08-05-2007, 11:49 | #1 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
|
bir teselli(mektup)
Buyur otur
siteadi.com - bir teselli(mektup) Çoktan bekliyorduk seni Şöyle selamsız gelsen de olur Çekinme Bu, şu, o, çevrende gördüğün herkes yüküne ait Korkusuz bölüştür çığlığını Çığlığındaki bizi Hani zemherinin koynundan yaprak yaprak düşerken dağlar, mazinin duru sayfalarına. Dileklerimiz yıldızların gülüşüyle şavkıyıp suların, taşların ve namus bellediğimiz değerlerimizin yaralarına konarken, satırlarına kan kokusu ve kuru ekmek kırıntılarının kutsallığı bulaşmış özlemlerimizle yine bize geri dönerdin. Koynumuzda, yastıklarımızın altında, aramalarda darmadağınık edilen elbiselerimizin içinde, nice elektrik sancılarına tanık olmuş ellerimizin sayfalarına dokunduğu kitaplarımızın arasında saklardık, direngen düşüncelerimizin sıcaklığıyla jelâtinlediğimiz mektuplarımızı. Baharları ve bayramları görmeden içimizi aşındırmaya çalışan yılların karanlığında, dağ ateşinin aydınlığıyla ışıtırdı umutlarımıza giden tutsak patikaları, bir dışarıdakiler fısıldardı zarfların hayatına, bir biz. Mektuplar; — Ben geldim, sırtımda yalnızlığına neşter harflerle. Ve tek başınıza olmadığınıza ait işaretlerle… Ben geldim” Biz; Açlığın diş geçiremediği benliğimizle içtenliğimizin ve inancımızın sesiyle yeniden örüyorduk, aksiseda olduğumuz yanıtları. Ejderha değildik, yine de kâr ediyordu bir şeyler, mahpushaneye ne kadar erken inse de gece. Omzumuzda su katılmamış aydınlığımızla dalardık hücrelere, uykulara ve voltalara. Dışarıda boynu bükük nehirlerin ağıdına karışırken mahsum güllerin yaprakları ve kelebekler ömründen az yaşamaya mahkûm edilirken, kimyasal yayılımı tehditlerle. İnadına ölerek büyüyen bir nesil kimliğinin tescili idi, mazgallardan yüreğimize koşandı, mektuplar. Dışarıda global bozulmuşluğun zehirine bulaştırılmaya çalışılan kardeşlerimizin, hısımlarımızın ve benzeş fikirlilerimizin bizi tanıklığa çağırarak aklanmak için bize yaslanışları idi, yalansız ve deva bekleyen istençleriyle uğradıkları tapınaklardı, mektuplar. Karamsarlık kıskacında yüzümüzü güldüren uçsuz, bucaksız sevinç deryasıydı, gözlerimizden içimize dalgalanıp direncin kökleriniz ıslatarak, yaşamımıza kan taşıyan. Bütün cevheri sıkılmış ve zamana yaydırılmaya çalışılan beyaz ölümün en çok korktuğu yaşam emaresinin büyük harflerini taşırlardı avuçlarında. Onurunu umutların önünü tıkama bekçiliğini yaparak ayaklar altında çiğneyip onursuzluğun darağaçlarına çekenler, yılgın ruhlarıyla en çokta muştularla nakışlanmış, sadece bizim anlayabileceğimiz aforizmatik biçimde istiflediğimiz yazdıklarımızdan korkarlardı. Ve her satırın kalbine bir hançere dönüştürdükleri karalama darbelerini ne kadar hınçla atarak çoğaltsalar da; biz, bize benzeyenler ne anlatılmak istenildiğini, ne anlamamız gerektiğini bilirdik, yolları uzatılıp adresleri farklı kılınsa da mektuplarımızın. Mektuplarımız ellerimize ulaşmasa da gömüldükleri yerden çığlıklarını duyumsayışımıza çeker, süzer ve sindirirdik belleğimize. Yolu kesilen her mektubun yitikliği üzerinde başka bir tane daha yeşerirdi, Anka kuşu misali küllerinden yine doğarak. Yâda yitikliğin mezarına gümlen gerçeklik yitikliğin balçığıyla sıvanamıyordu. Ne kadar didik didik edilip ırzına geçilsede mektupların, el değmemiş ve apak, günden çok yarına mal olmuşluğuyla haykırarak… Bize ait olan yine bize dönüyordu. Bir dönemler aynı düşüncelerle buluşanların birbirlerinin gözlerine bakmalarını bile yasaklayanlar, bize havayı, suyu, voltayı, dilimizle hal hatır sormamızı ezanın hiddetiyle zehire dönüştürüp, çürüyerek pişmanlığın dizlerine çökmemizi beklerlerken, satırlarımızdan dip karanlığa savrulan yüreklerimizin engince konuştuğunu gördüklerinde kahroluşları kadar korkuyla çırpınarak yapabildikleri en büyük çare, çaresizce sessiz çığlıklı mektuplarımızı faili meçhule götürmekti. Bilmezlerdi ki bize ait olan bizdeydi. Yüreğimizi bir kere tanıyan, araya boşluk girse de mesajını alırdı, akıbeti bilirdi. Çünkü mahpushaneden dışarıya, dışarıdan içeriye birbirine dönük seslenen inançlarımızın önünü kesmek imkânsızdı. Ve faili meçhule giden mektuplarımızın nabzı her zaman atardı. her şeye rağmen, birbirimizi görürdük. Buyur otur Çoktan bekliyorduk seni Şöyle selamsız gelsen de olur Çekinme Bu, şu, o, çevrende gördüğün herkes yüküne ait Korkusuz bölüştür çığlığını Çığlığındaki bizi…
__________________
Serbest piyasa dostluklar ikilem kıskacında Hüküm sürüyor iktidar Hükümlü olmuşuz Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında Her gün, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki canavarı Her kuvvet, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki şeytanı DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
|
08-05-2007, 12:13 | #2 |
Dost
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: ANKARA
Yaş: 48
Mesajlar: 4,240
Tesekkür: 87
|
emeğine sağlık zilancım sağolasın
__________________
Kayıp kentin güzel insanı
Rüzgar esermi sizin oralarda? Ve Umut türküsü söylenirmi Sevda misali? Yada buradan sesimiz duyulurmu Bir SELAM desek dosta... |
08-05-2007, 13:02 | #3 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Bulunduğu Yer: ANTALYA
Mesajlar: 1,727
Tesekkür: 5
|
senin zati her paylaşımın bi harika..tekrar yüreğine sağlık
__________________
"YAŞAMAK DİRENMEKTİR YANGIN YÜREKLİM" [email protected] hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü hoşçakal sazımdaki hüznü
içimdeki sızıyı boynu bükük karanfilimi ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma gidiyorum hoşça kal bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar hoşçakal |
09-05-2007, 10:50 | #4 |
Dost
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
|
bencede paylaşımların hep güzel,yüreğine sağlık güzel insan.
|
09-05-2007, 10:52 | #5 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
|
Değerli yorumlarınız için teşekkür ederim dostlar.
__________________
Serbest piyasa dostluklar ikilem kıskacında Hüküm sürüyor iktidar Hükümlü olmuşuz Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında Her gün, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki canavarı Her kuvvet, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki şeytanı DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
|
Tags |
bir, tesellimektup |
|
|