13-01-2022, 20:52 | #11 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2018
Bulunduğu Yer: Ankara
Mesajlar: 1,523
Tesekkür: 1451
|
Ağustos Şiiri
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum Hep böyle havalar besler fırtınaları Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı Bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım Geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek... Ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim Beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim Deli çizgi gözlerimi kör etmiş, kör etmiş, kör etmiş Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi Çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin Gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime Selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde, neyleyim İnsan demişim, kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum... Kaderim kaderleri demişim güzelim Sen olmasan ben böyle değildim Böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek... Rüzgâr gibi ağustos geçti ellerimizden Meyvalar bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı Malum o dramın en güzel perdesindeydik Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik Her gören didik didik bizi denetliyordu Biz kendi derdimize düşmüştük... Orda da akşamlar olacak güzelim Kanlı mendil gibi ağustos akşamları Şu benim çektiklerimi görmeyeceksin Belki yanında başkaları olacak Belki düşlerine bile girmeyeceğim Gün oldu acıların şiirini yaşadım Gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım Bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı Ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin Dokunsan parmaklarıma tutuşacağım... Yere batan şehrin tek yalnızıyım Yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum Ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler Tepmişim rahatımı, boynu bükük mutluluğumu Yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum... Düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz En güzel günlerinde gençliğimizin Ölümden ötesini aklım almıyor Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum İstesek cenneti kurtarabiliriz Ben bir ışık için tepmişim rahatımı Bu güleç yüzlülerin, bu acı türkülerini Bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum Delicesine anlayarak güzelim Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek Hasan Hüseyin Korkmazgil
__________________
. En uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan..... CAN YÜCEL . |
13-01-2022, 20:57 | #12 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2018
Bulunduğu Yer: Ankara
Mesajlar: 1,523
Tesekkür: 1451
|
Koçero - Vatan Şiiri keklik serer palazını tenha kayalıklara uçurur korkusunu kara diken savurur tohumunu kurtulur korkusundan orda bir dağ orda bir taş bir pınar dağ ardında taş ardında pınarlı bir kara mavzer bıyıkları kartallıda başı yağlıklı durur dimdik bakar dimdik bakar barışlı bir güvercin pır pır eder ucunda namlusunun 'tutam yar elinden tutam çıkam dağlara dağlara! ' koçero hep durur orda dağlarda ben türkçe anlatamam o Kürtçe anlatamaz Farsça çıkmaz doruklara koçero hep durur orda dağlarda ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler şimdi siz içebilir misiniz kendi sıcak kanınızı altun taslarda geçirebilir misiniz şu yağlı ipi kendi güzel ellerinizle o güzel boynunuza ve şakıyormuşçasına kafeste kanaryanız bakıp bakıp zindanlı akşamlara yudumlayabilir misiniz soğutulmuş içkinizi? dolaşıyor akşam yelinin büyücü parmakları Çankaya’nın genç irisi kavaklarının gümüşlü yapraklarında önce yaprak sonra dal sonra dallar ipil ipil küme küme kavakları Çankaya sırtlarının çalar gibi bir gizli piyanoda sonsuzluğun şarkısını ve saksıda soluk alan belki de bir camgüzeli bir fesleğen bir kaktüs tutuşurken ormanlar oylum oylum savrulurken kül ve kerpiç rüzgarda! ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler almış kanlı gömleğini nere gider bu türkü sarınmış kıl şalvara nerden gelir bu ağıt? yığdım kitapları dağ dağ çağırdım nemrutu karanlığıma bir kucak yeşil yoncayla geldi nemrut öptü ıslak gözlerini aç öküzümün gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı imdatlara saldırmayın basmayın düğmelere yürekleri hoplatmayın güzel beyler hanımlar zor ve çetin bir ağıttır koçero bir gelin ağlar onu ben ağlayamam bıyıkları çengel çengel bir kardaş ağlar acılı bir bacı ağlar bağrı yanık bir ana ben ağlıyamam! ince bir ay batar gider karadağın ardında dolanır kerpiç damı ince bir rüzgar irkiltir bir gece kuşu osmanlı karakollarının duvarlarını bir elinde kanlı mendil bir elinde kara mavzer kimse bilmez nerde nasıl taptaze bir sımsıcak bir gencecik bir ölüdür o bir selamdır sımsıcak varamamış dostuna varamamış koçero 'leb-i derya' şu saltanat şu konaklar şu saraylar şu köşkler bu bereket bu bolluk bu çılgınca hovardalık gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! kırk bin köyden birer kişi göçüyor kırk bin kişi kırk bin köyden onar kişi göçüyor yarım milyon ya ellişer yüzer kişi? göçüyor milyon milyon vatanda vatan güzel beyler hanımlar kusuyor bütün köyler insanlarını kusuyor kasabalar baştanbaşa bütün ülke kusuyor insanını! bu eziklik bu hırçınlık güzel beyler hanımlar bu sınırsız tedirginlik acaba nerede biter? nasıl başlar acaba şenlikli günleri bu toprakların? bulacak bir gün elbet yatağını bu nehir durulup dinginleşecek birgün elbet bu nehir ve çocuklar oynaşacak mutlu çocuklar anacan sularında bu mutlu nehrin! koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir bir belirsiz karanlıktan bir belirsiz karanlığa irkilip uçmasıdır bir dağ çekirgesinin bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından yamaçtan bir taşın yuvarlanması bir pınarın durup durup akması bir çift gözün karanlığa bakması şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır bir geyiktir koçero sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu tırnakları rüzgarlı suçsuz bir geyik avcılar yakalarsa mezedir eti köpekler kovalarsa diş kirasıdır bir okul piyesidir koçero açış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür müsamere derler adına oralarda kaymakamlı savcılı ve çavuşludur biletlidir ve yoksullar yararınadır festivaldir sosyetede modada son buluşlar en taze ilişkiler gürültülü boşanmalar gürültülü birleşmeler hele bir de balesi ve operası 'ey vatan' aryası bir de saygıdeğer prensesin saygıdeğer oynaşının ardından telli sazlar ardından yaylı sazlar ardından vurmalılar çekmeliler ve üfürmeliler ardından 'kuğu gölü' ardından 'fındık kıran' hemencecik candarmalar ve ardından 'haydutlar'ı siller'in köroğlu'nun narası: 'yine de hey hey! ' ve ardından çocukları gülmekten kırıp geçiren çağdaş banka reklamları! candarmalar geçirince kelepçeyi zinciri bileklerine karıncanın poz verince bir fukara karınca en komprador basın aynalarına aşka gelir kompütürler aşka gelir telefonlar telsizler ve doyum noktasına sosyete ninni! o zaman işte çelenk o zaman işte tören alkış bando ve rap rap donanır bayraklarla bankalar sigortalar ve uygunsuz işyerleri bilcümle ve kadehler kadehler ki ses verir yıldızlardan! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! koçero bir oyundur yazılır yazılır bitmez koçero bir oyundur oynanır oynanır bitmez vurur onu jandarma vurur onu candarma durmadan vurur ama o bitmez o hep durur öyle orda bıyıkları kartallıda göğsü çapraz fişeklikli gözleri beş yaşında kolları nuh nebi'den bir elinde kanlı mendil bir elinde kara mavzer pır pır eder bir güvercin ucunda namlusunun o hep öyle durur orda taş ardında rüzgarda! muhtara sorarsanız bizim serseri veli marabaya sorarsanız işini bilmemiş deli köylüye sorarsanız ekmeksiz garibin teki çocuklara sorarsanız yüce dağlar aslanı aslan koçero kimsesize sorarsanız hükümet bilir onu candarmaya sorarsanız devletin dağlarda silah çatması vurguncuya sorarsanız yol kesici yağmacı soyguncuya sorarsanız devletin acizliği sağcıya sorarsanız siktiret pezevengi solcuya sorarsanız 'ferman padişahın dağlar bizimdir' İstanbullu inanır ki boğazda kaşalottur Ankaralı sanır ki temele dinamittir İzmirlinin düşlerinde şaşkın köpek balığı Antalyalı her gece gergedan görür düşünde Erzurum’da kol başıdır Erzincan’da deli daysak pir sultan yoldaşıdır Sivas’ta bir 'kılıcı kanlı' Van’da Mardin’de bir gözü kanlı kaçakçı ah koçero vah koçero koçero eyvah! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! patron gazetelerinde yüksek tirajdır koçero hükümet programlarında bir 'nakl-i yekun' kapitalist dış basında nobel'lik bir roman politik sürtüşmelerde bir yılan hikayesi diplomata sorarsanız turistik bir serüven kaymakama sorarsanız 'ahval-i adiye'den sosyeteye sorarsanız eğlenceli bir briç sorarsanız bezirgan filimciye gişelik bir senaryo sorarsanız bürokrata Atatürk’ün gardrobuna tükürmüş biri hümaniste sorarsanız Fransızca bilmeyen montenyi'den anlamayan mitologya tragedya hümanizma helenizma hiçbirinden çakmayan bir yörüktür koçero! ne anlar rönesanstan ne anlar restorasyondan? bir bazlama bir uçkur üç telli bir zımbırtıdır koçero! sanki sırası mıydı dağlara tırmanmanın demokratik tragedyayı uçuklatmanın sanki sırası mıydı! müfrezeler yürümüş dağ dağ ve dere dere kesmiş geçitleri korkunun silahları bir tükenmez sermayedir koçero haksız yönetimlere! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı koşturmayın şifreleri telefonları basar gibi tuz yarama basmayın düğmelere yürekleri hoplatmayın güzel beyler hanımlar paralar girsin diyedir kalantor kasalara toprak sömürülsün diyedir orta çağlarda ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar fabrikalar işçi yesin para kussun diyedir kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin bankalar yağ bağlasın tekeller et bağlasın holdingler palazlansın ortaklıklar göbeklensin bu rüzgar böyle essin bu değirmen böyle dönsün bu çuvallar böyle dolsun diyedir koçero'nun dağlarda medetsiz yalnızlığı! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin yeni değil bu hikaye bu oyun eski oyun! ah koçero vah koçero koçero eyvah! bir akşam birdenbire bir can çıkar dağlara bin kardaş bin acı bin ana bin kerpiç bin harman bin açlık bin yenge bin emmi bin dayı bin zulüm bin acı ve bin karanlık bir akşam birdenbire çıkar dağlara bıyıkları terlememiş bin çocuk bin aşık bin deli bin meczup bin ekmeksiz bin işsiz bin suçsuz kıl şalvar kurtlu çarık naldöken mazı kıran derviş çatlatan itburnu koyak gülü ahlat çalısı bir akşam birdenbire çıkar dağlara çökelekler yoğurtlar arpa bazlamaları yalnayaklar gömleksizler dayanaksızlar munzur'lar çilo'lar palandöken'ler dersim'ler tunceli'ler bingöl'ler tunceli'de mercan'lar ağrı bereketleri tahtalı'lar toroslar ve binboğa'lar bir akşam birdenbire çıkar dağlara turistik bir gösteridir dağlara çıkmak örneğin ağrı'lara alpler'e sübhan'lara ant'lara himalaya dağlarına derin asya'nın klimancaro'nun tropik karlarına turistik bir gösteridir dağlara çıkmak! gel gör ki böyle yazmıyor bizim burda kitaplar turistik diye göstermiyor dağları turist diye vermiyor dağlara çıkanları bir sürekli çıplaklıktır koçero bir sürekli açlıktır bir sürekli haksızlıktır koçero bir sürekli itilmişlik koçero bir vazgeçiştir koçero bir ilgisizlik bin yıllık yoldan gelir üstü başı kan içinde yorgun bir dilekçedir bir arzuhal koçero bir tanrı selamıdır alınıp verilmemiş görülmemiş bir hacettir koçero çiğnenilip geçilmiş ve sorulmamış upuzun bir eyvahtır upuzun bir pişmanlık bir ünlemdir koçero sığmaz okul kitaplarına erzurum yaylasından erzincan çukuruna ve tecer dağlarından harran cenderesine bir uzun masaldır ki koçero dağların dağlara yaslandığı yerde anlatılır geçitlerin geçitlere küstüğü oyaklarda benek benek anlatılır nakış nakış anlatılır bıçak bıçak kurşun kurşun ve türkü türkü! göğsü çapraz fişeklikli bıyıkları kan içinde bir kara mavzerdir koçero yatar türkülerde upuzun ağıtlarda fidan fidan koçero bildirir hal-u ahvalini dört mevsim tanrısına bildirir divanına şaşırtılmaz adaletin: 'arkam sensin kalam sensin dağlar hey! ' gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! koçero bir vatandır yaşanılır boydan boya koçero bir vatansızlık bir dağlaşmış yalnızlıktır koçero mavzerleşmiş bir haksızlık yanıtsız bir dilekçe! ben Türkçe anlatamam o Kürtçe anlatamaz Farsça çıkmaz doruklara! gocunmayın güzel beyler hanımlar kan bulaşır ellerime ben anlatamam! Hasan Hüseyin Korkmazgil
__________________
. En uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan..... CAN YÜCEL . |
13-01-2022, 21:01 | #13 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2018
Bulunduğu Yer: Ankara
Mesajlar: 1,523
Tesekkür: 1451
|
Bulvar İti
ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti gecede biraz müzik biraz içki ve çok çok resim kim sarmalar bu bebeği kimler taşır bu ölüyü belirsizliğe nerelerde kalır gözüm/nerelerden döner sesim bu ne biçiim hayvan ki bu/beslenir acılardan tohum atar kuşaklara kan göllerinde bu ne biçim oyun ki bu/gizlenir gölgesine gerçeğin mutluluklar aranır ateş çemberlerinde bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında anladım ki birdenbire/kopmuşum toprağımdan kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan köklerim orda sızlar/yapraklarım bulvarda resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda o çıldırtan deniz orda/balıklar tablalarda özlemek orda kalmış özlemi sevmek burda ferhat'sa mendil açmış dileniyor güvenparkta taradım bütün sözlükleri aşka yer yoktu bir kaygulu bulvar iti karanlık çıkmazlarda koşuyordu masallarda/koşuyordu imgelerde başka yer yoktu başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen ne düşünsem dört boyuttu ne ağrısam dört boyut kopmak belki bir ülkeydi tutkular eski zindan heerkes kendi bukağısının tutkulu demircisi bu evleri bizmi yaptık bu yolları bizmi çizdik ölümlerden bizmi kaçtık bizmi düştük ölümlere senleştirip giriyorum koynuna gecelerin senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha bir şey eksik biliyorum bir şey artık sen değil şafak diye söken sendin sendin gülen penceremde çayımdaki bahçe sendin içkimdeki bulut sen içimdeki kuş sürüsü çabamdaki arılardınnere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara senleştirip okşuyordum osmanlı sokakları kan bulaşmış caddeleri ölülerli alanları tepelenmiş çiçekleri kanatılmış mavileri senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri telefonlar sensin diye koşturuyordum kanıyordum sensin diye karanlık çağrılara susuyordum senleştirip kahpelikleri nere gitseem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına yaşaamak belki buydu belki de öbür yüzü unutmaktı belki güzel aramaktı belki sevmek belkideki varsıllıktı kesindeeki yoksulluktu yitirmek buydu belki yakalamak belki bu bu kafesi biz süsledik biz aldandık bu süslere içimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen gitmelerden beklediğim kalmalardan korktuğum nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun ikibulvar itiyiz biz reklere dolaşmışız ağzımızda ölüm tadı tüylerimiz kanlı çamur ikimiz iki yandan bir koca yanlızlığı bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi müzelik bir inanmanın ören kapılarında anlamamak elde değil anlamaksa soykırım uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan kelebekler konuyor yaşlı salyongozlara ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor yakın artık gemileri köprüleri atın artık kim ne derse desin vazgeçin onarımdan ne seçilen renklerdeyiz ne gidilen yerlerde danışıklı gözyaşları yapmacık mutluluklar soykırımsaal bir çoğalma solucanımsı bir eşleme bir yanımız doğum evi bir yanımız hiroşima iki bulvar itiyiz biz koşulların kölesiyiz zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak eetine değdi etim/otuzaltı onda yedi/çok değil elini buldu elim/otuzaltı onda yedi/çok değil öptüm seni/otuzaltı onda yedi/dudaklarından bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak yaşamadım kendimi ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu iki portre gibi yanyanaydık albümde uykunda sevmiştin haberin yoktu bir kaçağı tanır ggibi tanıdım seni ancak tanımadım kendimi şarkılarda buldum seni yitirdim yılgılarda buldum seni yitirdim resimler bir türlü konuşmuyordu fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça bir yalanı anlar ggibi anladım seni ancak anlamadım kendimi evin de mi yoktu senin sokağındamı adresini silip silip yazıyorlardı düşlerin türkçe miydi hotantoca mı çincee mi arıyordun eskimoca mı herkesste mi arıyordun ne arıyordun neden öyle gülüp gülüp yaşlanıyordun bir yüzünü buluyordum öbün yüzün yok birçizgini buluyordum öbür çizgin yok olgörüp gelmiyordu adın fırçama düş müydün düşüncemi anlamıyordum uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun kendimden korkuyordum yoksa yokmuydum binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim aradığım yerde yoktun sormadığım yerde var etimdeki acı sendin kanımdaki kuşku sen nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun SEN SAHİ NİÇİN YOKTUN? Hasan Hüseyin Korkmazgil
__________________
. En uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan..... CAN YÜCEL . |
13-01-2022, 21:04 | #14 |
Can Dost
Üyelik Tarihi: Oct 2018
Bulunduğu Yer: Ankara
Mesajlar: 1,523
Tesekkür: 1451
|
Her Zaman Sevdim
varsın bulsun sizi diye uçurdum merhabamı güvercinlere Ben sizleri dostlarım her zaman sevdim Yanınızda olmasam da Katılmasam da sazlı sözlü günlerinize Katmasam da kahkahamı kahkahanıza Hep sizlerle birlikte başladı sabahlarım Ben sizleri dostlarım Her zaman sevdim Hasan Hüseyin Korkmazgil
__________________
. En uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan..... CAN YÜCEL . |
|
|