Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Güzel Ve Anlamli Yazilar > Size Ait olan veya Beğendiğiniz Yazılar.
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 08-02-2008, 23:22   #1
Dost
cilek_22 - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Bulunduğu Yer: ev.
Mesajlar: 1,720
Tesekkür: 113
98 mesajina 198 kez tesekkür edildi
 cilek_22 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Bir Saatiniz Kaldi

BİR SAATİNİZ KALDI
siteadi.com - Bir Saatiniz Kaldi
Acil servisteydim. Mesleğe yeni başlamanın heyecan ve zevkini yaşıyor, 'doktor bey' hitabına
alışmaya çalışıyordum. Her büyük hastanenin acil servisinde olduğu gibi, burada da
nöbet hareketli geçiyordu. Tecrübeli uzman hekimlerin yanında, bana pek sorumluluk
düşmüyordu. Ben sadece olup bitenleri dikkatlice izleyerek tecrübe kazanmaya
çalışıyordum.
Saat gecenin bir buçuğuydu. İki bayan, kollarından tuttukları, 16-17 yaşlarında, esmer,
topluca bir delikanlıyı hastaneye getiriyordu. Delikanlının babası olduğu anlaşılan bir bey
arkalarından soluk soluğa geliyor, bir yandan da şöyle sesleniyordu:
-Kurtarın yavrumu, kurtarın çocuğumu!
Nöbetçi doktor, gecenin yorgunluğuyla gömüldüğü koltuğundan doğruldu. Bu arada
hemşireler yeni gelenleri karşılıyordu. Ben doktorun yanında ayakta bekliyordum. Adam
konuşmaya devam ediyordu:
-Doktor bey, oğlum intihar niyetiyle ilâç içmiş. Annesi fark edince, hemen getirdik.
-Aldığı ilâçlar yanınızda mı?
Adam, ceketinin ceplerinden hap kutularını çıkarıp doktora gösterdi.
-Şu haptan on beş-yirmi tane, şundan on kadar, şundan da üç-beş tane içmiş.
-Ne zaman içtiğini biliyor musunuz?
-İki saat kadar olmuş.
Doktor hap kutularını uzun uzun inceledikten sonra, bir delikanlıya, bir de kutulara baktı.
Ardından kafasını sağa sola sallayıp yüzünü buruşturarak:
-Hımm! Yazık, çok yazık!
Aile endişe ve merak içinde, doktorun bir şeyler söylemesini bekliyor, ama doktordan ses
çıkmıyordu. Bense, gencin midesini yıkayacağımızı düşünüyordum. Kısa süren bir sessizlik,
babanın sorusuyla bozuldu:
-Ne yapacağız doktor bey?
Doktorun yüzü gerginleşti. Bakışlarını ümitsizce kaldırdı. Dudaklarını ısırdı. Başını çaresizce
sağa sola salladı. Elleriyle de çaresizlik işareti yaptı. Ağzından dökülen son sözler, hasta ve
yakınları için kurşun gibiydi.
-Üzgünüm! Yapılacak bir şey yok. Hem bu ilâçlar... Üstelik de geç kalmışsınız.
Ben göz ucuyla aileye baktım. Hepsinin gözleri fal taşı gibi açılmış, beti benzi atmıştı.
Delikanlının yüzü korkuyla gerilmişti. Annesi ve kız kardeşinin desteğiyle ayakta zor duran
delikanlı, birden doğrulup pür dikkat doktora baktı. Doktorun ifadelerindeki kesinliği ve
yüzündeki ciddiyeti görünce sarsıldı. Dizlerinin bağı çözülmüşçesine kendini yere bıraktı. Aile
fertlerinin ayakta duracak mecalleri kalmamış olacak ki, her biri bir kenara çöktü. Baba ve
anne, bir şeyler mırıldanıyorlardı. Uzun süren bir suskunluk ve şaşkınlıktan sonra:
-Ne olacak doktor bey? Hiçbir şey yapamaz mısınız?
-Artık çok geç. Bu durumda maalesef bir şey yapamayız. Yapsak da yararı olmaz. Herhalde
bir saate kadar hastayı kaybederiz. Gene de hastayı müşahede altına alalım.
Ben de en az aile kadar şaşırmıştım. Delikanlının yüzüne bakıyordum. Ölüm endişesi ve
ümitsizlik, iliklerine kadar işlemiş gibiydi. Kendimce neler hissettiğini düşündüm. Ölüme bu
kadar yaklaşmak, gerçekten zor bir durum olmalıydı. Hem, insan bir saat sonra öleceğini
bilse neler düşünür, neler hisseder, neler yapardı? Aslında her birimizin, ölüme bir saat
yaklaşacağı an gelmeyecek miydi? Hayatın karmaşa ve med-cezirleri arasında, ölüm
gerçeğini nasıl da atlıyor veya kendimize uzak görüyorduk. Şimdi bu delikanlı, geçmişini,
arkadaşlarını, ailesini düşünüyor olmalıydı. Veya ölümden sonraki hayatı; yani bir saat
sonrasını... Belki de arkasından neler düşünüleceğini, konuşulacağını... Halbuki ne kadar çok
plânı vardı. Şimdi ise, o plânları düşünmek bir yana, son saatini nasıl geçireceğine dair
doğru düşünme melekesini bile kaybetmiş gibiydi.
Diğer taraftan, hayat devam ediyordu. İçeride yatmakta olan bir hastanın yakınları doktora
bir şeyler sorarken, sedye ile bir hasta daha getiriliyordu. O ara başka bir doktor kapıdan
içeri giriyordu. Biliyorum, sohbet için geliyor. Az ötede, hemşirelerin küçük teybinden, bir
arabesk parça yükseliyor: Batsın bu dünya! 'Hayatla ölümün iç içeliği galiba bu.' diyorum
kendi kendime.
Baba toparlandı. Yalvaran bir eda ile sorusunu tekrarladı:
-Hiçbir şey yapamaz mısınız doktor bey? Hiç mi ümit yok?
İçeri yeni giren doktor, kaş-göz işaretiyle ne olduğunu sordu. Doktor ayağa kalkıp kesin bir
ifade ile cevap verdi:
-İntihar girişimi doktor bey. Geç kalmışlar maalesef. Durum da ciddi. Yapılacak bir şey
kalmamış. Sonra raporunu tanzim ederiz.
Söylenenleri dikkatle dinleyen delikanlıyı ölüm gerçeği ile yüzleşmek ürkütmüştü. Pişmanlık
duygusu içerisinde ve titrek bir sesle doktora; 'Kurtulmak için ne yapmak gerekiyorsa
yapmaya hazırım. Ne olur doktor! Beni kurtarın, ölmek istemiyorum!" dedi. Doktor oralı bile
olmadı. Ölüme bu kadar yakın bir kimseyi daha önce hiç görmemiştim. Üstelik çok da
gençti. Hayalen morga gidip, gencin otopsisini düşünüyorum. Demek, karşımda duran bu
diri beden birazdan ölecek, otopsi için açılacak ve biz bir rapor tanzim edip bırakacağız!
Hayat ve ölüm... Yaşamak ve ölmek... Genç olmak, yaşlı olmak, hayatı anlamak, ölümü
benimsemek... Hayatı ölüme bir girizgah olarak değerlendirebilmek... Ölüme her an hazır
olmak... Veya kendini hazır hissetmek... Kısacası ölümü kuşanmak... Hayata ve ölüme
anlam kazandırmak... Bir sürü düşünce beynime doluşuyor.
Doktor oradan uzaklaştı. Ben de peşinden gittim. Biraz acemilik kokan bir tavırla sordum:
-Doktor bey! Serumla bol mayi verip, bir yandan da idrar söktürücülerle kanını temizleyemez miydik?
Doktor dönüp, gözlerimin içine baktı:
-Kardeşim görüyorsun, burada ayakta zor duran yaşlılar bile biraz daha hayatta kalmak için
mücadele ederken, bu delikanlı daha on yedi yaşında ve intihara kalkışıyor. Ölmek
istiyorsa, neden ona mâni olalım? Biraz isteği ile baş başa kalsın bakalım. Ölüm ne imiş,
hayat ne imiş düşünsün! Yaşamanın değerini, ailesine ne kadar acı çektirdiğini fark etsin!
Dahası 'ı hatırlasın; kul olmayı... Ölümü ve sonrasını da tabii ki...
Arkasından, beni bir kez daha şaşırtan bir kahkaha atıp şöyle dedi:
-Yoksa, sende mi inandın öleceğine?
-Ne yani, delikanlı ölmeyecek mi?
Gülerek, ilaç kutularını gösterdi. Elindekiler, vitamin hapı, öksürük kesici ve balgam sökücülerdi.



Dr.Nazım İNTEPE

__________________
Sahiden de sürpriz olmaya başladı artık
"Bana gelişlerin"
  Alıntı ile Cevapla
Eski 09-02-2008, 02:35   #2
Yeni Üye
Üyelik Tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 13
Tesekkür: 0
0 mesajina 0 kez tesekkür edildi
 cillop isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Paylaşımın için çok teşekkürler çilek gerçekten çok etkileyici bi yazı. Tabi her şeye rağmen yaşamın kıymetini bilenler için...

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
bir, kaldi, saatiniz


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 15:26 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1