Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Güzel Ve Anlamli Yazilar > Hikaye ve Öyküler
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 28-10-2006, 02:09   #1
Onursal Dost
AYIŞIĞI - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Bulunduğu Yer: ANTALYA
Mesajlar: 1,727
Tesekkür: 5
38 mesajina 47 kez tesekkür edildi
 AYIŞIĞI isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı uzun ama çok güzel bi öykü..

ORDA BAHAR GELDİMİ BİLMEM AMA...
siteadi.com - uzun ama çok güzel bi öykü..
Bir gün kasabamızın küçük patikasından yukarı doğru tırmanıyordum. Güzel bir
bahar gününün tadını küçük bir gezintiyle çıkarmak üzere dışarı çıkmıştım.
Önünden geçmekten, çocukluğumdan beri korktuğum o kocaman bahçeli, siyah
boyalı, kasvetli eve yaklaştıkça geri dönmek istiyordum fakat içimdeki
mutluluk o gün korkumu yendi. Evi biraz geçmiştim ki, kapıdan biri çıktı.
Bir süre yavaş yavaş beni takip etti. En sonunda dayanamayarak arkama
döndüğümde karşımda solgun yüzlü, on-on bir yaşlarında küçük bir çocuk
gördüm. Kendisine döndüğümü görünce ürkerek geriye birkaç adım attı. Tam
gidecekken:

_ Dur küçük, benden bir şey mi istiyorsun? dedim. Ne kadar çekindiği
gözlerinden okunuyordu. Yanına yaklaştım ve gülümseyerek:

_ Söyle küçük, çekinme! dedim. Biraz duraksadıktan sonra:

_ Şeyy,… aslında ben size bir şey sormak istiyordum ama… Buna izin verir
misiniz?

_ Tabi sorabilirsin… Ama mümkünse kolay bir şey sor! dedim ve gülümsedim. O
da gülümsedi fakat dudaklarındaki gülümsemede manasını çözemediğim bir acı
vardı. Ancak o zaman bu küçüğün yüreğindeki acıyı sezinledim.

_ Ben şeyy… Ben cennete bir mektup göndermek istiyorum. Ama bunu nasıl
yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok. Ve, bunu bana söyleyecek kimsem de
yok… Bahçede otururken, evin önünden ilk geçecek olan kişiye bunu sormaya
karar verdim ve siz de… diyerek devam etti. Bir süre söylediklerini hiç
duymadım. Demek, bu kez beni o evin önünden geçerken cesaretlendiren,
Allah’ın benim bir çocuğu sevindirmemi istemesiydi. Bir süre sonra sözlerini
bitirdi. Sustuğunu fark ettiğimde yüzüne baktım. Öyle ümit dolu ve yalvaran
gözlerle bakıyordu ki dayanamadım ve:

_ Belki de sana yardım edebilirim küçük, ne dersin?

_ Gerçekten mi? Bunu yaparsanız inanın çok mutlu olurum. Ve, ve size bu
mektubu okurum. Biliyor musunuz, ben sadece bu mektubu yazabilmek için
aylardır kendi kendime okuma-yazma öğrenmeye çalışıyorum. Babam beni hiç
okula göndermedi de… Bir an durdu, bir başka yarası kanamıştı belli ki… Yere
eğdiği başını kaldırdı ve sesini biraz daha yükselterek:

_ Hem, bana yardım ederseniz bu iyiliğinizin karşılığını büyüdüğümde mutlaka
size öderim.

_Ah küçük, bana hiçbir şey ödemen gerekmiyor. Ne şimdi, ne de büyüdüğünde.
Madem cennete bir mektup göndermek istiyorsun öyleyse beni, mektubu
göndereceğin kişinin mezarına götür.

_Hemen şimdi mi?!

_Tabi şimdi, yoksa hemen göndermek istemiyor musun?

_Evet, tabi ki istiyorum, hemen gidelim… Ama durun bir dakika. dedi ve
cebinden yeşil bir zarf çıkardı:

_Bunu size okuyacağımı söylemiştim. Eğer söylediysem, bunu yapmalıyım, öyle
değil mi? Ama, siz isterseniz tabi….

_ Ama küçük bu, senin için çok özel olmalı.

_Haklısınız çok özel, ama size okumak istiyorum...

_Peki öyleyse, madem bunu istiyorsun. dedim ve elimi omzuna attım, sonra da
yürümeye başladık. Gülümseyerek zarfı açtı sonra, hiç değişmeyen o acı
gülümsemesi ile…

_Aslında bu bir şiir… Anneme ancak böyle anlatabileceğimi düşündüm
duygularımı… dedi. Kağıdı açtı ve okumaya başladı:

ORDA BAHAR GELDİ Mİ BİLMEM AMA…

Hani, bir zaman bacağını kırdığım için

Çok kızdığın, küçük bir masam vardı…

Onu tamir etmek için çok uğraşmıştın hani…

Şimdi o kırık masa,

Benim tek arkadaşım.

Şimdi o kırık masanın başında,

Ağlamakla geçiyor günlerim.

Unutmadan, beni hiç yalnız bırakmayan

Belki de bırakamayan demeliyim

Bir de küçük pencerem var odamda…

Aaa, o da ne, penceremin önüne

Küçük, zavallı bir güvercin kondu…

Kim bilir, kime ait…

Kim bilir, annesi nerde…

Belki onun annesi de cennettedir

Senin yanındadır belki de…

Biliyor musun,

Ben de ona benziyorum bir parça,

Onun gibi zavallı, yapayalnız bu dünyada…

Ama bu güvercini

Burada ilk defa görüyorum ben…

Bir şeylerin habercisi olmalı…

Yoksa tabiat anadan mektup mu getirdi bana…

Aman Allah’ım!..

Yoksa bahar mı geldi?..

Yoksa, kışın o soğuk

O kapkaranlık günleri sona mı erdi?..

Lütfen, lütfen izin ver anneciğim…

Emin ol birkaç dakika sonra tekrar döneceğim…

…Bu kadar anlayışlı olduğun için

Gerçekten çok teşekkür ederim…



Şimdi geldim anneciğim.

Seni beklettiğim,

Birkaç dakika da olsa

Mektubu geciktirdiğim için

Çok özür dilerim…

Bu birkaç dakikada neler gördüm bir bilsen,

Bir bilsen anneciğim,

O kuş cıvıltıları

O yumuşacık güneş ışınları

Ve hiçbir zaman bana arkadaşlık etmemiş olan

Hayalimdeki sevgili arkadaşlarımın kahkahaları,

Sen gittiğinden beri

Benden nefret eden babamın bakışları ile

O kadar karşıt ki birbirine…

Hayat bu mu anneciğim?..

Hayat, baharda kış yaşamak mı her zaman?..

...Hani, bana kardeşlik, mutluluk hikayeleri anlatırdın,

Hani hep bahardan, onun güzelliklerinden bahsederdin.

Çiçeklerden…

Yemyeşil çimenlerden…

Ve onların üzerinde zıp zıp zıplayan

Bembeyaz tüylü keçilerden…

Sen gittiğinden beri

Bunları anlatan kimse yok bana.

Aslında kimsenin

Anlatacağı hiçbir şeyi yok…

Halbuki benim o kadar çok var ki…

Ama kime, nasıl anlatırım?..

Nasıl paylaşırım, şu küçücük kalbime sığmayan

Kocaman sevgiyi…

Nasıl paylaşırım senin sevgini…

Hem kim dinler ki beni

Kim umursar ki?..

Şimdi yanımda olsaydın

(Ki herhalde yanımdasındır!)

Herhalde bu güzel bahar gününde

Benim, bu karanlık odada

Bu kırık masanın başında

Yalnız başıma oturmama izin vermez:

“Hadi birlikte dolaşmaya çıkalım.” derdin.

Beni mutlu etmeyi çok iyi bilirdin.

(Ve ben de seni!..)

Teklifini duyar duymaz

Hemen boynuna sarılır öpücüklere boğardım seni..

Sonra birlikte küçük tepemize tırmanır

Orda ıslak çimenlere otururduk…

Başımızı gökyüzüne kaldırır

O sonsuz maviliği seyre dalardık…

Dizlerine koyardım başımı sonra…

Ama sen yoksun ki…

Belki, birlikte en mutlu olacağımız zamanlarda

Beni bırakıp gittin...

Yoksa orda,

Burada olduğundan daha fazla mı mutlusun?..

Oradaki çiçekler daha fazla mı güzel?

…Orda bahar geldi mi bilmem ama

Burada geldi…

Kimi canlılar yeniden başladılar yaşamlarına.

Rengarenk çiçekler açtı yeniden…

Tabiat hayata döndü anneciğim…

Kış günlerinin, bu karanlık mevsimin bitişi

Hayata döndürdü onları,

Sen neden dönmüyorsun anne?...

Yoksa kışın bittiğinin, hala farkına varmadın mı sen?..

Kış bitti anneciğim,

Duyuyor musun, bitti!..

Neden hala hayata dönmüyorsun

Diğer çiçekler gibi…

Orda mevsim hep bahar mı yoksa?..

Kış olunca, burada solacağından mı korkuyorsun?..

Yoksa, yoksa bıktın mı bahardan!..

…Yoksa orda hiç mi gelmiyor bahar?..

Özledin mi?..

Öyleyse buraya gel,

Yeniden mutlu olalım seninle…

Hayata yeniden başlayalım, birlikte…

Korkuyor musun yoksa?..

Orda bahar geldi mi bilmem ama

Burada çoktan geldi ve SENİ BEKLİYOR!..

Mektubu bitirdiğinde ikimizin de gözleri yaşlarla dolmuştu. Farklı olarak
ben gözyaşlarımı gizlemeye çalışıyordum sadece. Birazdan mezarın bulunduğu
yere ulaştık. Bu mezarlığı daha önce hiç görmemiştim. Kapıda durduğumuzda:

_Özür dilerim, sizi üzmeyi asla istemezdim. Affedin beni lütfen… Şimdi ne
yapmam gerekiyor?..dedi. Ben de:

_Aaa, önemli değil küçük, asıl ben sana teşekkür ederim ki böyle özel bir
şeyi benimle paylaşman gerçekten çok mutlu etti beni. Şimdi yapman gereken
tek şey, annene ona bir mektup getirdiğini söylemek ve mektubu mezarın
üzerine bırakmak. Yarın gelip baktığında mektubu aldığını göreceksin. dedim
.

Birlikte annesinin mezarının olduğu kısma doğru yürüdük. Benim ürperişlerime
karşılık o, şaşılacak derecede soğukkanlıydı. Fakat bu ancak annesinin
isminin yazılı olduğu mezar taşını görünceye kadar devam etti. Onu böyle
hıçkırıklara boğan bir mermer parçasıydı işte… O güne kadar hiç böyle içten
ağlayan birini görmemiştim. Gördüğüm manzara karşısında fazla dayanamadım ve
ben de ağlamaya başladım. Ellerimle gözyaşlarımı silerek onu annesiyle baş
başa bırakmak için kapıya kadar yürüdüm. Kapıda durup onu izlemeye başladım
sonra. Ağlamayı bırakmış, gözlerini mezar taşına dikmişti. Kımıldamadan
öylece oturuyordu. Ne garip, her taraf bir ölüm sessizliğiyle kaplanmıştı.
Daha biraz önce cıvıl cıvıl şarkılar söyleyen doğa birden bire susup küçük
bir çocuğun hıçkırıklarını dinlemeye başlamıştı sanki. Birazdan elindeki
zarfı bıraktı ve yanıma geldi. Yeniden elimi omzuna koyarak:

_Mutlu olmalısın küçük… dedim. Gözlerini bana kaldırarak:

_Neden? diye sordu kısık bir sesle.

_Çünkü cennete mektup gönderen ilk insan sensin!.. dedim. Kalbimi sızlatan o
acı gülümsemesiyle cevap verdi:

_İsterseniz, sevgili ablacığım, bu oyuna daha fazla devam etmeyelim!

_Ne, nasıl yani, ne demek istiyorsun sen küçük?

_Ben cennete asla mektup gönderemeyeceğimi biliyorum aslında…

O an şoka uğradım işte… Ne diyeceğimi bilemedim. Belliydi, bir şey söylememi
bekliyordu. Ama ben sadece eğildim ve sıkıca sarıldım ona. Sonra elinden
tuttum ve geldiğimiz yoldan yavaş yavaş geri döndük. Onu evinin kapısına
bıraktığımda dönüp bir kez daha baktım eve. Bu kez o kadar da korkunç
görünmüyordu. Demek bu evin içinde de böyle bir yürek yaşıyordu…

O günden sonra birkaç kez daha karşılaştım küçükle. Hep aynı yöne, annesinin
mezarına doğru gidiyordu. Ama nedense ikimiz de hiç birbirimize bakmadık,
hiç konuşmadık. Bir ay sonra, bir yağmurda fazlaca ıslanarak zatürree
olduğunu öğrendim. Çok üzüldüm ve korkumu bir kez daha yenerek evine gittim.
Kapıyı çaldım, fakat kapı açıldığında, ne söyleyeceğimi hiç düşünmemiştim.
Nihayet kapı açıldı, orta yaşlı, esmer, iri yapılı, deyim yerindeyse tam
tahmin ettiğim gibi bir adam açmıştı kapıyı. Bu, onun babası olmalıydı:

_Buyurun, bir şey mi istediniz? dedi. Sesinin tonu çekingenliğimi bir kat
daha artırmıştı, cevap veremedim.

_Bir şey mi istediniz? dedi tekrar. Kendimi biraz toparladım ve:

_Şeyy,… Ben, oğlunuzun hasta olduğunu duydum da… Acaba onu görebilir miyim?
Ben onun bir arkadaşıyım… diyerek cevap verdim. Sonra da içimden derin bir
“oh” çektim. Adam biraz şaşırdı ve “Arkadaşı ha!” diye homurdanarak beni
içeriye davet etti. Ev dışarıdan göründüğü kadar korkunç değildi. İki kat
merdiven çıktıktan sonra en son kata ulaştık. Merdivenin karşısındaki kapıyı
iki kez tıklattı ve açtı. İçeriye başını uzatarak:

_Seni görmek isteyen biri var, arkadaşınmış dedi ve kapıyı biraz daha açarak
bana tekrar:

_Buyurun, dedi ve kendisi çıktı. İçeri girdim sonra. Solgun yüzlü küçük daha
bir sararmış, daha bir zayıf düşmüştü. Hafifçe başını kaldırdı ve gülümsedi.
Bu kez içten bir gülümseyişti bu:

_Geleceğini biliyordum! dedi. Ben de ona gülümseyerek:

_Ne o küçük, hasta mı oldun? Seni yaramaz, ne işin vardı o yağmurda senin
dışarıda?

_Anneme gitmiştim, her zaman olduğu gibi bana cevap vermesi için
yalvarmaya... Hava çok güzeldi ama birden bire…

_Birden bire yağmur bastırdı, değil mi? Ee, bahar bu, ne olacağı belli olmaz
ki!..

_Haklısın, bahar bu!

_Bak bunu çok sevdim.

_Neyi?

_Bana “sen” demeni. Bundan sonra senin tek arkadaşın o kırık masa olmayacak.
Çünkü ben varım.

_“Bundan sonra”... Benim için bundan sonra olursa tabi…

_Evet tabii…

O sırada duraksadım, sözümü tamamlayamadım, kırık bir masa çekmişti
dikkatimi. Küçük bir pencere bir de. Gerçekten, oda tıpkı şiirde söylediği
gibiydi, karanlıktı. Masanın üzerinde aynı yeşil zarfla kağıt vardı. Masaya
baktığımı görünce:

_O masa, dedi.

_Evet diye karşılık verdim.

_Geleceğimi nerden biliyordun sen bakalım?

_Annem söyledi!

_Annen mi söyledi, nasıl yani?..

_Şimdi gerçekten mutluyum, biliyor musun.

_Neden, yani… neden şimdi?

_Çünkü şimdi, gerçekten cennete mektup gönderen ilk insan olduğumu
biliyorum...

Kafam karışmıştı. Hiçbir şey anlamıyordum küçüğün söylediklerinden. En
sonunda:

_Annem dün gece mektubuma cevap verdi, dedi.

_Nasıl?.. Ya küçük ne diyorsun sen?

_Dün gece rüyamda gördüm onu. Mektubu aldığını, şiirimi de çok beğendiğini
söyledi. O da mektup göndermek istemiş, ama bu mümkün olmadığı için
yapamamış ve rüyamda benimle konuşmaya karar vermiş.

_Ee, sonra?

_Aslında yanıma da gelmek istiyormuş ama maalesef bu da mümkün değilmiş!...
Ve, biliyor musun, ben onun yanına gidecekmişim…

Bunu duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Bazen rüyaların gerçekle ilişkisi
olduğunu ya da ölülerin rüyalara girdiğini filan duymuştum ama… Demek
yakında… Hayır,hayır bu olmamalıydı, ölmemeliydi küçük. Oturduğum
sandalyeden kalktım ve yatağına, onun yanına oturdum. Sanki, ona yakın olup
elini tuttuğumda gitmeyecekti. Bir an duraksadı, yutkundu ve devam etti. Ara
sıra bir öksürük nöbeti bölüyordu konuşmasını:

_Biliyor musun, orda da mevsim baharmış. Tıpkı burada olduğu gibi, çok güzel
geçermiş orda da bu mevsim. Senden bahsettiğini söylemiştim, değil mi? Ah
evet, senin bugün buraya geleceğini,sana teşekkür etmemi ve seninle
vedalaşmamı söyledi.

_Hey, ne vedası küçük, nereye böyle!.. Hem bak elin de bende, bırakmıyorum
seni… dedim ve hıçkırıklara boğuldum.

_Ağlama, bana böyle mi veda ediyorsun?!.. Hem sen de bana mektup yazarsın.
Emin ol bütün mektuplarına cevap veririm. Bilirsin sözüm sözdür…

_Bilirim küçük, verirsin, sözünü tutarsın sen…

_Ama… sen de bana yazacaksın, söz mü?...

_Söz küçük, yazacağım, ama ne diyorum ben böyle, sen bir yere gitmiyorsun
ki, küçük lütfen!..

_Hoşça kal, seni çok seviyorum... Teşekkür ederim…

_Güle güle demeyeceğim küçük, gitme lütfen…

_...

_Küçük, hey sana söylüyorum, gitme diyorum, gitme, gitme… Ve cesede
sarıldım. Öylece belki akşama kadar ağladım. İsmini de cenazenin olduğu gün
öğrendim. Sormaya hiç gerek duymamıştım, o da söylemeye…Ona “küçük” demek
hoşuma gitmişti. Mektuplarıma da hep “Küçüğe!” diyerek başladım. Fakat
hiçbir mektubuma cevap vermedi küçüğüm. İlk defa sözünde durmuyordu belki
de, ama bu onun elinde değildi, ne yazık!.. Çok merak ettim, ama bir kere
olsun anlatmadı bana cennetin baharını. Bugün ölümünün birinci yıldönümü.
Evet küçüğüm, tam bir yıl oldu sen gideli. Pırıl pırıl bir güneş ve kuş
cıvıltıları içinde güzel bir bahar günü, tıpkı geçen yıl bugün olduğu gibi…
Ve şimdi, sana söylemek istediğim tek bir şeyim var küçük:

“Orda bahar geldi mi bilmem ama

Burada çoktan geldi ve SENİ BEKLİYOR!...”

  Alıntı ile Cevapla
Eski 17-03-2007, 14:44   #2
Yeni Üye
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Bulunduğu Yer: bilinmiyor
Mesajlar: 40
Tesekkür: 0
1 mesajina 1 kez tesekkür edildi
 ihtilal isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

tskler ayışıgı çok anlamlı ve güzel

  Alıntı ile Cevapla
Eski 19-03-2007, 14:09   #3
Dost
pınar09 - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
173 mesajina 805 kez tesekkür edildi
 pınar09 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

ben resmen ağladım burada,çok hüzünlü bir hikaye.emeğine sağlık.

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
ama, çok, gÜzel, uzun, Öykü


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 17:14 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1