Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Güncel Olaylar > Köse Yazilari
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 29-03-2012, 15:53   #1
YOL
Dost
YOL - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jul 2007
Bulunduğu Yer: Koordinat düzlemi dışında
Mesajlar: 227
Tesekkür: 189
115 mesajina 476 kez tesekkür edildi
 YOL isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Laik Eğitimden Dinci Eğitime

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (1)
siteadi.com - Laik Eğitimden Dinci Eğitime
Türk Milli Eğitim sisteminde alelacele bir değişiklik yapılmaya çalışılmaktadır. Anayasa kadar, belki ondan da daha önemli bir konu aniden Türkiye’nin gündemine oturuvermiştir. Bu yazıda, “Milli Eğitim Sistemi’nde ne yapılmak isteniyor, neden yapılmak isteniyor”un yanıtını bulmaya; daha sonraki yazılarda ise, getirilmek istenen yeni sistemin sakıncalarını irdelemeye çalışacağız.

Sayın Başbakan’ın anayasal kuralları elinin tersiyle iterek, laik eğitim ve öğretim birliği ilkelerine aykırı biçimde “Biz dindar bir nesil yetiştireceğiz” sözünden hemen sonra, eğitim sisteminde “1+4+4+4” modeline geçileceği açıklanmıştır. Arkasından da 5 AKP Grup Başkanvekilinin (Nurettin Canikli, Ahmet Aydın, Mahir Ünal, Mustafa Elitaş ve Ayşenur Bahçekapılı) imzasıyla ilgili yasa teklifi TBMM Başkanlığı’na verilmiştir. Bu gelişme “dindar nesil yetiştirme” projesi ile “yeni eğitim sistemi” arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır.

Ayrıca, AKP programında, seçim bildirgesinde, hükümet programında, hükümet/Milli Eğitim Bakanlığı icra programında, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ve Kalkınma Planı’na dayalı olarak her yıl Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan yıllık programlarda, bu bağlamda 2012 Programında yer almamasına karşın, eğitim sistemi değişikliğinin aniden gündeme alınması, Başbakan’ın söylemiyle doğrudan ilgili olduğunu açıklamaktadır.

Tüm engeller ve karşı koyacaklar ortadan kaldırıldıktan sonra sıranın eğitim yoluyla yeni rejimin geleceğinin güvence altına alınmasına geldiğine karar veren Başbakan bu sözü söyleyerek işaret fişeğini ateşlemiş; hemen arkasından yasa teklifiyle gereği yapılmıştır.

Sayın Başbakan 28 Şubat 2012’de AKP Grup toplantısında yaptığı konuşmada, bu sistemle “28 Şubat’taki kayıpların telafi edileceğini”; Rekabet Kurumu’nun 15. kuruluş yıldönümü toplantısında da, “kesintisiz eğitimin zorbalıkla geldiğini”[1] söyleyerek, yeni eğitim sisteminin hem “dindar bir nesil yetiştirme projesini” yaşama geçirmek için getirildiğini doğrulamış, hem de 8 yıllık kesintisiz eğitimin rövanşının alınması için getirildiğini itiraf etmiştir.

Teklifin TBMM MEB Komisyonu’nda kabulü aşamasında yaşananlar ve sistem değişikliğinin hiç gerek yokken, halkın istemi bulunmazken, ilgili hiçbir örgütle görüşülüp tartışılmadan, hatta muhalefet susturularak çıkarılmaya çalışılması, rövanşın da zorbalıkla ve dayatılarak alınacağını göstermektedir.

Oysa iş rövanş almaya dökülünce bunun sonu gelmez. Çünkü olayı bu yolla bitmez tükenmez bir sıra meselesi haline getirmiş olursunuz. Sıra size geldiğinde rövanş alırsınız ama bir sonraki aşamada diğerlerine de rövanş almak için neden yaratmış olursunuz.

Üstelik 8 yıllık kesintisiz, zorunlu eğitim özü itibariyle 28 Şubat sürecinin ürünü değildir. Uzun bir fikri hazırlık dönemi sonunda uygulamaya konulmuş bir sistemdir.

8 yıllık zorunlu eğitim önce 5 Ocak 1961 günlü, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Yasası’nda, sonra 14 Haziran 1973 günlü, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası’nda, daha sonra da 16 Haziran 1983 günlü, 2842 sayılı Yasa’da yer almıştır. Ancak uygulaması hep ertelenmiştir.[2]

1974 yılında CHP-MSP koalisyon hükümeti döneminde toplanan 9. Milli Eğitim Şurası’nda, zorunlu kesintisiz eğitimin 8 yıla çıkarılması gerektiği, neredeyse oybirliğiyle kabul edilmiştir. 1996 yılında, ANAP-DYP koalisyon hükümeti döneminde toplanan 15. Milli Eğitim Şurası’nda, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitime geçilmesi, büyük oy farkıyla kabul edilmiş; ancak ilk kez kesintili eğitimden söz edenler de olmuştur. 1997 yılında, RP-DYP koalisyon hükümeti 8 yıllık kesintisiz eğitime geçmekte gönülsüz davranmıştır. 28 Şubat’tan sonra kurulan ANAP-DSP-DTP[3] koalisyon hükümeti döneminde Ağustos 1997’de çıkarılan bir yasayla 8 yıl süreli kesintisiz, zorunlu temel eğitim uygulaması yürürlüğe konulmuştur.

Önce gündeme getirilen “1+4+4+4” sisteminde, kesintili-zorunlu 13 yıl süreli bir temel eğitim öngörülmekteydi. 28 Şubat sürecinde kabul edilen “kesintisiz ve zorunlu 8 yıl süreli eğitim öğretim”, kesintili 13 yıl zorunlu eğitime dönüştürülmek isteniyordu. Aslında bu konudaki ilk adım da 18. Milli Eğitim Şurası’nda atılmıştır.

Milli Eğitim Şuraları, eğitim politikalarını belirleyenler için yol gösterici işlev gören etkinliklerdir. Ne yazık ki, özellikle son iki yıldır bu etkinliklere de siyaset egemen olmuştur. Bunun sonucunda, 17. MEŞ’nın egemen konusunun “katsayı”, 18. MEŞ’nın egemen konusunun ise “dini eğitim” olması sağlanmıştır. 18. MEŞ’ndan çıkan kararlar bu değerlendirmemizi güçlendirmektedir. Örneğin, kesintili-zorunlu 13 yıl eğitim sistemi (1+4+4+4) bu Şura’da alınan kararlardan biridir. Bu karar Hükümet’e, sisteme geçmek için dayanak oluşturmuş, işini kolaylaştırmıştır.

Kesintili-zorunlu 13 yıllık temel eğitimde, 1. yıl okulöncesi eğitimi, 4 yıl ilköğretim birinci kademeyi, 4 yıl ilköğretim ikinci kademeyi ve 4 yıl da ortaöğretimi kapsamaktadır.

Yasa teklifinde ise;

- “Okul öncesi öğretime” zorunlu eğitim kapsamında yer verilmemiş ve sistem, “4+4+4” biçiminde önerilmiştir.

- Zorunlu temel eğitim 12 yıla çıkarılırken, kesintili duruma getirilmekte; 4’er yıl süreli ilköğretim birinci ve ikinci kademe ve ortaöğretime dönüştürülmektedir.

- Bununla da yetinilmemekte, ikinci 4 yıldan başlayarak yaygın eğitim, örgün eğitime seçenek olarak getirilmekte, öğrencilere isterlerse ortaokul ve liseyi açıktan okuma olanağı sunulmaktadır.

- İkinci 4 yıllık bölümde yani ortaokulda, öğrencileri meslek seçimine yönlendirmek için seçmeli dersler konulması öngörülmektedir.

Sayın Başbakan’ın “Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” açıklamasının ardından, siyasal iktidardan güç alan İmam Hatip Liseleri Mezunlar ve Mensupları Derneği (ÖNDER), 1+4+4+4 sisteminde, "Zorunlu temel eğitime dördüncü sınıftan sonra 'açık öğretim' olarak da devam edilebilmesini” önermiştir. ÖNDER yetkilileri öneriyi Başbakan Erdoğan'a sunduklarını ve Başbakan’ın öneriye sıcak baktığını açıklamışlardır. Nitekim AKP Grup Başkanvekillerinin imzalarıyla TBMM’ne sunulan yasa teklifi, bu öneriyi de kapsamaktadır.

Bu teklif kabul edilirse, öğrenciler kesintili olarak 12 yıl zorunlu temel eğitime bağlı olacak; ancak ilk 4 yıldan, yani ilkokuldan sonra okula devam zorunluluğu olmayacaktır. Öğrenciler isterlerse açık öğretim olanağından yararlanacaklar; evlerinde oturarak dersleri televizyondan izleyecekler ve yılsonlarında sınava girerek 12 yıllık eğitimlerini tamamlayacaklardır.

Teklif, TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nun 11 Mart 2012 günlü, şaibeli toplantısında kabul edilmiştir. Komisyon kabulüne göre;

- 12 yıl süreli kesintili temel eğitim zorunlu olmuştur.

- Okul öncesi eğitimi zorunlu temel eğitim kapsamına alınmamıştır.

- İlköğretime başlama yaşı 6’dan 5’e indirilmiştir. (60 aydır. Amaçlarının 6 yaş, yani 72 ay olduğu açıklanmış ise de bu metne yansımamış; gereğinin Genel Kurul’da yapılacağı söylenmiştir.)

- İlköğretim birinci ve ikinci kademe ile ortaöğretim ifadeleri, sırasıyla “ilkokul”, “ortaokul” ve “lise” olarak değiştirilmiştir.

- Temel eğitim 4’er yıl süreli, birbirinden bağımsız ilkokul, ortaokul ve liseden oluşmaktadır.

- Ortaokulda mesleğe yönlendirme adı altında konulacak “seçmeli dersler”, “seçmeli ders programı” paketine dönüştürülmüştür.

- Öğrenci ortaokulda hangi program paketini seçerse, ona uygun lisede okuyacaktır.

- Açık öğretim seçeneği ortaokuldan değil, liseden sonra devreye girecektir. Öğrenciler lise evresinde açık öğretim seçeneğini kullanabilecektir.

Yasa teklifinin 12 yıllık zorunlu temel eğitimi öngörmesi, bilimsel temellere dayanmakta ve insan gücü niteliği açısından büyük önem taşımaktadır.

Bunun dışında,

- Okulöncesi eğitimi zorunlu temel eğitim kapsamına almamanın,

- Temel eğitimi kesintili duruma getirmenin,

- Temel eğitimin son aşamasında da olsa açık öğretimi örgün eğitimin seçeneği yapmanın,

- Ortaokulda çocukları mesleğe yönlendirici seçimli ders programları getirilmesinin,

belli bir amaç dışında hiçbir bilimsel yanı bulunmamaktadır. Komisyonca kabul edilen değişiklik metnindeki bu eksikliklerin, Türk Eğitim Sistemi yönünden sakıncalarına değinmek gerekir.

Bülent SERİM (YÖK eski Üyesi)

Odatv.com

Dipnotlar...

[1] Aydınlık, 16.03.2012

[2] Hikmet Altınkaynak, Cumhuriyet, 14.03.2012

[3] Doğruyol Partisi’nden ayrılanların kurduğu Demokratik Türkiye Partisi

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (1)

__________________
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi YOL üyemize tesekkür ettiler
MEHMETDOST (30-03-2012)
Eski 29-03-2012, 15:57   #2
YOL
Dost
YOL - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jul 2007
Bulunduğu Yer: Koordinat düzlemi dışında
Mesajlar: 227
Tesekkür: 189
115 mesajina 476 kez tesekkür edildi
 YOL isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (2)

Getirilmek istenen yeni eğitim sisteminin sakıncalarını açıklamayı sürdürelim. Yasa teklifi gerekçesinde ortaya konulanlar için eleştirilerimiz şöyle ortaya konulabilir. (Önceki yazının devamı olduğu için sıra numarası 2’dir)

2) Gerekçede söylenenler gerçeği yansıtmamaktadır:

Yasa teklifinin genel gerekçesinde, kesintili eğitimin amacının, 6 yaşında henüz okuma yazma aşamasında bulunan ve hayata ilişkin temel kavramların çoğundan habersiz olan “çocuk” ile 13-14 yaşlarında fiziksel ve ruhsal kimliğinin şekillenme aşamasındaki sancıları yaşayan bir “ergenlik dönemi” öğrencisinin aynı okul ortamında bulunmasının sakıncalarını gidermek olduğu belirtilmektedir.

Yine genel gerekçeye göre;

- Kesintisiz eğitim mesleki öğretime darbe vurmuştur.

- AB ülkelerinde ortaöğretim içinde mesleki eğitimin payı % 60 iken Türkiye’de bu oran % 44’tür. Bu oranı yükseltmek gerekir.

- Mesleki eğitimden beklenen yararın sağlanabilmesi ve kalitesinin geliştirilmesi için, ilköğretimdeki öğrencilerin ilgi ve beceri alanlarının küçük yaşlarda saptanarak onları ortaöğretim aşamasında başarılı olabilecekleri meslek dallarının temel bilgileriyle donatmak en doğru yoldur.

Bunlar doğruyu yansıtmamaktadır.

* Birincisi; Milli Eğitim Bakanlığı verilerine bakıldığında, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçildikten sonra, mesleki eğitim okullarını tercih edenlerin sayısında yıllar itibariyle artış olduğu görülmektedir. Yalnızca imam hatip liselerinin öğrenci sayılarında azalma olduğu saptanmaktadır. Bu düşüş de, AKP’nin iktidar olmasından, özellikle 2005’ten itibaren tersine dönmüştür. Esasen gerekçede örtülü olarak anlatılmaya çalışılan da imam hatiplerin durumudur.

Mesleki eğitime darbe vuran uygulama, farklı katsayı uygulamasına son verilmesidir. Kendi alanları dışındaki yükseköğretim programını tercih eden meslek lisesi mezunlarının ortaöğretimde aldıkları pahalı eğitim hiçbir işe yaramamakta, ülkenin ihtiyacı olan nitelikli işgücü yetiştirme projesi sekteye uğramaktadır.

* İkincisi; AB ülkelerinde mesleki eğitimin ortaöğretim içindeki payı % 60 değil, % 48’dir. Hatta Almanya’da bu oran % 23.4’e kadar düşmektedir.[1]

Bu yanlış bilerek mi yapılmıştır bilinmez. Ancak meslek eğitiminin ortaöğretim içindeki payını yükseltme gerekçesiyle imam hatiplerin daha da yaygınlaştırılacağı, hatta “esas öğretim modeli” olmalarının sağlanmasının hedeflendiği söylenebilir.

* Üçüncüsü; çocukları çok küçük yaşta mesleki eğitime yönlendirmeye çalışmak bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

İlköğretime başlama yaşı 5’e indirildiğine göre, 9 yaşında ilkokulu bitirip ortaokula geçen çocuktan meslek seçimi yapması, buna göre seçmeli ders program paketi alması istenecektir. İlköğretime başlama yaşı yeniden 6 olarak belirlense bile sonuç değişmeyecektir. Sonuç olarak 9 ya da 10 yaşındaki çocuklardan aynı şey istenecektir.

Çocukların bu yaşlarda meslek tercihine yönlendirilme programına tabi tutulması bilimsel ve pedagojik yaklaşımla açıklanamayacak bir durumdur. 10 yaş bile, çok erken olduğu için eleştirilirken, bu yaşı 9’a çekmenin hiçbir bilimsel açıklaması yapılamamaktadır.

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi tarafından yapılan açıklamaya göre; çağ nüfusu bilişsel gelişim açısından ayrıştırıldığında, 7-11 yaş somut işlemler, 12 yaş üstü ise soyut işlemler dönemleri olarak belirlenmektedir.

Eğitimcilerin ısrarla belirttiklerine göre;

- 9 ya da 10 yaşındaki çocukların, somut işlemler döneminin daha başındayken, ilköğretimin ikinci kademesine geçmesi, bilimsel veriler ve bulgulara ters düşmektedir. Çünkü, "çocukların soyut işlemler dönemine girmeden bir öğretim kademesini tamamladığı hiçbir gelişmiş ülke bulunmamaktadır."

- Soyut düşünce evresine geçmemiş çocukların gelecek planları “yaz tatilinden” öteye geçemezken, bu yaştaki çocuklardan meslek seçimi yapmalarını beklemek boş hayaldir ve bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır.[2]

- Yine soyut düşünce evresinde geçmemiş ve eleştirel düşünce yetisi kazanmamış çocukların dini eğitime yönlendirilmesi, temel felsefi anlayıştan yoksun, dogmatik, mekanik ve dar bir dünya görüşünün yerleşmesine neden olacaktır.

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi bu konuda şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

"İkinci 4 yılın mesleki ve teknik yönlendirmeyi içermesi, bilimsel açıdan kabul edilir bir seçenek değildir. On yaşındaki bir çocuğun ilgi, yeti, bilgi ve becerileri, kalıcı bir hale gelmemiştir. Bilimsel veriler, bu alanlardaki değişmezliğin ergenlik dönemi sonunda bile oluşmadığını açıkça göstermiştir. On yaşındaki çocukları ömür boyu çalışacakları alanlara yöneltmek, bilimsel açıdan olası değildir. Bilimsel veriler ilgi, bilgi, yeti ve becerilerin 15 yaşında bile kararlılık göstermediğini ve kaygan bir zeminde olduğunu saptamıştır. Bu nedenle 9-10 yaş gibi bir gelişim döneminde, çocukları bu tür seçimleri yapmaya zorlamak, hiçbir bilimsel veri ve sonuçla bağdaşmamaktadır"

* Dördüncüsü; öğrencilerin, ikinci 4 yılda, yani ortaokulda, yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçmeli ders alacaklarının söylenmesi gerçeği yansıtmamaktadır. 9-12 yaş grubundaki seçim yapacak çağda olmayan öğrencilerin, “yetenek ve gelişmelerine” bağlı olarak mesleki eğitim tercihi yapmaları bilimsel olarak olanaksızlığı yukarıda açıklanmıştır. Geriye “tercih” öğesi kalmaktadır ki, onu da bu yaşlardaki öğrenciler değil, her zaman olduğu gibi aileler kullanacaklardır. Böylece çocuğun iradesi dışlanmış olacaktır. Oysa çocuğun kendi kararını vereceği yaşa kadar beklenmesi ve kendi seçimini yapmasının sağlanması gerekmektedir.

Ailelerin kullanacağı tercihte de, toplumun muhafazakar ve mutaassıp yapısının rolü büyük olacaktır. Dolayısıyla, imam hatip liselerine yönlendirecek seçmeli dersler tercihin ilk sırasında yerini alacaktır. Bunun yaygınlaşmasında toplumsal baskı öğesinin de etkisini unutmamak gerekir.

Bu söylediğimizi, siyasal iktidarın Denge araştırma şirketine yaptırdığı anket sonuçları kanıtlamaktadır.[3] Bu ankette deneklerin % 70’ “Dindar gençlik yetiştirilmesini istiyorum”; % 70’i “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi kaldırılmasın”; % 53’ü “Andımız kaldırılmasın”; % 55’i de, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramının kutlama törenleri değiştirilmesin” demiştir.[4]

Deneklerin % 70’inin “Dindar gençlik istiyorum” yanıtı; (ı) toplumun dindar/dinci ya da muhafazakar/mutaassıp yapısını, (ıı) ve aynı zamanda halkın bilinçsizliğini yansıtması yönünden çok önemlidir. Çünkü, laik eğitim sistemiyle yetişen nesil ile toplumun ulaştığı durum göz önüne alınırsa, “dindar bir nesil yetiştirilme” söylemiyle uygulanacak eğitim sistemi sayesinde, uzak olmayan gelecekte Milli Bayramlar da, Ulusal Andımız da, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi de, Atatürkçü Düşünce Sistemi de, Laik Cumhuriyet de kendiliğinden zaten ortadan kalkacaktır.

* Beşincisi; üçüncü 4 yılda, yani 13 ya da 14 yaşından itibaren çocuklar, ortaokuldaki meslek tercihlerine göre genel lise, meslek lisesi ya da imam hatip lisesinde okumaya başlayacaklardır.

Çağdaş ülkelerde meslek eğitiminin erken verilmesinden kaçınılmaktadır. Bunun gerekçesi olarak da, sağlam ve bilimsel bir temel eğitimden geçmeyen çocukların teknolojideki hızlı değişim ve ilerlemeye ayak uyduramaması gösterilmektedir. Bu ülkelerde zorunlu temel eğitimden sonra meslek eğitimi başlamaktadır.

İçinde bulunduğumuz bilgi toplumunda, ara eleman yerine, bilgi üreten ve bu bilgiyi kullanan kişilerle birlikte çalışma becerisi gösteren işgücüne ihtiyaç duyulmaktadır.

Araştırmalar, temel eğitim süresi uzadıkça çocuğun teknolojiyi anlama ve uygulama becerisinin arttığını göstermektedir. Çocuğun mesleğe erken yönlendirilmesi, bilgi üreten ve onu kullanan nitelikte bir eleman olarak yetişmesini engellemektedir.[5]

Bu nedenle gelişmiş ülkelerde temel eğitim uzun tutulmakta ve temel eğitim tamamlanmadan çocukların mesleki eğitime geçmesi önlenmektedir.

AB ülkelerinde mesleki eğitime ve çıraklığa başlama yaşı en düşük 15’tir. Örneğin Almanya’da 9 yıl süreli zorunlu temel eğitimi bitirmeden mesleki eğitime başlamak olanaksızdır.[6]

* Altıncısı; 8 yıllık kesintisiz eğitimin uygulandığı 15 yıl içinde, birleştirilmiş okullarda ilkokul çağındaki çocuklarla ortaokul çağındaki çocuklar arasında, ergenlik dönemi nedeniyle bir sorun yaşandığı duyulmamıştır. Genel gerekçede bu yolda söylenenler, siyasal iktidarın önyargılı yaklaşımını sergilemekten öteye gidememektedir.

Nitekim bu gerekçeye TBMM Milli Eğitim Komisyonu da inanmamış olmalı ki, ileride ayrıntılı açıklayacağımız gibi, ilkokullar ile ortaokulların bir çatı altında, aynı binada açılması yeniden kurala bağlanmıştır.

Durum böyle olunca, yasa teklifinin gerçek amacının, dindar bir nesil yetiştirmek için imam hatiplerin önünü açmak olduğu kolayca anlaşılmaktadır. 4+4+4 sistemiyle laik eğitim sistemi kaldırılmakta, dindar nesiller yetiştirecek yeni bir eğitim sistemi getirilmektedir.

“Altını çizelim: Bu projenin eğitimle bir alakası yok. Hükümet din eğitiminin önünü açıyor.” Bu sözler bize ait değil. Bugüne kadar AKP politikalarını destekleyen ve bu partiden milletvekili aday adayı olan, Zaman gazetesi köşe yazarı bir profesöre ait.[7]

Gerçi yazar, “Hükümetin birden bire gündeme getirdiği kesintili eğitim projesinin, özünde bir demokratikleşme sorunu olduğunu” söylese de, yeni sistemin eğitime değil, dini eğitime hizmet edeceğini açıkça vurgulamış oluyor.

Yeni sistemde laik formasyonla yetişen öğrenci kalmayacak, onların yerini dini formasyonla yetişen yurttaşlar alacak ve bugün olduğu gibi gelecekte de Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yurttaşlar tarafından yönetilmesi sağlanacaktır. Böylece, yıllar öncesinde söylendiği gibi İslami kimlikli yeni bir cumhuriyet yaratılmasına yol açılacaktır.

Bülent Serim (YÖK eski üyesi)


Odatv.com


[1] Deniz Kavukçuoğlu, Cumhuriyet, 29.02.2012; Orhan Bursalı, CBT, 02.03.2012

[2] Cumhuriyet, 02.03.2012, Mahmut Lıcalı

[3] Denge, AKP’nin sürekli anket yaptırarak halkın nabzını tuttuğu üç araştırma şirketinden biridir. Diğerleri ise, Pollmark ve Anar’dır

[4] Cumhuriyet, 12.03.2012

[5] Rıfat Okçabol, CBT, 16.03.2012

[6] Saygı Öztürk, Sözcü, 05.03.2012

[7] Mümtazer Türköne, Zaman, 23.03.2012

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME

__________________
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi YOL üyemize tesekkür ettiler
MEHMETDOST (30-03-2012)
Eski 30-03-2012, 13:28   #3
YOL
Dost
YOL - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jul 2007
Bulunduğu Yer: Koordinat düzlemi dışında
Mesajlar: 227
Tesekkür: 189
115 mesajina 476 kez tesekkür edildi
 YOL isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (3)

Getirilmek istenen yeni eğitim sisteminin sakıncalarını açıklamayı kaldığımız yerden sürdürelim.

3) Kesintili eğitime geçilmektedir:

Kesintisiz temel eğitimden kesintili eğitime geçilmektedir. Kesintisiz eğitim bir program bütünlüğü içinde başlayıp bittiği için çağdaş ülkelerde her zaman tercih edilen bir sistemdir. Kesintisiz eğitim sisteminde temel bilimsel bilgilerin bütünlük içinde çocuklara verilmesi sağlanmaktadır.

Oysa kesintili eğitim sisteminde, ilkokul, ortaokul ve lisede ayrı programlar uygulanarak temel eğitimde bütünlük sağlanamayacaktır.

Kesintili eğitim, birbirinden bağımsız eğitim kademelerinde okuyan öğrencilerin farklı edinimler kazanması anlamına gelmektedir ki, bu “zorunlu eğitim” kavramıyla bağdaşmamaktadır. Çünkü eğitim, kişinin yaşamsal konularla ilgili olarak bilgilendirilmesine yönelik “bilişsel”, hareket ve el-kol becerileri kazanmasına yönelik “devinimsel” ve güzel duygular edinmesine yönelik “duyuşsal” hedefleri olan etkinliklerden oluşmaktadır. Zorunlu temel eğitim süresi bu hedefler gözetilerek saptanmalı, mutlaka örgün eğitim yöntemiyle, kesintisiz verilmeli ve devlet tarafından parasız sunulmalıdır.[1]

Kesintili eğitim, özellikle sosyo-ekonomik durumları kısıtlı, yoksul ve dar gelirli, kırsal kesimde yaşayan ailelerin kız çocuklarının okullaşma oranını olumsuz etkileyecektir.

Aslında istenen de budur. Çünkü, amaç ortaokulda çocukları seçmeli derslerle mesleki eğitime ve imam hatip liselerine yönlendirmektir. Böylece meslek liselerinin ve imam hatip liselerinin alt yapısı daha ortaokulda oluşturulacaktır.

Kesintili eğitimin amacını ve hedefini en iyi açıklayan da yine Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer olmuştur: “Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıp kesintili hale getirmek, sistemi daha esnek bir yapıya kavuşturmak bize bir fırsat verecek. Herkese kendi isteğine bağlı, kendi kabiliyetlerine uygun ve kendi hayallerini gerçekleştirebilecekleri eğitim imkanlarını sunalım. Herkes kendi tercihini kendisi yapsın. Dindar insanların da tercih yapma hakkı var. Bir vatandaşımız çocuğunun hafız olarak ya da İslam ahlakıyla yetişmesini, ona dini bilgileri öğretmek istiyorsa herkese sunduğumuz fırsatı ona da sunabilmeliyiz.”[2]

4) Okulöncesi eğitim zorunlu temel eğitim kapsamına alınmamıştır:

Okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim-öğretim kapsamında yer almamasını onaylamak olanaksızdır. AB ülkelerinde bu eğitime çok önem verilmektedir. Bu ülkelerde okul öncesi “okullaşma” oranı % 90’dır.

Çünkü bir yıl okulöncesi eğitimin çocuğun zeka yaşında gelişmeye neden olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuştur. Bu araştırmalara göre, 1 yıl okulöncesi eğitim gören çocukların zeka yaşı, ilkokul ve sonrasında, bu eğitimi görmeyene göre 2 yıl öne geçmektedir. Ayrıca bu gibiler eğitime de bir yıl erken başlamış olmaktadırlar.[3]

Türkiye’de, bugüne kadarki uygulamalarla, bu konuya özen gösterilmesi sonucu, okul öncesi okullaşma oranı % 30’a kadar çıkarılmıştır. 71 ilde 1 yıl süreli okul öncesi eğitim uygulaması zorunlu duruma getirilmiştir.[4]

Kişiliğin gelişiminde önemli yeri olan okul öncesi eğitimin 1 yıl değil 2 yıl olması gereği, önceki Milli Eğitim Şuralarında sıklıkla dile getirilen konu olmuştur.

Bakanlar Kurulu kararıyla Kalkınma Planı’nın gereği olarak kabul edilen 2012 Yılı Programında okulöncesi eğitimle ilgili şu satırlar yer almaktadır:

“… eğitimin ileri kademelerindeki başarıya olumlu etkisinin olduğu bilinen okulöncesi eğitimde farkındalığın artırılması ihtiyacı önemini korumaktadır. 60-72 ay arasındaki çocukların zorunlu temel eğitim kapsamına alınması amacıyla başlatılan okulöncesi eğitimin yaygınlaştırılması uygulaması 2011-2012 eğitim öğretim döneminden itibaren 71 ili kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Okulöncesi eğitime erişimde bölgeler arası farklılıklar halen belirgin düzeydedir…”[5]

Hükümetçe kabul edilen bu Program’da üç önemli saptama bulunmaktadır:

- Okulöncesi eğitimin, sonraki eğitim kademelerindeki başarıya olumlu katkısı vardır.

- 60-72 ay, çocuklar için, ilköğretim değil, okulöncesi eğitim çağıdır.

- Okulöncesi eğitim yaygınlaştırılmalıdır. Bu amaçla yapılan uygulama 2011-2012 yılında 71 ili kapsayacak biçimde genişletilmiştir.

Hükümetin daha birkaç ay önce kabul ettiği, altyapısı bu kadar hazır olan okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınmamasının nedeni ne olabilir? Bizim aklımıza, “Acaba Kuran kursları olabilir mi?” diye gelmektedir. Bilindiği gibi Kuran kurslarına devamda yaş sınırı kaldırılmıştır. Okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına alınarak, Kuran kursuna giden çocukların önünün kesilmesi istenmemiştir. Çocukların ilkokula kadar Kuran kurslarına katılmalarına olanak yaratılmıştır.

Yine bu programda 60-72 ay arası çocuklar için okulöncesi eğitim çağı kabul edilmişken, Komisyonda bu ayların ilkokula başlama olarak benimsenmesinin, iyi niyetle bağdaşır bir yanı olabilir mi?

Bülent Serim YÖK eski üyesi



Odatv.com

[1] Rıfat Okçabol, CBT, 16.03.2012

[2] Işık Kansu, Cumhuriyet, 27.02.2012

[3] Orhan Bursalı, Cumhuriyet, 13.03.2012

[4] Yurt, 25.02.2012

[5] Mustafa Sönmez, Cumhuriyet, 14.03.2012


LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME


__________________
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi YOL üyemize tesekkür ettiler
MEHMETDOST (30-03-2012)
Cevapla

Tags
dinci, eğitimden, eğitime, laik


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:20 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1