Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Türkü Hikayeleri
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Like Tree3Likes
  • 2 Post By gz_antepli
  • 1 Post By Antep27
Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 19-10-2007, 12:09   #1
gz_antepli
Guest
Mesajlar: n/a
Tesekkür:
mesajina kez tesekkür edildi
 
Tanımlı GAZİANTEP/BARAK-2.Bölüm(son)

Bir dor atlı çıktı cerit ilinden
siteadi.com - GAZİANTEP/BARAK-2.Bölüm(son) Yürek doldu geldi garbi yelinden
Bir tas su istemezdim zem zem gölünden
Sular bulanık içilmez oldu

Anadan babadan geçilmez oldu
Ağlama kız gelin yazın bu imiş



Yukarıda yakılan (ağıtlar) söylenirken kızların yanında ihtiyarca bir kadın bulunur “darısı sizlere... Bahtınız açık olsun... ve akbahtlı olasınız” diye dua eder.Bu yakılar aynı zamanda kına yakılırken de söylenir.Kınanın yakılması için gelinin kardeşine, amcasına, annesine, küçük hemşiresine verilecek yol ve yordamın tamamen sağlanması şarttır.Yoksa kına yakılamaz, ta ki gelinin velisinden ruhsat gelinceye kadar beklenir.



GÜVEĞİN DONATILMASI

Gelinin indirilmesinden ve düğün yemeğinden sonra güveğinin donanması işine gelinirki bu genellikle akşamüzeri yapılır.Güveğinin arkadaşları taplanarak düğün son perdesi olan güveğin donatılması işini yine davul zurna eşliğinde oyun ve türkülerle yaparlar.Bu bölümde güveği özenle traş edilir,yani giysileri bir tepsi içerisinde getirilir ve yine yapılan şenlikler eşliğinde ona giydirilir yani donanır.Bu donanma işi geve saat 8-9 a kadar sürür.Bütün bunlardan sonra güveği, türkü oyun ve şenlikler eşliğinde bir kalabalık tarafından yeni evine getirilerek gelinin yanına indirilir.Böylece günlerce süren düğün ve eğlence mutlu bir sonla noktalanmış olur.


BARAK KÜLTÜRÜNE AİT BAZI DEYİMLER

* Düşmanın karıncada ise de hor bakma.
* Ağırlık altın kale, hafiflik başa bela.
* Aşını pişir söyle, sözünü düşün söyle.
* Gün karası gider, yüz karası gitmez.
* Dereyi tepeyi sel bilir, iyiyi el bilir.
* Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmekte üste ver.
* Gön yuğa yerinden delinir.
* Kesme eşeğin kuyruğunu kimi kısa der kimi uzun der.
* Acın koynunda ekmek durmaz.
* Çakal eniği kurt olmaz, aslı kurt olmayınca.
* İşleyen eşeğin boynu boncuklu olur.
* İtin ahmağı baklavadan pay umar.
* Kazanına ne koyarsan çömçenden de o çıkar.
* Kılba dan geldi kışımız,Allah a kaldı işimiz.
* Davetsiz gelen döşeksiz oturur.
* Değirmenden gelenden poğaça umarlar.
* Dilençi küsmüş rızkını kesmiş.
* Güzel görünür, çirkin bürünür.
* Erkek evin seli, Kadın onun gölüdür.
* Horozu çok alan köyün sabahı er olur.
* İyi yemek döküleceğine kötü karın yırtılsın.




BARAK SÖZCÜGÜNÜN ANLAMI

Barak sözcüğünün anlamını, Kaşgarlı Mahmut, en eski Türkçe sözlük olan Divani Lügat'it Türk'te açıklarken bir söylenceyi de aktarıyor:
''Barak çok tüylü köpek. Türklerin inandıklarına göre, kerkez kuşu kocayınca iki yumurta yumurtlarmış, bunların üzerine otururmuş, yumurtanın birisinden barak çıkarmış. Bu barak köpeklerin en çok koşanı, en iyi avlayanı olurmuş. Öbür yumurtadan da bir yavru çıkarmış; bu, son yavrusu olurmuş.''
Orta Anadolu'nun kimi yerlerinde, uzun tüylü bir tür av köpeğine, Barak ya da Kılbarak denmektedir.
''Barak kelimesinin anlamı hakkında Türkçe Sözlük'ün 82.ci sayfasında şunlar yazıyor:
1- Tüylü, kıllı çuha, kebe. 2- Bir cins tüylü av köpeği. 3- Ağaçlara sarılan büyük asma.





TÜRK TARİHİNDE KÖPEK BAŞLI İNSANLAR

Oğuz Han, kuzeydeki Karanlıklar Ülkesi'nde yaşayan Kıl-Barak Kavmi'ne karşı savaşmaya karar verir, orada yaşayan erkeklerin yüzleri köpek gibidir ama kadınları çok güzeldir. Oğuz Han Baraklar'la savaşır ve devamlı yenilir. Çare olarak askerlerini gizli bir yolla Barak ülkesine yollar ve Barak kadınları Oğuz askerlerinin güzelliklerine dayanamayarak birleşirler ve Oğuz Handa bu yoldan Barak ülkesine sahip olur.
Köpek başlı insanlarla ilgili mitler (Kyno-Kephaloi), Eski Mısır'da da önemli bir yer tutar. Mısır'da bunlara "Ani" denir ve Ay Tanrısına kurban edilirlerdi. Renkleri siyahtı, başları köpek gibiydi,dişleri köpek dişine, elleri köpek dişine benziyordu. Dilleri yoktu, ama insanların söylediklerini anlıyorlardı. Samanlarda yatıyorlar, iki yüz seneye kadar yaşıyorlardı.
Benzer olaylara Hindistan'da rastlanır, Ariler'de köpek kutsaldır ve köpek başlı insanlar Hindistan'ın soyluları olarak kabul edilirler. İbni Battuta da Çin Hindi'ndeki adalarda yaşayan köpek başlı insanları anlatır, bunlarında kadınları çok güzeldir. Burada Battuta'nın da Oğuz Destan'ından etkilendiği görülür.
Avrupa mitlerinde ise Batı ve Kuzey Batı da yaşayan köpek başlı Boruslar dan söz edilir. Uzmanlara göre Borus Prusya'dır. Oğuz Destanı'nda Han'ın, Kuzeye gittiği anlatılır. Öyleyse aynı kavimden söz edildiği düşünülebilir. Eski Yunan ve Bizans tarihçileri de köpek başlı kuzey kavimlerinden söz ederler, bunlar insan sesi yerine, köpek gibi havlamaktadırlar. Eski Çağ coğrafyacılarına göre dünyanın bittiği yerde büyük bir okyanus başlar ve bu okyanusun kıyısında da köpek başlı insanlar yaşamaktadırlar. Kurt, Hun Türklerinin ve devamının, her şeyi ve kudret simgesidir. Buna karşın Proto-Moğollar da özellikle de Wu-Huanlar'da köpeğe saygı gösterilirdi. Köpek genel olarak dişidir. Tibetliler soylarının köpekten geldiğine inanırlar, köpeğe saygı gösterilir, el sürülmez. Öldürülmez ve tabudur. Çin kaynaklarına göre, Çin'in Kuzey Doğusunda köpek-barbarlar yaşarlar ve kendilerinin iki beyaz köpekten geldiğine inanarak, saygı gösterirler.




OĞUZ DESTANINDA "KÖPEK BAŞLI" İNSANLAR


Oğuz Kağan destanlarının önemli bir bölümü de, "Köpek başlı insanlar"ın ülkelerine yapılan akınlardı. Türkler bu kavimlere, "İt-Barak" adı veriyorlardı. "İt" sözü, eski Türklerde de, köpek anlamına geliyordu. "Barak da, bir nevi köpekti". Bazılarına göre, "Siyah ve tüylü bir köpek cinsi" idi. Fakat bu köpek de, herhalde başlangıçlarda, efsanevi bir köpek olmalı idi. Oğuz Kağan destanlarına göre, "İt Barak'ların memleketi, kuzey-batıya doğru uzanan, karanlık ülkeleri içindeydi. Oğuz-Han, 'İt-Barak'lara karşı bir akın yapmış; fakat mağlûp olarak, dağlar arasındaki bir nehrin ortasında bulunan, küçük bir adacığa sığınmak zorunda kalmıştı. Bu adacıkta, savaşta ölen askerlerinden birinin karısı da, bir çocuk doğurmak zorunda kalmıştı. Fakat buraya sığınan Oğuz Han'ın, ne bir çadırı ve ne de bir evi vardı. Kadın, ağaç kovuğuna girmiş ve orada çocuğunu doğurmak zorunda kalmıştı. Oğuz-Kağan, kadının esenlikle doğum yapmasına sevinmiş ve çocuğa da, Kıpçak adını vermişti". Eski Türk efsanelerine göre "Kıpçak" sözü, "ağaç kovuğu" anlamına geliyordu. Bildiğimiz üzere "Kıpçak’lar, Altay dağlarının batısından, ta Güney Rusya içlerine kadar uzanan, büyük Türk kitleleri idiler. Herhalde Kıpçak sözü de, çok eski çağlardan beri meydana gelmiş, bir kavim adı olmalıydı. Fakat Türk destanlarını yazanlar, Kıpçak'la "ağaç kovuğu" arasında bir benzerlik bulmuşlar ve bu yolla, Kıpçak Türklerinin türeyişlerini anlatmak istemişlerdi. Az önce de söylediğimiz gibi, "Oğuz-Kağan, ikinci karısını bir göl ortasında bulunan küçük bir adacıktaki ağaç kovuğunda bulmuştu". Uygurların türeyiş efsanesinde de, "Eski Uygur ataları, iki nehir ortasında bulunan bir odacıktaki, kayın ağacından" doğmuşlardı. Bu örneklerden de kolayca anlaşılıyor ki, bir tarih olayı gibi gösterilen bu akınlarda, Türk mitolojisinin çok eski ve müşterek motifleri, sık sık görülebiliyorlardı:


Türkler "Barak" derlerdi, Kara tüylü köpeğe,
Böyle ad verirlerdi, büyük soylu köpeğe.
Aslında efsaneler, bir köpek anarlardı.
Onu da köpeklerin, atası sayarlardı.
Bu köpek soylu idi, çok büyük boylu idi,
Av çoban köpekleri, hep onun oğlu idi.
Kuzey-batı Asya'da güya "İt-Barak" vardı,
Türklerse İç Asya'da, onlara uzaklardı.
Başları köpek imiş, vücutları insanmış,
Renkleriyse karaymış, sanki Kara Şeytanmış.
Kadınları güzelmiş, Türklerden kaçmaz imiş,
İlaç sürünürlermiş, ok mızrak batmaz imiş.
Destanda denilmiş ki, Oğuz-Han yenilmişti,
Bir adaya sığınıp toplanıp derilmişti.
On yedi sene sonra, Oğuz onları yendi.
Kadınlar yardım etti, orada savaş dindi.
Oğuz bu bölgeleri, "Kıpçak-Beğ" e il verdi,
Bunun için Türkler de, oraya "Kıpçak" derdi.Gerçi, bu efsane idi. Fakat içinde tarih olayları da yatmaktaydı. Öyle anlaşılıyor ki, bu bölgedeki güzel kadınları Türkler almışlar ve onlardan da, yeni bir nesil meydana getirmişlerdi. Belik Kıpçağın annesi de, güzel bir İt-Barak kadınından başka bir kimse değildi. Sonradan Kıpçak, Oğuz-Kağan tarafından bu bölgelere tayin edilmiş ve kuzey ülkeleri, hep onun soyları tarafında idare edilmişti. "Kıpçak'lar da Türkçe konuşuyorlar ve Türk kültürüne sahip idiler". Fakat Oğuz destanı, Kıpçağı Oğuz-Han'ın soyundan değil, nihayet askerlerinden birisinin neslinden getiriyordu. Kıpçak kuzeylere gitmiş, orada soyları türemiş ve yerlilerle karışarak, yeni akraba. Bir Türk kavmi meydana getirmişti.

AVRUPA VE HİNT MİTOLOJİSİNDE KÖPEK BAŞLI İNSANLAR

Köpek başlı insanlara Avrupa ve Hint mitolojilerinde de rastlanıyordu". Eski Yunan mitolojisinde de, köpek başlı insanlarla ilgili, birçok efsanelere rastlıyoruz. Daha sonraki Avrupa mitoloji de, köpek başlı insanlara, zaman zaman yer vermişti. Avrupalılar, bu köpek başlı kavme, "Borus" adını veriyor ve onların, bugünkü Finlandiya ile Rusya'nın kuzey kısımlarında yaşadıklarını söylüyorlardı. Oğuz-Kağan destanındaki "İt- Barak" lar da aşağı yukarı, aynı bölgelerde idiler. Bu bakımdan, Avrupa ve Yunan Mitolojisi ile Türk Mitolojisi arasında, bir benzerlik ve bir bağ meydana gelmektedir. Köpek başlı insanlar motifi, herhalde Türkler arasına, dışarıdan gelmiş bir efsane olmalı idi. Fakat Türkler, köpeğe önem vermezlerdi. Köpek, Türklere göre, aşağı bir hayvandı, bunun için de Türk Mitolojisi, köpek başlı insanları daima küçük görmüştü. Köpek başlı insanlarla ilgili efsaneleri, Hindistan'da ve güney bölgelerinde de görüyoruz. Hint Mitolojisi zaman zaman, köpeğe daha fazla önem vermişti. Bu sebeple Hindistan'daki köpek başlı insanlar, aşağı bir sınıfı değil; soylu Hintlileri temsil ediyorlardı. Motifin, eski Yunan'da ve Avrupa'da görülmüş olmasına rağmen, Türklerde de bunların benzer şekillerini görmüyor değiliz. Meselâ Doğu Göktürk devletinin önemli bir bölümünü meydana getiren. Tarduş Türklerinin ataları da, "Başı kurt ve vücudu insan olan" bir kimse idi. " Köpek başlı insanlara, Çin efsanelerinde de büyük bir yer verilmişti. Çin'in kuzeyinde ve Mançurya'da oturan bazı kavimler Çinlilere göre köpek başlı idiler. Bu efsaneler Çin'de, çok daha eski çağlarda başlamıştı. Hatta diyebiliriz ki, Çin'in köpek başlı efsaneleri, Yunanistan'daki efsanelere nazaran daha eski idiler". Mançurya'nın kuzeyinde oturan iptidaî Moğollar, köpeğe büyük bir önem verirlerdi. Onlarca köpek, hem kutsal ve hem de kendi milletlerinin atası idi. Bu sebeple Oğuz-Kağan destanına köpek başlı insanlar motifinin, Çin'den mi, yoksa Avrupa'dan mı geldiğini, kolayca kestirmek mümkün olamamaktadır. Cengiz-Han devrinde yazılmış olan Oğuz destanları, daha çok Batı ile ilgileri olan yazarlar tarafından kaleme alınmışlardı. Bu sebeple Oğuz destanlarında köpek başlı insanlar, Kuzey Rusya ile Finlandiya'da gösteriliyorlardı. Elimizde bu konu ile ilgili, daha eski kaynaklarımız maalesef yoktur. Buna rağmen, eski Türk destanlarında, güya Kuzey Mançurya'da yaşayan "Köpek başlı" insanlardan da söz açılıyordu.

BARAKLAR HAKKINDA TARİHÇİ GÖRÜŞLERİ

Ebulgazi Bahadır Han'ın Türklerin eski çağları hakkında tespit ettiği söylentilere göre: Oğuz Han Güney Muhit Denizinin kıyılarında, yüksek dağlarda yaşayan kabilelerin padişahı (İtbarak Han'a) ilk seferinde yeniliyor. 17 yıl sonra onu yenip öldürüyor.
Moğolların Tarihçisi Reşidüddin bu kabileyi (Kılbarak) diye adlandırıyor. Oğuz Kılbarakların karanlıklar diyarındaki memleketine gittiğini söylemekle Kılbarak'lar diyarının kuzey ülkeleri olduğunu göstermiş oluyor.
18.ci yüzyılda Cengiz Han'ın memleketine gitmiş olan İtalyan gezgini Garpini bunların güneyde olduklarını, Cengiz, Hindistan Seferinden dönüşte Barak'lara rastladığını anlatır. Cengiz Ordusu bunlarla savaşa tutuşmuştur. Fakat Baraklar bir hileye başvurmuşlar , şehre girip vücutlarını ıslattıktan sonra, kumda yuvarlanmışlar ve vücutlarını kaplayan çamur, soğukta donarak buz kesilince derilerine ok işlemez olmuş; sonrada Cengiz'in askerlerini bozguna uğratmışlar.
Reşidüddin, kabilenin çamura girerek kumda yuvarlandıktan ve bu işleri üç defa tekrar ettikten sonra meydana gelen kalın tabakayı kurutmak ve savaşa böyle gitmek adetleri olduğunu kaydeder.
Yine çeşitli kaynaklardan öğrendiğimize göre, Barakların erkeklerinin ÇİRKİN ve kadınlarının ise gayet yakışıklı ve GÜZEL olduklarından erkeklerine izafeten bu kabileye Kılbarak dendiği beyan edilmektedir.
Battal Gazi'nin efsanevi romanında da (Kılbarak) oymağının adı geçer. Barak adında dört tane Türk Hakanı adı biliyoruz:
1- Barak Hacip'tir (Ölümü 1235) Kirman Beyi ve bu ülkede hükümdarlık eden Karahitay sülalesinin kurucusudur. Barak Hacip, Barak Oğulları Sülalesindendir. 1210 da cereyan eden Talas Muharebesinden sonra Harzemşah'ların hizmetine girmiş, sonra hükümdarın Serdar veziri olmuştur. Harzemşah Devletinin yıkılışını doğuran Cengiz istilası karşısında çıkan kargaşalıklardan yararlanarak 1222 de Kirman'da istiklalini ilan etmiş ve kurduğu hükümeti kısa zamanda kuvvetlendirmiştir. İslamiyeti kabul ettikten sonrada Abbasi Halifeleri tarafından tanınarak kendisine Kutluğ Ünvanı verilmiştir. Barak Hanedanıoğulları 81 yıl payidar olmuşlardır.
2- 16.cı yüz yıllarda Özbek Hanlarından Nevruz Ahmet Han'ın Türkçe adıda Barak Handır. Bu hükümdar Kanuni Sultan Süleyman'la münasebette bulunmuştur.
3- Çağatay Hükümetini oldukça olgunlaştıran ve büyük Hakan Kubilay Han'a kafa tutan Barak Han'ın hayatı dağdağalı geçmiştir. İlkin kendisine Maveraünnehir'de bir arpalık verilmiş (...) ve burada boş durmayarak İran Han'ı Abaka Han'a karşı harekete geçmiş, Horasan ve Afganistan'ın bir kısmını yağma etmiştir. Fakat İran Moğolları tarafından perişan edilerek ölümden zor kurtulmuştur. (...) Buhara'ya gelmiş, bir söylentiye göre Müslüman olarak Giyasettin ünvanını almıştır. En son 1371 de bir muharebede yenilerek ordu ve karargahı kuşatıldığı zaman ansızın ölmüş olduğu öğrenilmiştir. Ölüsü Moğol geleneğine göre parlak bir törenle büyük bir dağın tepesine gömülmüştür.''
(''Genel Tarih 1'' adlı kitapta -İsmet Parmaksızoğlu, Yaşar Çağlayan- ''Çağatay Hanları Soykütüğü'' verilmiştir. Çağatay Hanları Soykütüğü'nde, Barak Han'ın, 1266-1271 yılları arasında 7. han olarak tahtta kaldığı belirtilmiştir.
4- Cuci Sülalesinden Özbek Han'ı Urus'un torunu Koyırcak Hanın oğlunun adı da Barak Handır. 1419 yıllarında Bozkırlarda yaptığı savaşlarda başarı elde edemeyince Maveraünnehir'e kaçıp Uluğ Bey'e sığınmıştır. Üç yıl Uluğ Beyin yanında kalmış, sonra onun yardımı ile Gök Orduyu ele geçirerek Han olmuştur. Barak Han 1429 da Moğolistan'a yaptığı bir akında
prenslerden Sultan Mahmut tarafından öldürülmüştür.
Bunlardan başka birde Bektaşi Babalarından Sarı Saltuk beyin halifesinin adı da Barak'tır ve buna Barak Baba denmektedir. Barak Baba Anadolu'yu dolaşmış. İki kere Şam'a gitmiş, Moğollar tarafından Geylan'a elçilikle gönderilmiştir. Fakat ayaklanma halinde olan Geylan'lılar Barak Baba'yı parçalayarak öldürmüşlerdir. 1308 de kemikleri dervişleri tarafından Sultaniye'ye getirilmiş ve oraya gömülmüştür. Moğollar tarafından kendisine bir mezar ve yanına bir tekke yaptırılmıştır.''
Yunus Emre bir şiirinde
Yunus Tapduk'dan oldu hem Barak'dan Saltuk'a
Bu nasip çün cüş kıldı ben nice pinhan olam
'' diyerek şeyhi Tapduk Emre'nin Barak Baba'yla ilişkisini açıklar. Dolaştığı yerlerde garip kılığı ve kendisine uyan dervişleriyle halkı şaşkınlığa düşürüp ürküten Barak Baba'nın ''şathiyye'' türü bir yapıtı vardır. Çağatayca olan yapıt, ''Barak Baba Risalesi'' adıyla anıla
gelmişse de daha çok yarım kafiyeli ve yedi heceli şiir görünümündedir. Önce ''Kutbü'l Alevi'' adlı biri tarafından Farsça olarak şerhedilmiş -açımlanmış- (1355), sonra bu açımlama; Hızıroğlu İlyas (Uzun Firdevsi) tarafından, başkasının ayrıntılı anlatımı olduğu belirtilmeden Türkçe'ye çevrilmiştir (1485). ''Barak Baba'ya uyanlara Barakiyan ve Baraklılar dendiğini tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Bektaşi Vilayet-Name'lerine göre de Barak Baba'nın Hacı Bektaş Veli'nin Halifelerinden olduğu bilinmektedir. Barak Baba'nın Tokat köylerinden birinde doğduğuna ve babasının beylerden olduğuna bakılırsa Selçuk Türkleriyle birlikte Anadolu'ya
gelerek Yozgat dolaylarına yerleşen Barak ve Türkmen Oymaklarından olması ihtimali daha kuvvetlidir.
Barakların vaktiyle Alevi, yani, Bektaşi tarikatlarından oldukları İdris İnal'ın verdiği bilgilerden anlaşılmaktadır. Hatta yakın zamanlara kadar Tokat'tan Alevi Dedelerinin Tekkeye kurban ve para toplamak için geldiklerinde, Barakların bunlara fevkalade hürmet göstermiş olduklarını anlatıyor ki bunların bir kısımlarının Alevi Dedeleriyle sıkı bir ilgileri vardır.
Bugün ekseriyeti Nizip'in Barak Bucağında toplanmış olan Barak Aşiretinden bir kısmının Yozgat'ta kaldıklarını bazı kaynaklardan öğreniyoruz. Bundan 170 yıl önce bir kısım Barakların eski yerlerinde Yağni, Derzor ve havalilerinde kaldıkları Cevdet Paşa Tarihinde yazılıdır.
Tarihteki Baraklara ait bu parça aşağıdadır.
(1232 tarihinde Baraklar Kilis Hasına tecavüz ediyorlar. Bunların üzerine Halep Valisi Ahmet Paşa, bir kıta top ve bin neferle delilbaşısı Osman Ağayı gönderiyor. O da Barakları mağlup ediyor. Ve birkaç tanesini idam ederek başlarını istanbul'a Padişah'a gönderiyor. Rakka Valisi de yine havalide yaşayan BarakAşiretinden ve sair eşkiyadan on tanesini idam ediyor ve başlarını İstanbul'a gönderiyor.) (Cilt 11 Sahife: 17)
Bu beldede uzun süre inceleme yapan Yalgın şu bilgiyi veriyor:
''Barak aşireti 1000-1010 tarihlerinde Firuz Beyin idaresi altında Ortaanadolu'dan sürülerek yerleştirilen 80.000 hanelik Türkmenlerin bir oymağıdır ki vaktiyle Rakka-Culap ve Gaziantep Cenubunda yerleşmiş 97 köyden ibarettir. 97 köyün 18'i Türkiye, geri kalanı Suriye'de kalmıştır. Barak oymağının 12 obası vardır: Bu obaların on iki olmasına rağmen kendi aralarında 7 obaya ayrılmıştır: Eseli, Karakozan, Adıklı, Kürdülü, Abdürrezaklı, Torun, Bayındırlı obalarıdır. Bunlardan en büyükleri Torun, Abdürrezaklı, Kürdülüdür.

Türkmenlerin, Karaşıhlı, Bekmişli, Araplı adında üç kolu vardır.
Kimi kaynaklara göre de Barak'ın anlamı ''bayrak'' demektir... Yöre halkı, Türkmen göçüne bayraktarlık ettiği için yöreye ''Barak'' denilmiştir. Barak Türkmenleri'nin Anadolu'ya 11.yüzyılın başlarında göç ettikleri bilinmektedir.

Carablus Civarındaki Türkmen Aşiretleri -Ziya Gökalp-
1) Carablus etrafında iki Türkmen aşireti vardır .Biri İlbeğli, digeri Beğdili. Bunların her ikiside Türkmendirler. Bunlardan başka Türkmen yoktur. Bunlardan Beğdililer ihtıyarların eski hikayelerine ve ifadelerine göre Yozgat tarflarındna gelmişlerdir. Bunlar vaktiyle aşiret ve göçebe halinde orda yaşarlar. Hükümet tarafından görülen luzum üzerine Kadıoğlu Yusuf Paşa bunların Rakka eyaletinde iskanlarına memur edilmiştir. Bu suretle 80 bin hane halkıyla buralara yerleşmişlerdir. Uzun muddet çadır hayatı yasamıslardır.

O vakit aşiretın basında Şahin bey ,Firuz Bey Muhayyem bey namıda üç kardeşle amcazdeleri Atmaca Bey bulunuyorlarmış. Bu zat ikincı derece reislerden imiş. Vaktiyle bu aşiret halkından bir kısmı Firuz Bey'le beraber Acem Şahı'nın muvaffakatıyla İran da gösterilen yere gitmişler (tümü alevi -kızlbas oldukları için), mütebakısı burda kalmıslardır. Bunların Rakka ve Urfa etrafındaki Dögerli ve Beğdili aşiretleri ile münasebetleri vardır. Aynı uruktan olduklarını idda ediyorlar. Bunların Adana ve Konya daki Afşar larla da münasebetleri vardır. Carablus' un cenubunda Avşar bucagı denilen yurt hala bu ismi muhafaza etmektedir .

2) Beğdili ve civarındaki Türkmenler' in dili Türkmen lehçesidir. 'k' ları 'kh' gibi telaffuz ederler. 'nerde' yerine 'harda' derler. Halk yerine oba, nasıl yerıne hayla , yıkandıkları hamam gibi yerlere sulakh:sulak derler kollarındaki gömlekten uzun sarkan parcaya erkeklerde çapıkh (kürtlerde huçık) kadınlarda salma derler.

''Beni heyacana getirdi , müteessir etti, izetti nefsıme dokundu '' yerine ''bana koydu '' derler. Bu Türkmenler mazii naklilerı (mış )lahikasiyle kullanırlar.

3) Beğdili evvelce Barak ve Türkmen namları ile ikiye ayrılmıstır. Baraklar Torun, İsalı, Abdurrezzaklı, Kördölü, Adıklı, Karakurak oyamaklarına , Türkmenler ise Karaşıhlı, Araplı, Bekmeşli, Güneş, Kadırlı, Şarkevi Ocaklarınıa ayrılmıştır. İçlerinde Karkın namı ile bir oymak vardır. Bunların oymak reislerine 'Aga ' denir

4)Şimdi bunların umumi beyı yoktur. Vaktıyle varmış. Bundan başka, vaktıyle Akaçay ile Rakka arsında bu gün ''Türkmen colapı denılen mahalde oturan Türkmenlerden bir ev bulunuyor ki reisine Öteden beri ''Budakh'' beyi :Budak beyi ve Turhan beyi derler. Ve bu evi ruhani nufuza malik bir oacak olarak tanımaktadırlar. Bu gün oymaklar arsında merkez vasifesını gören bir ocaktan ibarettir.

5)Beğdili ile İlbeğli arasında bir münasebet görünmüyur. Hatta, aşiret davalarında Baraklar la Türkmnler, Begdililer birleştıgı halde İlbeğliler karısmıyorlar. (ilbeyi hangi ilin beyi oldugu bilinmiyor) İlbeyli ler , Beğdililerden daha evvel burda imişler. Süleyman Şah la beraber gelen Türkmenlerden olduklarını idda ediyorlar. "İlbeğli lerin Beyıne Akmelekoğlu diyorlar". Bazı İhtıyarların rivayetlerine göre, evvelce beyleri yokmuş, Bey geldikten sonra İlbeğli demişler. Güya bey, hükümet tarafından Kemah taki ''Akmelek Uşakları '' oymağından tayin edilmiştir. Şimdiki Beyin ismi Haydar beydir.

6) Begdili oymakları bir takım zümrelere ayrılıyor. Bunlara oba dedkleri gibi her zümrenın eski Dedeleri namına nisbetle hususi adları da vardır. Ezcümle, yukarıda ismi gecen Abdulrezzaklı oymagının bölündüğü obalara büyük dedelerinin ismine nisbetle Çaprazlı, Tiryakili, Batmanlı, Mahmutlu denilmektedir.

7) Türkmenlerin çadır hayatı artık nihayet bulmak üzeredir. Bunların içinden pek azı yanlız davarcılıkla istıgal ettikleri için 'köçer:köçebe '' hayatı yaşarlar. Hemen umumiyetle denecek dercede ziraatcı ve binayınaleyh köylerde ikamet etmektedirler. Bunların göçebe olanları kışın geldiği zaman cenup a dogru sıcak yerlere, meskene cihetıne gıderler. Ve hasat zamanı geri dönerler. Bu aşiretler, Crablus un 5-6 saat garbi cenubisinde cerayan eden Sacur çayının etrafında 12 saatlik bir muhit içinde bulunan köylerde yaşarlar. Bu köylerden bazıları: Taşlıhöyük, Havahöyüğü, Bozhöyük, Nabga, halis, Bıliz, Kerpiçli, Aktaş, Kantara, Yağıcı, Kefersarı, Çortan, Mollayakup, Kurcahöyük, telili, Bıluh, Yelveren Çuhra, Kabaagaç, Çiftlik(Yazır), Davutoğlu, Elifoğlu, Hürremoğlu, Bozalioğlu, Kabisoğlu, Danaoğlu, Koyunbata, Kuara, Kersantaş, Kalcan, izan, Dişkmetaş, Kemrik, Küfrut, Akçaköy, Dazhöyük, Yarımca, çakıroğlu, Bayındır, Yarımtepe, Tayyar, Mezar, Söğütlü, İkizce, Eminlik, Kayan (kayılar).

8)Carablus etrafındaki Türkmenlerle Belikh Türkmenleri aynı aşirettendir.Belikh etrafındakilere Şarkevi derler Reislerine Budakh Beyi derler. Lazikiye de ki ve Antalyadaki Türkmenleri tanıyorlar ve münasebet idda ediyorlar. Hatta, aşiret husumetlerinde biri diğerine malen muavenet te bulundukları işitiliyor. Şam ve Hama etrfındada Türkmenler bulunuyor.

9)Carablus etrafındeki umum türkmnlerin nüfusu 20 bin kadar tahmin edilebilir. Bunların hepisi Müslümandırlar fakat, kısmen nüfusa mukkayet degıllerdir.

10) Düğün adetleri: Bunlarda tesettür adeti olmadıgından, oğlan kız biri diğerini görmek için müşkülat çekmezler. Her hangi bir erken istedıgı bir genç kızı ve kadını istedıgı zazman görebilir. Bunun için bunlarda görmek, begenmek ve sevmek pek kolaydır. Begendikten ve sevdıkten sonra işin ehemmiyetı yanlız "KALIN" tabir ettikleri agırlıgın (nükud eşya ve mevaşinin ) kızın güzelliğine, mensup oldugu ailenin servetıne ve aşiret içindeki mevkiine göre temin edilip edilmeyecegını kestırmekten ibarat kalır. Ogalan evi bunu göze aldıktan sonra artık kızın sahipleri ile anlaşmak zamanı gelmiş olur. Tabii bu sıralarda, hülyalar içinde oğlanın sık sık o köye, hatta eve gelip gıtmesi, fazla sokulması kızın validesının arzu ve muvaffakatına bir deil gıbı ıtıbar olunur...


kaynak : Ziya Gökalp/ Kürt Aşiretleri Hakkında Soyolojık tespitler ---sosyal yayınları s93-94


Alttaki bölümler konu ile ilgili oldugu için tarfımaca eklenmiştirTNT
--------------------------------------------------------------------------------------------------

OZANLARIN DİLİNDEN BEĞDİLİ

Prof.Dr.F.Sümer şöyle demektedir: Böylece Beğ-Dili’nin güzel günleri sona ermiş, acı ve hüzünlü günleri başlamıştı. Rakka’ya iskanları emredilen Beğdili obaları Halep Türkmenleri arasındaki, o zamana kadar başka yerlerde yerleşmemiş obalar ile Yeni-İl’deki bütün obalar idi... Hepsi 3200 vergi evi ediyor.. Bir çoğu da çok sevdikleri Urum’a kaçmışlardır. Beğdil Boyunun beği Firuz Bey ise İran’a kaçar. Firuz Bey için yazılan bir şiirde Alevilik’deki “Durna” kuşu ile “Semah” ritüeli yer alır:


“Seherde avazınn bağrımı deler
Durnanın kanadı köz gibi yanar
Kaldırmış kanadın yavru baş sanar
Firuz Beğ Acem’e gitti durnalar.

(...)


Çağrışı çağrışı yayladan inin
İnin Ayn-Elize bir semah dönün
Beğden izin oldu koruya konun
Firuz Beğ Acem’e gitti durnalar.

(...)

Rakka’dan kaçanlar şiddetle takip olunarak tekrar çölleredeki iskan yerlerine getirilirler. Diğer Türkmen oymakları zamanla birer birer fırsat bulup iskan yerlerinden kaçtılar ise de kalabalık ve boy tesanüdünü muhafaza eden Beğ-Dililer Rakka’da kaldılar. İskanın icrasına Kadı-zade Hüseyin Paşa başlamış ve Yusuf Paşa tamamlamıştır.(34) Taşdemir adlı ozan şiirinin bir kıtasında Yusuf Paşa için şöyle der:


“Kadı-Oğlu Yusuf Paşa gelende,
Yalan dünya benim derdi Beğ-Dili,
Seksen bin evle Rakka’ya iskan olanda
Tayı, Muvali’yi kırdı Beğ-Dili.

(...)

TAŞDEMİR’im de söyler özünden,
Methedelim Beğ-Dili’nin yazından,
Ala Bucak Kettele’nin düzünden,
Hamed ‘in sancağını bastı Beğ-Dili.”

Rakka’da iskan olan Türkmenler’in Arap ve Kürt aşiretleriyle savaşlarını anlatan aşaığdaki şiir çok anlamlıdır.

Rakka çöllerinden gelen gaziler
Rakka’nın gonca gülü soldu mu?
Yeniden bir haber duydum oradan
Cerid Bekir öldü derler öldü mü?

Cerid Bekir öldü ise kırıldı kilit
Yolumuza çöktü bir kara bulut
Kürdülü Kerim’le Bayındır Halit
Kolu bağlı cellatlara vardı mı?

Kul Sadun’um der ki bulamadık vefa
Hükmümüz geçerli şol Kaf’tan Kaf’a
Ulaşlu oğlu Hacı Mustafa
Alayları bölük bölük böldü mü ?

-TÜRKMEN SÜRGÜN BÖLGESİ: RAKKA

Ciğerciğim pare pare, gözüm yaşı sel oluyor, bugün ben biliyorum, Firuz Beğ, ecdadım Kör Nasır Beğ başınıza gelmedik iş kalmadı, cehennem adına yaktılar, al kanlara boyadılar boyumuzu, pare pare ettiler. Ol sebepten söylemedi mi koca ozanımız Dedemoğlu şu dizeleri:

Toplanılsa bir araya gelinse
Yenilse içilse sohbet edilse


Açılsa bayraklar mehter urulsa
Aluben açtığım güller olur mu?
* * * * *
Beyler binse atlarının beline
Dof tutulsa Nuşirevan yoluna
Dedem yurdu Türkistan'ın çölüne
Gergiler kurduğum günler olur mu?
* * * * *
Yolum aşsa karlı dağın sağında
Gülün dersem berdevin bağında
Tütünsüzün Musullu'nun dağında
Şerbetin içtiğim günler olur mu?
* * * * *
Dedemoğlu ben atımın üstüne
Ala idim kılıcımı destime
Beydili'nin kömesinin üstüne
Aluben açtığım güller olur mu?

Dof: Hep beraber. Gergi:Çadır.
Alaidim:Alaydım.Kömesi:Hepsi. Aluben:Alarak)
Sürdüler sizi Rakka çöllerine.Tay, muvali, Aneze, Şammar gibi barbar Arap kabileleri bir taraftan, öte yandan barbarlıkta Arap'tan geri kalmayan Kürt kabileleri ve Osmanlı dönme devşirme paşalarının arasında kalıp, hepsinin zulmünden bizar olup Türkistan'a gitmek istediniz, yine ozanlarımız Osmanlı paşalarına haykırmadı mı;

Şevkecimi geldi Arap'tan, Kürt'ten
Bir habar almadım oğlum Murat'tan
Mevla beni kurtarırsa bu dertten
Geçiririm mızrağımı daşa ben

Firuz Beğ oğlu Kurt Beğ, sen barbar Arap kavimlerine karşı ölüm-kalım savaşı verirken "Nesli güzel Ali'm medet senindir" deyu Ali'nin zülfikarı kuşanıp yardıma gelmesini beklerken, o barbar bedeviler "kavm-i necip" benim diyerek böbürlenmiyorlar mıydı?

Prof.Dr. Cahit TANYOL
"Baraklarda Örf ve Âdet Araştırmaları(*)"yla ilk sosyoloji folklor çalışmalarına girdiniz. Bir nevi halk kültürü, ozanları, gelenek ve görenekleri sizi çekti anladığım kadarıyla.
― Evet öyle oldu. Beni esas etkileyen şiirler ve türküler oldu. Benim 1928'de Barak Ovası'nda gitmediğim köy kalmadı. Yatmadığım köy odası kalmadı. Yöredeki derleyebildiğim tüm şiirleri topladım. Hatta bu şiirlerden bir kısmını Konya Lisesi'nde bir arkadaşıma da göndermiştim. Konya Lisesi'nde "Türk Halk Şiirleri" isimli bir dergi çıkaran Saadettin Nüzhet de arkadaşımdan aldığı kimi şiirleri orada yayınlandı. Barak Ovası'nda "Alaman Ahmet" diye birisi, bir nevi vakannavüs gibi birisi vardı. Orada birisi ölünce bir başkasına "el verir"di. Yukarıda böylediğim ünlü Şifahi Tarihçi İdris Ağa'dan sonra gelen kişi de bu Alaman Ahmet oldu. Ondan, daha önce Gaziantep milletvekili olan Cevdet San'dan da yoğun bilgi edindim.
Söyleşimize bu Baraklardan, Yörüklerden, Tükmenlerden bahsederek devam edelim isterseniz. Baraklar kimlerdir, gelenek ve göreneklerinde ayırdedici yönler nelerdir?
― Bizim Nizip'te fazla, koyu yobazlık yoktu. Barakları incelerken de ilk dikkatimi çeken şey burada caminin olmamasıydı. Sorduğumda ise eskiden kendilerini Şii olduklarını söylüyorlardı. Fakat buralarda yoğun Şaman izlerini hemen görmüştüm. Baraklarda iki tip baba vardır. Barak Babaları ve Bozgeyikli Dedeleri. Barak Babaları, Fırat'ta Gaziantep Sacur Suyu arasında oturuyorlardı. Barak Babaları senenin belli mevsimlerinde geliyorlar, Komiter'de (Elbistan'a bağlı bir yerde) her Türkmen aşireti onlara zekâtını yıllıklarını veriyorlardı. Daha ziyade onlar baharda gelirlerdi. Bunlar incelendiğinde inanç yaşam ve geleneklerinin yüzde yetmişinde Şaman özellikler taşıdıkları görülmektedir.
Baraklar daha çok hangi illerde yaşıyorlardı?
― Tüm Güneydoğu'da yaygındılar. Büyük Barak Ovası denir oraya zaten. Baraklar göçebedirler. Hayvancılıkla geçinirler. Zorla iskân edilmişlerdir. Kitle halinde Urfa'nın güneyinde "Aynîriz, Rakka" denilen yöreye yerleşmişlerdi. Halep Türkmenleri deniyor bunlara. Barakların şifahi tarihine göre Firûz Bey adlı bir aşiret reisinin kumandasında geliyorlar. Biliyorsunuz Uzun Hasan'ın devleti de aşiret oymaklarına dayanıyor. Uzun Hasan Fatih'e yenildikten sonra Ona bağlı aşiretlerin bir kısmıyla İran'a geçiyor, bir kısmı da Güney'e. Firûz Bey'in başında bulunduğu aşiret Güney'e geçiyor. Ondan sonra Firûz Bey Barak Ovası'nı bırakıyor, İran'a geçiyor. Oymağı ise kardeşi veya yeğeni olan Mehmet Bey'e bırakıyor. İşte bunlar Rakka havalisi, ta Hama-Humus, Halep Türkmenleri Rakka tüm buralar Baraklar'la dolu.
Baraklar Türkmen yani?
― Evet. Göçer Türkmenlerdir onlar. Zannediyorum bunların ilk totemleri köpek olduğu için bu ismi almışlar. Yani "barak" ismini.
Bir de yukarda "Bozgeyikli Dedelerden-Babalardan" bahsetmiştiniz?
― Boz Geyikli Dedeler de daha çok İslahiye ve çevresinde, Güney'de asıl merkezleri olan Güneyse Köyü'nde yerleşmiştir. Karaca Bozgeyikli Baba son liderleriydi. İşin ilgisi son lider daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yaparak hacca gitmiştir. Bozgeyikli Dedelerin ayrı "Bozgeyikli köyleri" vardır. Bu Bozgeyikliler hakkında anlatılan efsane de şuydu. Bir rivayete göre Bozgeyik Dede Hacı Bektaş Veli'nin müritlerindedir. Çilesini doldurmuş
icazetini almıştır. Hacı Bektaş Veli eline bir çınar alarak, bunu attığım ve düştüğü yer senin mekânın olacak, diyor. Söylentiye göre bu çınar Cizre sınırındaki Boz Geyikli'ye düşüyor. Bunların da tüm inançlarında Şamanist özellikler görülmektedir.
Ne gibi gelenek ve görenekleri vardı Barakların, neler gördünüz, izlediniz?
― Bir kere üstün bir ahlakları var. Baraklarda çok önemli geleneklerden biri "Oda Geleneği'dir. Kolektif kullanıma açık bu odalarda gelen misafirler ağırlanır. Baraklarda hırsızlık ve cinayet hiç yoktur. Gerçek üstün bir ahlaki dayanışmaları vardır, Barakların. Bakın çok ilginçtir, mesela köy odasında asılı olan bir ceketi ihtiyacı olan giyiyor, sonra işi bitince geri getirip, tekrar duvara asıyor.
Oyunları, elişleri, yemekleri, düğün ve bayram âdetleri nasıldır Barakların?
― Barak Ovası'nda, çok yoğun sözlü kültür birikimi vardı. Tüm Baraklar ozanların şiirlerini, türkülerini ezbere bilirlerdi. Çok zengin gelen ve kültür birikimleri vardı. İslami etki çok azdı Baraklarda.


BARAK ÜNIVERSITESİ

Barak odaları sadece misafir ağırlama yeri deüil aynı zamanda bir eğitim ve terbiye, gelenek göreneklerin yaşatıldiğı okullardır. Kimlerin hangi konukların bulunduğu salona girip giremeyeceği hanğisine "hos geldiniz" diyebileceği, kimin kime nasıl hizmet edeceği, kimin lafa ne ölçüde karışabileceği, sevgi ve saygı bu odalarda öğrenilir. Bu odalar ki eskiden ahalinin tek bilği ve görğü kaynağı niteliğindeydi buralarda dede korkut hikayelerinin değişik versiyonları anlatılırr şiirler okunur, maniler dizdirilir, radyolardan haberler dinlenir hükümetler kurulur, hükümetler yıkılır, ürün fiyatları, askerlik anıları konusulurdu. Odalarda fikir alış verisinin bir birine saygının en güzel örneği sergilenir.

Barak odalarında öğrenilen bilgiler alınan eğitim verilen terbiye o kadar önemlidir ki Nizip, Gaziantep, Ş.Urfa dolaylarında "Barak Üniversitesinden diploma aldın mı ?" diye sorulur. Bu söz özellikle Üniversite bitirmekle birlikte, görğü noksanlığı gösteren kişileri iğnelemek için sorulur. Günümüzde barak odaları yaşamakta fakat televizyonun insan hayatına girmesi, ulaşımın kolaylasmasıyla misafirlerin azalması Barak odalarının eski görkemli günlerini aramakla beraber yinede ayaktadır. Barak odalarınınn en önemli özelliklerinden biri de 'Mirra' dir. Hazırlanması da içilmesi de özeldir. Çiğ kahve kısık ocakta hafifçe ateşte pişirilir bu islem kahve tavasinda yapilir. Tava 70-80 cm uzunluğunda 30-35 cm çapindadir, altında üç ayağı vardır, bu sayede kahve atesle temas etmeden tahta bir kaşıkla devamlı karıstırılarak pişirilir. Pişen kahve dibeg denilen bir çesit havanda pirinç tokmaklarla üstten vurularak ezilir. Kahve un gibi olana kadar bu işlem devam eder. Kahve böylece içilmek üzere pisirile bilir. Güğümlerde daha önce ocağınn közünün üzerinde kaynamış ve soğutulmaya birakılmış kahve şerbetiyle karıştırılır güğümler beş adettir, her biri birbirinden güzeldir. Kahve en küçük güğümde ikram edilir. Kahve iki kulpsuz fincanda oda sahibi tarafindan cemaat içerisinde en hatırlı kişiden baslanarak ikram edilir. Acı kahve fincanin dibine çok az konularak ikram edilir çünkü kahve kaynaya kaynaya kahve özü haline gelmiştir ve misafir tarafindan genelde bir yudumda içilir ki tadına varılabilsin

Alıntı.....

ırfann and velican like this.
  Alıntı ile Cevapla
Eski 12-09-2016, 11:52   #2
Dost
Üyelik Tarihi: Sep 2016
Bulunduğu Yer: Gaziantep
Mesajlar: 328
Tesekkür: 24
13 mesajina 13 kez tesekkür edildi
 Antep27 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

teşekkürler

velican likes this.
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi Antep27 üyemize tesekkür ettiler
velican (15-01-2020)
Eski 04-10-2016, 22:01   #3
Üye
Üyelik Tarihi: Jul 2016
Bulunduğu Yer: basel
Mesajlar: 57
Tesekkür: 49
1 mesajina 1 kez tesekkür edildi
 beko007 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

teşekkürler

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:43 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1