaman özellikle yöremizde birçok kültürel etkinliğe katılıyorsunuz, eskiye nazaran bu etkinliklerde bir azalma veya çoğalma var mı?

H. ÇİNE: Genelde çoğalma var. Eskiden halk Evleri vardı, buralarda kültürel çalışmalar yapılırdı, bunların dışında fazla etkinlik olmazdı. Bir de güreşler vardı. Son zamanlarda yayla turizmi ile birlikte yörük festivalleri, tarımsal ürün festivalleri de düzenlenmekte. Bu yönüyle memnuniyet vericidir.

-Son zamanlarda derleme çalışmaları biraz zorlaştı, eskisi gibi derleme yapılmıyor gibi. Toplum üretimine devam etse de derlenmemiş türkü çok az. Acaba kültürel yapıda bir değişiklik mi yaşanıyor? Teke yöresinde çalışılmamış yer var mı?

H. ÇİNE: Daha önceleri iletişim bu kadar ileri değildi. Eskiden eğlencelerde düğünlerde okunan türküler kulaktan kulağa aktarılır, son kişi ise kaynak kişi olarak alınır ve ondan derlenirdi. Şu anda iletişim ilerlediğinden türkü hemen bulunup anonim yazılıp geçiliyor. Eski yöresel sanatçılar ve halk müziğine gönül vermiş araştırmacılar hala besteler yapıyor ancak bu kişiler de azaldı. Eski insanlar tarladan eve gelir o günün duygusunu sazına sözüne yansıtırdı. Bu yüzden eski türküler daha etkilidir. Şu anda teke yöresinde taranmamış bölge pek yok ama toplumda bir yandan üretmeye devam ediyor. Derleme işi çok zor, köy köy gezeceksin, gerekirse kalacaksın, para işi, imkan işi. Bu iş ancak devlet desteğiyle olabilir. Eskiden bu destek verilirdi. Eskiden önemli bir olay olduğunda hemen bir türkü yakılırmış ama şimdilerde bu yok. Türkülere sahip çıkmamız, gelecek nesillere orjinal olarak aktarmamız gerekiyor. Bozulmalara karşı çıkmalıyız.

-Bu güne kadar TRT ve Kültür Bakanlığı kültürümüzü ve türkülerimizi korumak amacı ile sanatçılarımıza ve kültürümüze sahip çıktı, halen de sahip çıkıyor. Bu destek olmasa mesela TRT özelleşse, türkülerimiz sahipsiz kalır mı? Yozlaşır mı?

H. ÇİNE: TRT sahip çıktığı halde yozlaşma var, bir de özelleşse gerisini siz düşünün.. Bu kurumlar ne pahasına olursa olsun kültürümüze sahip çıkmalıdır. Ezgilerimizi kaşık havası yaptılar, yazık...

-Yöre kültürünün daha iyi tanıtımı için sivil toplum örgütlerine ve diğer kurumlara önerileriniz olabilir mi?

H. ÇİNE: Öncelikle kültürümüzün tanımını doğru olarak yapsınlar. Ezgilerimizi doğru tanıtsınlar. Yılmasınlar...

- Sizi üç telli ile tanıyoruz. Üç telliyi kullanan fazla sanatçı yok. Bize üç telli hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

H. ÇİNE: Üç telli, bağlamanın en küçük (cura) ailesindendir. Ege'nin güneybatısında ve Ege Yöresi'nde parmakla icra edilir. En zengin ise Güneybatı Akdeniz, Antalya, Muğla, Burdur, Acıpayam (Teke) yöresinde görülür. En büyük ustalarımız Fethiye'li Ramazan Güngör ve Burdur'lu Faik İnce'dir. Biz onlardan öğrendik ve gençlere öğretmeye çalıştık. Bizde parmak tavırları; tarama, düz tarama, tokatlama ve tek parmak çektirme şeklindedir.

- Şelpe tekniğini kullanan birçok sanatçı var. Şelpe tekniğinin teke yöresi ile ilişkisi var mı?

H. ÇİNE: Şelpe tekniği taramadır, pençe şeklinde tarandığı için şelpe denmiştir. Bazı sanatçılar boğaz havasına da şelpe demektedirler. Bu çok yanlıştır. Boğaz, gırtlağın parmak tekniğiyle basılarak yapılan ilkel bir müzik türüdür. Buna Aziziye yörükleri Hada Silifke yörükleri ise Hollu derler. Genel adı Boğazdır. Bize göre boğaz tavrı, klavyeli sazların ilkelidir.Şelpe ile bir ilgisi yoktur.

-Derlemelerinizin yanında besteleriniz de var. Beste türkülere nasıl bakıyorsunuz? Besteler de TRT repertuvarına girmeli mi?

H.ÇİNE: Beste yöresel tavır ve karakterde yapılırsa alıp kullanılmalıdır. Derlemelerin esas sahipleri olan bestecileri bilinmediğinden anonim yazılıp geçiliyor. Ama şu anda bestecileri bestelerine sahip çıktığından bu mümkün olmuyor.

-Teke Yöresi müziği yörenin dışına fazla çıkmadı, müzik piyasasında pek fazla kullanılmadı.Size göre bu yörenin müziği ticari olarak kullanılamaz mı? Ve ya ticari olarak işlenmesini uygun buluyor musunuz?

H. ÇİNE: Halk müziğinin ve halk oyunlarının reklam aracı olmasını istemem, bu hoş bir şey değil. Zaten ilgili kuruluş ve araştırmacılar tüm dünyada müziğimizi tanıyor, biliyor. Rasgele bir sanatçının kendi yöresinden olmayan bu tür bir müziği icra etmesi doğru değil. Ancak iyice merak edip araştırırsa bu mümkün olabiliyor. Güzel okunabiliyor, bunu çok nadir de olsa gördüm.

-Mesam derleyici ve kaynak kişilerin de telif hakkına sahip olması konusunda çalışmalar yapmakta. Size göre derlemecilerin hak sahibi olması gerekir mi?

H. ÇİNE: Tabi ki gerekiyor. O derlemeci de emek çekmiş, türküyü aramış, bulmuş, TRT arşivine sokmuş, halka sevdirmiştir. Bu hak onlara da verilmelidir. Kaynak kişiler bir tür taşıyıcı niteliğindedir. Geçmişteki türküleri gelecek nesillere aktarırlar. Yeni yetme bazı gençlerin kaynak kişiliği benim gözümde yok. Kaynak kişi belli bir yaşa gelmiş yörenin kültürünü hazmetmiş, deneyimli olmalıdır. Ben derleme çalışmalarımda buna çok dikkat ettim.

-Halk oyunları ile ilgili çalışmalarınız da var. Bu konuda tenkit niteliğinde yazılarınız oldu. Özellikle zeybeklerle ilgili söylemek istedikleriniz var mı?

H. ÇİNE: Zeybekler beş altı sene öncesinde geleneksel yapılarıyla oynanırdı. Son zamanlardaki zeybek kalıbında olmayan, iki ve dört zamanlı türkülerin zeybek olarak oynanması kadar iğrenç bir şey yoktur. Tüm zeybek oyunları dokuz zamanlıdır. Bunun bir tek istisnası yoktur. Bu da oyunlarımızdaki yozlaşmayı gösteriyor. Mesela Eklemedir Koca Konak, Ormancı, Çökertme, Kütahya'nın Pınarları zeybek olarak oynanmaz. Bunu bir tür kültürel cahillik olarak görüyorum.

-Türkü yorumcusu araştırmacı kimliği taşımalı mı?

H. ÇİNE: Araştırmacılık başka bir şey. Yorumcunun zaten okuma yeteneği vardır. Sadece okuyacağı türkünün karakteristik özelliğini yansıtması yeterli. Ses rengi ve güzelliğide beğeniyi artırır tabi ki...

-Hocam sıcak sohbetiniz ve vermiş olduğunuz değerli bilgiler için çok teşekkür ederiz.

H. ÇİNE: Bir şey değil. Ben de başarılar dilerim...

Röportajı Yapan: Gül EMEKÇİ (27.07.2001)

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:20 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1