|
|
LinkBack | Konu Seçenekleri | Bu Konuda Ara | Modları Göster |
05-06-2007, 19:49 | #1 |
Dost
Üyelik Tarihi: Nov 2006
Bulunduğu Yer: kimse bilmez nereli oldugunu?
Mesajlar: 1,169
Tesekkür: 0
|
ne hapishaneler olsun,ne de türküsü yakılsın!
Türkülerimiz... Yaşamı etkileyen; iz bırakan, yoğun duygular yaratan... Kuşaktan kuşağa taşınan... Türkülerimiz… Ana sütü gibi candan, ana sütü gibi helal…
siteadi.com - ne hapishaneler olsun,ne de türküsü yakılsın! Bir de hapishane türküleri… Hapishaneler… Halkımızın bağrında yüzyıllardır kanayan bir yara. Bundandır türkülerimizin değişmeyen konularından birinin hapishaneler olması. Osmanlı zindanlarında kaldı "ah"ımız. Prangalar, zincirler, kürek mahkumluğu… Osmanlı saltanatının hüküm sürdüğü dönemlerde yazılan türküler, ağırlıklı olarak o dönem yaşayan eşkiyalar, isyancılar ve külhanbeylerini işler ve de doğallığında zindenleri (ya da zindan olarak kullanılan kaleleri.) Kimi ‘Sepetçioğlu’ türküsündeki gibi firarı anlatır. Çok zamanlar çektim kahrı zindan Bize de mesken oldu Sinop’un hanı Firar etme ile buldum ummanı Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz. Sinop Kalesi’nden uçtum denize Tam üç gün üç gece göründü Rize Aldım mavzerim yöneldim düze Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz Kimi ‘Yedikule’ türküsünde olduğu gibi zindanda çekilen çilenin zorluğunu anlatmanın yanında, her şeye rağmen uslanmaz dikbaşlı külhanbeyi kültürünü yansıtır: Haber uçtu devlete de Beş yıl yattım hapiste Yedi düvel zindanından Beterdir Yedikule Nargilemin marpucu da Gümüştendir gümüşten Beş değil onbeş yıl olsa Ben vazgeçmem bu işten Kimi hapishane türküleri, ‘Drama Köprüsü’nde olduğu gibi dışarıdan içeriye yollanan sözsüz selamı anlatır. Mezar taşlarını Hasan koyun mu sandın Adam öldürmeyi Hasan oyun mu sandın Drama mapusunu Hasan evin mi sandın At martini Debreli Hasan dağlar inlesin Drama mapusunda Hasan dostlar dinlesin Ve elbette acıları anlatır zindan türküleri. Kürek mahkumluğu, prangalar, zincirler… Hepsi Osmanlı zamanından -yer yer biçim değiştirerek de olsa- bugüne taşınan zulüm ve eziyet uygulamalarıdır. Bunlar da türkülerde dile gelir. Mapusun içinde üç ağaç incir Elimde kelepçe boynumda zincir Oy zulum zulum başımda zulum uzak git ölüm Zincir sallandıkça her yanım sancır Yatarım yatarım gün belli değil Oy zulum zulum başımda zulum uzak git ölüm Kimimiz onbeşlik kimimiz kürek İdam cezasına dayanmaz yürek Zindanlar Hapishaneye Dönüşüyor Cumhuriyetin kurulmasından sonra zindanlar, günümüzde devam eden şekliyle “kapatarak cezalandırma” temelinde kurulan hapishanelere bırakır yerini. İlk zamanlar ortaya çıkan türküler, ağırlıklı olarak sosyal nedenlerle tutuklanan yada hapse konulan kişileri, onların özgürlük sevdalarını, kederlerini, acılarını ve sevinçlerini işler. Tutsağa sabırla dayanması öğütlenir. Sabahattin Ali’nin dizeleri türkü olur: Dışarda deli dalgalar Gelir duvarları yalar Seni bu sesler oyalar Aldırma gönül aldırma Dertlerin kalkınca şaha Bir sitem yolla Allah’a Görecek günler var daha Aldırma gönül aldırma Kurşun ata ata biter Yollar gide gide biter Mapus yata yata biter Aldırma gönül aldırma Bazen mapusta biriken öfkeyi anlatır: Çıkar çıkar parmaklıktan bakarım Konya seni ataşlara yakarım Birgün olur ben buradan çıkarım Yandım mapushane yandım senin elinden Hapishaneler, duyguların-değerlerin sınandığı bir deney tahtasıdır diğer yanıyla. Seven-sevmeyen ayrışır; dost-kardeş belli olur. Mapus damı kara taştan Gözüm kurumuyor yaştan Göklerdeki uçan kuştan Haber saldım almadın mı? Zor günlerde belli olur Seven ile sevmeyenin Dertlerine derman olur Kardaş nedir bilmedin mi? Ozanların Tutsaklığı Hapishaneler üzerine yakılan türküler çokçadır.Yüzlerce yıldır ne acılar yaşanmış ne çileler çekilmişse şu ya da bu ölçüde türkülere dökülmüştür. Hapishane türkülerinin çok olmasının bir nedeni de budur. Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana geçen yıllarda değişmeyen tek şey, hapishanelerde uygulanan zulmün sürekliliğidir. Eşi, dostu, tanıdığı hapishaneye girmeyen; bu zulmü tanımayan kişi sayısı yok denecek kadar azdır. Hapishane türkülerinin çokluğunun bir nedeni de zulüm sisteminin, halk ozanlarına-şairlerine duyduğu kin ve onların sırtından eksik etmediği zulümdür. Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Ruhi Su, Abdullah Papur, Mahzuni Şerif, Aşık İhsani… Hangi halk ozanımız-şairimiz hapishaneye girmekten ya da sürekli bununla tehdit edilmekten kurtulabilmiştir ki? Bir yandan hapishane kendi ozanlarını yaratırken, öte yandan onlar için de esin kaynağı olur. Mahzuni Şerif vurur sazın teline: Darıldım darıldım ben sana canım böyle mi olacaktı Vuruldum vuruldum baksana kanım yerde mi kalacatı Mapushane içinde minderim kana battı Yahu bu ne haldır öldüm yedi yıldır Gardiyan çekti gitti Dağ gibi ömrüm benim ne çabuk geçti bitti. Ruhi Su da bir hapishane sevkini anlatır ‘Hasan Dağı’ türküsünde: Gidiyor kalktı göçümüz Gülmez ağlamaz içimiz İnsan olmak mı suçumuz Hasan Dağı insan olmak Tutsak Olunur Kul Olunmaz Hapishane türküleri kimi zaman toplumsal bir yakarışa dönüşmüş, kimi zamansa tutsak olana ya da onun yolunu gözleyen anaya, eşe, kardeşe, sevdalıya direnç aşılayan bir işlev yüklenmiştir. Türkülerimiz tutsak edilip dört duvar arasına konulsa da isyancıdır yine. Türküde anlatıldığı gibi tutsak olunmuş, kul olunmamıştır. Tutsak oldum kul olmadım Bir yanım rüzgarda benim Ölünceye insanım benim İnsanadır emeklerim Elbette tutsak olunup kul olunmadığında, kazanan, insan iradesi olur. Duvarlar çaresiz kalır, demir kapılar parmaklıklar tutamaz “kul olmayan”ı. Karanlıksın zulüm yatar bağrında Korkuyorsun hücrem bu düzen gibi Asırların izi taşında durur Eskimişsin hücrem bu düzen gibi Bazen Saz Bazen Söz Olur Neyi anlatır hapishane türküleri? Hapishane türküleri ayrılığı-hasreti anlatır. En zor gelen, insanı en çok saran duygu budur hapishanede. Ayrılık, hasretlik… Bu; sevgiliye, memlekete, mücadeleye, sıcak kavgaya duyulan hasretlik de olabilir; doğaya duyulan özlem de… Anaya, babaya, kardeşe, yoldaşa duyulan özlem de, her gün adımladığı sokaklara duyduğu özlem de... Hepsi içinde, yüreğinde durur insanın, mapusluk boyunca... Sevdalınız hapistir On yıldan beridir yatar Yüreğinde hasret yüreğinde coşku Yatar Bursa Kalesi'nde Yüreği delinip gitmeden Şarkısı tükenip bitmeden Cennetini kaybetmeden Yatar Bursa Kalesi'nde Bazen bir eziklik kaplar insanın içini. Bu da dökülür türküye... Dışarda mevsim baharmış Gezip dolaşanlar varmış Günler su gibi akarmış Geçmiyor günler geçmiyor Ahmed Arif "Akşam erken iner mapushaneye/ejderha olsan kar etmez" der ya, öyledir. O’nun şiirle anlattığını, bir Neşet Ertaş türküsü derinden hissederek ve hissettirerek anlatır: Hapishanelere güneş doğmuyor Geçiyor bu ömrüm, günüm dolmuyor Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor Yok mu hapishane beni arayan Bu zindanda öleceğim canım gardiyan Birer birer yoklamayı yaparlar Akşam olur kapıları kaparlar Bitmiyor geceler olmaz sabahlar Tutsaklıklar böyle eziklikleri fazla kaldırmaz ama… Zaten dört duvarla çevrilmiş, yoksunluklarla dolu bir yaşamın içinde olan tutsak; direncini korumak-artırmak için umuda sarılır inatla. Sevdaya sarılır… Hapishane türküleri sevdayı anlatır. Sevda; araya mesafeler, duvarlar ve demir parmaklıklar girse de, her şeye inat büyür ha büyür. Büyüdükçe sığmaz bir mapusa. Ne tel örgüler zaptedebilir onu, ne de duvarlar, parmaklıklar. Kuş kanadında gider, rüzgarın omuzlarına biner, dağ yelleri alır götürür onu gideceği yere. Köyümde açmıştır şimdi Nar çiçekleri özlem özlem Yüreğimde sevda sevda Türküler söylesem sana Tel örgüler arkasında ulaşır m’ola O en güzel yarınlara erişir m’ola Kör baskılar karanlıklar Demir kapılar taş duvarlar Olsa da dört bir yanımda Söylerim türkümü sana Kuş sesinden dağ yelinden ulaşır sana O en güzel yarınlarda erişir sana Mektuplar Hapishanede yatanın dışarıyla bağı hiç kesilmez. Bunun en temel iki yolu görüş günleri ve mektuplardır. Ama sadece bu değil elbette. Tutsak olan, hep dışarıyı taşır yüreğinde; dışarıdakilerle birlikte atar kalbi. GÖRÜLMÜŞTÜR damgalı mektuplar uzatılır mazgaldan. Tutsağın yüreğinde bir kuş havalanır. Ellerinle bana baharlar getir Cıvıl cıvıl bir görüş gününde olsun Bir mektup gönder bana bahar tadında Baygın baygın ülkem koksun Gelen mektup bir yanıyla "içeriye ulaşan dışarının soluğu"dur. Bir de beklenen mektubun gelmeyeceği tutar… Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır Bugün posta günü canım sıkılır Ellerin mektubu gelmiş okunur Benim yüreğime hançer sokulur Görüş Günleri: Hüzün ve Coşku Bir arada Görüş günleri iki duyguyu da taşır içinde. Tutsak olana ziyaretçiler gelir. Sevinçlidir ya, daha özlemini gideremeden biter ziyaret saati. Coşku yerini hüzne bırakır. Hapishane türkülerinde görüş günü işlenirken, kiminde “Bugün görüşme günüdür, çift camlardan ses gelmiyor” diye sıkıntılar dile gelirken, kiminde ise coşku ve hüzün bir arada işlenir: Bugün görüş günümüz dost kardeş bir arada Camdan cama mendil salla el salla merhaba Bizim olsun mapushane duvarı Seni senden sormalara doyamam ben Yarım kalır cıgaramın ateşi Gitme dayanamam Ahmed Arif’in dizeleri vurur sazın teline, hücre hücre dolanır demir kapı kör pencere de; Görüşmecim yeşil soğan göndermiş Karanfil kokuyor cıgaram Dağlarına bahar gelmiş memleketimin Haberin var mı demir kapı kör pencere Yastığım ranzam zincirim Uğruna ölümlere gidip geldiğim Zulamdaki mahsun resim haberin var mı? Türküler, görüş gününü, sadece tutsağın dilinden değil, gelen ziyaretçinin dilinden de anlatır elbet: Göğü kucaklayıp getirdim sana Kokla sevgili yar, kokla açılırsın Solmuş benzin sararmış Yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün Oy mapusluk mapusluk Sen içerde ben dışarda Dur akıtma gönlün yaşını Oy bana en uzak Oy bana en yakın sevgili yar Hasretine vur beni Nasıl beklenen mektup gelmediği zaman bir ağırlık çökerse tutsağın yüreğine, beklenen ziyaretçi gelmediğinde de benzeri duygular yaşatır. Kaygıyla dolu bir bekleyiştir bu. Gelmesi beklenen ziyaretçinin gelmemesi üzerine yorumlar yapılır kendince. Hasta mıdır, parası mı yoktur?... Haber alana dek az ya da çok bu kaygılar yaşar tutsağın içinde. Yarim salmış efkarını mapusa Kendisi gelmez acep yollar kış mıdır Hasret başını eğermiş adamın Mapustan kalkan uzun bir havayım şimdi Mapuslar İçinde Dayanışma Ve Kader Birliği Kaygı duyulan sadece ziyaretten gelen haberlerle sınırlı değildir. Yanında yöresinde sevdikleri, dostları, yoldaşları yatar. Onların da acılarına ortak olur, sevinçlerini paylaşır. Karınca kararınca, elde olanları paylaşır, bölüşürler. Gün olur birbirlerini bile göremezler. Koparıp ayrı ayrı hücrelere atmışlardır onları. Bir ses, bir haberle birbirlerine duydukları özlem daha da büyür. Aklının bir yanı hep orada kalır. Mahsus mahal derler kaldım zindanda Kalırım, kalırım dostlar yandadır İk'elleri kızıl kandadır kanda Ölürüm ölürüm kardeş aklım sendedir Artar eksilmeyiz zindanlarında Kolay değil derdin ucu derinde Kumhan Irmağı’nda Karaburun’da Bulurum bulurum kardeş öfkem kındadır Devrimciler ve Direniş Türküleri Devrimci mücadelenin başlaması ile tutsak devrimcilere yazılan ve onların yazdığı türküler söylenir diyar diyar. Bu dönemle birlikte hapishane türküleri daha çok mücadeleye bağlı olarak ortaya çıkar. Türkülerin beslendiği muhalif damar, devrimci özüyle birlikte gerçek yerini, sahibini bulur bu anlamda. Devrimcilerin hapishanede yaşadığı birçok şey taşınır türkülere. Bu kimi zaman açlık grevi olur: Metris'in içindeyim Küçük bir hücredeyim Anam beni sorarsa Açlık grevindeyim Bayraklar elden ele Türküler dilden dile Aramızda yer yoktur Gözyaşı dökenlere Yasaklar ve yokluklar diyarıdır hapishane. "Güneş bile yasak” olur. Sadece bir köşesine güneş vuran havalandırmada ısınmaya çalışan tutsaklara, kıyasıya dövülürken yasak edilir güneş de. Mızrap olup isyan vurur sazın teline… Güneş bile yasak İçim sarı sıcak Duvarları deler Sevdanın közü Hapishane direnişleri anlatılır türkülerde, kahramanlıklar işlenir. Elbette yine sevdalar, ayrılıklar, özlemler… Mapushane çeşmesi gülüm yandan akıyor Hasretlik ince sızı yüreğimi yakıyor Mapushane duvarında bir çift güvercin Bugün efkarlıyım yarime haber verin Hüzün işlenir ille de… Hapishanenin türküleri Hüzünlüdür biraz Her dinleyişinde belki Yüreğin burkulur için sızlar Hapishanenin türküleri hüzünlüdür biraz ama bu kez türkülerin hamuruna daha çok direnç, daha çok umut ve yenilgiyi reddeden bir kavganın mayası katılmıştır. Katliamlarla birlikte, kazanılan zaferleri, ölüm orucunda bayraklaşan tutsakları da anlatır: Ölümlere yatarım da Başeğmem zindanlara Duvarları kale olsa Esir olur yine bana Bazen, bir tutsak anasının açlığa yatan evladı için, yürek dilinden dökülen ağıdıdır; görüş kabinleri tanıktır. Ne kadar da ufalmış bedenin Gözyaşıma sığdın sen Açlık mı yemiş ömrünü yavrum Al sütümü iç kızım Açlığa yatan tutsak cevaplar onu: Eriyen bedenimi düşünme Göğü giydim üstüme Yüzünü asma keder ile anam Yiğitler bitmez bizde Yiğit duldasında yiğitler nasıl bitmezse, türküler de yiğitleri ve yiğitlikleri yazmaya devam eder elbet. Gün olur namlulara göğüsleriyle karşı koyar tutsaklar. Kanlarıyla dolar hapishane maltaları. Kitaplarında teslimiyet yoktur; hücre hücre örülür direniş. Ve elde avuçta ne varsa onunla direnilir. Kapatmışlar seni beyaz hücreye Konuşmak gülüşmek yasaktır sana Bir bedenin kalmış bir de inancın Demir bir dolap silahtır sana Karlı dağlar gibi dik tut başını Gösterme yaranı çat kaşlarını Kızılcık şerbeti içtiğin söyle Kan kussan bile diren zalime Ne Hapishaneler Olsun, Ne De Türküsü Yakılsın! Hapishanelerin, baskı ve zulüm aracı olmaktan çıkacağı o güne dek belki daha pek çok hapishane türküleri yakılacak. Bizler de hapishaneler var oldukça yılmadan, inatla söyleyeceğiz türkülerimizi.
__________________
SENI ANLAMAK YASMAKTIR SENI YASAMAK AMANSIZLIGA KAVGA VE POSTAL SESLERI ARASINDA DIRENGENLIGE DURMAKTIR SENI BILMEK YASAMI BILMEK SILAH OMZUNDA TOPRAGA DUSMEKTIR SENI ANLATMAK EYLULU GUNLERI GECMISE YOLAMAKTIR` BANA MAVI ETIKETLI BIR RAKI GETIR DIYARBAKIR’DAN BIR AVUC TOPRAK BİTLİS’TEN BIR TUTAM TÜTÜN AVUCLARINDAN İÇECEGİM BIR TAS SU GETIR MUNZUR’DAN BANA ISTANUL’DAN BIRAZ LODOS MALATYA’DAN SARI KAYISILAR GETIR BANA KENDINIDE GETIR MEMLEKETIMDEN SENINLE BIRLIKTE GETIR MEMLEKETIMI |
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi HAWIN_ZEL üyemize tesekkür ettiler | aynlıcoşku (03-10-2010) |
05-06-2007, 21:31 | #2 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: LAMEKAN
Yaş: 52
Mesajlar: 1,442
Tesekkür: 970
|
çok güzeldi dost emeğine sağlık
teşekkürler
__________________
ilk meyvasını veren bir fidandan ham zerdaliler toplayıp uzun yollar boyunca esaret ve zafer üstüne marşlar söylemiştik yaşadığın günlerin hesabını soranlara bildiğin marşları söylemeyi unutma . |
Yandaki üye(ler) bu mesajindan dolayi Aydındost üyemize tesekkür ettiler | aynlıcoşku (03-10-2010) |
05-06-2007, 21:34 | #3 |
Onursal Dost
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 1,415
Tesekkür: 0
|
Dostum emeğine ve güzel yüreğine sağlık...
__________________
Serbest piyasa dostluklar ikilem kıskacında Hüküm sürüyor iktidar Hükümlü olmuşuz Hükmettiğimiz çarkın sahte zarında Her gün, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki canavarı Her kuvvet, Biraz daha zalimleştiriyor İçimizdeki şeytanı DİLİMİN SINIRI DÜNYAMIN SINIRLARIDIR...
|
05-06-2007, 21:37 | #4 |
Dost
Üyelik Tarihi: May 2007
Bulunduğu Yer: istanbul
Yaş: 47
Mesajlar: 73
Tesekkür: 12
|
dost hapisane dedin türkü dedin anılarım canlandı ve birkeresinde gittim bolu ceza evindeki ortam aklıma geldi.çok güzel çalıp söylemişlerdi.
|
05-06-2007, 22:40 | #5 |
Dost
Üyelik Tarihi: Mar 2007
Bulunduğu Yer: belçika
Mesajlar: 813
Tesekkür: 16
|
emegine saglik dostum.
Ben görevli olarak 5 gün mapushanede gardianlarin yerine çalismak zorunda kaldik. Ne zor. allah hepimizi korusun orala düsürmesin. Düsenlere de sabir versin
__________________
Yolu sevgiden gecen herkesle bir gün bir yerde bulusmak dilegiyle....
|
05-06-2007, 22:45 | #6 |
Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Bulunduğu Yer: İstanbul
Yaş: 36
Mesajlar: 1,302
Tesekkür: 41
|
Çok güzel paylaşımlar teşekkürler.
|
06-06-2007, 12:40 | #7 |
Dost
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: ANKARA
Yaş: 48
Mesajlar: 4,240
Tesekkür: 87
|
teşekkür ederim can bu kadar güzel izah edilemezdi türkülerin doğuşu sağolasın
__________________
Kayıp kentin güzel insanı
Rüzgar esermi sizin oralarda? Ve Umut türküsü söylenirmi Sevda misali? Yada buradan sesimiz duyulurmu Bir SELAM desek dosta... |
06-06-2007, 12:49 | #8 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Sep 2006
Bulunduğu Yer: Yer yüzü
Mesajlar: 1,446
Tesekkür: 19
|
sağol dostumgüzel yazıydı
|
Tags |
hapishaneler, olsun, türküsü, yakılsın |
|
|