16-10-2009, 08:52 | #1 |
Dost
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
|
Devrimci Ana'nin öyküsü...
Gülşah Tağaç, 6 çocuk annesi bir ev kadınıydı. Bir çocuğu polis tarafından öldürülen, iki çocuğu ve damadı şu anda cezaevinde bulunan Tağaç, çocuklarına sahip çıkmak için çıktığı sokaklarda özgürlüğü, dostluğu ve kardeşliği görmüş, öğrenmiş. Tağaç, kendi deyimiyle, artık sadece çocuklarının değil, bütün çocukların annesi...
siteadi.com - Devrimci Ana'nin öyküsü... Bir ev kadını iken, oğlunun içeri alınmasıyla evlat acısıyla, cezaeviyle, görüş kuyruklarıyla, meydanlarla tanışmış. İşkenceyi oğlunun bedenindeki izlerle tanımış. Ve oğlunu ondan koparıp alanlar, hatıralarını da almışlar. Oğlunun cezaevinden yazdığı mektuplara ev baskınında el konulmuş ve kızının yargılandığı davada “örgüt dokümanı” denilip, kızı aleyhine kullanılmış. ‘İşkence nedir bilmezdim’ Gülşah Tağaç’ın serüveni oğlu Enver Tağaç’ın tutuklanmasıyla başlıyor. Haberi kızından almış ve dünyası başına yıkılmış. Baba eve geldiğinde düşmüşler yola. Emniyet Müdürlüğü’ndeki bütün şubelerden “Bizde yok” yanıtını almışlar. Eve gelip çaresiz otururlarken, kapının çalınışını, oğlunu karşısında görüşünü şöyle anlatıyor Tağaç: “İşkence nedir bilmezdim. Öğrendim. Evde çaresiz oturuyorduk. Kapı çalındı. ‘Anne aç ben Enver’ dedi oğlum. Dünyalar benim oldu. O günü unutamıyorum. Sarıldım Enverime. Dokunuyorum eline ayağına. Ayakkabısı yok. Ayakları, yüzü şişmiş. Sonra siren sesleri. Polisler içeri girdi. Enver hep ‘Bir şey yok anne’ diyordu. Aradılar evi sonra Enverimle çıkıp gittiler. Sabah koştum şubeye. Elimde ayakkabı. ‘Akşam oğlumu getirdiğinizde ayakkabıları yoktu’ dedim polislere. Şaşırdılar ‘Ayakkabısı yok muydu?’ dediler bana. ‘Evet yoktu’ dedim. 35 gün şubenin önünde durdum. Yerimde duramıyordum. Nasıl dururum oğlum içerde işkencede, nasıl dururdum.” Eşiyle birlikte oğlunu görmek umuduyla Selimiye Cezaevi’ne koşmuş Tağaç, oğlunu görememenin acısıyla dönmüş eve. Tek istediği oğlunu görmek, ona doya doya sarılmakmış. ‘Eşitliği, özgürlüğü tanıdım’ Tağaç, insanın ezildiğini, sömürüldüğünü gördüğü zaman kölelikten kurtulduğunu anlatıyor. Evin duvarlarının insanı yiyip bitirdiğini söyleyen Tağaç, “Kadın olarak köleydim. Kaynanamın yanında köleydim, eşimin yanında köleydim. Kocam işten döndüğünde çayı yemeği hazır olmalı, yoksa kıyamet kopardı. Bu yüzden çocuklarıma sahip çıkıyorum. Oğluma sahip çıkarken kendime sahip çıkıyordum. Bu sayede eşitliği, özğürlüğü tanıdım, bunu savunan güzel insanlarla tanıştım. İnsan arasına girdim, kölelikten kurtuldum” diyor. Çocuklarının insanları sevdiğini yineleyen Tağaç, sonuna kadar onların yanında olduğunu söylüyor ve anneliğin sadece çocuk doğurmak olmadığını, onlara yaşanabilir bir dünya bırakmak olduğunu ve anaların bunun için mücadele etmesi gerektiğini anlatıyor. Tağaç, Selimiye Cezaevi’nde oğlunu ilk gördüğü günü de unutamıyor. Ayakkabısı yırtılmış oğlunun. Yürürken açılıp duruyormuş. Tağaç, “Oğlum benden ayakkabı istedi. ‘Nasıl bir ayakkabı istiyorsun?’ diye sorduğumda; ‘Tutuklu ayakkabısı olsun anne’ dedi. Hemen fırladım. Bütün ayakabıcıları dolaştım. Tutuklu ayakkabısı istediğimde şaşırıyorlar. Sonra neyse biri bana bez ayakkabı getirdi. Koştum Selimiye’ye almadılar beni içeri. ‘Görüş hakkını kullanmışsın’ dediler. Yalvardım. O zaman siz ayakkabıyı verin dedim. Almadılar. Oğlumun ayakkabısı yok dedim. Dinlemediler. Bir sonraki görüş gününe kaldı ayakkabı” diyor. Tağaç, oğlu 66 yıl ceza aldığında çalmadığı kapının kalmadığını, ama hiç kimseyi tanımadıklarından ellerinin, ayaklarının bağlandığını söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Üç katlı bir evimiz vardı. Evi o dönemin parasıyla 5 milyara sattık. Oğlum kızdı. ‘Anne niye sattınız. Ben bu cezayı aldım. 6, 7 yıl yatar çıkarım’ dedi. Ben nasıl yerimde dururum, oğlum içerde yatarken. Biri oğlumu çıkaracağını söylese hemen o an paranın hepsini eline vereceğim. Olmadı, oğlum çıkamadı. Çıktığında da ben sevinemedim. Çünkü kısmi af çıkmıştı ve bir kısmı içerdeydi hâlâ. Onlar da benim evladımdı. Ve tek suçları halkı sevmekti. Bir de herhalde öldürüleceği içime doğduğundan herhalde sevinemedim.” Mektuplar delil sayıldı Tağaç, oğlu cezaevinde olduğu süre içinde, daha fazla sebze, meyve yesin diye Çağlayan-Topkapı arasındaki yolu yürüdüğünü, komşuları görmesin diye de taşlıklardan, derelerden gittiğini anlatıyor. Hep çocuklarının yanında olduğunu söyleyen Tağaç, katledilen oğlunun cezaevinde bulunduğu süre içinde kendisine yazdığı mektupların mahkemede kızı aleyhine kullanıldığını anlatıyor. Bunun yüreğinde derin bir yara açtığını anlatan Tağaç, “O mektuplar benim her şeyimdi. Onlar öldürülen oğlumun bana yazdığı mektuplardı. Vasiyet etmiştim, ben öldüğümde mektuplar başımın altına yastık yapılsın. Ama ben Almanya’da bulunduğum sırada kızımı polis tutuklamış. Sonra evime düzenlediği baskında oğlumun bana yazdığı mektupları ve kitap çalışmasını almışlar. Mahkemede bunları örgüt dokümanı olarak kullandıklarında ben ayağa kalktım ve mahkeme heyetinden izin istedim. İzin vermediler. Ben de ‘Hakim bey eğer o mektupları okursanız onların bana oğlum tarafından yazılmış mektuplar olduğunu görürsünüz. Ben oğlumum mektuplarını istiyorum’ dedim. Ama alamadım” diyor. ‘Bana torunumu verin’ Gülşah Tağaç, hep mücadele etmiş. Öldürülen oğlu için, cezaevindeki çocukları için, kendisi için, torunları için ve geriden gelenler için... Her mücadelede biraz daha özgürleşmiş, kendi deyimiyle, kölelikten kurtulmuş. Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Lisesi önündeki eylemleri hiç kaçırmamış. “Ben bir anayım. Evlat acısını bilirim. İnsan sevgisiyle dolu yüreğim. Tıpkı diğer analar gibi. Gitmesem rahat etmezdi yüreğim. Benim evlatlarım eşit, özgür, sömürüsüz bir dünya istiyorlardı. Tek suçları insanları sevmeleriydi “ diyor. Yerlerde sürüklenmiş, hakarete uğramış, tıpkı evlatlarını arayan diğer analar gibi. Vazgeçmediğini söylüyor. Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemine “Anneler Günü”nde annesini de götürmüş Gülşah Tağaç. Annesinin polisin verdiği karanfile karşılık verdiği yanıtı unutamıyor: “Bana karanfil değil, torunumu verin!” Evrensel Gazetesi
__________________
Ben bir ırmağım, dağlardan coşarım Akma deme bana, ben akarak yaşarım |
16-10-2009, 09:19 | #2 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Bulunduğu Yer: çorum
Mesajlar: 337
Tesekkür: 472
|
ozaman devrimcilerin her birinin yaşadığı bir kitap niteliğinde.. bu işkenceleri bu zulmu yapanlar savaş suçlusu gibi yargılanmalıdırlar..
__________________
Olmasın yüreğinde ne çelişki ne telaş,
Aşk çalacak kapını birgün yavaş yavaş... |
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi *Yakamoz* üyemize tesekkür ettiler | pınar09 (16-10-2009) |
16-10-2009, 22:08 | #3 |
Dost
Üyelik Tarihi: Dec 2007
Bulunduğu Yer: ankara
Yaş: 36
Mesajlar: 167
Tesekkür: 53
|
“O mektuplar benim her şeyimdi. Onlar öldürülen oğlumun bana yazdığı mektuplardı. Vasiyet etmiştim, ben öldüğümde mektuplar başımın altına yastık yapılsın."
Sözlerin niteliksiz ve anlamsız kaldığı ne çok şeyimiz var.... Çok güzel bir paylaşım yüreğinize sağlık.. |
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi ..demet.. üyemize tesekkür ettiler | pınar09 (17-10-2009) |
Tags |
ananin, devrimci, öyküsü |
|
|