Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Tarih > Tarihe Imzasini Atanlar
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 25-05-2019, 13:33   #1
Can Dost
Üyelik Tarihi: Apr 2010
Mesajlar: 1,058
Tesekkür: 1044
237 mesajina 847 kez tesekkür edildi
 murican isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Katli Vacip Denilerek Öldürülen Ateist Yazar Turan Dursun


siteadi.com - Katli Vacip Denilerek Öldürülen Ateist Yazar Turan Dursun
1990 yılında Turan Dursun’u “katli vacip” diyerek evinin önünde katlettiler. Turan Dursun kimdir ve neden öldürülmüştür bir bakalım.


1934 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Yapaltın Köyü’ndedoğdu. Babasının adı Abdullah idi ve köylerde imamlık yapıyordu, annesinin adı Hatun’du.
Turan Dursun beş yaşındayken babası, ailesini de alıp Ağrı’nın Tutak ilçesine göç etti. Baba imamlık yaparken oğlu Turan’ı da büyük bir din âlimi olması için hocaların yanına gönderdi. Tutak müftüsünün, Kürt mollaların ve şeyhlerin eli altında geçirdi bu yıllarını Turan Dursun. Köyün camisinde yatıp kalkıyordu ve bu süreç boyunca hem Arapça hem de Kürtçe öğrendi.


Öğrencilik yılları sadece Ağrı’da geçmedi. Muş’un ve Erzurum’un köylerinde de okudu. Hem Kürt hem de Çerkez hocalardan dersler aldı. Bu sayede Kürtçeyi çok iyi, Çerkezceyi de hatırı sayılır derecede konuşabiliyordu. 15 yaşına kadar böyle dolaşıp durdu. Tanıyan herkes onu çok zeki olarak nitelendiriyordu. Çünkü o yörelerde okutulan tüm İslami metinleri ezberlemişti, başka birçok Arapça metni de rahatlıkla okuyup anlayabiliyordu.




Askere gidene kadar pek çok hocadan “icazet” almıştı.
1955-1957 yılları arasında askerliğini yaptı. Bu sürecin ona kazandırdığı en önemli şey okuma yazma öğrenmesiydi. İlkokul diplomasını terhis olduktan sonra sınava girdiği İstanbul’daki Mahmut Paşa İlkokulu’ndan aldı.
Askerliğini tamamladıktan sonra İstanbul’da -kendi deyimiyle- “yüksek dereceli talebelere” ve hocalara Arapça ve İslami bilim alanlarında dersler verdi. Bu süreçte birçok müftü ve vaiz yetiştirdi. Sonrasında kendisi de sınavlara girerek vaiz ve müftü oldu. Önce Sivas’ın Gemerek ilçesinde müftülük yaptı, ardından da Sivas Bölge Müftüsü oldu. Bu arada bitirme sınavlarına girip ortaokul diplomasını aldı.


Sivas’ta nur cemaatinin bir kolu olan Süleymancılarla çatışmaya başladı. Bu çatışma, Sivas’ın zenginlerinin de Süleymancılar tarafında yer alması sebebiyle sürgünle sonuçlandı. Bir telgrafla önce Manisa’ya, oradan da Tokat’a sürüldü. Ama tayin işlemleri TSK’daki paşaların araya girmesiyle durduruldu ve Turan Dursun Sivas’taki görevine iade edildi. Kendi ifadesine göre bunun sebebi, Turan Dursun’un Sivas’ta 620 imam ve vaizin Cumhuriyet Bayramı’na katılmasını sağlamaktı.


Turan Dursun “Atatürkçü müftü” ya da “komünist müftü” olarak anılıyordu. Sivas’taki Cumhuriyet Bayramı katılımı ve buna benzer girişimleri gazetelerde çok yankı uyandırdı. Bunun üzerine Turan Dursun’a Atatürk plaketi verildi. Ayrıca müftülüğü döneminde “cinayetler köyü” olarak bilinen Kalın Köyü’nü de barışa, huzura kavuşturmuştu. Tüm bu yaptıklarına rağmen Süleymancılar’ın ve Deveci ailesi gibi zengin ailelerin girişimleriyle en sonunda Sivas’tan gönderildi. (O zamanın Sivas valisi, Turan Dursun’u severdi Fakat milletvekili olma sözü aldığı için Turan Dursun’a karşı olanlarla aynı safta yer almıştı.) Halktan pek çok kişinin ve birçok mahalle muhtarının “Biz müftümüzü istiyoruz” dilekçelerine rağmen Turan Dursun Sivas’tan, önce Ankara Altındağ’a, sonra da Sinop’un Türkeli ilçesine gönderildi. Bu sürgün dönemleri onu maddi açıdan çok zor durumda bıraktı.


1966’da sözü geçen birinin mektubuyla TRT’ye alındı. Burada bir süre genel evrak kayıt memurluğu yaptıktan sonra yayın bölümüne geçti. 1968’den 1976’ya kadar çeşitli programlar yaptı ve yönetti. Bunların dışında da farklı platformlarda, Posta Kutusu, Dinleyicilerle Baş Başa, Din ve Ahlak adlı programlar yaptı. 1976’da Şaban Karataş’ın baskısıyla Erzurum Radyosu’na sürüldü.


Sürekli sürgün yedi durdu Turan Dursun. Her sürgün listesinde adı geçiyordu. Hazırladığı programlar genellikle denetimden geçip onay alamıyordu. Bir şekilde “kurtulan” programlar da dinleyiciler tarafından büyük bir ilgiyle dinleniyordu. Malum çevreler dini programların Turan Dursun’dan alınmasını sağladı, bununla da yetinmeyip TRT’den kovulması için “resmi buyruklar” yayınladı.




Bu buyruklardan birisini bizzat Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, TRT Genel Müdürü Cengiz Taşer’e yazılı olarak gönderdi. Atılma isteğinin temel sebebi Turan Dursun’un “Başlangıcından Bu Yana İnsanlık” adlı programıydı. Sonuç: Program önce engellendi, sonra da yayından kaldırıldı, Turan Dursun da elbette sürüldü. (Bu sürgünden sonra Diyanet bir temsilcisi aracılığıyla TRT’ye teşekkürlerini sundu.) Bitti mi sandınız? Bu olaydan sonra da defalarca sürüldü Turan Dursun. “İnceleme yapması” için Doğu Karadeniz’e, Ankara’ya, Ankara’daki görevine başladıktan 2 buçuk saat sonra da “bunalıma düştüğü” gerekçesiyle İstanbul’a sürüldü. 10 Ekim 1980’de “uzmanlık” görevine atandı.


Turan Dursun 1989 yılında 2000’e Doğru dergisinde yazmaya başladı ve yazıları nedeniyle gericilerin en önemli hedeflerinden biri haline geldi. Yazarın dergideki yazıları, o öldükten sonra basılan “Din Bu” adlı kitap serisinin de altyapısını oluşturdu. Turan Dursun’un 2000’e Doğru’daki süreci, sonunu hazırlayan süreç oldu ve İslam’ın “barışçıl” yanını 4 Eylül 1990’da bir kez daha ortaya çıkardı. Aldığı tehdit içeren mektuplardan birinde şunlar yazılıydı: “Sen ey tenasül organlarımızın daimi atış poligonu mevkiini ibraz etmiş bulunan müstesna yavşak, ey Salman Rüşdi mukallidi nadide pezevenk…”


Turan Dursun, 4 Eylül 1990’da her gün yaptığı gibi Koşuyolu’ndaki evinden çıkıp işine gidiyordu. İşe giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Dört yıl sonra, İslami Hareket Örgütü’ne yönelik yapılan operasyonda cinayet çözüldü (yapılan açıklama bu yöndeydi). İslami Hareket Örgütü üyelerinden İrfan Çağrıcı müebbet hapisle cezalandırıldı. Cinayetin tetikçisi olan Muzaffer Dalmaz ise hâlâ yakalanamadı.


Cinayetten sonra, Turan Dursun’un evindeki kütüphanesinden birçok şeyin kaybolduğu ortaya çıktı. En ilginç nokta da, yatağının üzerinde Turan Dursun’a ait olmadığı bilinen “Kutsal Terör Hizbullah” adlı kitabın bulunmasıydı. Yakınları, söz konusu kitabın, eve giren kişiler tarafından bir “mesaj” olarak bırakıldığını söyledi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, polislerin Turan Dursun’un evinde arama yaptığını doğruladı, ancak arama tutanağında kitaplıktan alınanlar yazılı olarak yer almadı. Oğlu Abit Dursun konuyla ilgili şunları söyledi: “4 Eylül 1990’da Turan Dursun vurulduktan 40-45 dakika sonra polis geliyor. Çok daha erken gelen siviller evi darmadağın ediyor. Birçok eseri ve çalışması siyah poşetlere konuluyor, onlar çıkarken de resmi giysili polisler içeri giriyor. Biz sivil polislerin götürdüğü eserleri ve çalışmaları Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak istedik. Ama 9 yıldır bu girişimimizle ilgili hiçbir sonuç alamadık. Kuran Ansiklopedisi’nin 2000 sayfası, ‘Kulleteyn’ isimli kitabın ikinci ve sonraki ciltleri yok. Her şeyi götürmüşler. Bir yaşam boyu büyük emekle ortaya çıkarılan her şeyi. Bütün bunlar sivillerin eve girmesinden sonra kayboldu. Devlet içindeki bazı güçler, yasadışı devlet odakları bu eşyaları alıp gitti.”


Turan Dursun’un psikolojik sorunlar yaşayan ve birlikte 3 çocuk büyüttükleri eşi Naima Dursun da 2004’te intihar etti. Eşiyle ilgili de şunları söylemiştir Turan Dursun:

Eşime hep önem verdim. Hep bir şeyler vermeye çalıştım. Verebildim mi, veremedim mi bilmiyorum. Çok eksikliklerim var. Ama hiç kimsenin karısının olmadığı kadar karım bana âşık olagelmiştir. Komşularımız da şaşardı. Bana göre karı-koca bu duygularını zamanla yitirirler. Karımın bu durumu sürmüştür. Onun bu duygusal yoğunlaşması, benim karıma daha da önem vermemi gerektirmiştir. Önem verdim de ne yaptım?!


En çok merak edilen kısım bu işte. Nasıl oldu da onlarca imamdan, şeyhten ders almış, vaizlik ve müftülük yapmış bir insan, zaman içerisinde ateizmi seçti? Bu konuda sözü kendisine bırakalım:

…Bende inanç devrimi neden oldu? Ya da neden inançsızlık oluştu? Onu belirteyim: Doğru bilime yönelmiştim. Çok büyük kütüphanelere gittim. O zaman ben İslam’ın kökenini gördüm, okudum. Söylencelerden de okudum. Bir gün “Sümer Efsanesi” ile karşılaştım. Sümerler’de bir tufan efsanesi. Baktım, Tevrat’ta da var, Kur’an’da da var. Bu bir efsane, nasıl olur da Tevrat’ta, Kur’an’da olabilir? Milattan önce 3000 yılında kaleme alındığı sanılıyor. İslam’dan, hatta Kur’an’dan çok önce. Peki, bunlarda olan, kutsal kitaplarda ne arıyor? Sonra, Hammurabi Yasaları’nın kimi maddeleri Tevrat’a aynen geçmiş, ondan sonra Kur’an’a da yansımış, yani sarsılmalar benim öyle başladı.

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:25 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1