|
Serbest Bölge! Kategorize edemediğiniz her telden konuyu bu başlık altında tartışabilirsiniz. |
|
LinkBack | Konu Seçenekleri | Bu Konuda Ara | Modları Göster |
02-11-2006, 01:26 | #1 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Bulunduğu Yer: ANTALYA
Mesajlar: 1,727
Tesekkür: 5
|
Yürekleri Yüreğimde Mühürlü
Yılmaz Yeşildağ
siteadi.com - Yürekleri Yüreğimde Mühürlü Yürekleri yüreğimde mühürlü "Bir zifir karanlıkta düştüm yola Vurdum yolumu dağlara Can görirem, cin görirem, korkmirem Kükremiş aslan görirem, korkmirem Bir yobaz insan görirem, korkirem Onun bana can alıcı fikirlerinden Can alıcı zikirlerinden, korkirem balam , korkirem." Kim bilir kaçıncı kez söylüyordu anam bu Erzurum deyişini. Kaçıncı kez gözyaşlarıyla sulamıştı "korkirem"i üstüne basa basa. Ben yirmi yaş çığlıklarıyla eşlik ederken kendisine, kaçıncı kez öpmüştü ıslak dudaklarıyla kaşlarımın arasını; Bu Deniz için, Bu Yusuf için, bu da Hüseyin için diye diye. O gece, 6 Mayıs gecesi, bana öyle zor gelmişti ki güneşin mor dağlara doğuşunu karşılamak. Bir gün önce hücre de de olsalar doğmuştu o güneş Deniz, Yusuf, Hüseyin için. Ama o sabah. O sabah doğmasa da olurdu. Ağladım mı, anımsamıyorum. Ancak, biliyordum yıllar sonra onların yoldaşlarınca kavgamızda yaşatılacağını. Tam yirmi altı yıl önce tanımıştım Deniz'i. Lise son sınıftaydım. askeri lise. kanımızın kızıl şafaklara akacağı günlerin coşkusuyla koşmuştuk İTÜ'deki seminere. Koca anfi ağzına kadar hınca hınç doluydu. Biz üzerimize geçirdiğimiz iğreti sivil giysilerle bir köşeye sıkışmıştık. Şu an kim olduğunu anımsamadığım konuşmacı THKO'nun hakıl eylemlerinin hangi temeller üzerine oturduğunu anlatıyordu. Koca anfide 'çıt' yoktu. Neden sonra bir kıpırdanma başladı. Başta konuşmacı olmak üzere herkes bakışlarını kapıdan yana çevirmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken damarlarımda yangınlar başlatan haykırışı duydum. -Deniz geldi!.. Deniz geldi!.. Kapının önünde bir kaynaşmadır başladı. Kısacık boyuma aldırmadan ben de onu görmek için zıplayabildiğim kadar zıplamaya çalışıyordum. Evet, tarihi yazan önderlerden birisini yakından görme fırsatını iyi değerlendirmeliydim. Deniz'I mutlaka görmeliydim, bu fırsat bir daha eli geçmezdi. Hatta, bir yolunu bulup konuşmalıydım onunla. Ne ki, konuşmak şöyle dursun yanına bile yaklaşamadım. O, esmer gülüşünü yakama takarak uzaktan bir göründü. o kadar. Kim derdi ki, aradanyıllar geçecek ve o esmer gülüşlü çocuğun emaneti onurum olacak. Yine bir 6 Mayıs gecesi. Emanetlerini yarınlara onurla taşıyacağımdan kuşku duymaması için feri sönmüş gözlerini öptüm anamın. Yürümeyi neredeyse unutan anam, sanki o yılları yeniden yaşıyormuşcasına heyecanlı, elleri titreyerek tahta çeyiz sandığını açtı. Ortalığa yayılan naftalin kokusuna aldırmadan özenle çıkardı içindekileri. sendığın en altından işlemeli bir bohça aldı. Bir kutsal kitabı öpercesine öptü önce, ardından özenle kıvırdığı köşelerini yine özenle araladı. Sararmış gazete küpürlerinin arasına sıkıştırdığı üç kuru karanfil çıkardı masanın üzerine. Bana: - Bunları hatırladın mı? dedi. Nereden anımsayabilirdim ki o karanfilleri?.. Sustum. Ama anam susmadı: - Bunları o sabah sen getirmiştin bana. "Anam" demiştin, "bak, işte, o üç oğlun burada, yanında, ellerni öpmeye geldiler." Onlar ellerimi hiç öpemediler ama, ben hep öptüm bu karanfilleri. Buna Deniz dedim; Buna Yusuf, buna da Hüseyin. Sesinin titremesi ellerinin titremesine karışmıştı yorgun bir dağı andıran anamın. kara, kuru elleri, patlak yeşil damarlarının seğrimesine aldırmadan devindi yeni baştan. Gazete küpürlerini teker teker kat yerlerinden açtı. Masanın üzerinde hüzünlü bir tarih göz kırpıyordu yanıbaşımdaki kızımın körpecik yüreğine. Gözleri sulanan anamı köşediki divana oturttum. Gazete küpürlürini gözden geçirmek için masaya geldiğim zana kızımın: - Bu gazeteler benden yaşlı, dediğini duydum. Yıllar gazete küpürlerini sarartmıştı belki. Yaraları kabuk bağlamıştı kimilerinin. Kimileri o yaralara tuz basıp yenilerini eklemişti yanıbaşına. Kimileri de!.. Şimdi sayılamayacak denli çoğaldı yaralarım. Her mayıs kanlı şimdi. Sırtına vurduğu torbasından sızıyor döktüğü kanlar lacivert rüzgârın ve lokmalarına bulaşıyor, salyalarına bulaşıyor, kahkahaları boğuyor Tiran'ı. Bilincinize, yüreğinize, özünüze işlediğiniz ışıkla, yeni bir zaman yaratmak, yeni bir yaşam, yeni bir sevda için çıkmıştınız yola. Kimi zaman dayanılmaz; çarpıcı yaşam gerçeklerini içinize vururken; bu kutsal ateşin gereği en güzel, en soylu duyguları kökeninden kucaklayan yaşama sığmayan bir kuramdı peşinden koştuğunuz. Bir nedeni vardır elbit her yürek depreminin. Dolsun öyleyse belleklere güneş kokulu sevda, diyerek yüreklerinizi yüreğime mühürledim. İşte, bu yüzden Deniz'in Emniyet sarayında kendisini merakla seyreden polislere söylediği şu sözlerini tırnaklarımla kazıdım bulutlara: - BAKIN, GÖRÜN BENİ, DAHA EVVEL HİÇ GÖRMEMİŞ MİYDİNİZ? BENİM SİZ POLİSLERDEN DAHA ALACAKLARIM VAR." İşte bu yüzden: "Haram olsun gerille yüreğimi alıp elime mavzerlerime sürüp yağlı kurşunları ölüp dirilip binlerce kez öpmezsem alnını ölümün haram olsun on sekiz yaş gençliğime" dizeleriyle haykırdım şiirlerimde. İşte bu yüzden, her 6 Mayıs sabahı bir kez daha bileyliyorum öfkeli yüreğimi
__________________
"YAŞAMAK DİRENMEKTİR YANGIN YÜREKLİM" [email protected] hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü hoşçakal sazımdaki hüznü
içimdeki sızıyı boynu bükük karanfilimi ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma gidiyorum hoşça kal bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar hoşçakal |
Tags |
mühürlü, yüreğimde, yürekleri |
|
|