Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Her Konuda ALEVI'lik
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 07-04-2010, 11:46   #1
Super Moderator
MDENİZ - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Dec 2009
Bulunduğu Yer: Ankara
Mesajlar: 12,594
Tesekkür: 1968
2451 mesajina 51865 kez tesekkür edildi
 MDENİZ isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Question Anadolu Aleviliği Ve Sorunları

Anadolu Aleviliği
siteadi.com - Anadolu Aleviliği Ve Sorunları Farklı dönemleri yaşamış uzak geçmişteki toplulukların, doğayı algılamalarında, doğa olaylarına bakışlarında ve inançlarında, kültürlerinde, tarihi birikim değerlerinden gelen öğretiler Alevilikle birleştirilmiştir. Alevilik bin yıllık varlığına rağmen Türkiye’de resmi olarak yok sayılmaktadır. Sorun inkar edilen ve yok sayılan Aleviliğin yarınına yönelik olarak yapılması gerekli olanlar nelerdir? Alevililer dünde bu günde her inançtan Türkiye halklarının barış içinde uyumlu olarak bir arda yaşamasını istemektedirler. Kimseyi incitmeden « 72 millete bir nazarla bakmak » anlayışı ile Aleviliğin insani yönü, felsefesi budur. Onun insanı merkeze alan ve insanı değerli kılan yönü buradan kaynaklanmaktadır. Aleviliği, Orta Doğu Şiilik inancından, Sünni Hanefi, Şafi Türk ve Arap inancından ayıran dört temel özelliği vardır. Bunlar: inanç boyutu, felsefe boyutu, yaşam boyutu ve etnik boyutudur. Alevilikte bu dört temel boyut asıldır. Alevilik böyle görülmez sadece bir inanç boyutuyla ele alınırsa bütün olarak onu tarihsel, kültürel, felsefi ve yaşamsal yönleriyle ele alınmazsa bağnaz İslam karşısında Alevilerin ezilmesi temelinde politik kimlikler, siyasal iktidarlar onun tümünü yok sayar inkar ederler. Daha Arap Emevi, Abbasi ve Selçuklu, Osmanlı dönemlerinden İnkar ve zulüm karşısında yok sayılan, inkar edilen Aleviler, haksızlıklara, zulme uğramış her defasında direnişlerle kalkışmalar onların tarihi rolünü ortaya koymuştur. Alevilik mistik anlayışının ötesinde bir kavramdır, öyle bakmalıyız. Daha en başından günümüze kadar hep muhalif olmuştur. Ezilenin yanında yer almıştır. Aleviliği sosyalize eden onun bu tutumu olmuştur. Ezenlere, zalimlere karşı, bir direniş, bir başkaldırı hareketi olmuştur. Temelinde insanın insanileşmesini, dilde, kültürde, ibadet ve inanç özgürlüğünde, kadın erkek eşitliğinde, doğayı tanıma ve algılamada farklı bir bakış ortaya koymuştur. Bu bakış içerisinde Alevilik insanın mutluluğuna, kurtuluşuna dayanan öğretidir birazda. İnsana ve doğaya bakışında onu ilerici kılan olaylara getirdiği yorumdur.
Anadolu Aleviliği ve Kızılbaşlığı teriminin kökenine yönelik farklı görüşler vardır. Alevi terimi çok eskiden beri kullanılmaktadır. Kızılbaşlık teriminden öncedir. İslamiyet’ten önce bu günkü Günümüz Anadolu Aleviliğinin yaşam biçimine, inanç biçimine, felsefe biçimine ve olayları algılama kavrama biçimine denek gelen Alevilik İslamiyet’ten çok önceydi. Adı Alevlik olmasa da ona denk düşen ateş, ışık, alev anlamlarından besleniyordu o zamanki Alevilik.
Bektaşilik, Kızılbaşlık ise Anadolu’da daha yakın tarihlerde ortaya çıkmıştır. Aslında Bektaşilik, Kızılbaşlık Anadolu’ya özgüdür. Ve günümüzde Alevilik, Bektaşilik ve Kızılbaşlık toplumda özdeşleşmiştir. Kızılbaşlık tanımı, Anadolu da Babai ayaklanmaları döneminde Alevi inanç ve kültürünün, toplumsal yaşam tarzının birazda siyasallaşması üzerine inşa etmiştir adını. Yok sayılan ve inkar edilen, ezilen, aşağılanan kimliklerine yönelik saldırılara karşı bir direniş geleneği ile siyasal iktidarı elde etme üzerine bir başkaldırı geleneğine dönüşmüştür Kızılbaşlık. Babai ayaklanmalarıyla, 11. yüzyılda başlamış ve 20. yüzyıla kadar sürmüş olan Babai ayaklanmalarıyla siyasallaşmış Anadolu Aleviliğini Kızılbaşlık olarak algılamak mümkün. Alevilikte Dede Ocakları ile inanç biçimi, yaşam biçimi, felsefe biçimi, kültür biçimini ele almış, kendini ifade etmek istemiştir. İnkar ve yok sayılmadan kurtulmak için sosyal, ekonomik, toplumsal öğretisini hayata geçirebilme, uygulayabilme biçimidir. Yani Alevilik ve Kızılbaşlık öğretisi, felsefe, doğa, yaşam, kadın erkek eşitliği, laik anlayış ve inanç özgürlüğüne sahip olma istemidir. Kendisine dayatılan, yok sayılan, kırım ve kıyımlara uğratılan inanç ve ibadeti, kimliği yok sayılan, geleneksel yaşam biçimlerinin aşağılanması, çeşitli iftira ve kötülemelerle karalanmasına karşı durma biçimidir bugün Alevilik, Bektaşilik ve Kızılbaşlık.
Günümüzde Alevilerde de toplumsal yapı içerisinde yeni biçimler, çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır. Bu görüşlerin etrafında Alevi örgütlenmelerinin her biri değişik bakış açısı ileri sürmüşlerdi. Bu günümüz için doğal sayılmalıdır. Tarihinde çok uzun yıllar kendisini, kimliğini, inanç ve ibadetlerini saklayan, gizleyen Alevi toplumu doğaldır ki Alevilik anlayışlarını coğrafyadaki hele de etnik kökene mensup olan Kürt, Türkmen, Yörük, Arnavut, Boşnak, Arap, Çerkes-Taliş-Alevileri uzun yıllar geleneksel etnik kültürlerinin kazanımlarıyla Aleviliği yorumlamışlardır. Alevi örgütlerinin farklı bakışlara sahip olması hem bu farklı milliyetlerden gelen halkların Alevilik anlayışlarından, hem de Aleviler çok uzun yıllar birbirinden ayrı koşullarda, köylerde kendi geleneksel inanç önderleri olan Alevi Dede Ocaklarının bilgi ve becerileri tarafından öğretilmiş olan ve farklı etnik kökene sahip halkların yaşam biçimi, inanç biçimi hayata geçirilmiştir. Aleviliğin bu gün için böyle birkaç farklı görüş altında temsil edilmesi doğaldır. Ama bütün bu farklı görüşlermiş gibi gözüken Anadolu Aleviliğinin kurumları vardır. En başta Anadolu Aleviliğinin temel kurumları Dedelik ve ocaklardır. Bunun yanında yurt içi ve yurt dışındaki Alevi örgütlenmeleridir. Konfederasyonları, Federasyonları, Alevi Bektaşi dernekleri ve Cem evleri Anadolu Alevilerinin kurumlarıdırlar. Süreç Alevilerin şu sıralar farklı bakışlarını bütünlüğünü sağlayacaktır. Bu gün için bu ayrı bakış gibi duran Alevilik anlayışı birer yanılsamadır. Kendini topluluk içinde örgütleyen Alevilik gelecekte en çağdaş yaşamla, en insani olanla bütünleşecektir. Aleviliğin özündeki yaşam, inanç, felsefe ve etnik kültürel birliktelik Aleviliği çağdaş normlarda örgütlülük ve yorum etrafında birleştirecektir.
Bu nasıl olacaktır? Bunun yolu nedir? Kendiliğinden olmayacaktır bu. Bunun yolu şudur, şu olmalıdır da diyemez kimse. Ama günümüz Alevi Dede Ocakları içerisinde en etkili, en yetkili en yetişmiş, alanlarında bilgi ve becerileriyle donanımlı Alevi Pirleri, Dedeleri, Alevi kültür insanları, yazarları, sanatçıları, entelektüelleri bir araya gelmeli. Toplantılar, konferanslar, sempozyumlar düzenlemeli. Bu çalışma uzun emek ve uzun sürece yayılmalıdır. Anadolu’da ilk defa Hacı Bektaşi Veli sekiz asır önce tüm Dedeleri Pirleri, talipleri toplamış Anadolu Aleviliğine bir biçim, bir tarz, bir yön vermişti. Ve bu günkü Alevilik Anadolu’da Hacı Bektaşi Velinin, Dedelerle, Pirlerle teşekkül ettirdiği anlayış üzerinden gelmiştir bugüne. Tabii Hacı Bektaşi Veliden sonra Şah İsmail zamanında Aleviliğe bir tarz bir biçim verilmiştir. Elbette bu Alevilik Hacı Bektaşi Veli öğretisinden ayrı değildi. Ama Aleviliğe asıl yön veren Pirler Pirliğine seçim usulüyle getirilen ve Serçeşme’ye seçilen Hacı Bektaşi Veli olmuş ve onun öğretisi günümüze getirilmiştir. Aradan geçen yaklaşık 800 yıl sonra bugün tıpkı Hacı Bektaşi Veli zamanındaki gibi büyük bir Alevi Kurultayı yapılmalı, en geniş katılımla tüm Ocaklarla Alevi Dedeler Konseyi, Alevi Pirler Konseyi oluşturulmalı ve Alevilik üzerine bu Alevi Konseyleri konferanslar, sempozyumlar yapmalı. Ocaklar, Dedeler, Pirler ve onların yardımcıları tarafından Alevi aydınları, Alevi yazarları bu Alevi Kurultaylarını, belirli periyotlarla yapmalıdırlar. Alevilik burada en geniş boyutuyla tartışılmalıdır. Bu günkü Alevi örgütlenmelerinin aralarındaki farklılıklar tartışılmalıdır. Hiç kimse bugün toplumsal Alevi örgütlerinin dağınıklığının böyle sürmesine taraftar değilse seyrine bırakılmamalı, herkes her Alevi kurumu bu öneriye kulak asmalıdır. Aleviliği her Alevi kurumu kendi fikrine göre değiştiremez. Aleviliğin dört boyutu olan: inanç, yaşam, felsefe, etnik boyutları belli kanalları bugünkü Alevi dernekleri olan kurumları tarafından değil Alevi Dede Ocakları tarafından düzenlenmelidir. Dede, Pir Ocakları Konseyi kurulmalıdır. Dernekler Aleviliğin inanç, yaşam, felsefe, kültür, ibadet boyutlarını; semah ve Cemleri, lokma ve niyazın dağıtımını, cemlerin düzenlenmesini, yol ve yargısını, kafasına göre düzenleyemezler. Bunu Alevilik adına yapamazlar. Alevilik, Ocaklarının Dedelerinin, Pirlerinin, yetki ve tasarrufundadır. Onlar Alevilikte yol, inanç, ikrar önderleridirler. Dışında kimse ben Aleviliğin önderiyim diyemez. Dedeler, Pirler derneklerin üzerinde birer inanç önderidirler. Onlar Dedeler, Pirler Konseyleridirler. Aleviliğin, ikrar, musahiplik, inanç, yaşam, felsefesi olan erkanı olan yoludur. Yolun önderleridirler. Alevi yolu ve erkanının temsilcileridirler. Toplumun en üst makamıdırlar.

Alevilikte doğa ve çevre
Alevi öğretisi doğa ve insan dostudur. Alevilikte her şeyin bir canı olduğu inancı vardır. Dolayısıyla dağın, taşın, ağacın, ırmağın, böceğin yani doğadaki tüm canlı ve cansız varlıkların bir canı vardır. Ve hiç bir canı incitmemek gerekir. Aleviler doğayla dosttur. Doğanın tahrip edilmesine, insanların insanca yaşayacağı ortamın yok edilerek çevrenin kirletilmesine karşı dururlar. Hatta Alevilikte ağaçların, dağların, suların kutsallığı vardır.
Alevilikte her şeyin bir canı disiplini, inancı, hakkı vardır. Bu hassas bir konudur. Ve Alevilik bu hakkın içerisinde anlam kazanmıştır. Bu hakkın içerisinde herkesin yeri ve makamı ayrıdır. Hiç bir zaman hiç bir makam canı incitmemiştir. ”İncinsen de incitme” felsefesi budur.
Alevilikte kadın ve erkek eşitliği
Alevi öğretisinde kadın ve erkek toplumda eşit statüdedir. Tüm kültür ve inanç eylemlerinde Dedeler, Pirler kadın ve erkeğin eşit biçimde yer almasını öğütler ve uygular.
Alevi felsefe ve öğretisinde cinsiyet ayrımcılığına yer yoktur. Kadın ve erkek toplumda eşit statüdedirler. Alevilik tüm kültür ve inanç eylemlerinde kadın ve erkeğin eşit biçimde yer almasını öngörür. Alevilikte kadın erkek eşitliği “aslanın dişisi de aslandır” özdeyişi ile dile getirilir.
Alevilikte sanatın unsuru
Sanat Alevi öğretisini var eden temel unsurların başında gelir. Aleviliğin toplumsal, inançsal kurumlarının başında gelen “cemler” saz, şiir, semah eşliğinde yürütülür. Alevilikte Alevi felsefesini dile getiren şiirleri söyleyen ozanlara büyük saygı duyulur. Ozanların eren, evliya olduğu dahi düşünülür. Şiirler saz eşliğinde ezgili bir biçimde söylenir. Bir müzik aleti olan saz da Alevilikte kutsal addedilir. Kadın ve erkeklerin birlikte katıldıkları semahlar Aleviliğin vazgeçilmez unsurlarındandır. Sazı, şiiri, semahı ile Alevilik estetize edilmiş bir yaşam sunar. Estetik güzellik Aleviliğin semahlarındadır.
İnanç kurumlarının başında gelen “cem” toplantıları ve semah Alevilikte, Alevi felsefesini dile getiren ibadet ve inanç boyutudur.
Cem törenleri
Alevi-Bektaşilerin toplulukla birlikte yaptığı ibatede cem denir. Cem töreni, önceden haber verilen insanların katılımı ile olur. Cem evinde bir araya gelen kadınlı erkekli topluluğa Dedeler, Pirler önderlik eder. Bağlama eşliğinde, zakir adı verilen ozan tarafından, deyişler, mersiyeler, dualar okunur. Genellikle Fuzuli, Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre ve diğer Alevi-Bektaşi-Kızılbaş ozanların besteleri okunur. Dede, Pir cemde halkın sorularını dinler. Varsa küskünler, dargınlar barıştırılır. Aleviler şeriata inanmadıkları için, Osmanlı döneminde sorunlar bu cemlerde kurulan halk mahkemeleri de denilen “dara çekme” adı verilen yöntemle çözülürdü. Cemde herkes yüz-yüze bakacak tarzda oturur. Kadınlı erkekli topluluk bağlama eşliğinde semah döner. 12 hizmet adı verilen hizmetler yerine getirilir. Kurban kesilir, lokma ve niyaz dağılır. Cem, Dedenin, Pirin izniyle biter.
Felsefe ve düşünsel yapı olarak Cemler Anadolu Alevilerine özgü bir ibadet biçimidir. Çıkış kaynağı, başlangıcı Kırklar cemine dayanmaktadır. Aleviler; camiye gitmezler. Namaz kılmazlar.
Cemleri Dedeler, Pirler icra ederler. Ritüeller her kafaya, kendisine Alevi kurumuyum diyenlerin görüşlerine göre değiştirilemez. Alevilikte semahlar yörelere göre farklılıklar göstersede, semahların türü değiştirilemez. Cem evleri yöneticileri semahları kafalarına göre değiştiremezler. Semahların içine bu günkü iktidara şirin gözükmek için Mevlevilik usulü katılamaz. Alevilikte Semahların; Görgü, Birlik, İkrar, Bengi, Kırklar gibi çeşitleri vardır. Her semahın ayrı ayrı uygulanışı ve yeri, zamanı ile kareografisi, ritmi, beden dili, duruşu vardır, bunlar değiştirilemez. Kafadan uydurma semahlarla Aleviliğin olmazsa olmazı olan semahlara çeşitli biçim verilemez. Hele bu biçim tarikatçı, şeriatçı, yoz kurumlarla, resmi devlet politikalarına, resmi ideolojilere yakın durma, hoş görünme adına yapılırsa buna Alevi Dedeleri, Pirleri karşı çıkar. Semahları birer “mevlevi usulüne“ uydurmaya ve buna kimsenin hakkı olamaz. Bu sosyalize olan, ilerici olan, çağa uyan, laik demokrat Aleviliği, ezenin karşısında olan Aleviliği gericileştirmenin, resmi politikaların, resmi ideolojilerin yedeğine sokmanın bir farklı biçimi olur. Alevi Pirleri, Dedeleri izin vermez buna. Aleviliğin kutsallığı inanç boyutu semahlarıdır, dardır, ikrardır, yargıdır, yoldur, erkandır. Bu “yol“ üzerinden gidilen yoldan gelenekleşen yola dönüşen yargıdır. Anlayıştır, adalettir. hukuktur. Ondan denilmiştir: “Yol cümleden uludur “ “Yolu yoldan ayıran can, can olmaz“ “Canı candan ayıran er, er olmaz“ Alevilikte er candır. Can insandır. “Eri erden ayıran kördür.“ Kadın ve erkeklerin birlikte katıldıkları semahlar Aleviliğin vazgeçilmez unsurlarıdır. Alevi Semahlar bir yerlere, çıkarları için, hoş görünmek için değiştirilerek mesajlar göndermek için yapılan uyduruk semahlar değildir. Alevi semahları estetize edilmiş bir yaşamdır. Bu her kafaya göre değiştirilemez.
Semahları ve Aleviliği ele alırken onu gelecek kuşaklara aktarmak, belli noktalarda sınırlandırmak, belli noktalarda Aleviliğin özünü değiştirmek kısacası Aleviliği şu veya bu şekilde kendi çıkarları adına kontrol altına almak isteğinin Alevilikle yakından uzaktan hiçbir ilişkisi yoktur. Bütün bu isteklerin ortak bir kaynâğı vardır: Siyasal partilerde yer edinme adına takla atan “Aleviler” zaten halk içinde ağızlarının paylarını almışlardır. Alevi toplumu bunları tanımaktadır. Türkiye’de önemli bir Alevi kültürü, alevi yaşam biçimi vardır. Resmi devlet politikalarına rağmen vardır. Bu böyledir. Bu farklı siyasal oluşumları ve siyasi parti politikalarını benimseyenlere rağmen böyledir. Alevilik bin yıldır kendi mecranda kendini ifade etmektedir. Tüm engellemelere, tüm baskılara, zorbalık ve haksızlıklara, yok sayılmalara, asimle edilmelere rağmen vardır. O bir yaşam biçimi olarak varlık bulmaktadır. Aleviliğin inanç biçimini, yaşam biçimini, dünya görüşünü, felsefesini, kişiler kendisine bir yer edinme adına Yol Düşkünü olabilecek, Düşkün olabilecek kadar yanlışlarla ileri giden Aleviler, Aleviliğe hainlik yapan kimselerdir. Onlar Alevi düşmanlarının yanındadırlar. Onlar çıkarları için ağızlarını açıp her fırsatta Alevilik diyemezler. Aleviliği, yaşamıyla, felsefesiyle, inançlarıyla, kültürüyle parçalayamazlar. Aleviliğin bütünlüğünü koparanlar, özünü kaybettirenler insanımıza, insanlığımıza, Aleviliğimizin hoşgörüsüne sığınmak istiyorlarsa aldanıyorlar. Alevilik yaşam içinde özüyle, gücüyle onlara yetecek kadar, Dedeleri, Pirleriyle, talipleriyle ayaktadır.

Aleviler dünyayı kucaklıyor
Farklı ulusların, toplulukların, inançlarından, kültürlerinden, tarihi birikim ve değerlerinden süzülmüş olan Alevilik özgün bir öğreti oluşturmuştur. Anadolu Aleviliği sosyolojik gelişime uygun olarak bugün kıtaları kapsayan coğrafyaya yayılmıştır. Ancak bütün varlığına rağmen Alevilik ve Aleviler Türkiye’de resmi olarak yok sayılmakta, inkar edilip yadsınmaktadır. Aleviliğin inkarı yalnız Türkiye için değil insanlık için de kayıptır. Dünya insanlığını sevgi, hoşgörü ve saygı ile birbirine kaynaştırarak barış içinde, laiklikle, demokrasiyle uyumlu bir yaşamı savunan Aleviler dünyayı kucaklıyor.
Alevilik çeşitli ve farklı kültürlerden, inançlardan aldığı ögeleri özümlemiş yaşamına mal etmiştir. En eskiden en geleneksel olanı en yeniyle, en çağdaş olanla buluşturmuş bünyesine katmış öyle bir öğreti yaratmıştır. Hristiyanlık’tan, İslamiyet’ten, Budizm’den, Maneizm’den, Zerdüşlük’ten, Ay ve Güneş inancından, doğadan, ulu dağlardan, akarsulardan, ağaçlardan ve Anadolu’nun yerli halkının inançlarından oluşan unsurların içerisinden almıştır özünü. Bunlara sahip olurken Alevilik, insanı merkeze koymuştur. Felsefe, inanç, yaşam, kültür öğretileriyle tümünü birleştiren toplumsal bir dünya görüşüne ulaşmış bir olgudur o. Aleviler Anadolu’da bin yıllardır yaşamlarını sürdürmektedirler. Alevilik kökenini Anadolu ve Mezopotamya, Uzak Asya, Hint ve Kafkas eski yaşamından ve eski Roma, eski Yunan öğretilerinin süzülmüşlüğünden alarak günümüz resmi dinsel anlayışın dışında oluşturmuştur kendini. Bu nedenle Anadolu Selçuklu devleti ile Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti altında sürekli baskı, zulüm görmüştür. Aşağılanmış, horlanmış, hakarete uğramış, karalamalarla karşı karşıya bırakılmıştır. Osmanlı’nın dinsel uygulamaları olan Şeriat öğretisi Aleviliği her zaman yok etmeye, ezmeye çalıştı. Pek çok defalar da katliamlara tabi tuttu.
Alevilik tarihsel süreçten günümüze kendi varlığını korumak için pek çok bedeller ödedi. Orta çağ engizisyonun bir benzeri Anadolu’da Alevilere uygulandı. Aleviler tarihte salt inançlarından, kültürlerinden, yaşam biçimlerinden dolayı pek çok katliamlar yaşadı. Buna rağmen felsefesinin, yaşam boyutunun temelini insan sevgisi oluşturmuştur. Onlar insanı tanrısal özellikler olarak görmüşler. İnsana, tanrının evrendeki yansımasıdır demişler. İnsana verilen değer ve önem en büyük ibadettir demişler. İnsan her şeyin yaratıcısıdır demişler. Tarihte onlar hep mazlumdan taraf, zalime karşı, ezilenden taraf, ezene karşı olmuşlar. Onlar sofra dualarında bile ”(...) birliğinden, didarından, katarından ayırmaya, saf ola taraf ola” demişlerdir.
Anadolu Aleviliği ezelden beri laikliktir
Günümüzde hep laiklik tartışmaları yapılmaktadır. Alevilik en başından itibaren laiklikti. Laiklik inananların, inançlarının tercihlerinin siyasal iktidarlar karşısında da farklı uygulamalar karşısında da ortak güvencedir. Türkiye’de resmi devlet ideolojisi ve devletin kendisi inançlar karşısında taraf olmamalıdır. Devlet camilere ne kadar tarafsa ya da tarafsızsa Alevi cem evlerine de o kadar taraf ya da tarafsız olmalıdır. Laikliğin ortak güvencesi devlet olmalı her inanca eşit mesafede durmalıdır. Laiklik insanların farklı inanç biçimlerinin, inanç kültürlerinin, inanç yaşamlarını demokratik toplum oluşumlarına devridir. Laiklik demokrasinin ilkesidir. T.C. kurulduktan sonra laiktir deniliyor. Ki bu öyle mi? Öyle olsa bile devlet 85 yıldır laikse Aleviler laikliği 85 yıldır benimsememişler. Onların yaşamları, inançları, ibadet biçimleri bin yıllardır laiklikle birebir örtüşmektedir. Aleviler laikliği sonradan değil daha başından beri yaşamlarına geçirmişlerdir. Onlar ezelden beri laiktiler. Öyle cumhuriyet kurulunca devletin ortaya çıkmasıyla Aleviler devlet tarafından laikliği benimsememişler. Onların inançlarının temelinde, yaşam biçimlerinin temelinde laiklik vardır. Cumhuriyet kurulmadan önce Aleviler laiktiler. Laikliği yaşamlarının içerisinde benimsemiştiler. Aleviler laik toplum laik devlet ilkesini savunurlar
Onlar kamusal ve toplumsal hayatın laikliğe uygun yapılandırılmasını savunurlar. Siyasal, hukuksal, felsefi bir bütünlük içinde iman ve inanç yerine aklın hakimiyetini savunurlar. Bilimin öne çıkmasını isterler. Siyasi iktidarların dini kudretten ayrılmasını savunurlar. Dinin kamu yaşamındaki etkisini sınırlamak isterler. Devletle-din işlerinin birbirinden ayrılmasını savunurlar. Bir inancın, bir dine göre şekillendirilmesini istemezler. Onlar farklı inananların, farklı düşünenlerin tercihlerinin güvencelerinin laiklikle sağlanabileceğine inanırlar. Bunun için laik devletin inançlar karşısında taraf değil, güvence veren olmasını isterler. Laiklik demokrasinin ilkesidir. Onlar dogmatik ve bağnaz olmadılar. Kuralcı ve biçimciliği savunmadılar. Bilimden yana, insan aklının özgürlüğüne inandılar. “Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” söylemi bunu doğrular. Eleştirel yaklaşımları savunurlar. Aleviler akıl ve mantığa ters düşünceleri, inançları, uygulamaları temel almazlar. Aklı ve bilimi temel alırlar. Aleviliği ilerici kılan, evrensel gören pek çok yönlerden biride budur. Ayrıca onlar insanları inançlarından, cinsiyetlerinden dolayı ayrı görmez eşit görürler. “Yetmiş iki millete aynı nazarla bakmak” anlayışı buradan kaynaklanmaktadır.
Aleviler demokrasiden yanadırlar
Aleviler ve Alevi öğretisi demokrasiye bağlıdır. Bu onun tarihsel geleneğinden onun öğretisinin yapısından kaynaklanır. Onlar kendilerini hep demokrasi cephesinde görür. Demokrasi genel anlamıyla halka ve çoğulculuğa dayanır. Ama bireyin ve azınlıkların haklarını güvence altına alır. İnançların, düşüncelerin, siyasi eğilimlerin özgürce tartışılmasıdır demokrasi. Farklılıkların kendilerini ifade edebilmeleridir. Aleviler kendi dışındaki inançsal, dinsel, kültürel farklılıkları bir gerçeklik olarak görür ve saygıyla karşılarlar. Onlar toplumsal kararların, toplumda var olan bireylerin ortak iradesi ile ele alınmasını savunurlar. Alevililerin anlayışları tümüyle demokrasi olgusu ile örtüşür. Alevi toplumu demokrasiden yanadır.
Onlar yaşadıkları ortamlarda demokrasinin gerçekleşmesini isterler. Onlar doğası ve tarihi bakımından özgürlükçüdürler. Özgürlük insan kişiliğini ve düşüncesini, hem bireyin hem de toplumun gelişebilmesinin koşuldur. Aleviler inanç özgürlüğünü, siyasi örgütlenme özgürlüğünü, düşünce ve basın yayın özgürlüğünü, insan hak ve özgürlüklerini savunurlar. Onlar tüm sorunların demokrasi temelinde çözülebileceğine inanırlar. Toplum içinde var olan sorunlarını Aleviler bin yıldır cemlerde birere yargı biçimi olan “dara çekme” yöntemiyle geliştirmişlerdi bunları.
Onlar dogmatizme karşı, bilimden yana, insan aklının ve iradesinin özgürlüğüne inanırlar. Alevilikte eleştirel bir yaklaşım vardır. Cemlerde “dara çekilirken” her birey görüş bildirir. Alevi öğretisinde “mutlaklık”, “değişmezlik” söz konusu değildir. Kılık-kıyafetten, ibadet etme biçimine, dünyaya bakıştan yaşama bakışa kadar pek çok konuda bunları görmek mümkündür. Aleviler hiç kimseye kendileri gibi inansın kendileri gibi düşünsün diye bir dayatma yapmazlar. Kimseyi kendilerine benzetmeye çalışmazlar. Her birey kendini ifade ediş biçimiyle açıklar bunu eşit koşullarda yapar. Akıl ve mantığa ters düşünceleri, inançları, reddederler. Onlar gerçekliği temel aldığı için ilericidirler.
Alevilikte çağdaşlık, hoşgörü ve sevgi öğretisi var
Kızılbaş-Alevi tarihinde sevginin yeri büyüktür. Anadolu Alevi Ocak kültürü içerisinde Aleviler; Sarı Saltık, Ağu İçen, Baba Mansur, Derviş Cemal vd. Ocak Pirlerinin, Dedelerinin öğretileri ve onların iz sürücüleri olan Pir Sultan’ı, Şeyh Bedrettin’i, Yunus’u ve görüşlerini; sevginin, hoşgörünün, direnişin sembolü olarak sayarlar. Bu konuda Anadolu büyük bir mirasa sahiptir. Her Alevinin gönlünde yer etmiş bu inanç önderlerinin felsefesinin sevgi ve hoşgörüsü ayrı bir önem taşır. Bu önem, Anadolu topraklarında yaşayanları birleştiren ortak bir kültürdür. Bu kültür; lokmanın, niyazın, cemin ve ev sahibi-konuk ilişkisiyle, büyük-küçük ilişkileri gibi Alevi aile protokolü ile kız almadan kız veremeye, düğünlerden, törenlere, tarla-mera, ceviz, ağaç, mal-mülk, miras bölüşümünden, sözlü kurallara; bir hukuk yöntemi olan “Dara Çekme” ile yargılama içerisindeki insan bilgisinin önemidir. Özellikle Anadolu da Alevi kültürünün ve inançlarının merkezi durumunda olan Dersim’de, Alevi-Kızılbaşlar bu bilgilerin toplamına erişmiş kimliklere “mordemo kamil” derler. Onlar zümreyi nazenin insanlarıdır. Yani “seçkin insanlar topluluğu” olan gün görmüş yaşlılardır. Alevi-Kızılbaş sözlü tarihinin, inançlarının ve kültürünün aktarıcıları bu bilge insanlardır.
Alevi-Kızılbaş inancında zorlama, dayatma, şiddet ve baskı yoktur. Sevgi ve hoşgörü vardır. İnsanlara karşı fark gözetilmez. Aleviler için, insan, insanla insandır anlayışı bir erdemdir. Kibirden vazgeçmek, benlikten uzak durmak esastır. Alevilikte, “ben” yalandır, yalan “ben.” Yalanda “ben” “ben” de yalan vardır. Aleviler için kimliksizliktir ikisi de. Nefsine sahip çıkmak, alçak gönüllü ve kanaatkar olmak; iftira, kıskançlık, haset, kin ve dedikodu gibi huylardan uzak durmak; doğruluk, iyilik, yardımseverlik esastır Alevilikte. Alevi-Kızılbaş öğretisinde erdeminin, ahlakının temel noktaları bunlardır. Kızılbaşlar-Aleviler dünyalarını insanı ayırmadan sevgi ve barış üzerine kurmuş; inanç ve düşünce farklılığı gözetmeden “yetmiş iki millete aynı nazarla bakarız” söylemiyle kucaklamışlar dünyayı ve insanlığı. Anadolu Alevi insani kamilleri; yani mordemo kamilleri: “aç olan kafirde olsa doyurun” demiş, dayanışmayı, lokma ve niyazı bunların temeli saymışlar... Dünya insanlarını kardeş bilmiş; içinizdeki açlığı sevgiyle doyurun demişler. Ve zümreyi nazenin yani seçkin insan olan Alevi ulu Pirleri; yerin, göğünün direği sevgidir diye buyururlarken bile; Xızır, sizin göğsünüzü nurla bezesin demişlerdir. Ve Mordemo Kamiller; kimsenin ayıbını görmeyen cana aşk olsun derken; ayıpları örtücü olun diye eklemişler. Onlar; gördüğünüzü örtün, görmediğinizi söylemeyin ile hoşgörüyü ifade etmiş, hiç bir insanı ve milleti ayıplamamışlar. Sevgi ve hoşgörüyle: gönül evlerinizi alçak gönüllülük süpürgesiyle süpürün demişler. Toplumu gözden geçirirken bu önem üzerinden bir anlayışı sunmuşlar halka. Öfkeyi ve nefsi yenmeyi, hiddet ve şiddetten uzak durmayı öğütlemiş; gönül kıran gönül kabesini yıkar sözüyle Kızılbaş-Alevililiğindeki; Dört kapı, Kırk makam anlayışını savunmuşlar. Hakikat kapısının ilk basamağına toprak demişler. Toprak olmak, turab olmak alçak gönüllü olmaktır. Alevi-Kızılbaşlar toprağa sevgiyle bağlıdırlar. Toprak alçak gönüllülüktür, mütevazılıktır. Alevilikte, toprak, güneş, su cömertliktir, berekettir. Toprak Alevi inancında dağdır, dağlardaki kutsal mekan alanları olan Kırklardır, Sarı Saltık dağıdır, Düzgün Baba dağıdır, Gurgur Baba dağıdır. Topak, yüksek dağlardır. Ve her Alevi için toprak; şâh-ı merdândır. Xızır, cenneti toprak üzerine kurmuştur der Dersimli Aleviler. Onlar içlerindeki türlü sıkıntılara sevgi ve sabırla karşılık vermiş, toprağı teberrik saymışlar. İnsana erdemli olmayı, güveni, dürüstlüğü, hoşgörüyü, kalbinden adavet gidermeyi, kibir beslememeyi, hırsına uyup kötülüklere gönül vermemeyi telkin etmişler. Bundan ötürü; Eline, beline, diline sahip ol anlayışı toplumun yaşam felsefesine dönüşmüştür. Eline derken, senin olmayanı alma! Çalma, vurma-kırma, yıkma-yakma! Elinle koymadığını alma! Çalma! Elinin uzanmadığı yere elini uzatma! Beline derken, başkasının namusuna göz dikme! Sulbünden geleni koru, eğit onu, toplum içine öyle gönder! Diline derken; yalan söyleme! Dedikodu yapma, görmediğine tanıklık etme! Sonradan işine, aşına, eşine sahip ol! Bu üçlemede eklenmiştir. İşini bil, dürüst çalış! Çocuklarına helal kazanç yedir! Çalma!
Alevilikte dil, nefestir, sözdür. “Dil bizden nefes hünkardan ola” derken onlar; sözü, dili, nefesi, sevgi ve hoşgörüyle bezenmişler. Yaptıkları iş ve harcadıkları emekle kazanmışlar. Binlerce yıllık sıkıntılara katlanmak yinede kimseyi incitmemek... “İncinsen de incitme” anlayışıyla insanı incitmeden, zümre-i nâzenin, yani seçkin insanlar topluluğu olan insani kamil olmak. Temelinde can taşıyanı incitmemek. Günümüzde artık kültürlerin geldiği yer; insana, insan olarak değer veren ve can taşıyanı incitmemek. Aleviler her defasında çektikleri acılardan, uğradıkları kıyım ve katliamlardan, atılan iftira ve karalamalardan; “incinsen de incitme” meyi öğrendiler.
Alevlik çağdaşlıktır. Donmuş, kalıplaşmış inanç değildir. O kendi tarihi içerisinde sürekli ilerlemiştir. Onlar “zaman sana uymuyorsa sen zamana uy” demişler. Alevilik zamana, mekana, yenilik ve değişimlere uymuş, çağdaşlaşmıştır. Bilimsel gelişmelerden yana olmuştur. Bilim dışılığı, akıl dışılığı reddetmiş; insana yol gösterici olmuştur. Onun için “bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır!” demişti Hacı Bektaşi Veli.
Anadolu Aleviliği evrensel özellikler taşır. Alevi öğretisi tek başına bir ulusa, bir etnik guruba ait değildir. Onun inanç ve yaşam, kültür ve felsefe biçimleri bir etnik guruba mal edilerek darlaştırılamaz. Coğrafyamızda dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeden, tüm halkları eşit görmüştür. Ondaki “72 millete aynı nazarla bakmak” ilkesi budur. Halklar için eşitlik ve kardeşlik demektir. Aleviler hiçbir ulusa, hiçbir halka kendi dışındaki inançlara ve kültürlere düşmanlık yapmamışlar. Halkların kardeşçe birliğini bir arada eşitçe yaşamalarını savunmuşlar. Çok kültürlü, çok inançlı, çok milliyetli bir birliği ve kardeşliği savunmuşlar. Alevi öğretisi temelinde eşitlik, sevgi, hoşgörü üzerine kurulmuştur. Sevgiyi esas almışlar. Ve onlar “yerin göğün direği sevgidir” demişler. İnsanları inançlarından dolayı kınamamış, hakir görmemişler. Küçümsememişler. Kimseyi kendileri gibi inanmaya zorlamamışlar. Kimseye “bana benze!” dememişler. Irkçılığı suç saymışlar. Kendini Alevi gören, kendini Alevi hissedenleri Alevi kabul etmişler. Aleviliği, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Arnavut ve Çerkeslerin-Talişlerin- ve diğer ulusların ortak inancı, felsefesi, kültür mozaiği olarak kabul etmişler. Onlar eşit koşullarda halkaların kardeşçe bir arada yaşamsını savunmuş, her türlü ırkçı, şoven, milliyetçi ve gericiliği reddetmişler.

Aleviliğin kendini var eden alanları onun rasyonelliğidir
Osmanlı şeriatı karşısında Aleviler-Kızılbaşlar kendilerini var kılacak kurumları, kuralları direnç ögelerini oluşturmuşlardı. Alevi-Kızılbaş direnç ögeleri bir yanı ile Osmanlı şeriatına ve otoritesine, egemenliğine yani onun zulüm düzenine karşı çıktığı için ona uygun kurallar içeriyordu. Alevi-Kızılbaşlar şeriata karşıydılar. Bu nedenledir ki, Osmanlı şeyhülislamlarının Alevilerin katline yönelik fetvalarında Aleviler Osmanlı şeriatına başkaldırmış, Anadolu köylülerinin, yoksullarının var oluş kuralları onun inanç kurallarının bütünü olmuştur. Onun yaşamının devamını sağlamıştır. Anadolu Alevileri-Kızılbaşları bir irade ile Osmanlı egemenliği altında kendilerine ait varlık alanları, var olma alanları, yaşam alanları açmışlar. Bu alanlarında onlar kendine özgü, kendi koyduğu yaşam ve inanç kurallarını hayata geçirmişler. Bu alanlar ve kurallar, Osmanlı şeriatının egemenliği içinde Alevi-Kızılbaş yaşamının kendilerini var eden nitelikteki alanlardır. Onlar buralarda, inanç-yaşam kuralları ile kendi varlıklarını koruyup sürdürebilmişler.
Bundan dolayı Alevilik rasyoneldir, somuttur, elle tutulur bir karakterdedir. Ve Anadolu Kızılbaş-Aleviliği içinde her bir değişik kural, bir yaşamsal ihtiyaca karşılık verir. Anadolu Aleviliği bütün o zorbalık, yok etme, inkar sayılma, asimle edilme karşısında büyük bir gizlilik içinde varlığını sürdürmüş, Alevi öğretisini şekillendirmiştir. Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde feodal üretim tarzının geçerli olduğunu, sömürü ve yok saymalarına karşı Anadolu Alevi-Kızılbaş ayaklanmaları olan Babai ayaklanmaları -Baba İshak, Baba İlyas vd- olmuştur. Aleviliği var eden iktisadi koşulların en önemli özelliği; Alevi-Kızılbaş köylülüğün kendine yeter, geçimlik bir toprak parçasını işlemesiyle sürdürülmüştür. Osmanlı, Anadolu’dan “Alevi öğretisinin ve Alevilerin kökünü kazımayı hep gündemde tutmuştur.” Buna karşılıkta Aleviler hep ayaklanmış ve ayaklanmalar bastırılmış katliamlara ve sürgünlere tabii tutulmuşlar.
Kendi var oluşu, yaşamsal gereksinimleri, Anadolu Kızılbaş-Alevi yoksullarının yaşamın gerçekliğinden süzülüp yarattığı unsurların toplamıdır. Bu Alevi öğretisini var eden rasyonelliktir. Bu öğreti somut bir yaşamsal gereksinime cevap olurken, inançsal özellikler taşır. Osmanlı merkezi devletinin resmi inancı şeriatı reddeden Alevi-Kızılbaşlar, Osmanlı merkezi devlet şeriat otoritesinin yerine kendi Alevi-Kızılbaş öğretisinin kurallarını koydular. Onların uzunca bir dönem pazarla ilişkileri olmadan, kendine yeten tarla, ekin, hayvancılık üretim ilişkileri içerisinde bir yaşam sürdürdüler. Kızılbaş-Alevi köylüleri Osmanlı şeriat adaleti yerine Alevi-Kızılbaş adaleti Cemlerdeki bir hukuk biçimi, bir yargı biçimi olan “Dara çekme” yöntemini işlettiler. Osmanlı şeriat adaletinin yerine kendi adaletini, Osmanlı yönetimi yerine kendi yönetimini ve inanç sistemini uyguladılar. Alevi-Kızılbaş yargısında ölüm cezası olmadı hiç. Pek çok topluluklarda derin kuyular kazarak içlerine hapsedilen insanlar, zehirli yılanlarla öldürülen insanlar, aslanlara yem edilen inanlar, taş bağlanarak suda boğdurulan insanlar, yağlı kementle ve de kılıçla başı vurulan insanlar olmuştu. Ama Alevi-Kızılbaş hukukunda idam cezası, ölümler olmamıştı. Onlar Cemlerde “dara çekerlerken” en ağır ceza “kapına taş dikerim” demiş, teşhir etmiş, yalnız bırakmışlardı suçlu olduklarına inandıkları kimseleri. Teşhir edilen, kapısına taş dikilen , yol düşkünü ilan edilen bir kimsenin selamı alınmamış, lokma ve niyazı yenmemiş, cemlere alınmamış, düğünlerine gidilmemiştir. Ve onurlu bir Alevi-Kızılbaş için bunlar idam cezasından daha ağırdı. İşte Alevi rasyonalitesinin temeli de budur.
Anadolu Alevi-Kızılbaşlarının ve yoksul köylülerinin merkezi Osmanlı şeriatı otoritesine karşı geliştirdiği inanç, felsefe ve yaşam kurallar bütününün her bir ögesinin gerçek hayatta bir karşılığı vardır. Alevilikte çok önemli bir yer tutan “Cem” kurumu bunu doğrulamaktadır. Cemler, yaşamda gerek alevi kamu hayatında yönetilmeyi, gerekse de yargı içinde kamu hayatını da yönlendirirdi. Anadolu Alevi-Kızılbaş Köylüsü şeriatçı Osmanlı kadısını tanımaz. Kendi mal-miras- tarla, bahçe ve diğer hukuksal sorunlarını Cemlerde çözerdi. Toplumu ilgilendiren bütün kararlar “canların” uyması gereken ortak kurallar bu cemlerde ortaklaşa alınırdı ve herkeste alınan bu ortak kurallara uymak mecburiyetindeydi. Cemlerin görevi çok yönlüydü. İnanç boyutu ve hukuk boyutu, yargı yönü, ile Cemler toplum içinde halkın ortaklaşa katıldığı “bir ortak iktidardı.” Bu ortak iktidarın sorumluları, Dedeler, Pirler, talipler (halk) tarafından yürütülürdü.
Alevi öğretisinde akıl dışlık, mantık dışılık yoktur.

Alevilik şehirlerde nasıl yaşayacaktı?
Merkezi feodal Osmanlı Devleti çözülmüş yerini Cumhuriyet almıştır. Cumhuriyetle köyden şehirleşme ile Alevilerde köyden şehirlere yerleştiler. Günümüzde artık yalnızca Alevilerden oluşan, köy birimlerinden değil farklı inançların-kültürlerin bir arada bulunduğu şehirlerde yaşamaya başladılar. 1950’lerden sonra köyden kente göç Alevi nüfusun büyük bir oranının şehirlere taşıdı. Köyde kalan insanlar artık pazara yönelik olarak üretim yapmaya başladılar. Şehre göçüp emeği ile geçinen Aleviler açısından “Aleviliği yaşama” sorunu başladı. Köyde iken tarlasında haksızlığa uğrayan, mal bölüşürken, miras olayları köyünde Cemlere de çözen Aleviler, artık şehirde hakkını Cemlerde aramak yerine mahkemeye başvurmak yolunu seçmek durumunda kaldı. Şehirde Cemleri yapamıyordu. Şehirde yaşam içinde inançsal ve kültürel olarak Aleviliğini yaşayamıyordu. Alevi için, devletin Osmanlı’da olduğu gibi bir resmi dini vardır. Resmi mezhepten olmamak Alevi için adeta suçtur, ayıptır. Köyünde iken gizli biçimde Aleviliğini yaşayan insan bu kez şehirde evinde gizleyerek Aleviliği yaşıyordu. Şeriatçı kafalar “sen de bize benze, sapık yolunu terk et” diyordu. Köyde kalan Alevi’yi ise kendi haline bırakmıyor köyüne zorla cami yaptırıyor “yola getirmek istiyordu” Ramazanda oruç tutmaya zorlanıyordu. Alevileri ve Dergahlarını Sünnileştirmeye çalışıyordu.
Diyanet 700 yıllık tarihi bir yerleşim alanı olan Abdal Musa Sultan ocağının bulunduğu köye neden cami yaptı? Osmanlı şeriatı Hacı Bektaşi Dergahı’na neden cami yaptı? Kenan Evren neden Alevi köylerine cami yaptırdı? Kızılbaş-Alevi-Bektaşi Ocaklarına bağlı köylüleri Sünnileştirme çabası değil de nedir bu? Osmanlı zamanından beri bu uğraşlar vardı. II. Mahmut'un yeniçeri kıyımı, İstanbul, Trakya ve pek çok yerlerdeki Alevi-Bektaşi Dergahlarının yıkılması. Pek çok Alevi-Bektaşi Dedelerinin örneğin: Üsküdar’da Kıncı Baba, Tophane’de Ağası zade Ahmet Efendi, Salih Efendi, Dersim’de Yavuz’un astığı Pir Rüstem Saltık ve daha niceleri idam edilmişlerdi. Alevi-Kızılbaş Dergahlarının kütüphaneleri yakılmıştı. Sağ kalan Pirler, Dedeler çeşitli yerlere sürülmüşlerdi. II Mahmut, Hacı Bektaşi Veli "Pir evini "ıslah"etmek için, postnişinliğe Nakşibendi şeyhi Mehmet Sait Efendiyi atamıştı. Daha o zamanlar (1834) Hacı Bektaşi Dergahına cami yaptırmıştı. Bugün Diyanet ve tarikatların "Hacı Bektaşi Dergahında bile cami var" dedikleri, Nakşi şeyhinin yaptırdığı camidir. Yoksa Hacı Bektaşi Dergahı'nın camii yoktur. Kırıkkale-Keskin Hasan Dede kasabası Alevi büyüklerinden Hasan Dede Dergahı’da camiye çevrilmiştir. Aleviler kendi orucu olan Hızır Orucunu bile gönlünce tutamamışlardı. Ama Ramazanda oruç tutmaları dayatılıyor. Alevilik şehirlerde nasıl yaşanacaktı? Ölen bir kültür, bir inanç, bir yaşam mı olacaktı?
Alevilik de Üçler-Besler-Yediler
Üçler nedir?
Üçler, vücut, can ve ruhtur. Can, kan demektir. İnsanın kan dolaşımını anlatmaktadır. Ruh ise irade demektir. Vücuda iyi bakılırsa, kan temiz olur. İyi gıdalar alınırsa kan temiz olur. Bunun için irade, bilgi gereklidir.
Beşler nedir?
Beşlerin dördü dünya, biri insanla ilgilidir. Dört; ateş, rüzgar, su ve topraktır. Ateş ve rüzgar bir, su ve toprak birdir. Aslında dördü bir gömleğe girmektedir ve birdir. Beşincisi ise Candır. Can, Üçlerin toplamıdır. Vücut, kan ve iradenin toplamına Can denir, yani insan.
Yediler nedir?
En önemlisi yedilerdir. Yediler olmaz ise Kırklar olmaz. Yediler, Dünyaya ait olan dört ile insana ait olan üçten meydana gelmektedir. Dört, ateş, rüzgar, su ve topraktır. Üç ise can, canan, çocuktur. Gelecektir. Can erkek, canan kadındır. Can ve canan bir gömleğe girerler, bir olurlar.
Alevilik inancında 4 kapı 40 makam
Dört kapı kırk makam şeklinde ilkeleşen ve insanı "İnsanı Kâmil", “Zümre-i Nazenin”, “Seçkin İnsan” olmaya götüren ilkeleri, Hacı Bektaşi Veli zamanında Pirler, Dedeler Alevi uluları tespit etmiştir. Bu ilkeler insanı olgunluğa götürür. İnsan, insanla insandır ve o tanrıya kırk makamda ulaşır, dost olur. Bu makamlar, marifet ve hakikat içindedir. Sıradan insan dört kapı ve dört kapıya bağlı kırk makamdan geçerse, ruhu ve benliği erginleşir. Kamil insan, zümre-i nazenin (seçkin insan) olur. Zümre-i nazenin ancak o zaman ilâhi sırra erişir.
Aleviliğin Kurumları
Geçmişten bugüne Pirlik, Dedelik makamı ve Dede Ocakları Alevi kurumlarının en başında yer alır. Dede, Mürşit, Pir, Rehber, Talip, Musahiplik ve Zakirlik ile. yurt iç ve yurt dışında ki Cem Evleri, Dernekler, Federasyonlar ve Konfederasyonlar Kızılbaş-Alevi-Bektaşi kurumlarıdır.

DEVAMI AŞAĞIDAKİ MESAJDA

sosyalist mezopotamya

__________________
UYARI:
Paylaştığım Mp3 ve Albümler tanıtım amaçlı olup , indirenler tarafından 24 saat içerisinde silinmelidir.
Aksi bir durumda www.dostunsayfasi.com ve şahsım sorumlu tutulamaz.
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MDENİZ üyemize tesekkür ettiler
Sürgün*25 (11-02-2017)
Eski 07-04-2010, 11:48   #2
Super Moderator
MDENİZ - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Dec 2009
Bulunduğu Yer: Ankara
Mesajlar: 12,594
Tesekkür: 1968
2451 mesajina 51865 kez tesekkür edildi
 MDENİZ isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Anadolu Aleviliği Ve Sorunları 2


Aleviliğin tarihsel sorunları
Bir toplumun geleceği doğru temelde geliştirilmezse o toplum yok olmaya mahkumdur. Bu ölçü Alevi toplumu içinde geçerlidir. Aleviler günümüzde buna uygun olan strateji geliştirmektedirler. Sadece Anadolu da değil, insanlık için bir değer olan Alevilik inancıda yaşamalıdır. Alevi inancının yaşamsı içinde Alevi örgütlenmesinin önündeki engellerde kaldırılmalıdır. Alevi inancı ya örgütlenme içindeki yerini tamamlayacak ya da asimle edilerek yok olacak. Aleviler bir dönüm noktasına girmiş bulunmaktadır. Alevi toplumunun istemlerini yerine getirilmesinde Alevi gençliği yükümlülükle karşı karşıyadır. Alevi gençliği istese de bundan kaçamaz. Alevi gençliği çabalarını, çabasızlıklarını, başarılarını, zaaflarını, sorumluluklarını görmek durumundadır. İnançlar nasıl oluşmuştu, Aleviliğin bu inançlar içerisinde konumu neydi?
İlk semavi (göksel) dinler daha Firavunları’nın baskılarının dönemde ortaya çıkmıştı. Musa önderliğinde gelişen Yahudi inancından sonra Hristiyanlık inancı da üst bir toplumsal yapı olmuştu. Hristiyanlık özünde baskılara bir cevaptı. ilahi bir emri denilsin isterse toplumsal her açıdan alternatif bir cevaptı. Y Ortaya çıkışından yaklaşık dört yüz yıl sonra Hristiyanlık Roma’nın resmi devlet dini oldu. İktidar olunca bu defa iktidar hırsı inancı iktidar için bir araç etti. Roma daha sonra inançlarla dünya dengeleri üzerinde etki kurdu. İsa’dan altı yüz yıl sonra İslamiyet çıktı. Roma da olduğu gibi Arap toplumunda bir devletin sözcüsü, temsilcisi Muhammed dönemiydi. Pek çok eski kültürü ve yaşam tarzını, eski Arap geleneklerini İslam-i kurallarla kurallaştırıyordu.
Fethettiklerle farklı coğrafyalarda zorla eski Arap geleneklerini “din adına” halklara dayatıyorlardı. İslamiyet’i geliştirmek, insanları dine davet etmek adına yapılıyordu. Bezirgan sınıfı ganimet ve iktidar peşinde koşuyordu. Kurulan devletler bir dönem sonra iç kargaşalarla Ali sonrası Aleviler üzerinde büyük katliam ve baskılar uyguladı. Bu baskılarla Aleviler kendilerini gizlediler. Dağlara kaçtılar. Tarihte pek çok defalar pek çok coğrafyada isyan ve ayaklanma geliştirdiler. İlk isyan Bu isyanların Eba Müslim Horasani’nin önderlik ettiği isyandı. Ve Emevi devleti yıkıldı. Abbasi devleti kuruldu. Abbasiler başlarda Alevi düşmanlığı yapmadılar. Zamanla Alevi düşmanı oldular. Oysa Abbasi devleti Alevilerin desteğiyle kurulmuştu. Ardından Aleviler farklı coğrafyalara dağıldılar gördükleri baskı ve zulümlerden dolayı. Günümüzde Aleviler dünyanın pek çok değişik bölgesinde yaşamaktadırlar.Anadolu’da, İran’da, Irak’ta, Azerbaycan’da, Balkanlar`da, Kafkasya’da, Avrupa’da, Türkmenistan’da, Fas’ta, Suriye’de, Ürdün’de, Mısır’da ve daha bir çok ülkede. Anadolu ve Balkanlardaki Aleviler kendilerini Alevi-Kızılbaş-Bektaşi olarak adlandırmaktadırlar. İran’daki ve Pakistan’daki Aleviler kendilerini Şii, Suriye’deki Nusayri, Fas’takiler İmam Hasancılar ya da İsmailliler. Ve Aleviler farklı coğrafyalarda farklı etnik kimliktirler. karşımıza çıkmaktalar. Pek çok ortak noktaları vardır.
Aleviliği geleceğe taşıyacak olan ve insanlığa tanıtacak olan Alevilik bilinci ve Alevi kadrolarıdır. İnsanlık tarihi baskılar ve bu baskılara karşı geliştirilen isyanların tarihidir. İslamiyet’in geliştiği coğrafyalarda, baskılara ve zulümlere direnen Aleviler olmuştur. Onları yok sayan, aşağılayan ve baskı uygulayan anlayışlar günümüzde de yaşanmaktadır. 1400 yıldır hep aynı sorunlarla karşı karşıya kalmışlar. Onların tarihleri de yalan yazılmış ve çarpıtılmıştır. Alevi tarihi içinde Kerbela, Hasan Sabbah, Hallacı Mansur, Nesimi, Babailer, Pir Sultan, Şeyh Bedrettin gibi Alevi-Kızılbaş önderlerin "Yarin yanağından gayrı her şeyde ortak" diyen destanları ve felsefeleri insanlık için kazanımdır. Ve düşünsel açıdan sol düşünce çizgisi buna yakındır. Sosyalistler ve sol düşünce günümüzde Alevilerin ezilmesini engelleyendi. 68’lerden günümüze sol tabanını en çok Aleviler içerisinde buldu. Aldığı yenilgilerden sonra Aleviler öldürüldü Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta, Gazi’de ve Madımak’ta.. Sol hareket Alevilerin müttefiki ise Alevi gerçekliğini kabul etmek zorundadır. Alevi gerçekliğini kabul etmek demek; Alevi tarihini boyutlarıyla bilmek, Alevi sorunlarının çözümü için mücadele etmek demektir. Aleviliğin çarpıtıldığı gibi olmadığını belirlemek demektir. Alevi karşıtlarının iddia ettiği gibi Aleviler “sapık bir mezhep” mensupları değildir. Alevi inancı insanidir. Tersi insana, Alevilere saygısızlık etmektir. Neden bir Alevi kendi inancına hizmet etmesin ki? Bir Budist kendisine hizmet ediyorsa, bir Sünni kendine hizmet ediyorsa, bir Katolik kendine hizmet ediyorsa bir Alevi de kendine hizmet etmelidir. Sol bunda bir beis mi görüyor? Bir kişi inancına hizmet ediyorsa, bir Alevinin de kendisine hizmet etmesi hakkı değil midir? Bir Alevi bu hakkını kullanıyorsa kullansın. Sosyalistler bu hakkın kullanılmasına karşı çıkmazlar. Sosyalistler ve hiç kimse Alevi inançlarını basitleştiremezler.
Dünyada inançlar yok olduklarında Alevilik de o zaman yok olsun.
Alevi örgütlenmeleri eksiklik ve yetersizliklerine karşın kendince önemli birer değerdirler. Bu değerler Alevi toplumunun ihtiyaçlarına cevap diye çıkmıştır.

Alevilik Bektaşilik ve Anayasal eşitlik sorununu
Anayasal eşitsizliğin Kızılbaşlık-Alevilik-Bektaşilik üzerine etkileri nelerdir? Alevilik konusunda sakıncalı olarak görülen düşünce: “kendi arzuladıkları Müslümanlığın ilkeleri bellidir ve Aleviler de o ilkelere uymalıdır. Bunun dışında hareket edenler bölücüdür, maksatlı kişilerdir” düşüncesidir. Yüzyıllardır farklı bir anlayışı savunan ve uygulayanlar, Alevi inancına geçmişte saldırıp iftiralar atanlardır. Bu iftiraların artık kimseyi bugün inandıramamaktadırlar. Gene de her gün değişik karalamalarla “Alevilik cümbüşlüktür” “camiden başka ibadet hane yoktur” “ cem evleri ibadet hane değildir” “İslam’ın tek ibadet haneleri camilerdir” diyerek basında ve medyada kendi “din görüşleri” topluma zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bu anayasaya ve temel özgürlükleri tanımlayan evrensel yasalara da aykırıdır. Yakın tarihimizde Kenan Evrenin Alevi köylerine zorunlu cami yaptırmaya kalktı. Çorum, Maraş, Sivas ve Gazi mahallesi, Tarikatlara Başbakanlıkta verilen yemek. Kararnamelerle tarihi mekanlara gömülen Tarikat liderleri. “İrtica” ve tehlike denilerek “28 Şubat Süreci.” Yıllardır sosyal yaşamın her alanının kuşatılmışlığı. Belli bir din anlayışının desteklenmiş olması, üniversitelerde ilahiyat fakülteleri bünyesindeki yüzlerce bölümde, binlerce öğretim üyesi ve kadrolaşma. İnsanların inanç özgürlüğü, anayasanın da çiğnenerek yok sayılması. Cumhuriyetten beri Üniversite kuruluyor. Bu Üniversitelerde Alevilikle ilgili yüksek lisans, doktora, doçentlik ve profesörlük tezleri yapılmış mıdır? İlahiyat Fakültelerinde Alevilikle ilgili kaç konu ele alınmıştır? İlahiyat Fakültelerinde Alevilikle ilgili kaç sempozyum, seminer ve ders verilmiş/veriliyor mu? Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevi inançlılara yönelik kaynak ayırmış mı? Aleviler için ne yapmış? Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Alevilere kimse “vatan, millet edebiyatı” yapmasın. Bu edebiyatı yapanlar içinde çıktı en çok çeteler ve mafyalar.
Anayasanın 10. maddesi “Kanun önünde eşitlik” başlığı altında; “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” diyor. Yine anayasanın “Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması” ile ilgili 63. madde: “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır” diyor. Alevilik inanç ve yaşam bakımından bir manevi bir ”değer” değil midir? Aleviler haksızlığa uğramaktadırlar. Bu gün genel bütçeden Alevilerin inançlarını, değerlerini yaşatabilmeleri için gerekli kaynak sağlanıyor mu? Özellikle büyük kentlerde faaliyet gösteren Cem Evleri tanınmalı ve yasal değişiklikler sağlanmalıdır. Aleviler ibadetlerini ve cenazelerini Cem evlerinde yürütmektedirler. T.C Camiye ne kadar mesafede ise Cem evine de o mesafede olsun. Camilerin elektrik, su giderleri devlet tarafından karşılanıyor. Bu haktan Cem Evleri neden yararlanmamaktadır. Eski Cumhurbaşkanı Demirel, eski hükümet ortağı Başbakan Ecevit, Cem evleri açılışlarına resmen katılmışlar, çeşitli vaatlerde bulunmuşlardı. Gene de Cem evlerinin yasal statüsü sağlanmamıştır.
Zorunlu Din derslerinde Aleviler için hangi gerekli düzeltmeler yapıldı? Ders kitapları Alevi inancına yer vermediği gibi öğretmenler Alevileri yeren konuşmalar yapabilmektedirler pek ala.
Alevilik-Kızılbaşlık-Bektaşilikte Ocaklar ve hiyerarşik yapının kökenleri
Alevi Dede Ocaklarını, bu kurumları Ocak zadeler soy yoluyla getirmişler. Pek çok Ocak zadeler ise Anadolu’da keramet gösteren sözlü geleneğe ve şecerelerde yazılanlara göre olağanüstü güçlere sahip olmaları ve keramet göstermeleriyle Ocak zadedirler. Onlar olağan üstü güçlere hükmetmiş kimliklerdir. Ocaklardan bazıları ise hizmet bakımından özellikle Hacı Bektaşi Veli, Sarı Saltık, Baba Mansur, Abdal Musa, Seyit Cemal, Cemal Abdal, Kureş Baba, Ağuiçen gibi 12 Ocak Pirleri, Dedeleri taliplere; Dedelik, Pirlik yapmak üzere yetiştirdiklerine icazet vermiş, el vermiş ve bu yolla el almış kişiler olan “Dikme Dedeler”in oluşturdukları Ocaklardır. Ocaklar ne zaman ortaya çıkmış? Alevilik içerisindeki özellikleri ve işlevleri nelerdir? Ocak zade Dedeler, Pirler, Dikme Dedeler bu konuyla ilgili şöyle tanımlamalar yapmışlardır: 1-Ocakları Hz. Ali’nin soyundan gelen aileler o zamanlar kurmuştu. 2-Ocaklar Hacı Bektaşi Veliden önce vardı. 3-Ocakları Hacı Bektaşi Veli zamanında vardı. 4-Ocaklar Şah İsmail’den sonra oluşturulmuştu. Ocaklar zadeler Pir, Dede aileleriydi. Kızılbaş-Alevi-Bektaşi Ocaklarının işlevleri ise şöyledir: Mürşit Ocakları, Pir Ocakları, Rehber Ocakları, Düşkün Ocakları.
Alevi Ocakları arasında ayrım yoktur. Onlar ayrımcılığa yer vermezler ve “eri erden ayıran kördür” derler. “El ele el Hakka” diyen Ocaklar; Mürşitlik, Pirlik, Rehberlik bağıyla birbirlerine bağlıdırlar. Her Dede ailesi kendini bağlı saydığı Dede ailesinin talibi sayar. Ocaklardan bazıları başka Ocaklara bağlı kalabilir. Bağlanan Ocak Mürşit Ocağı, bağlı olan Ocak Pir ocağıdır. Rehberlik de bir başka Ocağın hizmetini paylaşır. Böylece tüm Ocaklar birbirlerine bağlı olurlar. Hizmeti paylaşırlar. Bunun için paylaşıma “El ele El Hakka” denir.
Örneğin: Sarı Saltık Derviş Cemal’in ve Ağuiçen Mürşididir. Kureyş’in Mürşidi Baba Mansur’dur. Baba Mansurluların Mürşidi Şeyh Ahmet Dede evladıdır. Bunlar El ele, el Hakka birbirine bağlıdırlar. Anadolu’da Alevilik-Kızılbaşlık-Bektaşilikte; Mürşit Ocağı, Pir Ocağı, Rehber Ocağı kavramlarının tanımlanması ve hiyerarşik yapısı bu şekildedir. Ocak ve Dedelik Kurumu bu üçlü görev olan; Mürşitlik, Pirlik, Rehberlik kurumunun olmazsa olmazıdır. Alevilik bu kurumlar üzerinden bu kurumlar aracılığıyla getirilmiştir günümüze.
Alevilikte ”yol düşkünü” olanların bağlandığı Düşkünler Ocağı vardır. Düşkün olanlarla ilgili başlarda farklı uygulama vardı. Her Ocak kendi içerisinde Düşkün sorununu çözüyordu. Düşkün Ocağı Hıdır Abdal Ocağıdır. Eskiden de bu gün de Dersim, Alevi yerleşim alanlarının en başında gelir. Hıdır Abdal Ocağı ziyaretgahının olduğu yer Dersim’de ki Ocak Köyüdür. Hıdır Abdal Ocağı Dedeleri bu görevi Hacı Bektaşi Dergahı’nı temsil eden Çelebilere vekaleten yapıyorlar. Başlangıçta bu yetki Hacı Bektaşi Dergahına aitti. Bu görev sonradan Alevilerin yoğun olduğu bölge olan Dersim deki Hıdır Abdal Ocağı’na vekaleten verildi. Alevi Ocaklarından 12 Ocağın dokuzu Dersim’de, ikisi İstanbul’da, biri de Antalya’dadır.
Ocaklar; ikiye ayrılır. Bağımsız Ocaklar ve Hacı Bektaşi Çelebilerine Bağlı Ocaklar olarak bilinirler. Ocakların aralarında farklılıklar vardır: Erkânlı Ocaklar, Pençeli Ocaklar.
Alevi Ocaklarında törenlerdeki uygulamalar ve izledikleri esaslar da farklılıklar olabilir. Anadolu’nun uzak bölgelerinde yaşayan Aleviler arasında iletişim Ocak zade Dedeler, Pirler aracılığıyla olurdu. Ocaklarının değişik bölgelere göre farklı nüfuzları vardır. Ocak zade Dedeler, Pirler kendilerine bağlı bölgeler ve köyler dışında faaliyet gösteremezler. Talipler içinde bir talip başka Dedeye, başka Pire talip olamaz. Taliplik babadan oğula geçer. Dedelikte, Pirlikte babadan oğula geçer. Bu böyle. Baba hangi Ocağın talibiyse, hangi Ocakta ise, oğul da mutlaka o Ocağın talibi olur.
Bir Dedenin, bir Pirin talipleri aynı köy içerisinde olduğu gibi başka köy içerisinde de olabilir. Dedeler, Pirler hizmetlerini taliplerinin evlerine giderek yerine getirirler. Dede ve Pir istediği eve gider konuk olur.

Alevilikle İlgili Sorunlar
Türkiye’de, Alevilikle ilgili sorunların olduğu genel bir kabul halini aldı. Buna rağmen Aleviliğin ve Alevilerin sorunları yoktur diyenler var. Alevilikle ilgili sorunları kabul etmek, eski inkar ve yok saymanın karşısında bir ilerleme olsa da, her kesim tarafından bu durum için yeni bir aşamaya varmak gerektiği anlaşılmaktadır. Geniş halk yığınları içerisinde Alevilik ve Aleviliğin sorunları birbirlerine karıştırılmaktadır. Aydın ve entelektüeller arasında, siyasi parti ve kurumlar arasında da bu böyledir. Alevilik nedir? Aleviliğin sorunları nelerdir? İkisi aynı şey değildir. Ancak Alevilik ve Aleviliğin sorunları bir olgudur.
Alevilikle ilgili tanımlar yapılmaya çalışılırken, mezhep, tarikat, meşrep gibi bazı kavramlar kullanılıyor. Hangisi Aleviliktir? Aleviliğe yabancı gelen, yabancı olan söylemlerle Alevilik tanımlanamaz.
Alevilik ve Alevi tarihinin en önemli etkeni olan sorunları ortaya korken; “siz de Müslümansınız, kabul ettik, biz de Hz. Ali’yi çok severiz” denilerek geçiştirilebilecek bir mesele midir Alevilik ve sorunları? Sorunu ortaya böyle koymak samimiyetsizliktir. Aleviliğin sorunları yalınız dinsel-inançsal- farklılık olarak algılanması ve buna göre çözüm aramaya kalkılması ile ilgili her şeyden önce bir konuyu açıkça ortaya koymak gerekir.
Dünya tarihine baktığımızda toplumlar içinde ve arasında en kanlı, en uzun süren çatışmaların ilk sıralarında, doğrudan dinsel nedenlerden kaynaklanan çatışmaları görürüz.
Alevilerin sorunu dinsel sorunmuş gibi görülemez. Elbette Alevilerin inanç sorunları vardır. Din hizmetlerinin nasıl olacağı, Alevi toplumunun dağılmış yapılanmalarının nasıl oluşturulacağı, nasıl düzenleneceği, toplumun tümü ve devletin katılımı olmadan çözülebilecek sorunlar değildir. Alevilerin bazı sorunları tamamen Alevilerin kendilerine özgü, kendi aralarında çözmeleri gereken sorunlardır. Ama bu sorunların hiçbiri toplumsal meselenin büyüklüğünü açıklamaya yeterli değildir. Tarihleri boyunca Alevilerin, Osmanlıdan bu yana, oradan buraya sürülmeleriyle üzerlerine bir korku ve güvensizlik gelmiş. Alevilerin her türlü sorunları bu güne dek büyütülmüş ve kendilerine karşı kasıtlı yapılmış hareketlerdir. Aleviler bu sorunları böyle görmektedirler. Alevilikte problem olarak görülen ve öyle dile getirilen sorunların çoğu; toplumsal, ekonomik, siyasi sorunlardır. Bu soruların ekonomik ve siyasi çözümleri, inanç farklılıkları bir gerçekliktir. Böyle kabul edilip ülke koşulları olgunlaşmadan Aleviler bu konulara açık tanımlar getirmeye zorlanmamalıdır. Anadolu Aleviliğinde “buraya kadar söylerim” diye bir söz vardır.
Diyanet çevrelerinin açıklamaları
Alevilikte 4 kapı 40 makam vardır. Aleviler, insanı doğuştan olgunlaşmamış, ham kişiliğe sahip olarak farz eder. Bu nedenle de insan aşamalı ve dört kademeli olarak uygulamalı pişirilir, olgunlaşır “İnsan-i Kamil” olur. Böylelikle olgunlaşmış bir topluma doğru gidilir. İnsan, 4 kapı 40 makam 360 menzil içerisinde yaşamda uyması gereken kurallar haline dönüşür.
Diyanet ve çevresi hep “ya Alevilere para aktarılırsa?” korkusunu yaşamaktadırlar. Diyanet, Alevilerin “Sünni olduklarını” ispatlamak için her dönem telaşlı bir gayret içine girmiştir. Diyor ki: “Alevi-Bektaşi büyüğü olarak bilinen türbe ve tekkelerin yanı başında bulunan camilerle, Anadolu’daki binlerce Alevi köyündeki tarihi camiler, Alevilerin dini durumları hakkındaki ret ve inkar edilmez en önemli belgelerdir. Dolayısıyla ülkemizdeki Alevi-Sünni herkesin ortak mabedi camidir.” Bir çırpıda Alevilerin tek “mabedi”nin cami olduğunu ispatlıyor(!) Anlatmak istedikleri Hacı Bektaşi Dergahı’ndaki cami ise, bunun Yeniçeri kıyımından ve Dergahın, Nakşibendi işgali altına verilmesinden sonra oraya cami yapıldığı gerçeğini inkar ediyor. Şu gerçek iyi bilinmelidir ki, hiç bir Alevi köyüne, Alevilerin istekleriyle cami yapılmamıştır. “Binlerce” diye abarttıkları tarihsel camiler, 17. yüzyılda Bektaşilikten dönme Şeyh Aziz Hüdai Efendinin Padişaha, “Ve her köye bir Sünni imam nasboluna..” tavsiyesi üzerine, Osmanlı siyasetinin Alevilerin köylerine cami yaptırması zorlamalarla girmiştir. Bu da sayısı bilinmeyen beş-on uygulama dışında başarılı olamamıştır. “Ret ve inkar edilemez önemli belgeler” diye abarttıkları bunlardır. 12 eylül 1980 Kenan Evren döneminde de Alevi köylerine zorla camiler yapılmıştır, ama gene başarısız olmuştur. Harcanan binlerce lira paralar devlet bütçesinde kendiliğinde yıkılmasına sebep olan o işlevsiz boş cami binalarına harcanmıştır. “Ülkemizdeki Alevi-Sünni herkesin ortak mabedi camidir” diyorlar. Bu, büyük bir yalandır. Aleviler ne camiye gider, ne Ramazan orucunu tutarlar. Alevi-Bektaşi evliya türbeleri ve tekkelerinin yanında birkaç cami veya mescit varsa da, bunlar sadece ziyaretçi Sünni Müslümanlar içindir ve onları da kendileri yaptırmışlar. Diyanet çevresinde çok iyi bildiği üzere Aleviler, geleneksel konuk severlikleriyle birlikte başkalarının din ve inançlarına saygı gösterirler; onları engelleyici ya da aşağılayıcı davranışlarda bulunmazlar. Çevrelerindeki Sünnilerle iyi komşuluk ilişkilerinde bulunan Alevi köylerindeki konuk odalarında, türbelerde, hatta özel evlerde, sadece Sünni konuklar ve ziyaretçiler namazlarını kılsınlar diye renkli seccadeler bulundurduklarına kimler tanık değil ki? Bu gelenek, ta 10. 11. yüzyılın Proto-Alevileri olan Karmatilerden kalmadır. Karmatiler beş vakit namazı, bir aylık orucu zorlayan Ortodoks İslam’ın ibadet zorunluluklarına son vermişlerdi. Sadece Kelime-i Şahadete inanıyorlardı. Karmatilerin en önemli kentleri olan Lahza’da, bu kente gelen, kentle ilişkileri olan Sünnilerin namaz kılmaları için sadece bir cami yapılmıştır.
Diyanet ve onun çevresinde bulunan pek çok kişilerce; “Aleviler, ibadetlerini Hanefi mezhebine göre yapmakta, Alevi Dedeleri cenaze namazlarını Hanefi mezhebine göre kıldırtmaktadırlar” deniliyor. Bu da yalandır! Alevilerin ibadetlerinin “Hanefi mezhebinin ibadetleriyle” hiçbir ilgisi yoktur. Aleviler Hanefi mezhebin kurucusunu 12 İmamlardan İmam Cafer’in öğrencisi olarak tanırlar. İslam’daki salat (tapınma, dua), vakit ve cenaze namazı uygulamalarını herkeste bilir ki mezheplerin kendileri yaratmıştır. Kuran’ın hiçbir yerinde kesin vakitlere, yer ve biçimlere bağlanmış tapınma, dua (salat) yoktur. Aleviler Tanrının sadece beş vakit namaz kılınmakla düşünüleceğine inanmazlar. O’nu sürekli düşünmek ve Kuran’da yazılı olduğu gibi, “Tanrıyı ayakta dururken, otururken ve yatarken’ ve hatta ‘yaya yürürken ve at üstündeyken anımsamaları, zikretmeleridir.’ (Kuran, 2:24). Kuran’ın hiçbir yerinde günde beş kez ibadet etmek için açık bir emir ve bir kanıt yoktur. Alevilerin inançlıların zahiri anlamda tek ibadetleri cenaze namazlarıdır. Bu da, çoğunluğu oluşturan Sünni Müslümanlarla iç içe, yan yana yaşamaları ve birbirlerinin cenazelerine katılmalarıyla benzeşmiştir. Camilerdeki Sünni cemaatten çoğu, camiye bir Alevi cenazesi geldiğinde “sağlığında cami tanımayanın cenaze namazı kılınmaz” dedikleri ve Alevilerin cenaze namazlarına durmadıkları; hatta bazı cami imamlarının Alevi cenazelerinin namazlarını kıldırmadıkları Türkiye’de bilinmeyen gerçek midir? Günlük yaşamda Camilere, Alevinin girmediklerini bilmeyen var mı? Ama Diyanet çevreleri bu durumu yalanlamaya çalışmakla yalan söylemiyorlar mı? Alevilikte ölü gömüldükten sonra, ölen talip için ilk Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece “Dar’dan indirme” ritüeli yapılır. Ölenin musahibiyle eşleri “Dar’a durur.” Yaşadığı dönemde ölenin borçları ve ardından bıraktıklarına verdiği zararları musahipler üstlenir. Canlardan razılık alınır. O zaman ölenin “ruhu arınmış olarak yükselir.” Alevilikte ölenin ardından yapılan budur. Bu durumun Diyanet ve çevrelerinin söyledikleriyle ve Türkiye de ölen Sünnilerin törenleriyle bunların bir benzerliği var mıdır? Sünnilikle ve Hanefilikle bu durumun bir bağı var mıdır?
Sonuç olarak, Türkiye’de son 15-20 yılın Alevi-Kızılbaş-Bektaşiler için bir uyanış ve gelişme olduğu yıllardır. Bütün iftira, inkar, karalama; Madımak, Gazi olayları gibi kışkırtma ve karanlık saldırılarla Aleviler üzerinde oyunlar döndürülmek istense de, Alevi toplumunun istenilmiş ya da istenmemiş olsun bu kötü olaylar Alevileri derinden yaralamıştır. Her Alevi’yi etkilemiştir. Bütün olanların yanında hala Alevilerde ki bu gelişme ve uyanışı, inançlarına, kültürlerine, yaşamlarına, ibadet ve tapınım biçimlerine sahip çıkan Alevilerin bu durumu anlaşılan o dur ki Diyanet ve çevrelerini üzmektedir. Bu yüzden de Arap-Sünni İslam tarafından Alevilerin bu konumları “dengelenerek” Alevilik hala bin türlü yolla “içeri çekilip eritilsin” istenilmektedir. Alevilik, uydurma sahte bir kimlikle Sünnileştirilmek istenilmektedir. Arap-Sünni İslam ve Türk-İslam sentezi çerçevesinde Alevileri Diyanete ve camiye bağlamak, asimle etme istenilmektedir. Resmi ideoloji ve Diyanet, Alevi toplumunun inancını yok saymaya devam etmektedir. Türkiye siyasal iktidarları, AB üyeliği için; insan hakları ve demokratik açılımlarda, reformlarda, ilerleme konularında samimi bir şekilde Alevi gerçeğini, farklı inançların, farklı görüşlerin, farklı ibadetlerin, yaşam özgürlüğünü; var olma özgürlüğünü ve Alevilerin sorunlarını cem evlerini, zorunlu din dersi öğrenimini, Sünni inancından farklı uygulamalarının olduğunu tanımalı ve önündeki Anayasal engelleri kaldırmalı gerekli yasal düzenlemeleri yapmalıdır.

__________________
UYARI:
Paylaştığım Mp3 ve Albümler tanıtım amaçlı olup , indirenler tarafından 24 saat içerisinde silinmelidir.
Aksi bir durumda www.dostunsayfasi.com ve şahsım sorumlu tutulamaz.
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi MDENİZ üyemize tesekkür ettiler
cekocemo (04-11-2011), Sürgün*25 (11-02-2017)
Cevapla

Tags
aleviliği, anadolu, sorunları


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 04:36 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1