Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Sanatçilarimiz, Ozanlarimiz , Sairlerimiz
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 30-03-2011, 11:34   #1
Dost
Sisi - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Mesajlar: 940
Tesekkür: 1356
683 mesajina 12236 kez tesekkür edildi
 Sisi isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Halk Türküleri Nasıl Bir Mesaj Veriyor?*


siteadi.com - Halk Türküleri Nasıl Bir Mesaj Veriyor?*

Sanat Cephesi - Sosyalist Gerçekçi Sanat Dergisi olarak halk türkülerine icra tekniğiyle yeni bir ses getiren Gonca Akyar ile 15 Temmuz 2010 tarihinde bir söyleşi gerçekleştirdik. Önce, Gonca Akyar kimdir? Kendisinden dinleyelim.

1985’te Hollanda da dünyaya geldim.
Dünyalı olmamızın yanı sıra, aslen Sivas’lıyız. Babam Kangal’ın Topardıç, annem de Zara’nın Culhali köyünden. Ailemizden ilk olarak dedem, 1970’lerin işçi göçüyle Hollanda’ya gelmiş. Daha sonra eşini ve çocuklarını yanına almış. Derken, üçüncü kuşak olarak bizler doğmuşuz.
18 yaşımda Utrecht Üniversitesi’nin Dil ve Kültür Bilimleri bölümüne başladım. Aynı yıl Rotterdam Üniversitesi’nin Kamu Yönetimi bölümüne geçiş yaptım ve kendimi 22 yaşımda yüksek lisans tezimi savunurken buldum. Doğrusu, tüm çabam bir an önce okulu bitirip, daha yaratıcı uğraşılarla, ezbersiz ve sınavsız bir şekilde kendimi geliştirebilmekti.

Bu isteğimin oluşmasında, müziğin ve halk türkülerinin etkisi büyüktü. Babamın 13 yaşından itibaren saz çalıyor olması, bizim saz tınılarıyla dolu bir ortamda büyüme şansına sahip olmamızı sağladı. Daha sonra küçük yaşta ilk müzik derslerimi keman ve ardından flüt ile yan flüt üzerine aldım. Aile toplantılarında da sıcacık çay ve sohbetler eşliğinde söylenen türkülerin ve deyişlerin ahengi içinde yoğruldum. İlk şan derslerimi 17 yaşımda aldım ve derslere üniversite yıllarımda devam ettim.
Üniversite öğrenimimi bitirdikten sonra, Hollanda İşçi Sendikaları Federasyonu’nda çalışmaya başladım.

Halk Türkülerine getirdiğiniz yorum Ruhi Su, Sümeyra Çakır geleneği ile Azeri sanatçı Rashid Beybutov’u anımsatıyor. Türkülere bu türden bir yorumu seçerken gerekçeniz nelerdir?

Yürekten kulak verdiğimizde, türkülerin her birinin bize birşeyler anlatmak istediğini duyarız. Okuma-yazma olanakları olmayan insanlarımız, yaşamlarını, özlemlerini ve umutlarını dilden dile, nesilden nesile, asırları aşarak, bir araç görevi yükledikleri türkülerle anlatıp aktarmışlardır. Bundan dolayı halk türkülerimizi yorumlarken bize düşen en önemli görev, anlatılmak istenen duyguları bilinçli ve içeriğe yaraşır bir biçimde dinleyicilere aktarmaktır kanımca.
Değerli Ruhi Su gibi öncü sanatçılarımız binbir emek ve mücadeleler vererek bize bu bağlamda önemli bir birikim ve örnekler bırakmışlardır. Bilimsel temellere oturtulmuş batı şan tekniğinden yararlanarak sesimize bilinçli bir şekilde hâkim olabileceğimizi göstermişlerdir. Yetenek ile insan sevgisinin gerekliliği ve halk türkülerinin oluştuğu koşulları öğrenip özümsemenin yanı sıra, müzik geleneğimizi ilerletebilmek için iyi bir ses eğitimi görmenin de kaçınılmaz olduğunu anlatmaya çalışmışlardır. Biz bu doğru ve ilerletici birikimlere nasıl sırt çevirebiliriz? Tıpkı bağlama, keman ya da başka bir enstrüman çalan bir icracının yapması gerektiği gibi, biz de enstrümanımız olan sesimizi ve kendimizi geliştirmek zorundayız. Çünkü sesimizin bize tanıdığı olanakları tam olarak kullanamadığımızda, türküleri olması gerektiği gibi yorumlayamayız ve sanatsal değerlerimizi geliştiremeyiz.
Bundan dolayı ben de halk türkülerimizi yorumlarken, türkülerin kendi özüne, içeriğine ve aktarmak istedikleri duygulara uygun düşecek şekilde, klasik batı şan tekniğinden faydalanıyorum. Bu seçimimin arkasında yatan temel neden de, türkülerin anlatmak istediklerini dinleyicilere daha net ve güçlü bir şekilde aktarabilme isteğimdir. Çünkü halk türkülerinde bizi ilerletebilecek nice önemli bilgi, öğreti ve özlemler saklı.
Tabii, henüz yolun başındayım ve irdeleyip öğrenmem gereken konular çok. Ama elimizde, geliştirildiği takdirde insanlara yararlı olabilecek bir sanatsal aracın var olduğunu biliyorsak ve bu yolda samimiyetle devam etmeyi seçtiysek, o aracı ileri bir teknikle ve yaşadığımız dönemdeki yeni bilgi ve olanaklarla geliştirmeyi, hem bu konuda ufkumuzu genişletmiş olan değerli emektarlara, hem dinleyicilerimize, hem de gelecekteki nesillere borçlu olduğumuzu düşünüyorum.

Halk Türkülerinin içinde emekçi halklarının binlerce yıldır birikmiş özlemleri, umutları ve sorunları var. Bu açıdan günümüzdeki emekçi halkın ve işçi sınıfının kendisini müzikal olarak ifade etmesi, geleneksel birikimin üzerine yeniyi inşa etmesiyle mümkün olacağı kanaatindeyiz. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Halk türkülerimiz insanlar tarafından oluşturulmuş, geliştirilmiş ve bundan sonra da yine insanlarımız sayesinde ilerleyebilecektir. Sizin de belirttiğiniz gibi, emekçi halk, türkülerde kendi acılarını ve özlemlerini dile getiriyor. Bu acılar ve özlemler toplumsal koşullardan ayrı görülemez, çünkü ağır hayat şartlarının yarattığı sonuçlardır her biri.
Ve aynı şekilde icra biçimi de toplumsal gelişmelere sıkı sıkıya bağlıdır. Emekçi halkımız bilinçlenip aydınlandıkça, başka alanlarda olacağı gibi, sanat da bundan olumlu şekilde etkilenecektir. Yeni arayışlara girebilecektir insanlarımız ve şu an için uzak olabileni rahatlıkla anlayıp, ondan yararlanabilecektir. Ancak, okuma-yazması dahi engellenen halkımızdan bu alanda kısa zamanda ve köklü bir değişim yapmasını beklemek, gerçeği inkâr etmek gibi büyük bir yanılgı olur.
Ama şu da bir gerçek ki, toplumsal gelişmeler sanatı etkileyeceği gibi, sanat da toplumsal gelişmelere ve insanların duyarlılaşmasına önemli katkılarda bulunabilir. İcracılar olarak biz de halkın bir parçasıyız. Ve halkın ilerlemesine katkıda bulunmak istiyorsak, sesimizin olanakları da buna elveriyorsa, anca sesimizi ve kendimizi eğittiğimiz takdirde halk müziğine ve topluma kalıcı bir faydamız dokunabilir.

Halk türkülerinin okunuşunda geçmişin sıradan bir taklitçisi olan sanatçılar ile sizin yorumunuz arasındaki önemli farkları anlatır mısınız? Kendi sanatsal dilinizi oluştururken nelere dikkat ettiniz?

Önceden yapılmış olanı taklit etmek kimseyi ilerletmeyeceği gibi, samimi duygularla türkülerin özüne inmemizi de engeller. Oysa türkülerin özünde kendi yorumumuzu verebilmemiz için önemli ipuçları saklı.
Yalnız, türkülerin özüne inmemiz son derece önemli bir adım olsa da, bunu yaptığımızda başarılı bir yorumcu olduğumuz anlamını da çıkartamayız. Başta kendimizi ve müzik birikimimizi eleştirmemiz, ilerleyebilmemiz için kaçınılmazdır. Nasıl her insan keman çalmak için gerekli özellikleri taşıyamazsa, her insan da sesiyle türküleri icra etmeye yatkın olmayabilir. Yeteneği olsa dahi, icrasını bilinçli bir şekilde ve tüm olanaklarıyla gerçekleştirebilmesi için, ses eğitimi görüp, sesinde saklı olan olanakları kullanmayı öğrenmesi ve geliştirmesi gerekir. Türküleri yürekten sevmesi, yaşadığı toplumu acılarıyla ve güzellikleriyle tanıması, hissetmesi, duyması ve icrasına gönüllü olarak yansıtabilmesi gerekir. Böylece, müzik geleneğimize önemli katkılarda bulunabilir.
Benim de gayretim bu yöndedir, çünkü inanıyorum ki ancak bu yolda emek vererek icracı kendisiyle birlikte dinleyenlerin bilinçlenmesine katkıda bulunup, insanlığı bulunulan noktadan bir adım ileriye götürebilir. Bir yeteneğiniz olabilir, ama bilinçli bir şekilde onun üzerine düşüp onu geliştirmediğiniz ve insancıl görüş ve duygularla harmanlamadığınız sürece, bilinenin ötesine gidebilmeniz, yorumunuzu zenginleştirip, insanlara yararlı çalışmalar sunabilmeniz güç.

Taklitçilik en nihayetinde icracıyı kapitalist müzik piyasasının basit bir piyonuna düşürüyor ve zamanla sanatçıları yozlaşmanın bir aktörü haline getiriyor. Halk türküleri ve yozlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halk türkülerinin özü bu denli doğru ve sağlam olmasaydı, yüzyıllardır söylenip bize ulaşamazlardı. Doğrular, karmaşıklığa yer bırakmadan gerçekleri bizlere aktardığından, bizi yalanlardan arındırıp bilinçlendirdiğinden, yalanlarla hükmünü sürdürmek isteyenleri daima korkutmuştur. Bildiğimiz gibi değerli ozanlarımız asılmıştır, nice icracılarımız zulüm görmüş, binbir türlü engellerle karşılaşmıştır ve türkülerimiz küçümsenip değersizleştirilmeye çalışılmıştır. Buna karşı en önemli tutum (öz)eleştiriyi elden bırakmadan türküleri güçlü içeriklerine göre yorumlamaktan vazgeçmemektir.
Bu noktada icracının kişiliği, amaçları ve sanat anlayışı önemlidir. Sonuçta, ürettiğiniz çalışmalarla insanlara örnek oluyorsunuz. Onları iyi ya da kötü bir şekilde etkileyebiliyor, belli duygular hissettirebiliyorsunuz. Bu ciddî bir sorumluluktur.
Gelişimi engelleme çabaları olduğu gibi, değişimin gerekli ve hatta kaçınılmaz olduğu bilinciyle hareket etmek de mümkündür. Bu bağlamda müzikle insanlara yaklaşabiliriz. Ortaklıkları görüp, bilinçlenebiliriz. Zaman ve ülke sınırlarını aşan yapıcı paylaşımların mümkün olduğunu anlayabiliriz. Ve yalnız olmadığımızı görüp, çoğalarak ilerleyebiliriz.

Sanırım dayatılan yozlaşma çemberini kırmak, halk türkülerinin özünü tahrip edenlerle mücadele ettikçe ve yerelden evrensele ulaştıkça mümkün olacak… Sizce müzikte yerelden evrensele nasıl geçilebilir?

İsterseniz burada kendi deneyimlerimden bir örnek vereyim. Hollanda’da yaşamakta olduğumdan dolayı, ilk dinletilerimden biri de, büyük çoğunluğu Hollandalı olan dinleyicilere verdiğim bir dinletiydi. Güzelim türkülerimizi söyledikten sonra, bir ara verildi ve o sırada dinleyicilerimizden bir bayan yanıma geldi. Gözleri dolmuş, yutkunarak duygularını dile getirip, onu bir süre önce ziyaret etmiş olduğu Anadolu’ya ve insanlarına yeniden götürdüğüm için bana teşekkür ettiğini hatırlıyorum.
Bu an, unutamadığım anlardan biridir, çünkü bana halk türkülerimizin evrensel gücünü çok net bir şekilde anlatmıştır. Dinletiden önceki giriş konuşmamda söyleyeceğim türkülerin içeriğini ve anlamını kısaca özetlemiştim. Sonrasında ise dinleyiciler, sözleri tam olarak anlamasalar da, içeriği ses ve sazın tınılarından algılayıp o denli duygulanabilmişlerdi. İçeriğin, biçimin ve icrada estetiğin birbiriyle uyum içinde olmasının evrensellik için de ne denli önemli olduğunu, o an bir daha kavramıştım. Ki, bu sonuca sadece bir ses ve bir saz ile ulaşılabilmişti. Düşünsenize, çeşitli enstrümanların olanakları o an türkülerimize destek olabilseydi...
Özetlemek gerekirse, ancak halk türkülerimizin özünü tahrip etmeden evrensele geçilebileceği kanısındayım. Öze, yani içeriğe uygun ve yaraşır bir biçimde, halk türkülerimizi hem bilinçle hem de yürekten icra ettiğimizde, müzik insanlar arasında evrensel bir dile ve güce dönüşebilir.

Burada çok sesli müzik ve halk müziğine dair bir şeyler söylemek konuyu daha anlaşır kılacak, neler söyleyebilirsiniz?

Çok sesli müzik denildiğinde aklıma gelen ilk sözcüklerden biri ‘güç’tür. Yarışmaksızın, birbirinden farklı sesler üreten icracıların, içeriği destekler biçimde birbirine omuz vermesi, halk türkülerimizde saklı olan mesajları dinleyicilerin yüreğine ve bilincine güçlü bir şekilde iletme olanağı sağlar bize.
Tabii, çok seslilik halk müziğimizde yeni bir dönemi simgeliyor ve bu döneme henüz ulaşmış değiliz. Zorlayarak da olacak bir şey değil bu; ancak toplumdaki koşulların gelişmesiyle olabilir. Sanat toplumdaki gelişmelerle doğrudan etkileşim içinde olduğundan, toplumun içinde bulunduğu koşullar değiştikçe, değişim sanata ve toplumdaki bireylerin sanat anlayışına da yansıyacaktır. Sırasıyla sanat da, toplumun içinde bulunduğu koşulları etkileyebilecektir.
Burada önemli bir noktada yanlış anlaşılmak istemem. Derdim batılılaşmak ya da yenilikçi bir çabayla çok sesliliğin reklâmını yapmak değil. Önemsediğim, aşağılık kompleksine veya özentiye yer bırakmayacak kadar zengin olan kültürel birikimimizi ve bunun bir parçası olan halk türkülerimizi, özlerine sadık kalarak geliştirebilmek ve güçlü bir şekilde, dile getirilen duyguları duyurabilmek.

Biliyorsunuz Türkiye’de halk müziği alanında hayli farklı ve karışık bir literatür geliştirildi, özgün müzik, çağdaş halk müziği, kent ozanı, türkücü, devrimci müzik vb. gibi; siz yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz?

Halk türkülerimizi batı şan tekniği yardımıyla icra ediyorum. Halk müziği yeni bir müzik türü olmadığından, bu tanımlama da çok ayrıcalıklı olmadı belki, ama kanımca buna gerek de yok. Adını ne koyarsak koyalım, önemli olan yaptığımız işi anlaşılır, samimi, bilinçli ve halkımıza yaraşır bir biçimde yapmamızdır. Benim de gayretim bu yöndedir.

Kızılbaş/Alevi geleneği halk türküleriyle bugüne taşınmış durumda bu konuda neler söylersiniz?

İnsanı ve dünyadaki gelişimini temel alan Alevîlik’te de müziğin güçlü bir araç yeri vardır ve bu da bir tesadüf değildir. Asırlar boyu ağır dinsel baskılarla karşı karşıya kalmış, sistematik bir şekilde asimile edilmeye çalışılmış olan Alevîler, aynı zamanda bir direniş simgesi olan semahları, deyişleri, tevhitleri yoluyla umutlarını ve öğütlerini dile getirmişlerdir. Belli gerçekleri özgürce dile getirmenin mümkün olmadığı koşullardan kaynaklı, türkülerde mecazi bir anlam yüklenilen sembollere de sıklıkla başvurulmuştur. Böylece felsefelerinde savundukları birliği, beraberliği, eşitliği, kardeşliği nesilden nesile türküler aracılığıyla aktarmışlardır. Yüreklerinde, bir gün insanın insana uyguladığı bu utanç verici baskıların son bulması inancıyla...

Sosyalist Gerçekçilik ve müzik konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Sosyalist gerçekçilik dünyaya bilimsel ve insani bir şekilde bakma olanağı sunuyor insanlığa. Dünyamızdaki temel emek-sermaye çelişkisinin ne anlama geldiğini özümsememizi, toplumsal koşullara eleştirel yaklaşmanın ve araştırmanın önemini öğretiyor bize. Bununla birlikte, bize değişmezmiş gibi kabullendirilmeye çalışılan çelişkilerin, ne büyük acı ve haksızlıklara yol açtığını, ne tür onursuzlukları ayakta tuttuğunu bariz bir şekilde görmemizi sağlıyor. Ve de değişimin değişmezliğini anlamamızı...
Müzik de bu noktada insanlarımızın sesi olmaya devam ediyor. Özellikle halk müziğinin de gösterdiği gibi, insanlarımız, yaşam koşullarından soyutlanamayacak olan duygularını, tepkilerini, özlemlerini türküleri aracılığıyla dile getirmiş ve getirmeye devam ediyor. Çözüme ve değişime el uzatırcasına...
Bundan dolayı, icracılar olarak bize, bu içeriği duyurmak ve çarelere destek olmak düşer. Net bir şekilde içeriği duyurabilmek için, icranın türkülerin içeriğine ve aktarmak istedikleri duygulara uyması, onu desteklemesi gerekir. Uyup destekleyebilmesi için de bu konuda bilgilenme koşulu kaçınılmazdır. Bu da yine halkımızla birlikte kendimizi ve gelişmiş bir müzik tekniğini tanımak ve anlamakla mümkün.

Sanat ve müzikte kapitalist piyasa ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yaşadığınız sorunlar ve çıkış için önerileriniz nelerdir?

“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” diyerek cevap versem, çok da abartmış olmam sanıyorum. Sonuçta sanat da toplumun ve toplumdaki koşulların bir parçası. Ve toplumdaki çelişkilerden sanatın da etkilendiği bir gerçek. Kapitalist toplumlarda her şey hızlı tüketim ve daha fazla para kazanmaya yönelik yapılandırıldığı için, icracı da buna eleştirisiz ayak uydurduğu sürece bireyselce ve tavizler vererek ayakta kalabilir genellikle. Ancak bunun sonucunda bir süre sonra üretimleri tüketilip yitecek, unutulup gidecektir. Belki kendi gemisini kurtarmış, ama hepimize ait olan denizleri sorumsuzca zehirlemiş olacaktır.
Ve yine bu çelişkiler sonucunda, bir icracı olarak paran olduğu kadar ‘sanatını’ gerçekleştirebiliyorsun, paran olduğu kadar ‘eserlerini’ insanlara ulaştırabiliyorsun. Ancak, maddî imkânların kısıtlıysa eğer, sanat çalışmalarının yanı sıra ekmek kavgası da vermen gerektiği için üretimlerin engellenebiliyor; albüm çalışmanı hemen gerçekleştiremediğin için insanları bekletme durumunda kalıp şaşırtabiliyorsun; iletişim araçlarının bu denli yaygın olduğu bir zamanda, çalışmalarını dinleyicilere ulaştıramayabiliyorsun. Sonra bir dönüp bakıyorsun ki, “yalanla besliyorlar” insanlarımızı ve aldatılmış o güzelim ellerden “neden” sorusunu sormayan alkışlar yükselebiliyor. Böyle tezat ve kısır bir döngü işte... Ve elele verip sağlam temellere dayanan örgütlü, duyarlı ve tepkili bir karşıt güç oluşturamadığımız sürece, çırpınıp durulacak böyle bireysel çaresizlikler içerisinde.

Kitlelerle çok hızlı bağ kurmada müzik önemli bir işlev görüyor, o açıdan sanat-müzik bir eylem olarak sanatçının davranışı oluyor. Siz sanatsal hayatınızı nasıl bir eylem içersinde geçirmeyi planlıyorsunuz?

İlk klibimizi de noktaladığımız gibi, Hatayi’nin sözleriyle özetleyecek olursak: “Şu öten garip bülbülün, derdi figanı güldür gül, derdi figanı güldür gül...” Hoş, bülbül olmaya daha uzun yolum var, ama nefesimin yettiği yere kadar halk türkülerimize ve onlar aracılığıyla hayatımızdaki gerçeklere ses olmaya devam edeceğim. Paylaşılacak mutlu günlere, halkın dürüst türküleriyle omuz verebilmek bir eylem olduğu kadar, büyük bir onurdur benim için...

Gelecekte müzik üzerine projeleriniz var mı, bize biraz bahsedebilir misiniz?

Babamla birlikte ses ve repertuar çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. Bir ön çalışma olan Güldür Gül klibimizden sonra yeni bir klibin hazırlıkları içerisindeyiz. Aynı zamanda, maddî olanakların da elverdiği bir süreç içerisinde, dinleyicilerimizle bir albüm aracılığıyla buluşmak için çaba gösteriyoruz. Bunların yanı sıra dinletilerle dinleyicilerimizle buluşmaya devam edeceğiz.

İleride yapacağınız albümler (Mesela Ruhi Su’nun yaptığı Yunus Emre, Zeybekler gibi) belirli temalar ve derlemeler üzerinde mi olacak yoksa daha farklı mı?

Anadolumuz’daki türkü hazinemiz, ömrümüzün yorumlamaya yetemeyeceği kadar zengin. Bundan dolayı da derleyip duyurmak istediğimiz türküler de bir hayli fazla. Aynı zamanda heybemizde paylaşmak istediğimiz kendi çalışmalarımız da var. Zamanı geldiğinde onları da işleyip dinleyicilerimizle paylaşabilmeyi umuyoruz. Temelde ise öncelik, türkülerimizi içeriklerine yaraşır, sade ve duygularımızla dolu bir yorumla duyurabilmekte.

*

Sanatçı Gonca Akyar ile Yapılan Röportaj. Yazı başlığı tarafımızca konuldu.




Basarilarin devamini dilerim

__________________
*********************************
Yaşamak, kendi kendini adam etmektir. Zeka ve bilgiyi kullanarak etinden kemiğinden kendi heykelini yapmaktır.

Goethe
*********************************
  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi Sisi üyemize tesekkür ettiler
Corumlu (06-10-2011), didemy (05-10-2011), Dursun Dede (09-02-2013), MEHMETDOST (07-09-2012), temelreis (07-11-2016)
Eski 05-10-2011, 23:11   #2
Yeni Üye
Üyelik Tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1
Tesekkür: 0
1 mesajina 2 kez tesekkür edildi
 didemy isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Türküleri şan tekniği ile icra eden müthiş bir ses.Dinlemeli,dinletilmeli!

  Alıntı ile Cevapla
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi didemy üyemize tesekkür ettiler
Corumlu (06-10-2011), MEHMETDOST (01-08-2012)
Cevapla

Tags
bir, halk, mesaj, nasil, nasıl, türküleri, veriyor


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:14 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1