27-08-2010, 19:20 | #1 |
Dost
Üyelik Tarihi: Aug 2010
Mesajlar: 115
Tesekkür: 88
|
Gökyüzünün Yedi Rengi
GÖKYÜZÜNÜN YEDİ RENGİ
siteadi.com - Gökyüzünün Yedi Rengi Her sabah geçilen çamurlu yol Taş kaldırım Uzaktan bakılan sofra Kutsanan kölelik Yerin yedi kat altında Kendi ciğerini yiyor madenci Ey ısınmayan odalar Tek göz kondular Doktor kapıları Rehin hastalar Sizden söz etmeye fukara edebiyatı diyorlar Bu sirenler kimin için Çalan kimdir, çaldıran kim Karnında ne saklıyor bu tahta at Gün dönüyor Varoşlardan akıyor hayat Ey öfke, ey büyük direniş, ey acı Kim diyet ödüyor kimin yerine Kim celladına duacı . On yaşında bisikletli küçük kız Onsekizinde kahraman Erken büyüyor çocuklarımız Öyle bilge, öyle insan, öyle çok Gözlerinde gökyüzünün yedi rengi Dördü Ümraniye’den oy benim anam Üçü Buca’dan Gündüzüm pus içinde Kalan ömrüm senin olsun Ay doğuyor geceden Vatan diye kucaklayın şimdi o gülen fotoğrafları Ey evladını yitirmiş analar Yakınsınız bana bilirim Umudum, düşüm, gözyaşım kadar İstediği kadar sıkı yağsın kar Ağır ağır gelecek bahar Göğsümüzün en sıcak yerine uğurladık şehitlerimizi Bak işte tohum Daha düşen ilk buğuda çatlamakta Karalar giyinen toprak Ak umutları sarmakta Sığınacak yer yok artık tanrılara Varsın davul sesiyle gelsin gece Ateş bizim elimizde Açlığı bir karabasan gibi duyalım etimizde Yediğimiz ağaç kökleriyle dönsün midemiz Yüzümüz duru Dingin Temiz Ey borular Kışlalar Sabah içtimaları Ey kavrulan dağlarım Ey benim yirmi yaşım Delifişek çağlarım Orda bir köy var uzakta Ey çocukluk şarkılarım Giden kimdir Gidilen yer neresi Ey saray ışıkları Bankalar, banknotlar, hisse senetleri Ey imparatorlar Biraz da siz üşüyün fildişi kuleler Titreyin bu ansızın gelen tipide Resimlere sarılıyor analarımız Biraz da siz ağlayın çaresiz, yalnız Dilsiz sokaklara dil olup geldik Alev alev yanar avuçlarımız Biz bu halkı sevdik bir kez Artıyor suçlarımız Kalkın ayağa, konuşalım diyorum iki çift söz Ekmekten Gülden Özgürlükten Ama, olmuyor işte Karbeyaz bir martı düşüyor ayaklarımın dibine Gagasında bir damla okyanus mavisi Kanlar içinde Hızlı akıyor hayat Gökyüzü bildik Ağıtlar bildik Acılar bildik bize Ya sürünerek geçiyoruz birbir yanına Ya halaya duruyoruz omuz omuza Ey baharın muştucusu büyük bahçevan Kulağımız sende şimdi Vakit yok konuşmamıza Aynı şehrin içindeyiz Gazetede, işportada, okul önünde Aynı evde ve sokakta Sorgusuz Silahsız Pusatsız Toprak oldu döşeğimiz O kadar çok yaslandık ki selvi ağaçlarına Rüzgarda sallanır beşiğimizO kadar çok yaslandık ki selvi ağaçlarına Ölüm nedir diye soruyorum Bağcıksız bir kundura Ve kırık bir dal getiriyorsun bana Beykoz ormanlarından Oysa istemiyorum hiç Ölümden söz etmesini Ellerimi yumruk edip ağlıyorsam Senin için ağlıyorum Ey ekmeksiz kalabalık Korkutuyor beni susmalarınız Bir başka sevdayı anlatıyor türküler O türküyü söyleyin Halkın ve haklının türküsünü türkümüzü Yoksa aşağılayacak hayat Hepimizi Sordum kendime bir gün: kimim ben? Her şey bu soruyla başladı Bu soruyla buldum kendimi Bu soruyla yitirdim Bu soruyla sevdim dünyayı Bu soruyla dar oldu dünya bana Buralı değil miydi yoksa sözlerimiz Yine yollara düştük, sürgünüz yine Sırtımızda soytarılar mirasyediler krallar Yüzümüzü ateş yalar Bir de yıllanmış acılar Bir yanında Fransız’a kurşun atan dedeler Bir yanında öksüz bebeler yatar Ey Diyarbakır Koca Amed Zindanında yeniyetme ölüler Oysa güzel bir dünyayı selamlamıştık kendi anadilimizle Meydan okuma gibidir belki bu yüzden Ağıtlarımız, vedalarımız bile Coşkun ırmaklar gibi yaşadık Büyüdük çalı dibinde Göl kıyısında Anayurt sevdasında Biraz erken, beklenmedik gelse de bazen ölüm Canımız sağ olsun “yola yakın kazın mezarımızı yorulmasın yoldaşlarımız” İyi bak şu bilet satan çocuğa Elleri donmuş, üşüyor besbelli Mavi başlığını annesi örmüştür Ayakkabısı çamurlu, ıslak, boyasız Çorabı yok Bir eli cebinde Avucunda ekmek parası Burnu pancar gibi soğuktan Salya sümük Birazdan otobüs gelecek Bineceğiz Gideceğiz O kalacak Ne dersin şair Dalıp gitmiş gözlerin Diş gıcırtını duyuyorum Yazmaya başladın bile En yeni şiirini yüzünden okuyorum Farkımız budur belki, kimbilir Sen şiirini yazarsın İçinde insanı saklarsın Ben çakarım kibritimi karanlığa O çocuğu düşünürüm Yakamazsam üşürüm Ben vururum saraylara Vuramazsam üşürüm Ben döğüşürüm Ben döğüşürüm Dalaşırım kuşatmaya Böyle yaz Kuşatılan bir kent değil Bir kent değil a be şair Ömrümüz! Ne kumsal Ne güneş Ne deniz Direnişteyiz Meyve yüklü bir dal gibi ağır Dala konmuş bir kuş gibi ince, hafif Temmuz ve biz Açlıkla besleniyor kavgamız Ne alın yazısı, ne mide sancısı Ey duvarlar Ey tarih Ey sağır kulaklar Dinleyin ve not edin Açlığın altmışüçüncü günü Uğurladık Aygün’ü Hey çocuklar, ne çok şeyi anlattınız bize Ölümü o kadar hafife aldınız ki Onlar bile şaşırıyor gidişinize Temmuz’da pus iner bu dağlara Bulutlar yağmur devşirir, küf kokar yorganım Gözlerimi kapatsam, her yer kırmızı Buz tutuyor kirpiklerim Oysa ne çok nedenim var ağlamak için Lokmasını kanımıza banıyor geğiriyor yarasa Dilinde bildik besmele Kalın bir sis dolduruyor odamı Bizim buralarda Temmuz Çürütür adamı Gece yarısı bir çığlıkla uyanıyorum Dışarıda köpek ulumaları Tamam diyorum, bir yıldız daha kaydı Sen de mi İdil! Etimi eziyor kemiklerim Sonra Berdan, İlginç, Hüseyin, Osman Dile kolay Oniki can Oturmuş bize bakıyor Anacığım İçimde bir kan ırmağı akıyor Ey ölüm Ne de çabuk alışıyoruz sana Ne de kolay kanıksıyoruz Hiç istemesek bile Bir siperden yükseliyor türküleriniz Yeniden hatırlıyoruz Ay ışığı gibi doğuyor o soylu düş Anacığım, sar göğsüne Evladından sana miras bu gülüş İbrahim Karaca
__________________
PHP Kodu:
|
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi Adali üyemize tesekkür ettiler | Corumlu (27-08-2010), MEHMETDOST (27-08-2010) |
Tags |
gökyüzünün, rengi, yedi |
|
|