Ana Sayfa


Sonbahar Logosu Ana Sayfaya Gidin Ekibimiz Forum Kuralları Arama
Geri Dön   Dostun Sayfasi > Serbest Bölge!
Yardım Takvim Bugünkü Mesajlar Arama

Serbest Bölge! Kategorize edemediğiniz her telden konuyu bu başlık altında tartışabilirsiniz.

Cevapla
 
LinkBack Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
Eski 01-10-2007, 10:48   #1
Dost
pınar09 - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 37
Mesajlar: 3,610
Tesekkür: 201
173 mesajina 805 kez tesekkür edildi
 pınar09 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı ne hapishane olsun ne de türküsü yakılsın..

Türkülerimiz... Yaşamı etkileyen; iz bırakan, yoğun duygular yaratan... Kuşaktan kuşağa taşınan... Türkülerimiz… Ana sütü gibi candan, ana sütü gibi helal…
siteadi.com - ne hapishane olsun ne de türküsü yakılsın..
Bir de hapishane türküleri…

Hapishaneler… Halkımızın bağrında yüzyıllardır kanayan bir yara. Bundandır türkülerimizin değişmeyen konularından birinin hapishaneler olması.
Osmanlı zindanlarında kaldı "ah"ımız.

Prangalar, zincirler, kürek mahkumluğu…

Osmanlı saltanatının hüküm sürdüğü dönemlerde yazılan türküler, ağırlıklı olarak o dönem yaşayan eşkiyalar, isyancılar ve külhanbeylerini işler ve de doğallığında zindenleri (ya da zindan olarak kullanılan kaleleri.)
Kimi ‘Sepetçioğlu’ türküsündeki gibi firarı anlatır.

Çok zamanlar çektim kahrı zindan
Bize de mesken oldu Sinop’un hanı
Firar etme ile buldum ummanı
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz.
Sinop Kalesi’nden uçtum denize
Tam üç gün üç gece göründü Rize
Aldım mavzerim yöneldim düze
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz

Kimi ‘Yedikule’ türküsünde olduğu gibi zindanda çekilen çilenin zorluğunu anlatmanın yanında, her şeye rağmen uslanmaz dikbaşlı külhanbeyi kültürünü yansıtır:

Haber uçtu devlete de
Beş yıl yattım hapiste
Yedi düvel zindanından
Beterdir Yedikule

Nargilemin marpucu da
Gümüştendir gümüşten
Beş değil onbeş yıl olsa
Ben vazgeçmem bu işten

Kimi hapishane türküleri, ‘Drama Köprüsü’nde olduğu gibi dışarıdan içeriye yollanan sözsüz selamı anlatır.

Mezar taşlarını Hasan koyun mu sandın
Adam öldürmeyi Hasan oyun mu sandın
Drama mapusunu Hasan evin mi sandın
At martini Debreli Hasan dağlar inlesin
Drama mapusunda Hasan dostlar dinlesin

Ve elbette acıları anlatır zindan türküleri. Kürek mahkumluğu, prangalar, zincirler… Hepsi Osmanlı zamanından -yer yer biçim değiştirerek de olsa- bugüne taşınan zulüm ve eziyet uygulamalarıdır. Bunlar da türkülerde dile gelir.

Mapusun içinde üç ağaç incir
Elimde kelepçe boynumda zincir
Oy zulum zulum başımda zulum uzak git ölüm
Zincir sallandıkça her yanım sancır
Yatarım yatarım gün belli değil
Oy zulum zulum başımda zulum uzak git ölüm
Kimimiz onbeşlik kimimiz kürek
İdam cezasına dayanmaz yürek

Zindanlar Hapishaneye Dönüşüyor

Cumhuriyetin kurulmasından sonra zindanlar, günümüzde devam eden şekliyle “kapatarak cezalandırma” temelinde kurulan hapishanelere bırakır yerini.

İlk zamanlar ortaya çıkan türküler, ağırlıklı olarak sosyal nedenlerle tutuklanan yada hapse konulan kişileri, onların özgürlük sevdalarını, kederlerini, acılarını ve sevinçlerini işler. Tutsağa sabırla dayanması öğütlenir. Sabahattin Ali’nin dizeleri türkü olur:

Dışarda deli dalgalar
Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma

Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah’a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma

Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Mapus yata yata biter
Aldırma gönül aldırma

Bazen mapusta biriken öfkeyi anlatır:

Çıkar çıkar parmaklıktan bakarım
Konya seni ataşlara yakarım
Birgün olur ben buradan çıkarım
Yandım mapushane yandım senin elinden

Hapishaneler, duyguların-değerlerin sınandığı bir deney tahtasıdır diğer yanıyla. Seven-sevmeyen ayrışır; dost-kardeş belli olur.

Mapus damı kara taştan
Gözüm kurumuyor yaştan
Göklerdeki uçan kuştan
Haber saldım almadın mı?

Zor günlerde belli olur
Seven ile sevmeyenin
Dertlerine derman olur
Kardaş nedir bilmedin mi?

Ozanların Tutsaklığı

Hapishaneler üzerine yakılan türküler çokçadır.Yüzlerce yıldır ne acılar yaşanmış ne çileler çekilmişse şu ya da bu ölçüde türkülere dökülmüştür. Hapishane türkülerinin çok olmasının bir nedeni de budur.

Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana geçen yıllarda değişmeyen tek şey, hapishanelerde uygulanan zulmün sürekliliğidir. Eşi, dostu, tanıdığı hapishaneye girmeyen; bu zulmü tanımayan kişi sayısı yok denecek kadar azdır.

Hapishane türkülerinin çokluğunun bir nedeni de zulüm sisteminin, halk ozanlarına-şairlerine duyduğu kin ve onların sırtından eksik etmediği zulümdür. Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Ruhi Su, Abdullah Papur, Mahzuni Şerif, Aşık İhsani… Hangi halk ozanımız-şairimiz hapishaneye girmekten ya da sürekli bununla tehdit edilmekten kurtulabilmiştir ki? Bir yandan hapishane kendi ozanlarını yaratırken, öte yandan onlar için de esin kaynağı olur. Mahzuni Şerif vurur sazın teline:

Darıldım darıldım ben sana canım böyle mi olacaktı
Vuruldum vuruldum baksana kanım yerde mi kalacatı
Mapushane içinde minderim kana battı
Yahu bu ne haldır öldüm yedi yıldır
Gardiyan çekti gitti
Dağ gibi ömrüm benim ne çabuk geçti bitti.

Ruhi Su da bir hapishane sevkini anlatır ‘Hasan Dağı’ türküsünde:

Gidiyor kalktı göçümüz
Gülmez ağlamaz içimiz
İnsan olmak mı suçumuz
Hasan Dağı insan olmak

Tutsak Olunur Kul Olunmaz

Hapishane türküleri kimi zaman toplumsal bir yakarışa dönüşmüş, kimi zamansa tutsak olana ya da onun yolunu gözleyen anaya, eşe, kardeşe, sevdalıya direnç aşılayan bir işlev yüklenmiştir. Türkülerimiz tutsak edilip dört duvar arasına konulsa da isyancıdır yine. Türküde anlatıldığı gibi tutsak olunmuş, kul olunmamıştır.

Tutsak oldum kul olmadım
Bir yanım rüzgarda benim
Ölünceye insanım benim
İnsanadır emeklerim

Elbette tutsak olunup kul olunmadığında, kazanan, insan iradesi olur. Duvarlar çaresiz kalır, demir kapılar parmaklıklar tutamaz “kul olmayan”ı.

Karanlıksın zulüm yatar bağrında
Korkuyorsun hücrem bu düzen gibi
Asırların izi taşında durur
Eskimişsin hücrem bu düzen gibi

Bazen Saz Bazen Söz Olur

Neyi anlatır hapishane türküleri? Hapishane türküleri ayrılığı-hasreti anlatır.
En zor gelen, insanı en çok saran duygu budur hapishanede. Ayrılık, hasretlik… Bu; sevgiliye, memlekete, mücadeleye, sıcak kavgaya duyulan hasretlik de olabilir; doğaya duyulan özlem de… Anaya, babaya, kardeşe, yoldaşa duyulan özlem de, her gün adımladığı sokaklara duyduğu özlem de... Hepsi içinde, yüreğinde durur insanın, mapusluk boyunca...

Sevdalınız hapistir
On yıldan beridir yatar
Yüreğinde hasret yüreğinde coşku
Yatar Bursa Kalesi'nde
Yüreği delinip gitmeden
Şarkısı tükenip bitmeden
Cennetini kaybetmeden
Yatar Bursa Kalesi'nde

Bazen bir eziklik kaplar insanın içini. Bu da dökülür türküye...

Dışarda mevsim baharmış
Gezip dolaşanlar varmış
Günler su gibi akarmış
Geçmiyor günler geçmiyor

Ahmed Arif "Akşam erken iner mapushaneye/ejderha olsan kar etmez" der ya, öyledir. O’nun şiirle anlattığını, bir Neşet Ertaş türküsü derinden hissederek ve hissettirerek anlatır:

Hapishanelere güneş doğmuyor
Geçiyor bu ömrüm, günüm dolmuyor
Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor
Yok mu hapishane beni arayan
Bu zindanda öleceğim canım gardiyan
Birer birer yoklamayı yaparlar
Akşam olur kapıları kaparlar
Bitmiyor geceler olmaz sabahlar

Tutsaklıklar böyle eziklikleri fazla kaldırmaz ama… Zaten dört duvarla çevrilmiş, yoksunluklarla dolu bir yaşamın içinde olan tutsak; direncini korumak-artırmak için umuda sarılır inatla. Sevdaya sarılır…

Hapishane türküleri sevdayı anlatır.

Sevda; araya mesafeler, duvarlar ve demir parmaklıklar girse de, her şeye inat büyür ha büyür. Büyüdükçe sığmaz bir mapusa. Ne tel örgüler zaptedebilir onu, ne de duvarlar, parmaklıklar. Kuş kanadında gider, rüzgarın omuzlarına biner, dağ yelleri alır götürür onu gideceği yere.

Köyümde açmıştır şimdi
Nar çiçekleri özlem özlem
Yüreğimde sevda sevda
Türküler söylesem sana
Tel örgüler arkasında ulaşır m’ola
O en güzel yarınlara erişir m’ola
Kör baskılar karanlıklar
Demir kapılar taş duvarlar
Olsa da dört bir yanımda
Söylerim türkümü sana
Kuş sesinden dağ yelinden ulaşır sana
O en güzel yarınlarda erişir sana

Mektuplar

Hapishanede yatanın dışarıyla bağı hiç kesilmez. Bunun en temel iki yolu görüş günleri ve mektuplardır. Ama sadece bu değil elbette. Tutsak olan, hep dışarıyı taşır yüreğinde; dışarıdakilerle birlikte atar kalbi.

GÖRÜLMÜŞTÜR damgalı mektuplar uzatılır mazgaldan. Tutsağın yüreğinde bir kuş havalanır.

Ellerinle bana baharlar getir
Cıvıl cıvıl bir görüş gününde olsun
Bir mektup gönder bana bahar tadında
Baygın baygın ülkem koksun

Gelen mektup bir yanıyla "içeriye ulaşan dışarının soluğu"dur. Bir de beklenen mektubun gelmeyeceği tutar…

Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır
Bugün posta günü canım sıkılır
Ellerin mektubu gelmiş okunur
Benim yüreğime hançer sokulur

Görüş Günleri: Hüzün ve Coşku Bir arada

Görüş günleri iki duyguyu da taşır içinde. Tutsak olana ziyaretçiler gelir. Sevinçlidir ya, daha özlemini gideremeden biter ziyaret saati. Coşku yerini hüzne bırakır. Hapishane türkülerinde görüş günü işlenirken, kiminde “Bugün görüşme günüdür, çift camlardan ses gelmiyor” diye sıkıntılar dile gelirken, kiminde ise coşku ve hüzün bir arada işlenir:

Bugün görüş günümüz dost kardeş bir arada
Camdan cama mendil salla el salla merhaba
Bizim olsun mapushane duvarı
Seni senden sormalara doyamam ben
Yarım kalır cıgaramın ateşi
Gitme dayanamam

Ahmed Arif’in dizeleri vurur sazın teline, hücre hücre dolanır demir kapı kör pencere de;

Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin
Haberin var mı demir kapı kör pencere
Yastığım ranzam zincirim
Uğruna ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahsun resim haberin var mı?

Türküler, görüş gününü, sadece tutsağın dilinden değil, gelen ziyaretçinin dilinden de anlatır elbet:

Göğü kucaklayıp getirdim sana
Kokla sevgili yar, kokla açılırsın
Solmuş benzin sararmış
Yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
Oy mapusluk mapusluk
Sen içerde ben dışarda
Dur akıtma gönlün yaşını
Oy bana en uzak
Oy bana en yakın sevgili yar
Hasretine vur beni

Nasıl beklenen mektup gelmediği zaman bir ağırlık çökerse tutsağın yüreğine, beklenen ziyaretçi gelmediğinde de benzeri duygular yaşatır. Kaygıyla dolu bir bekleyiştir bu. Gelmesi beklenen ziyaretçinin gelmemesi üzerine yorumlar yapılır kendince. Hasta mıdır, parası mı yoktur?... Haber alana dek az ya da çok bu kaygılar yaşar tutsağın içinde.

Yarim salmış efkarını mapusa
Kendisi gelmez acep yollar kış mıdır
Hasret başını eğermiş adamın
Mapustan kalkan uzun bir havayım şimdi

Mapuslar İçinde Dayanışma Ve Kader Birliği

Kaygı duyulan sadece ziyaretten gelen haberlerle sınırlı değildir. Yanında yöresinde sevdikleri, dostları, yoldaşları yatar. Onların da acılarına ortak olur, sevinçlerini paylaşır. Karınca kararınca, elde olanları paylaşır, bölüşürler.

Gün olur birbirlerini bile göremezler. Koparıp ayrı ayrı hücrelere atmışlardır onları. Bir ses, bir haberle birbirlerine duydukları özlem daha da büyür. Aklının bir yanı hep orada kalır.

Mahsus mahal derler kaldım zindanda
Kalırım, kalırım dostlar yandadır
İk'elleri kızıl kandadır kanda
Ölürüm ölürüm kardeş aklım sendedir

Artar eksilmeyiz zindanlarında
Kolay değil derdin ucu derinde
Kumhan Irmağı’nda Karaburun’da
Bulurum bulurum kardeş öfkem kındadır

Devrimciler ve Direniş Türküleri

Devrimci mücadelenin başlaması ile tutsak devrimcilere yazılan ve onların yazdığı türküler söylenir diyar diyar. Bu dönemle birlikte hapishane türküleri daha çok mücadeleye bağlı olarak ortaya çıkar. Türkülerin beslendiği muhalif damar, devrimci özüyle birlikte gerçek yerini, sahibini bulur bu anlamda.

Devrimcilerin hapishanede yaşadığı birçok şey taşınır türkülere. Bu kimi zaman açlık grevi olur:

Metris'in içindeyim
Küçük bir hücredeyim
Anam beni sorarsa
Açlık grevindeyim

Bayraklar elden ele
Türküler dilden dile
Aramızda yer yoktur
Gözyaşı dökenlere

Yasaklar ve yokluklar diyarıdır hapishane. "Güneş bile yasak” olur. Sadece bir köşesine güneş vuran havalandırmada ısınmaya çalışan tutsaklara, kıyasıya dövülürken yasak edilir güneş de. Mızrap olup isyan vurur sazın teline…

Güneş bile yasak
İçim sarı sıcak
Duvarları deler
Sevdanın közü

Hapishane direnişleri anlatılır türkülerde, kahramanlıklar işlenir. Elbette yine sevdalar, ayrılıklar, özlemler…

Mapushane çeşmesi gülüm yandan akıyor
Hasretlik ince sızı yüreğimi yakıyor
Mapushane duvarında bir çift güvercin
Bugün efkarlıyım yarime haber verin

Hüzün işlenir ille de…

Hapishanenin türküleri
Hüzünlüdür biraz
Her dinleyişinde belki
Yüreğin burkulur için sızlar

Hapishanenin türküleri hüzünlüdür biraz ama bu kez türkülerin hamuruna daha çok direnç, daha çok umut ve yenilgiyi reddeden bir kavganın mayası katılmıştır. Katliamlarla birlikte, kazanılan zaferleri, ölüm orucunda bayraklaşan tutsakları da anlatır:

Ölümlere yatarım da
Başeğmem zindanlara
Duvarları kale olsa
Esir olur yine bana

Bazen, bir tutsak anasının açlığa yatan evladı için, yürek dilinden dökülen ağıdıdır; görüş kabinleri tanıktır.

Ne kadar da ufalmış bedenin
Gözyaşıma sığdın sen
Açlık mı yemiş ömrünü yavrum
Al sütümü iç kızım

Açlığa yatan tutsak cevaplar onu:

Eriyen bedenimi düşünme
Göğü giydim üstüme
Yüzünü asma keder ile anam
Yiğitler bitmez bizde

Yiğit duldasında yiğitler nasıl bitmezse, türküler de yiğitleri ve yiğitlikleri yazmaya devam eder elbet.

Gün olur namlulara göğüsleriyle karşı koyar tutsaklar. Kanlarıyla dolar hapishane maltaları. Kitaplarında teslimiyet yoktur; hücre hücre örülür direniş. Ve elde avuçta ne varsa onunla direnilir.

Kapatmışlar seni beyaz hücreye
Konuşmak gülüşmek yasaktır sana
Bir bedenin kalmış bir de inancın
Demir bir dolap silahtır sana
Karlı dağlar gibi dik tut başını
Gösterme yaranı çat kaşlarını
Kızılcık şerbeti içtiğin söyle
Kan kussan bile diren zalime

Ne Hapishaneler Olsun, Ne De Türküsü Yakılsın!

Hapishanelerin, baskı ve zulüm aracı olmaktan çıkacağı o güne dek belki daha pek çok hapishane türküleri yakılacak. Bizler de hapishaneler var oldukça yılmadan, inatla söyleyeceğiz türkülerimizi.(alıntıdır)

__________________
Ben bir ırmağım, dağlardan coşarım
Akma deme bana, ben akarak yaşarım
  Alıntı ile Cevapla
Eski 01-10-2007, 10:55   #2
Dost
mnoocalan - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: ANKARA
Yaş: 48
Mesajlar: 4,240
Tesekkür: 87
113 mesajina 198 kez tesekkür edildi
 mnoocalan isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

Hapishanelerin, baskı ve zulüm aracı olmaktan çıkacağı o güne dek belki daha pek çok hapishane türküleri yakılacak. Bizler de hapishaneler var oldukça yılmadan, inatla söyleyeceğiz türkülerimizi.
doğru söze ne hacetttt mükemmeldi cano sağolasın

__________________
Kayıp kentin güzel insanı
Rüzgar esermi sizin oralarda?
Ve
Umut türküsü söylenirmi
Sevda misali?
Yada buradan sesimiz duyulurmu
Bir SELAM desek dosta...
  Alıntı ile Cevapla
Eski 01-10-2007, 12:42   #3
Aktif Üye
Üyelik Tarihi: Sep 2006
Bulunduğu Yer: antalya - serik
Yaş: 55
Mesajlar: 253
Tesekkür: 4
2 mesajina 21 kez tesekkür edildi
 gezginemlak isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

bu çok güzel çalişma için tşk ediyorum .emeklerin için sagolasın.saglicakla.

  Alıntı ile Cevapla
Eski 01-10-2007, 16:28   #4
Dost
cilek_22 - ait Avatar
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Bulunduğu Yer: ev.
Mesajlar: 1,720
Tesekkür: 113
98 mesajina 198 kez tesekkür edildi
 cilek_22 isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline)
Tanımlı

güzeldi tsk,ler pinar..

__________________
Sahiden de sürpriz olmaya başladı artık
"Bana gelişlerin"
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
hapishane, olsun, türküsü, yakılsın


Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 03:44 .
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.

Modified by HAKANDOST

eXTReMe Tracker




Valid XHTML 1.0 Transitional


Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.1