Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Güzel Ve Anlamli Yazilar > Hikaye ve Öyküler
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 31-03-2007, 08:48   #1
Onursal Dost
ZiLAN - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
41 mesajina 63 kez tesekkür edildi
 ZiLAN isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Thumbs up Film

Nenesi öleli bir hafta oluyordu. Yaşamla ölümün sınırı bu kadar yakındı demek. O yoktu artık. Onun olmayacağı bir hayatı hiç düşünmemişti. Hala da düşünemiyordu. Olamazdı. Olamaz mıydı? Olan neydi öyleyse? Nenesinin mezarındaki toprak hala ıslaktı. Oradan bir türlü ayrılamıyordu. O çok korktuğu mezarlık, bir haftadır sığındığı yatak olmuştu. Kimseyle konuşmuyor, içinden bir ses susmasını söylüyordu ona. Herşeyini paylaştığı o biricik varlık yok olduktan sonra, ne gerek vardı konuşmaya. Köydeki insanlar acıyarak bakıyorlardı. Her akşam ayakları mezarlığa doğru sürüklüyordu benliğini.
siteadi.com - Film
Paradan puldan başka bir şey düşünmeyen amcasından nefret ediyordu. Ne de çok dövmüştü kendisini. Yengesi olacak mendebur, önüne koyduğu bir tas çorbanın hesabını yapardı. Herşeyi nenesiydi kendini bildi bileli. Anası, babası, kardeşi, arkadaşı. Yeni bir hayata başlayamayacak kadar isteksizdi. Yeni bir hayat var mıydı? Yaşayıp da ne yapacaktı ki bundan sonra? Anasının ölümünden kendisini sorumlu tutuyordu. Kendisi doğarken öldürdüğü anası... Babası başka birisiyle evlenip, çekip gitmişti. Birkaç defa köye gelmiş, ama bir türlü ısınamamıştı ona. Üvey annesi de uzaktan akrabasıydı.

Vakit öğleydi. Haziran sıcağında mezarlıkta akan çeşmenin başına oturmuş, başını buz gibi soğuk suyun altına sokarak serinliyordu. Dayısı Zeynel bir zamandır onu öylece izliyordu. Ne olacak bu çocuğun hali? Böyle giderse delirecek. Söylesem anlar mı, kaldırabilir mi bu kadar yükü? Ama söylemek gerek. “Sen yardımcım ol Şah’ı merdan” diye mırıldandı. Yanına doğru yürümeye başladı. Ali’nın sırtı dönük olduğundan önce görmedi. Çimenleri yaran ayak seslerini duyunca başını çevirdi. Dayısıydı bu; Zeynel dayısı, tek sevdiği akrabası. Bir iç yakınlıkla bakıştılar birbirlerine. Dayısı çeşmenin başına oturdu. Sesini biraz sertleştirerek, “Ne senin bu halin. Seni kovan mı var? Bir haftadır kime sorsam, mezarlıkta diyorlar. Bu kadar da olmaz ki. Eve gidek, kalk. Bi yıkan. Bi güzel karnını doyur.” dedi. Ama, ne söyleyeceğini bilmese de, dayısının yüz ifadesinden bir şey söylemek istediğini farketmiş gibi, “Ne söylemek istiyorsun dayı” diyerek gözlerini dikti. Dayısı “Yok yok, bişey yok. Hadi kalk” dedi.

Gururuna yenik düşmese, geçinip giderdi köyde. Sığınacak bir yer bulurdu kendisine. Ama hayır, yapamazdı bunu. Sıkılgan ve utangaçtı. Dayısı, kal burada demişti. Okulu barim bitir. Köyleri Doğanşehir’e çok yakındı. Ortaokul köyde olmadığından Doğanşehir’e gidiyordu. Dersleri çok iyiydi. Bu yıl ortaokul üçe geçmişti. Ama şimdi canı hiç istemiyordu.

Dayısı herşeyi anlatmıştı. Bu kadar duyguya dayanamayacak kadar zayıftı. Hiçbir şey düşünemiyor, ağlasın mı gülsün mü akıl erdiremiyordu. Bir duyguyu doyasıya yaşayamadan bir başka duygu akın etmişti üzerine. Nenesinin acısı bütün korluğuyla yakarken kendisini, şimdi de bu. Günlerce dayısının evinin damında, gözlerini kırpmadan yıldızları seyrediyor, düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordu. Dayısıyla vedalaştı. Doğanşehir’i Malatya’ya bağlayan ana yola çıktı. Ayağında kara lastik, eski püskü bir pantolon, sarı-kırmızı Galatasaray armalı tişört...

***
Odanın birinde Beethoven’ın besteleri çalınıyordu. Mutfaktan odaya sızan kakao kokusu, oda spreyinin yasemin kokusunu bastırıyordu. Mutfakta mırıldanarak şarkı söyleyen Zeynep, pudingi karıştırırken arasıra tadına bakıyor, her yere eğilip kalktığında o sarı, kıvırcık saçları inip kalkıyordu. Biraz daha süt koymalı pudinge diyerek düşündü. Fakat sonra vazgeçti. Ocağın altını kapattı, pudingi kaselere boşaltarak soğumaya bıraktı. Odaya girdiğinde “Bu iş tamam kızlar” dedi, “üstüne hindistan cevizi de döktüm, soğuyunca bir güzel ziyafet çekeriz kendimize”. Ağzını şapırdattı. Yorulmuş gibi kendisini kadife koltuğun üzerine dağınık biçimde bıraktı. Meral’le Nesrin gülümsemekle yetindiler. Her ikisi de kitap okuyordu. Meral, Anti-Dühring’i, Nesrin “Caz müziğinin tarihi”ni... Meral, “Of be” dedi, “bırakın kitapları, canım sohbet etmek istiyor”. Diğerleri de sıkılmışlardı zaten. Kitapları bıraktılar. Üçü de birer Parliament sigarası yakıp, birbirlerinin yüzüne doğru gülümseyerek üflediler. Arkadaşlarından, ailelerinden, aşklarından bahsederek sohbeti derinleştirmişlerdi. Her üçü de Bilkent Üniversitesi’nde aynı sınıfta okuyorlardı. Aileleri aynı şehirde olmasına rağmen, Çankaya yokuşunda bir ev tutmuşlardı. Hem birbirleriyle çok iyi arkadaştılar. Hemen hemen hiç sorun yaşamıyorlardı. Giyimleri kuşamları çok iyiydi. Evleri küçük olmasına rağmen oldukça güzeldi. Eşyaları biraz da pahalıcaydı. Zeynep, sohbetlerde gülerken hep kıvırcık saçlarını dudaklarının arasına alır, endamıyla gözlerini süzer, gözlerinden yaş gelircesine gülerdi. Nesrin’in anlattığı fıkra karşısında Meral ve Zeynep gülme krizine girmişlerdi. Birisi kendisini diğer odaya zor attı.

Kapının zili çalıyordu. Nesrin gülüşüne engel olarak kapıya doğru yürüdü. Kapının gözleme yerinden baktı. Bir çocuk duruyordu karşısında. Kimdi bu? Kapıcının çocuğuna hiç benzemiyordu. Merakla kapıyı açtı. “Evet” dedi. Ali, utana sıkıla, “Meral Bektaş burada mı oturuyor?” diye sordu. Nesrin, “Evet ama sen kimsin? Niye soruyorsun?”. “Ben köyden geliyorum. Ankara’da işim vardı, yanına bir uğrayım dedim.” Nesrin şaşkın şekilde Ali’yi içeriye davet etti. Ali, lastik ayakkabılarından, ayak kokusundan öyle mahçuptu ki... Ali odaya geldiğinde Meral ve Zeynep elini uzatarak şaşkın ve tedirgin, “Hoş geldin, buyur otur” dediler. “Meral benim. Seni tanıyamadım”. “Şey, ben Ankara’ya gelmiştim, bir de yanına uğrayım dedim. Ben, Bayram Bektaş’ın oğluyum” “Haa, Bayram Amca’nın oğlusun. Hala cezaevinde, değil mi?” Ortalık birden yumuşamıştı. Birbirlerine tebessümlerle bakıyorlardı: “Şaşırdım doğrusu, tanıyamadım.” Biraz daha rahatlamıştı Ali: “Hatırlar mısın, köydeki dereden bir türlü karşıya geçemezdim. Sen hep sırtına alırdın beni” “Hatırlamaz olur muyum!” “Hüseyin Emmi hala Almanya’da, değil mi?”

Hemen aperitif bir şeyler hazırladılar. Ali’nin ömürbillah görmediği şeylerdi bunlar. Yemek esnasında sohbete devam ediyorlar, karşılıklı sorular soruyorlardı. Sanki başka bir dünyaydı bu ev. Herşey düzenli. İçerde mis gibi çiçek ve parfüm kokusu... Üçü de birbirinden güzeldi kızların. Meral’e hayran kalmıştı. Gurur duyuyordu güzelliğinden. Zeytin karası saçları, beline kadar iniyordu. Simsiyah gözlerinde yeni uyanmış birinin mahmurluğu vardı. Pürüzsüz yüzünde gülümsediğindeki gamzesi, dudaklarının kıvrımındaki ahenk... Üçünün de elleri beyaz ve yumuşaktı.

Nereden çıktı bu çocuk diye düşünüyordu Meral: “Ankara’da uğrayacak başka yer yok muydu?” Çocukluğu ne kadar silikti şimdi. İlkokul birinci sınıftan sonra Ankara’ya yerleşmişlerdi. Yükseliş Koleji’nde okumuştu. Başarılı bir öğrenciydi. Üniversitede de dersleri iyi gidiyordu. Para sorunu hiç olmamıştı. Politikayla üniversitede tanışmış, gönlünü kaptırdığı bir arkadaşı sayesinde o ortamlara girip çıkmaktaydı. Okumayı seviyor, pratik adım atmada hala tekliyordu. Hala ikircikliydi...

Yemekten sonra pudingler, kola eşliğinde sevinçle yeniyor, sohbetler ediliyordu. Ali, yabancılığını kıramadığı gibi, onların güzel konuşmasını hayran hayran izliyordu. Yüzünde biriken terler, kızıllaşan duyguların ağırlığıyla eziliyor, eziliyordu.

“Sana birşey söyleyeceğim” dedi Ali, “ama bunlar çıkıp gitsinler evden.” Üç kız da şaşkın biçimde, ağızları açık birbirlerine baktılar. “Söyleyeceksen burada söyle, arkadaşların gitmesine ne gerek var?” “Hayır olmaz, gitmeleri gerekiyor” “Kötü bir şey mi oldu, birisi mi öldü?” “Yok öyle bir şey.” “Söyle öyleyse” Ortalık gerginleşmişti. Meral sinirlenmiş, kasılan yüzünde gamze görünmez olmuştu: “Başıma bela mısın sen kardeşim. Söyleyeceksen söyle” “Hayır olmaz, onlar gidecek” “Deli misin, manyak mısın, aşık mısın yoksa bana, söyle aşık mısın?” Biraz gülümsedi Ali: “Yeni gördüğüm birisine nasıl aşık olurum, sonra seni tanımıyorum ki”. Ali birden kalkıp kaçmak istedi evden. Niye gelmişti buraya? İçi içini yiyordu. Ağzının kıyıları köpükleniyordu. Burnundan soluyor, elleri tir tir titriyordu. Meral de ne yapacağını şaşırmıştı. Nesrin ve Zeynep korkmuşlardı: Ya biz gittiğimizde bir şey yaparsa, öldürürse? “Hayır, biz gitmiyoruz. Ne söyleyeceksen söyle.” Ali ayağa kalktı, “Ben gitmek istiyorum” dedi, kapıya yürüdü. Meral, “Hayır gidemezsin, önce söyle sonra git.” “Onlar gitsin söylerim” Her iki taraf da çaresizdi. Meral, “Tamam, arkadaşlar yan odaya gitsinler” dedi. Çaresiz kabul etti Ali.

Ali ve Meral karşılıklı oturuyorlardı. Ortada sehpa vardı. Meral bardaklara kola doldurdu. Her iki taraf da sessizdi. “Söylesene, hadi, söylesene” diye heyecanlı bir sesle seslendi Meral. Ali nereden başlayacaktı. Doğrudan mı söylesindi, yoksa uzatarak mı karar veremiyordu. Dili pelteleşmiş, ağzının içinde zehir zemberek bir tat vardı. Sarhoşlar gibi kelimeleri söylemekte zorlanıyordu. Ağzını açtı, bir “sen” sözü çıkabildi. Gözleri doldu, dudaklarını ısırdı: “Bir sigara verir misin” dedi. Derin derin çekti içine. Sabırsızlık, tahammülsüzlük had safhaya varmıştı: “Sen” dedi, “senle biz kardeşiz!” Dünyanın yükü kalkmıştı sırtından. “Kardeş” ve “sen” kelimelerini söylemek öyle zordu ki. Söylemişti işte. Dayısı kendisine söylediğinde ne hale düşmüştü. Hala bu duyguların acı ve sevincini iç içe yaşıyordu. Kalbi dışarı fırlayacakmış gibi atıyordu. Şimdi ayağa kalkmaya çalışsa, yığılırdı olduğu yere. Meral “kardeşiz” sözünden bir şey anlamamıştı: “Nasıl yani? Nasıl kardeşiz. Evet, sen Bayram Amca’nın oğlusun, ben de Hüseyin’in kızı”. Ali’ye düşen kanıtlamaktı artık. “Hayır, biz öz kardeşiz seninle. Anamız da bir, babamız da. Fadime Teyze’nin çocuğu olmayınca, sen doğduğunda onlara vermiş babamız. Sonra, anam beni doğururken ölmüş. Beni ninem büyüttü.” Yüzünde ölü solgunluğu vardı Meral’in. Odadan hiç konuşmadan çıktı. Banyoya gitti, soğuk suyun altına soktu başını. Sonra mutfağa gitti, düşünmeye başladı. Ama düşünemiyordu. Düşünemeyecek kadar karışmıştı herşey birbirine. Aradan bir saat geçmişti. Yeniden odaya döndü. Nesrin’le Zeynep, tüm meraklarıyla diğer odada bekliyorlardı. Kızgın ve ağlamaklı bir yüz ifadesiyle üzerine saldırır gibi konuşmaya başladı Meral: “Sen baş belası mısın, nereden çıkıp geldin, hayatımı altüst mü etmek istiyorsun? Yalan söylüyorsun! Hayır, benim bir annem, bir babam ve kardeşim var zaten.” “İnan ki böyle olmasını ben istemedim. Şu an burada olduğuma kahrediyorum. Sonra niye yalan söyleyeyim? Senden ne çıkarım olabilir?” Meral yeniden odadan çıktı. Diğer kızların odasına hışımla girerek, “Lütfen çabuk gelin buraya” diyerek, hızlıca Ali’nin odasına doluştular. Meral “Arkadaşlar” dedi, ağlamaya başadı. “Bu benim kardeşimmiş, düşünebiliyor musunuz, bu benim kardeşimmiş. Türk filmlerinden ne farkı var bunun? Böyle saçmalık olur mu?” “Kardeşin mi?” Nesrin’le Zeynep birden söylemişlerdi bu sözcüğü: “Aaa, gerçekten Türk filmlerine döndü herşey” dedi Zeynep. Nesrin ağzını eliyle kapatarak güldü. Hepsi oturmuşlardı. Meral, başka bir dünyada yaşıyormuş gibi sessizdi. Ali, Nesrin ve Zeynep’e durumu anlattı. Saatlerce sohbet ettiler. Meral, hiç ama hiç konuşamadı saatlerce. Gecenin ikisi olmuştu. Nesrin Ali’ye yatak serdi. Üç kız diğer odaya çekildiler. Ali’nin uyuması mümkün müydü? Gecenin dördünde Meral yeniden yanına gedi: “Uyumadın mı sen daha” dedi, yumuşacık bir sesle. Yanına oturdu. Elleriyle saçlarını okşadı Ali’nin. Elini omzuna attı, başını omzuna dayadı. Kokladı saçlarını. Bir köpeğin yavrusunu yalaması gibi koklaşıyor, birbirlerini öpüyorlardı...

Sabah hep beraber güzel ve eğlenceli bir kahvaltı yaptılar. Şakalaşmalar, kucaklaşmalar, öpüşmeler... “Bugün seninle bi güzel gezelim” dedi Meral. Ali ne diyeceğini bilmiyordu. Meral, “Akşam annemlere gideceğiz, bunun hesabını verecekler” dedi. “Tamam” dedi Ali, “gidelim, hem bir merhaba derim”. Ali ve Meral çarşıya çıktılar. “Çarşı” mağazasına girdiler. Ali baştan aşağı değişmişti. Bunca pahalı şeyleri ilk defa giyiyordu. Bir restoranda yemek yediler. Bilkent Üniversitesi’ne gittiler...

Meral kapının zilini çaldı. Annesi karşısındaydı. Ali’yi görünce rengi atmıştı. Bir anlam veremedi. İçine kurt düşmüştü. Köyden akrabalardan bahsettiler bir zaman. Yemek yediler. Saat geç olmuştu. Annesi, “Hadi ben yatıyorum” dedi. “Dur anne, otur şuraya. Konuşacaklarımız var seninle” Sinirle karışık, zoraki bir gülümseyle çekyatın üzerine oturdu. “Anne, şimdi söyle. Biz Ali’yle neyiz?” Düşündüğü başına gelmişti annesinin. Kekeleyerek, “Nasıl, neyin yavrum? Bayram Amca’nın oğlu” “Anne yalan söyleme” diye hiddetlendi Meral. “Benim suçum yok. Babanın yüzünden. Çocuğum olmadı, seni yanımıza aldık. Yedi-sekiz yıl tedavi gördüm, Murat doğdu sonra” Ali’nin üzerine yürüyordu kadın. Bıraksalar boğazını sıkabilirdi. Meral ağzına geleni söyledi. Kadın ağlayarak çıktı odadan. O gece Ali’yle Meral aynı yatakta sarılarak yattılar. Sabah erkenden evden çıktılar.

“Ali ne yapmayı düşünüyorsun bundan sonra” diye sordu Meral. “Bilmiyorum, belki bir iş bulurum burada” “İstersen seninle birlikte ev tutar, otururuz. Benim yanımda kalmanı istiyorum” Sessiz kaldı Ali. Evde kaldığı iki ay boyunca ablası sürekli kitap veriyordu ona. Bir türlü anlamıyor, sıkılıyordu. Meral ve Ali yaşamlarının en güzel günlerini geçirmişlerdi. Ali gitmek istiyordu artık: “Abla artık ben gitmek istiyorum. Senin kurulu bir hayatın var. Ben başımın çaresine bakarım” “Ali gitme ne olur. Kal yanımda”. “Olmaz abla, senin hayatın başka, benimki başka.”

Ablası yüklüce para verdi Ali’ye. Nesrin, Meral, Zeynep, gözyaşlarıyla uğurladılar onu.

Altı ay geçmişti. Ali köyde dayısının yanında kalıyordu. Bir gün duydu ki, ablası bir fabrikaya bildiri dağıtırken vurulup öldürülmüştü.




Tahir Solmaz

__________________
Serbest piyasa dostluklar

ikilem kıskacında

Hüküm sürüyor iktidar

Hükümlü olmuşuz

Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında

Her gün,

Biraz daha zalimleştiriyor

İçimizdeki canavarı

Her kuvvet,

Biraz daha zalimleştiriyor

İçimizdeki şeytanı


DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
  Alıntı ile Cevapla
Eski 31-03-2007, 10:53   #2
Dost
maral - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Mar 2007
Mesajlar: 1,670
Tesekkür: 3
6 mesajina 8 kez tesekkür edildi
 maral isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Hüzün dolu bir hikaye idi ,paylaşımın için teşekkür ederim arkadaşım,yüreğine sağlık.

  Alıntı ile Cevapla
Eski 31-03-2007, 10:59   #3
Onursal Dost
ZiLAN - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
41 mesajina 63 kez tesekkür edildi
 ZiLAN isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Alıntı: maral´isimli üyeden Alıntı | Mesajı Göster
Hüzün dolu bir hikaye idi ,paylaşımın için teşekkür ederim arkadaşım,yüreğine sağlık.

Gellek spas

__________________
Serbest piyasa dostluklar

ikilem kıskacında

Hüküm sürüyor iktidar

Hükümlü olmuşuz

Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında

Her gün,

Biraz daha zalimleştiriyor

İçimizdeki canavarı

Her kuvvet,

Biraz daha zalimleştiriyor

İçimizdeki şeytanı


DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
  Alıntı ile Cevapla
Eski 31-03-2007, 11:54   #4
Dost
maral - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Mar 2007
Mesajlar: 1,670
Tesekkür: 3
6 mesajina 8 kez tesekkür edildi
 maral isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Alıntı: devrim58´isimli üyeden Alıntı | Mesajı Göster
Gellek spas

ne demek ?anlamadım

  Alıntı ile Cevapla
Eski 31-03-2007, 22:01   #5
Onursal Dost
ZiLAN - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
41 mesajina 63 kez tesekkür edildi
 ZiLAN isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Alıntı: maral´isimli üyeden Alıntı | Mesajı Göster
ne demek ?anlamadım

Çok teşekkürler demek canım...

__________________
Serbest piyasa dostluklar

ikilem kıskacında

Hüküm sürüyor iktidar

Hükümlü olmuşuz

Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında

Her gün,

Biraz daha zalimleştiriyor

İçimizdeki canavarı

Her kuvvet,

Biraz daha zalimleştiriyor

İçimizdeki şeytanı


DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
  Alıntı ile Cevapla
Eski 02-04-2007, 14:18   #6
Dost
pınar09 - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
173 mesajina 805 kez tesekkür edildi
 pınar09 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

gerçektende çok güzelmiş,emeğine sağlık.

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
film


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 17:54 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1