Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Güzel Ve Anlamli Yazilar > Hikaye ve Öyküler
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 31-08-2010, 19:53   #1
Onursal Dost
Lavinia - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Yaş: 35
Mesajlar: 696
Tesekkür: 958
563 mesajina 4999 kez tesekkür edildi
 Lavinia isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Güneşin Çocuğu

Güneşin Çocuğu
siteadi.com - Güneşin Çocuğu


Işığın Dokusuzluğu

Solda güneş, hiç usanmadan her gün hep aynı yerden yükseliyor. Sade güneş mi; güneşe tanıklık edercesine sıra sıra bulutlar onun peşinden. Peki ya çocuklar? Onlar durur mu; ? Onlar da güneşe koşuyor. Yaşlılar biraz ağır tabi. Her namaz sonrası yürüyüşlerde olduğu gibi, yavaş ve düşünceli biraz. Malum, Rablerinden geliyorlar. Ozon tabakasına inat otomobiller yavaştan çoğalıyor güneşin altında. Bir sonbahar sabahı bu; yalnız güneşli. Güneşin çocuklarına bakın hele! Nasıl da coşku içinde okula doğru… Sonra boyacı adamlar, aralarında bir de boyacı kadın. Hele bir boyacı var ki, o suskun, hüzünlü, biraz da mahzun bakışlarıyla güneşin okul çocuklarına doğru gözleri… Bu sokakların kedileri hayatlarında hiç kasap görmediler, yalnız yaşayan Nedime Teyze dışında tabi. Her sabah kapının önüne tam üç tabak ciğer bırakır. Sonra öğleye doğru o boş tabakları alır evine doğru yönelir. Aaaa! Bakın bakın! Mahallemizin delikanlısı geçiyor. Nasılda heybetli. Dediklerine göre mafyada çalışıyormuş. Sigortası var mı bilmiyorum, ama oldukça iyi para alıyormuş.
Güneş iyice yükseldi. Artık herkes kendi yolunda; kediler bile görüyor bu güzelliği…herkes herkesi görüyor………………………………………
- Sustun
- Ya burası, şu gördüğün onca şey, hiç biri gerçek değil. Burada gerçek olan hiçbir şey yok. Her gün aynı oyunla avutuyorum kendimi. Önce tatlı bir havaya bürüyorum kendimi, sonra tatlılıklar devam ediyor tabi. Karşıda görünen hiçbir şey yok. Ama görüyorum, tatlı tatlı kendime masal anlatıyorum. Güneşi, bulutları, boyacı çocuğu, olmak istediklerimi. Ben, uyduruyorum. Şuan ne mi var? Kara bulutlar kaplamış gökyüzünü, güneşe dair hiçbir şey yok. Çocuklar yok, yaşlılar yok, ciğer yok, sokak yok. Her yerde bir kasvet, terkedilmiş kale duvarları, duvarların arasından fırlamış kuru dallar da yok. Bak yine uydurdum. Delikanlı diye bir kavramı hiç görmedim. Kendim uydurdum. Buranın tek heybeti nedir biliyor musun? Karanlık. Karanlık o kadar heybetli ki şu sabah vakti, gözlerimi bile kandırıyor bu karanlık “uyku vakti” der gibi. Bazen ne zaman uyuyacağına karar veremiyor gözlerim.
- Tamam. Az önce söylediğin o güzel güneş ve diğerleri yok. Ama bak, güzel yağmur bulutları var ve hafiften yağan yağmuru görmüyor musun? Şu çocuklara bak, yağmurda ne kadarda mutlular.
- Senin adın ne?
- Meliha!
- Meliha mı? Sesin çok kalın Meliha. Ben seni erkek zannetmiştim.
- Erkek mi? Sen insanları seslerine göre mi sınıflandırıyorsun? Bak, işte bir bayanım, ama sesim de biraz sorun var. Zaten o yüzden bur…
- Ben insanları sesleriyle ayırt ederim Meliha.
- Bu arada sen hep böyle dalgın dalgın mı durursun?
- Bana artık soru sormayı bırak Zileha!
- Melihaaa!
- Her neysen…….. Hem o bahsettiğin güzel yağmur bulutları da yok. Çocuklar da yok. Sokakta kimse yok. Ve sadece yanımda sen varsın. Duyuyorum seni. Oysa o bahsettiklerini duyamıyorum. Hani neredeler?
— Anladık, senin için ses çok önemli. Ama biraz da bakmayı denesen.
— Bakıyorum Meliha! Sen hiç endişe etme. Ben gerçekten bakıyorum. Ve emin ol gerçeğe bakıyorum. Ama bu dediklerinin hiçbirisi yok. Sen beni kandırıyorsun. Sence var olabilir. Ama bence yok.
- Ama beni görebiliyorsun. Ben de doğanın bir parçasıyım. Diğerlerini niye görmüyorsun?
- Ben duyduğum şeyleri görürüm. Benim için, gördüklerimi duyabilmek diye bir olay yok.
- Delisin sen.
- Evet. Benimle ilk defa konuşan herkes bunu diyor.
- Neden buradasın?
- Duyduklarımı görmek için. Ya da göremediklerime sesler vermek için. Belki de daha fazla uydurmamak için, yalan söylememek için.
- Anlamıyorum.
- Anlayamazsın.
- Belki daha açık anlatırsan anlayabilirim.
- Sen açık ve kapalı kavramlarını biliyor musun? Örneğin tencerenin kapağının açık oluşunu bilebilir misin? Ve onu kapatma olayını.
- Bilirim tabi ki. Bunu herkes bilir.
- Nereden bilirsin anlatır mısın?
- Hemen her gün bunu evde görüyorum. Annemin yemek yapışlarında falan.
- Ben de biliyorum. Ama bu iki bilme arasında bir fark var Meliha. Senin gibiler kitap okur. Belki gidip görmediği yerlerde ki insanları, yemekleri ve hatta tencereleri bilir. Şimdi sen, ben bütün bu kitapta okuduklarımı gördüm diyebilir misin? Sadece okudun, duydun ve bildin.
- Evet.
- İşte benim bilmem de böyle bir şey. Duyarım ben, hissederim. Duyduğum ve hissettiğim şeyleri mutlaka görür gibi olurum. Hayal kurarım yani.
- Zor bir insansın.
- İçinde bulunduğum durum zor olabilir ancak. Ama ben zor biri değilim.
- Sevgilin var mı?
- Öyle bir kişi yok. Zaten benim âşık olmam bile zor bir ihtimal. Hayal kurarım ben. Senin şu içinde yaşadığın gerçeği ben hayalimde yaşarım. Zaten sen de bir hayalin içindesin. Tüm herkes bir hayal. Anlıyor musun? ...... Şu durumda beni anlamanı beklemek de bir hayal.
- Kitap okur musun?
- Okurum. Ama sadece kendi yazdığım kitapları. Her sabah yeni bir hikâye yazarım. Yazdığımı, yazdığım an okurum.
- Ben de okuyabilir miyim?
- Tabi ki, hayal edebilen tüm herkes okuyabilir, sessizce. Kendi kitabını.
- Ne demek istiyorsun?
- Konuşmamızın ilk başında bahsettiğim o güneşli ve çocuklu hikâye vardı.
- Evet vardı.
- Benim okuduğum çocuk ile senin okuyacağın çocuk aynı çocuk değil. Hiçbir zaman da olamaz. Sen benim okuduğum güneşi duyabilirsin belki, ama anlat desem anlatamazsın. Çünkü o benim güneşim. Benim kitabım, benim okuyuşum, benim hayalim. Görmek lazım.
- Ama sen hayal kurmaktan bahsediyorsun. Kitap okumak değildir bu.
- Dedim ya! Hayal kurarım ben. Kurduğum hayali okurum. Duyarım ben. Duyduğumu, kurup ta gördüklerimi bilirim ben.
- Ayrıca yorulmuyor musun sen?
- Neden?
- Hep aynı noktaya bakıyorsun da ondan.
- Sen hiç, tek bir noktaya bakıp konuşmaz mısın? Ya da konuşmak için illa ki beni görmen mi lazım? O zaman bana farklı bir nokta göster, senin gösterdiğin noktayı görebilirsem, o noktaya bakayım.
- Öndeki ağaçta bir kuş var. Onun bulunduğu noktaya bak.
- Ona mı, o kanaryaya sabahtan beridir bakıyorum zaten.
- Nasıl olur, daha bir kere bile kafanı kaldırıp yukarıya bakmadın. Yalan söylüyorsun.
- Yalan söylediğime ancak emin olduktan sonra “Yalan söylüyorsun” demelisin. Ve ben, o kanaryayı buraya oturduğumdan beridir görüyorum, çünkü duyuyorum. Dedim ya duyduklarımı görürüm ben.
- Onu sadece duyarak nasıl görürsün? Bu bilime aykırı.
- Bilim diye bir şey yok. Olsaydı duyardım. Zaten benim için “Yok” olan her şey, senin için var olan her şeydir.
- Seni anlayamıyorum.
- Anlayacaksın.
- Nasıl?
- Yakında. Kendi gözlerinle göreceksin, sen değil misin görmeden anlayamayan. Şimdi anlaman gerekeni göremiyorsun. Zamanı gelecek ve göreceksin.
- Ne kadar zaman?
- Saatin kaç?
- Oooo Yarım olmuş.
- 10 dakika sonra anlayacaksın.
- Yine Anlayamadım! Neden şimdi değil de 10 dakika sonra.
- Çünkü sen duyduklarını göremiyorsun.
- Anlamak istiyorum. Lütfen, rica etsem bana anlayacağım şeyi anlatır mısın?
- Hayır.
- Neden?
- Anlattım çünkü. Hem de ayrıntılarıyla, hisleriyle.
- Ne zaman?
- Ne kadar zamandır konuşuyoruz?
- Yaklaşık bir saat.
- Yaklaşık bir saattir… Dedim ya! sen gördüklerini anlıyorsun. Anlayacağın şeyi, nasıl anlayacağını bile anlayamıyorsun. Şunu düşün; Sen, Gördüklerine var diyorsun. Bense o gördüklerin yok diyorum. Ben, duyduklarıma var diyorum, Sense sadece duydukların değil, gördüklerin de var diyorsun. Ama ben ardından sana hemen şu cevabı veriyorum; “Ben duyduklarımı görürüm.”. konuda tıkandığımız nokta ise burada, işte bu noktadan sonra anlayamıyorsun. Ve sen hep alışık olduğun anlama stilin ile anlayacaksın ancak.
- Ne demek bu şimdi?
- Yani görerek anlayacaksın. Anlayamayacaksın da. Daha doğrusu anladığın şeyin doğruluğuna inanamayacaksın. Belki de inandığın şey ile anladığın şeyin aynı olmadığını hissedeceksin. Ve sen bu çelişki içindeyken keşke hep anlamayarak kalsaydım deyip karmaşaya bir çıkış kapısı açacaksın. Oysa açtığın o çıkış kapısı bu kargaşaya girdiğin kapının kendisi. Ve sen marifet diye bildiğin bu görme işini bile doğru dürüst beceremediğini düşüneceksin. İçini kemiren bir şeyler olacak. Ama sana söz veriyorum, anlayacaksın; gördüğünü düşünüp görememene rağmen anlayacaksın. Ve tüm bu anlamlılığı kavradığında, içinde bir acıma duygusu belirecek. Ve biliyor musun; ben acıma duygusundan nefret ederim…….. Bu arada, memnun oldum Meliha. Benim adım da Güngör.
- Memnun oldum Güngör.
- Bizimkiler bu hayatta çok çekmişler. Benimde onlar gibi olmamı istememiş. Bu yüzden adımı Güngör koymuşlar. Hep gün yüzü görsün, güneşe baksın hep diye düşünmüşler. Oysa hiçbir zaman gün görmedim bu hayatta.
- Öyle deme! Herkesin sorunu vardır. Kim sürekli mutlu kalmış ki bu dünyada. Zaten üzülüp de üstesinden gelmek değil midir hayat?
- Anlamıyorsun. Bir türlü anlamıyorsun sen beni ya! İlla açık açık göstereyim mi sana gün görmediğimi? Bazen beni çıldırtıyorsun. Sanki görsen de anlayamayacaksın diye düşündüğüm bile oluyor. Neden her cümlede başka anlamlar çıkartmaya çalışıyorsun? Neden kelimelerin gerçek anlamlarıyla anlamıyorsun dediklerimi. İlla felsefe mi yapacaksın… (bir süre geçer, sessizlik) (üzgündür) konuş benimle lütfen. Sen konuşmazsan seni nasıl görürüm. Bak. Özür dilerim. Birazdan gelip beni götürecekler. O zaman belki anlarsın ne olduğunu. Şayet anlayamazsan, burada… ( Sözü yarıda kesilir, annesi ve iki doktor görünür. Annesi Güngör’ün bastonunu verir. Güngör bastonu yere dokundurarak yönünü bulmaya çalışır ve gider. Kördür. Meliha, bastonu yere vurarak ilerlediğini görünce, “…duyduklarımı görürüm” cümlesini şimdi anlamıştır. Şoktadır. )
- (Ağlamaklı bir sesle) Güngör!
- (Güngör durur, arkasına döner; ) Anlayacaksın demiştim.
- (Ağlar) Güngör!
- Sesin çok kalın. Ben seni erkek zannetmiştim. Sen de beni görüyor zannetmiştin. Hayatı hep zannederek yaşıyoruz; Hepimiz Körüz bu dünyada, Körüz.



Barış Mutlu Altunel

__________________



heyhat..! yaşıyoruz.





  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi Lavinia üyemize tesekkür ettiler
IZA (31-08-2010), Selami (31-08-2010), Sisi (31-08-2010)
Cevapla

Tags
Çocuğu, güneşin


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 21:55 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1