Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Serbest Bölge!
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Serbest Bölge! Kategorize edemediğiniz her telden konuyu bu başlık altında tartışabilirsiniz.

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 24-09-2007, 22:05   #1
Dost
HAWIN_ZEL - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Bulunduğu Yer: kimse bilmez nereli oldugunu?
Mesajlar: 1,169
Tesekkür: 0
47 mesajina 86 kez tesekkür edildi
 HAWIN_ZEL isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı Kapitalizmin Sonbahar-Kış Kreasyonu

Kapitalizmin Sonbahar-Kış Kreasyonu
siteadi.com - Kapitalizmin Sonbahar-Kış Kreasyonu
Mağazalarda, ayna karşısında hangi kıyafeti giyeceğimize karar verebilmek için geçirdiğimiz dakikalar boyunca birçoğumuz; tercih ettiğimiz, ulaşmak istediğimiz o ünlü markaların logolarının ve etiketlerinin neleri gizlediğini aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. Giysiler, mağazaların vitrinlerini süsleyen, beğenip gardırobumuza eklemek istediğimiz birer eşyadan ibarettir. Oysa üzerimize "geçiriverdiğimiz" tüm o giysilerin birer öyküsü ve bu öyküleri bizzat yaşayan insanlar var. Hepsi birbirini andıran, aynı bizler kadar "gerçek" insanların yaşadığı ve kısa ömürlere yorgun ve hızlı sonlar hazırlayan "gerçek" öyküler, inanmak istemeyeceğimiz bir sahicilikle her gün, her saat tekrar tekrar yaşanıyor. Aşağıda bu öykülere birtakım "özel isimlerin özelinde" ayrıntılı olarak tanıklık edeceğiz:

Giyeceklerimizin üretildiği tekstil endüstrisi, dünyada en fazla işçi çalıştıran sektörlerin başında geliyor. Giyim endüstrisi, tüm küresel endüstrinin yaklaşık %50'sini oluşturuyor. Giysi fabrikalarında ve atölyelerinde 23.6 milyon insan çalışıyor. Bu işçilerin büyük çoğunluğunu Asyalı göçmenler oluşturuyor. İşçilerin yaklaşık %75'i genç yaştaki kadınlardan oluşuyor. Her yıl binlerce işçi aşırı çalışmadan (günde en az 12 saat, haftada 7 gün) kaynaklı yorgunluk, meydana gelen iş kazaları, fabrika yönetimi tarafından tetiklenen saldırılar ve sağlıksız çalışma koşulları (kapalı yangın çıkışları, havalandırma eksikliği, zehirli kimyasallara maruz kalma, antihijyenik tuvalet ve banyolar) gibi sebeplerden dolayı hayatını kaybediyor. İşçilerin sömürülmesi üzerinden palazlanan bu sektörde en büyük zararı çocuk işçiler görüyor, ölenlerin büyük kısmını da çocuklar oluşturuyor.

Fabrikalarda işçilere uygulanan şiddetin oldukça çeşitli yolları mevcut. Bunların başında kadınlara zorla gebelik testi uygulatma, yaşamı sürdürebilmek için gerekli olan miktarın çok altındaki ücretler, saatlerce zorunlu fazla mesailer, işçilere fazla mesailer karşılığı ücret ödememe, giriş-çıkışlarda yapılan üst-baş aramaları, tuvaletlere ve banyolara yerleştirilen güvenlik kameraları, sözlü ve fiziksel taciz, cinsel taciz, tecavüz, sağlık hizmetleri erişiminin kısıtlanması ve örgütlenme girişimlerinin engellenmesi geliyor.

İşçilerin sendikalaşması ise patronların korkulu rüyası. Her sendika girişimi tehditler, işten çıkarmalar, hatta işçilerin öldürülmesiyle sonuçlanıyor. İşçiler tarafından yaratılar her örgütlenme anında sona erdiriliyor. İşten atılmaktan, dayak yemekten ya da "kaybedilmekten" korkan işçiler, bütün bu eziyetlere karşın sessiz kalmak zorunda kalıyor.

Bu öykülere sahne olan fabrikaların başlıcaları Nike, Guess, DKNY, GAP (Banana Republic, Old Navy ve babyGAP dahil), Tommy Hilfiger, Disney, Reebok, Adidas, Levi's, Ralph Lauren gibi yakından tanıdığımız markaların fabrikaları. Bu koşulların en fazla rastlandığı topraklar ise Bangladeş, Burma, Çin, Kolombiya, Endonezya, Jamaika, Malezya, Meksika, Nikaragua, Pakistan, Peru, Filipinler, Romanya, Sri Lanka, Tayland, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Guatemala, Hindistan ve Vietnam. (yukarıda sözü edilenlerin tümü geçmese de Türkiye'de de adı geçen şiddet yöntemlerinin bir kısmının uygulandığı biliniyor).

Yukarıda sayılan bütün o özel isimler, başlangıçlarındaki büyük harfler ve sona getirilen eklerden önceki kesme işaretlerinin tüm o yanıltıcı büyüklük gösterisinin gerisinde, kapitalizmin insanlığa uyguladığı en büyük işkencelerin parmak izlerini gizliyorlar. Aşağıda ifadelerinin okuyacağınız insanların öyküleri, en az üzerimizdeki giysiler kadar gerçek:

"Adım Lern (30 Kasım 2002'de Tim Connor tarafından gerçekleştirilen bu görüşmede genç kadın, "kurban edilmekten korktuğunu belirterek" gerçek adının kullanılmamasını rica etti). Tayland'ın kuzeyinde kırsal bir alanda büyüdüm. Orada iş bulmak çok zordu, bu nedenle 1998'de iş aramak üzere şehre göç ettim. Kısa zamanda Bed and Bath Prestige şirketinin (adı geçen şirket başta Adidas, Reebok, Nike ve Levi's olmak üzere birçok markanın ürünlerinin fason üretimini gerçekleştiren firmadır) fabrikasında iş buldum. Ben işe başladığımda fabrikada Nike ürünleri üretiliyordu. Fabrikanın 2002'deki kapanışına kadar da bu devam etti. Fabrikada bizden boynumuza, üzerinde Nike'ın kuralları yazılı olan bir kağıt asmamız 'rica edildi' ".

İşe sabah 8.30'da başlıyordum. Akşam 5.30'da bitmesi gereken iş, hiçbir zaman gece 10.00'dan önce bitmedi. Yoğun zamanlarda ise sabah saat 2'ye kadar çalışırdık. Pazar izin günümüzdü, ama bu siparişlere bağlıydı. Siparişiler çok olduğunda bütün bir ay hiç tatil yapmadan çalıştığımız olurdu. Haftada 70 ile 110 saat arası çalışıyordum. Yaptığımız fazla mesai 50 saati ne kadar aşarsa aşsın bize sadece 50 saat karşılığı ücret ödeniyordu.

İşlerin yoğun olduğu zamanlar fabrikanın sahibi Chaiyapat Photikamjorn bize içine anfetamin koyduğu buzlu kolayı içirirdi. Bizler içtiğimiz şeyin anfetamin olduğunu biliyorduk, ama çok azımız içmeyi reddediyordu. Çünkü bu şeyden içtiğimizde 48 saat kadar durmadan çalışabiliyorduk. Zaten o koşulları kaldırabilmenin tek yolu da o ilaçlardı. Paketleme bölümünde çalışan erkek işçilerin büyük bir kısmı anfetamin bağımlısı olmuştu. Fabrikada bulamadıklarında dışardan satın alıyorlardı.

Bay Chaiyapat huysuz bir adamdı, keyfi yerinde değilse bağırırdı. Birçok kez paketleme bölümünde işçileri gömleklerle dövdüğünü duydum. Şikayet edenlere, sızlananlara 500 Bath (11.6$) para cezası veriyordu. Hatta, ya eylül ya da ekimdi, uyanık kalabilmek için evinden limon getiren bir işçiye 2000 Bath (46.2$) ceza verdi.

Nike, Reebok, Levi's, Adidas ve diğer şirketler duvarlara yönetmelikler astırmışlardı. Bize bu kurallar bir kez açıklandı: fabrika denetlenirse yalan söyleyin, asla fabrikayı suçlamayın, çalışma koşullarınızdan şikayet etmeyin.

Bize hiçbir zaman sendika haklarımızdan söz edilmedi. Sendika kurmak isteyenlerin karşısına Bay Chaiyapat çıkıyordu. Biz çalışırken o bir yandan hoparlörlerden konuşmalar yapıyor, sendika örgütlemeye çalışan herkesin "anne-babasına elveda demesi gerektiğini" söylüyordu. Yanında altı korumayla gezerdi. Biz ondan çok korkardık. İki işçi yan yana konuşursak korumalar derhal yanımıza gelip bizi sorguya çeker, sonra da ayırırdı." (ekim 2002'de bu fabrika kapandı ve Bay Chaiyapat işçilerin birkaç aylık maaşlarını ödemeden ortadan kayboldu.)



"Adım Ana. 18 yaşındayım. El Salvador'da bir giysi fabrikasında çalışıyorum. Yoğun sezonlarda günde 13 saat, haftada 6 ya da 7 gün çalışıyorum. Haftasonları çalışmam istendiğinde karşı koyma hakkım yok. Çocuğum hastalandığında işe gidemezsem bir uyarı mektubu alıyorum. Eğer bunlardan 3 tane alırsam işimi kaybederim. Bu kadar çok çalışmak çok kötü, ama ücretler o kadar düşük ki, fazla mesai yapmazsam çocuğum ve ben hayatta kalamayız. Bana ödenen ücretle ancak kahvaltım, öğle yemeğim ve yol paramı karşılayabiliyorum. Ailemin yemeğini ise fazla mesaiden aldığım parayla alabiliyorum, bu yemek fasulye ve mısır.

Sıradan bir iş gününde 800 parça giysi dikmem gerekiyor. İki saatte bir denetimciler kaç parça yaptığımızı sayıyorlar. Yetiştiremediğimiz iş olursa, anlamadığımız bir dilde bize bağırıyorlar. Bazen dayak yiyoruz.

Fabrika korkunç sıcak ve havalandırma yok. Ben ve diğer birçok kadın işçi fabrikadaki toz yüzünden solunum problemleri çekiyoruz. Ücretimizden sağlık sigortası adı altında kesintiler yapılıyor, ama doktora gitmemize izin verilmiyor. Tuvalete gitmek için bile izin istiyoruz. Fabrika denetimcisinden bilet alıp gidiyoruz, günde sadece 2 kez için iznimiz var.

Ben işe girerken bana hamile olmadığımı kanıtlamak için zorla gebelik testi yapıldı. Kadınlar hamile kalırsa istifa etmeye zorlanıyorlar, böylece doğum haklarından yararlanamıyorlar.

Çalıştığım fabrikanın sahibi Koreli, ama diktiğim etiketlerde İngilizce yazıyor. Ben İngilizce bilmem. Sadece bunların kuzey Amerika'da satılacağını biliyorum. Zaten bütün hafta fazla mesai yapsam da bu t-shirtleri alacak parayı kazanamam. Öyle olsa da bunlar El Salvador'da satılmayacak. Ben kendim ve çocuğum için Amerika'dan ithal ikinci el ürünler satan bir mağazadan giysi alabiliyorum, nadiren."



" Adım Yin. Güney Çin'de bir fabrikada çalışıyorum. 17 yaşındayken doğduğum köyü terkedip bu şehre geldim. İş bulabilmem için gerekli olan geçici oturma iznimi almama çalıştığım fabrika yardımcı oldu. Bunun karşılığında altı ayda bir maaşımdan kesinti yapıyorlar. Ayrıca oturma iznim onların elinde, yani onların izni olmadan fabrikadan ayrılmam mümkün değil. Şimdi yaşım 25. Buradan başka bir yerde iş bulmam da pek mümkün değil. Eğer işimi kaybedersem oturma iznimi de kaybederim ve köyüme dönmek zorunda kalırım.

Ben diğer işçiler gibi fabrikanın arkasındaki yurtta kalıyorum. Odamda benden başka 11 kadın daha var. Hepimize yaklaşık 1 metrekare alan düşüyor, ranzalarda yatıyoruz. Bu çevrede 262 tane giysi fabrikası ve 63000 işçi var. Hepimiz benzer koşullarda yaşıyoruz. Fabrikaların çoğu "3'ü 1 yerde" amaçlı kullanılıyor: fabrika, depo ve yurt. Zaten yurtta geçirecek pek vaktim yok. Ayda 1 izin günüm var ve günde 14 saat çalışıyorum. 7.30'da işe başlıyorum. Bazen sabaha kadar çalıştığım oluyor. Fazla mesailerimin karşılığında çoğunlukla hiçbir ücret alamıyorum.

Çalıştığım fabrikada çok sıkı disiplin hakim. Çalışma zamanında su içmek, geç gelmek, fazla mesaiye kalmayı reddetmek ve yurtlarda yemek pişirmek para cezası almanıza sebep oluyor. Eğer üstüste 3 gün işe gelmezsem işten atılırım ve başka iş de bulamam"



Bugün birçok ünlü markanın fabrikasında benzer örneklere her an rastlanabiliyor. Örnek vermek gerekirse:

Nike: Nike, sabıkası en kabarık olanlardan. Yazılan sayısız raporda ücretlerin çok düşük olduğu, işçilere uygulanan maddi ve manevi suistimalden sıkça söz ediliyor. Genelde çocuk işçiler çalıştıran Nike, dünyanın en zengin şirketlerinden biri. Çalışma Sendikası Kadınlar Koalisyonu tarafından yapılan açıklamaya göre, Nike'ın Michael Jordan'a 1 yıllığına ürün tanıtımları için ödediği 20 milyon dolar, Endonezyalı işçilere bir yılda, çifti 120 dolardan pahalıya satılan 19 milyon çift ayakkabıyı üretme karşılığında ödediği ücrete eşit.

Cinsel taciz ve suistimal ise Nike fabrikalarında bir gelenek halini almış. Çalışma saatinde konuştuğu için bir kadın işçinin ağzının bantlanması, 45 kadının elleri havada diz üstü çöküp 25 dakikalığına dik durmaya zorlanması, "sıcaklık cezası" olarak saatlerce güneşte bekletilen işçiler ve fabrika denetçilerinin kadın işçilere sarkıntılık etmesi gibi öyküler de Nike çengelli fabrikalarda yaşanan öyküler.

Guess: Guess işçileri, gençliğin moda açlığını doyurabilmek için fabrikalardaki iş günlerinden sonra evde de dikiş dikmeye zorlanıyorlar. Asgari ücretin çok altında ücret alan işçiler, fazla mesai karşılığı ek ücret almıyorlar. İşçilerin açtığı dava sonucunda çalışma yasalarını ihlalle suçlanan Guess, bunun bedelini gene işçilere ödeterek yüzlercesine işten attı. Guess fabrikalarında işçilerin çalışma kartlarıyla oynanarak işten erken çıkmışlar gibi gösteriliyor ve ücretler kesiliyor.

Disney:Genelde genç kadın işçiler çalıştıran Disney, işçilerini günde 14-15 saat, haftada 7 gün çalışmaya zorluyor ve her biri 17.99 dolar eden t-shirtleri dikmeleri için 5 sent ödüyor. Karşı gelen işçiler olursa derhal işten çıkartılıyorlar.





Bütün bu öyküler bize gösteriyor ki, artık aynaya bakarken aklımıza "bugün şık oldum mu"dan çok daha ciddi sorular takılmalı: bu giysilerin bedelini kim, nasıl ödüyor? Moda bu kış desenli kazaklar, uzun hırkalardan mı ibaret gerçekten; yoksa kan kusan, ağlayan, ölümüne yorulup erkenden ölen, aşağılanan, acı çeken insanlar mı moda yine? Gururla taşıdığımız o logoların, etiketlerin altından sızan bu şeyler ne?

__________________
SENI ANLAMAK YASMAKTIR
SENI YASAMAK
AMANSIZLIGA KAVGA VE POSTAL SESLERI ARASINDA
DIRENGENLIGE DURMAKTIR
SENI BILMEK YASAMI BILMEK
SILAH OMZUNDA TOPRAGA DUSMEKTIR
SENI ANLATMAK EYLULU GUNLERI GECMISE YOLAMAKTIR`



BANA MAVI ETIKETLI BIR RAKI GETIR
DIYARBAKIR’DAN BIR AVUC TOPRAK
BİTLİS’TEN BIR TUTAM TÜTÜN
AVUCLARINDAN İÇECEGİM
BIR TAS SU GETIR MUNZUR’DAN
BANA ISTANUL’DAN BIRAZ LODOS
MALATYA’DAN SARI KAYISILAR GETIR
BANA KENDINIDE GETIR MEMLEKETIMDEN
SENINLE BIRLIKTE GETIR MEMLEKETIMI
..
  Alıntı ile Cevapla
Eski 24-09-2007, 22:17   #2
Can Dost
boranjudge - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Sep 2006
Bulunduğu Yer: Yer yüzü
Mesajlar: 1,446
Tesekkür: 19
17 mesajina 21 kez tesekkür edildi
 boranjudge isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Ahlaklı bir insanın en bariz duyarlılık örneklerinden birisidir, Tebrikler ve Teşekkürler.

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
kapitalizmin, kreasyonu, sonbaharkış


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 23:49 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1